GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: MHP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:4
Tarih:06.10.2016

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Teşekkürler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Genel Kurulun değerli emekçileri, sizleri de ayrıca özellikle saygıyla selamladığımı belirtmek istiyorum.

Tabii, davet edilirken verilen önergenin aleyhinde konuşacağım ifade edilmesine rağmen, Türkiye'de sanki iyi bir personel rejimi, liyakate dayalı bir personel rejimi varmış gibi ve biz bunun değişmesini istemiyormuşuz gibi bir sonuç çıkmasın. Bir zorunluluk olarak aleyhte konuşuyorum. Bizler de Türkiye'de sağlıklı bir personel rejimi uygulamasının, kamuda ilerleme, yükselme ve atama kriterlerinin belirli objektif kriterlere dayanmasını ve bu yönlü şimdiye kadar yapılan çalışmaların buna hizmet etmediğini ifade ederek zorunlu olarak aleyhte konuştuğumu belirtmek isterim.

Değerli milletvekilleri, aslında Türkiye'de hiçbir zaman liyakate dayalı özlü, objektif kriterlerle kamu personeli ataması yapılamamıştır. Her gelen siyasi iktidar öncelikle kendi ideoloji ve dünyaya bakış açısı çerçevesinde bunu bir kadrolaşma aracı, daha da ötesi, devleti ele geçirme aracı olarak görmeye başlamıştır. Her gelen siyasi iktidar devleti, kadrolarını ele geçirilecek bir alan olarak görmüştür ve bu anlamda tüm ilkeleri yerle bir ederek kendisine göre uygun bir kamu personel rejimi oluşturmuştur. Bunu söylemekle beraber şunu da kabul etmek gerekir ki her zaman sorunlu personel rejimimiz AKP'nin on dört yıllık iktidarı döneminde maalesef, ayyuka çıkmıştır, gizlenemez hâle gelmiştir, mızrak çuvala sığmamıştır. Neden böyle söylüyoruz? Çünkü AKP'nin on dört yıllık iktidarına baktığımızda özellikle kamuda personel alımının tamamen subjektif kriterlere göre yapıldığı ve tamamen bunların kendi kişisel ve dünyevi parti çıkarları çerçevesinde gözetildiğini görebiliriz.

Şunu söylemek gerekir: Öncelikle üniversitelerdeki kadrolaşmalara bakmamız gerekir. Tabii, o dönem AKP iktidarı şu anda cambaz olarak tarif edip bizi "cambaza bakın cambaza" deyip bu arada kendi düzenlerini kurmak istedikleri bu cambazla beraber neler yaptığını hepimiz bire bir yaşamış durumdayız. Nasıl yapıyorlardı? Kimin nasıl, nereye atanacağı adım adım tarif ediliyordu. Örneğin, üniversitelerde akademisyen alımında isim yazılsa dahi aynı isimle birkaç kişi çıkacağı hâlde öyle bir tarif yapılıyordu ki sadece o kişi başvuruyordu, diğerlerinin başvurma şansı yoktu. Örneğin, kendi doktora tezlerinin başlığı yazılıyordu. Biliyorsunuz aynı alanda iki doktora çalışması ya önceki tezi çürütmek için yapılır ya da yapılmaz. Şimdi, dolayısıyla bunların hepsini biliyoruz değerli arkadaşlar. Fakat, AKP'nin özellikle bu 15 Temmuzdan sonra tam "Cemaatle, FETÖ çetesiyle mücadele ediyoruz, darbeye sebep olanlarla mücadele ediyoruz, onları kamudan tasfiye ediyoruz." dedikleri sırada işin resmi daha da değişiyor. Bakın, bu arada hiçbir hukuki kritere dayanmadan yüz binlerce kamu personeli açığa alındı, meslekten ihraç edildi ya da içeri tıkıldı. Polisler, askerler, öğretmenler, eğitimciler, üniversite çalışanları; bununla ilgili tek bir hukuki kriter yok. Bir buçuk ay gibi kısa bir sürede yüz binlerce personeli nasıl, hangi ilkelere göre kamudan ihraç edebildiniz? Öyle örnekler var ki bunların anlaşılması imkân dâhilinde değil değerli arkadaşlar. Mesela "NT'de alışveriş yaptı", "Bank Asya'dan para çekti, para yatırdı" gibi saiklerle kamu personeli açığa alındı. Daha da ötesi şimdi "Bu darbeyi FETÖ'cüler yaptı, Fetullah Cemaati yaptı." diyorsunuz, peki, barış isteyen akademisyenlerin, "Öğrenciler eğitimsiz kalmasın." diyen eğitimcilerin, "Çocuklar ölmesin." diyen Ayşe öğretmenin bu çuvala dâhil edilmesini nasıl açıklayacağız değerli arkadaşlar? Bunun açıklanması mümkün değil. Amaç çok nettir: AKP, cemaatten boşalttığı kadroları şimdi yeni yeni cemaatlerle, o boşalttığı alanı kendi yandaşlarıyla doldurmaya çalışıyor.

