GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: AK PARTİ Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:8
Tarih:18.10.2016

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlarım.

Şimdi, burada bugün AKP'nin grup önerisini konuşuyoruz Meclisin çalışma programına ilişkin. Tabii, geçen hafta da yine görüşülmüştü, her hafta neredeyse bir çalışma programı yapılıyor. Tabii, program yapmak güzel de önemli olan programa uymaktır. Plansızlık, programsızlık maalesef, AKP'nin olduğu her yerde var yani yapılıyor, ertesi gün bozuluyor, yine bir başkası yapılıyor; yapılan da aslında bir şey yok. Türkiye'nin sorunları büyüktür arkadaşlar. Büyük sorunlar da böyle günübirlik yaklaşımlarla çözülemez. Yani aynı şeyi bakın, bu Meclis çalışmalarında da görüyoruz, birazdan ben bunu vesile kılarak biraz orta vadeli programdan bahsedeceğim, orada da aynı şey var, planda da aynı şey var yani birtakım işler yapılıyor fakat onlara hiç bakılmadan günübirlik politikalarla, günübirlik yaklaşımlarla ülkenin meseleleri çözülmeye çalışılıyor. Bunun çözülemediğini, her gün ülkenin meselelerinin katlanarak arttığını da acı acı yaşıyoruz. Nerede yaşıyoruz? İşte, terör olaylarında yaşıyoruz, dış politikada yaşıyoruz, ekonomide yaşıyoruz. O yüzden, biraz daha planlı, programlı gitmek ve yaptığımız planları, programları düzgün uygulanabilir yapmak, ondan sonra da uygulama iradesini göstermek zorundayız. Bunu Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetine şiddetle tavsiye ediyorum.

Şimdi, dün itibarıyla, 2017 yılı bütçesi Meclise sunuldu, geçen hafta da Orta Vadeli Program açıklandı 2017-2019 dönemine ilişkin. Buraya bakıyoruz, bunlara yani "Orta vadeli programda ne yapıldı, tek cümleyle bunu bize özetleyin." deseniz söyleyeceğimiz şey şu: Türkiye'nin yapısal sorunları artarak devam ediyor. Hükûmetin sunduğu, açıkladığı orta vadeli programın tam da anlamı budur. Niye? Çünkü, orta vadeli programda, özellikle geçen yılla mukayese ettiğimizde büyümenin düşürüldüğünü ve cari açığın artırıldığını görüyoruz. Yani, aslında büyüme düştüğü zaman ekonomide cari açığı da düşürmek lazım fakat büyümeyi düşürüyorsunuz, cari açığı artırıyorsunuz. Bunun anlamı, yapısal bir sorumuz olan bu sorunun ve Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri döneminde, son on dört yılda çok şiddetli bir şekilde artmış olan bu sorunun önümüzdeki dönemde de artacağını, daha da artacağını orta vadeli program tescilliyor. Bu büyük bir itiraftır, bu çok önemli bir itiraftır. Bunu mutlaka bu şekilde okumamız gerekiyor.

Şimdi, tabii, gündem çok sıcak olduğu için ekonomiye yeteri kadar vakit ayıramıyoruz ama insanların da problemleri bir yandan artıyor. Birazdan onların detaylarına geleceğim.

Şimdi, tabii, orta vadeli program demişken bir de Onuncu Kalkınma Planı'mız vardı; hiç konuşan, eden yok. Bu Hükûmet Onuncu Kalkınma Planı'nı 2013 yılında Meclise getirdi, 2014 yılından itibaren de uygulamaya başladı. 2014, 2015, 2016, planın 3'üncü yılı bitti arkadaşlar, geriye kaldı iki yıl. Şu anda planda ciddi olarak öngörülen işlerden hiçbir tanesi yapılmadı. Hükûmet "Biz Onuncu Kalkınma Planı'nda yazdığımız tedbirlerden, politikalardan şu kadarını hayata geçirdik." desin bize. Böyle bir şey olmaz, böyle ülke yönetemeyiz. Ondan sonra, Türkiye'nin niye sıkıntıları artıyor diyoruz. Yani, Türkiye'nin en büyük sorunu yönetim sorunudur, Türkiye'nin en büyük sorunu Adalet ve Kalkınma Partisinin yönetim tarzıdır, bunu görmemiz lazım.