Bunları söyledikten sonra değerli arkadaşlar, aslında son dönemde gündemde olan bu sözleşmeli öğretmenlik uygulamasının üzerinde ayrıca durmak istiyorum. Şimdi, biliyorsunuz, sözleşmeli öğretmen atamasıyla ilgili şu anda sırada bekleyen bir yasa taslağı var. Meclise gelecek, sıraya konmuş. Peki, bu böyle dururken şimdi sözleşmeli öğretmenliği olağanüstü hâlin verdiği imkânlardan yararlanarak neden bir KHK konusu yapıyorsunuz? Amaç, burada, Meclisin yetkisini yürütmeye devretmek, Meclisi işlevsiz kılmaktır. Peki, Hükûmet, mülakata dayalı sözleşmeli öğretmenliğe ilişkin hangi tezlerle bu durumu getiriyor? Birincisi diyor ki değerli arkadaşlar: "Darbe girişimini gerçekleştiren paralel yapının mülakatlar aracılığıyla devlet kadrolarına tekrardan girmesini engelleyeceğiz." Şimdi, geçmişe dönüp baktığınızda, aslında kamuda çeteleşen, "darbeci" dedikleri Fetullahçı Cemaatin nasıl girdiğini biliyor musunuz? KPSS sınavlarıyla falan girmediler değerli arkadaşlar, tam tersi, mülakat yaptığınız için, mülakatı yapanlar o cemaatten olduğu ve kendi yandaşlarını seçtikleri için. KPSS'de sorun yoktu. KPSS'de sorun şuydu: Siz KPSS sorularını çalarak o cemaate önceden sızdırdınız, problem olan bu.

Şimdi, ikinci bir tezleri daha var sözleşmeli öğretmenlikle ilgili, diyorlar ki: "Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde öğretmen ihtiyacını karşılayamıyoruz, bunu karşılayacağız ve öğretmen kalıcı olacak orada." Bu da tamamen yanlış. Tabii, burada, "Doğu ve Güneydoğu" derken -aslında orada da bir yanılsama var- açıkça söylemek istedikleri, "Kürt illerinde" demek istiyorlar da ama bunu "Doğu ve Güneydoğu" olarak kamufle ediyorlar.

Şimdi, bakın, bölgede öğretmeni, siz, silah zoruyla tutamazsınız, çünkü zorla güzellik olmaz değerli arkadaşlar. İhtiyaç olan, bölgede iç barışımızı sağlamak ve öğretmenlere orada kendilerinin güvende olduğunu hissettirmektir. Öğretmenlik mesleği toplumla iç içe olan bir meslektir. Dolayısıyla, bölgedeki öğretmenlerin sürekli tayin istemelerinin nedeni, sağlanamamış bir barış ortamıdır. Eğer siz barış ortamını sağlayamazsınız, vallahi, öğretmenleri orada zorla da tutamazsınız.

Bakın, bugün bölgede yaptığınızı biliyorsunuz; sadece ve sadece EĞİTİMSEN üyesi oldukları için, 11.301 öğretmeni sendikal hakkını kullandığı için ve "Öğrenciler öğretmensiz kalmasın." dediği için siz bir kalemde dışarı attınız.

Şimdi, dolayısıyla bu, bir kalemde dışarı attığınız öğretmenlere siz nasıl olur da bu ortamda "Kendinizi güvende hissedin." diyebilirsiniz? Şu anda Türkiye'de hiç kimse kendisini güvende hissetmiyor, herkes birbirinden kuşkulanıyor çünkü öyle saiklerle insanlar alınıyor ki, herkes, asker, polis, öğretmen, tüm kamu personeli "Bugün yarın ben de alınabilir miyim?" kaygısı taşıyor.

Şimdi, değerli arkadaşlar, üçüncü bir tezleri daha var: O da -diyorlar ki- sözleşmeli öğretmenliğin sorunsuz olarak kadroya geçmek için daha etkili bir çalışma yürüteceği savıdır. Bu da yanlıştır. Bakın, öğretmenler arasında ikilik yarattınız. Sözleşmeli öğretmenler kamuoyunda "yarım öğretmen" olarak biliniyor. Aralarında çatışma yarattınız ve onların kendi sosyal, hukuksal eğitim taleplerini savunamaz hâle getirdiniz.

Şimdi, dolayısıyla, bunların hepsini düşündüğümüzde sizin getirdiğiniz bu kamu personeli yasası acilen objektif kriterlere ulaşmak zorundadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Toğrul.

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Bakın, son dönemde kamuoyuna mal olmuş sınavdaki usulsüzlükleri söylemeye gerek duymuyorum, burada çokça ifade edildi. Asıl önemli olan, objektif kriterlere dayalı, çoğulcu, bilimsel bir kamu personeli yasasını biz de istiyoruz ve bunu destekliyoruz.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)