Şimdi, dün itibarıyla, istihdam dataları açıklandı. Yani, istihdama bakıyorsunuz, özellikle son üç ayda istihdam düşüyor. Bakın, işsizlik artıyor demiyorum, işsizlik zaten artıyor. Hani, daha önceden işsizlik artıyordu ama istihdamda da belli ölçüde bir artış vardı. Şimdi, son üç ayda özellikle istihdamın düştüğünü görüyoruz. Tabii, bunu mevsimsel düzeltilmiş sayı üzerinden konuşuyoruz. Bunu hiç kimse 15 Temmuzla açıklamaya kalkışmasın. Bakın, bu konuştuğumuz veriler nisan ayı, mayıs ayı, haziran ayı verileri. Şimdi temmuz geldi, temmuzda bir miktar 15 Temmuz etkisi vardır. Yani, 15 Temmuz etkisini biz bundan sonra göreceğiz.

Şimdi, son üç ayda istihdam 300 bin kişi azalmış. Türkiye'de çalışan sayısı 300 bin kişi azalıyor. Yani, şöyle düşünün: Bizim nüfusumuz 15 artı yaş üzerinde yıllık 865 bin kişi artıyor. Yani, çalışabilir yaştaki nüfusumuz 800-900 bin kişi artıyor, bunun 650 bin kişisi de "Ben iş gücü piyasasına giriyorum ve iş istiyorum." diyor fakat biz, buna rağmen, istihdamı artıramıyoruz, istihdam düşüyor.

İşsizlik oranları en son ay itibarıyla yüzde 11,2 olarak gerçekleşti yine mevsimsel düzeltilmiş veriye göre. Bunlar çok yüksek işsizlik oranlarıdır, gelişmekte olan ülkeler ortalamasının 2 katı işsizlik oranlarıdır. Yani, daha önceden ben burada değişik vesilelerle konuştum, işte "demografik fırsat penceresi" dedik. Bizim genç bir nüfusumuz var, bu genç nüfusu Türkiye değerlendirmek zorunda. 2000 yılında Türkiye bu fırsat penceresi içerisine girdi yani nüfusun milletlere sunduğu o imkânı 2000-2030'da Türkiye görecek. On beş yılı geçti; on beş yılı, tabiri caizse, boşa geçti. Hiç olmazsa kalan on beş yılın verimli geçmesi için Türkiye'nin uzun vadeli hedeflerini düzgün koyması lazım ve bu hedefler çerçevesinde planlı, programlı birtakım işler yapması lazım.

Şimdi "2023 hedefleri" diyoruz. Yine orta vadeli program bunu da tescilliyor. Bunu zaten defalarca ben burada anlattım, kürsüde sizlere arz ettim. Yani, bakın, 2023 hedefi falan kalmadı. Sadece bir tane göstergeyi söyleyeyim: Hükûmetin, 2018 için kişi başı gelir hedefi planda 16 bin dolardı, şimdi ortaya koyduğu orta vadeli programda 10 bin dolar. Bakın, 16 bin dolar hedefliyorsunuz, 10 bin dolar... Buradaki aynı trendi devam ettirirsek 2023 yılında kişi başı gelirin geleceği yer -hiçbir kriz olmayacağı varsayımıyla söylüyorum bakın- 12.500 dolardır en fazla, bilemediniz 13 bin dolar olur; 25 bin dolardı bizim hedefimiz. 12.500 dolar muhtemel, en iyi şartlarda, bugünkü gibi Türkiye götürülürse, bugünkü trendlerle, bugünkü eğilimlerle giderse 12.500 dolara gelecek. Bunun hesabını kim verecek? 25 bin dolar hedef konulduğu zaman da Türkiye için bir hayal değildi fakat AKP Türkiye'nin hayallerini yıktı. Sayın Cumhurbaşkanına bunu birisinin anlatması lazım, bizim sesimiz herhâlde oraya kadar gitmiyor. Sayın Cumhurbaşkanı külliyede konuşurken veya başka yerlerde konuşurken hâlâ "2023 hedeflerini tutturacağız." şeklinde bir şey söylüyor. Yani bunu hakikaten anlatmak lazım. Gerçekten inanarak söylüyorsa bu bilgiyi Hükûmetin saklamaması lazım kendisinden; ha, bilmeden konuşuyorsa onu bilemem ben, o da kendisinin sorumluluğudur. Yani, o yüzden...

Şimdi, istihdamı dedik. İstihdamda özellikle sanayi istihdamı... Bakın, Türkiye üretemiyor, Türkiye eskiden ürettiği birçok malı yurt dışından getirmek durumunda kalıyor. Buna çözüm bulmamız gerekir. Teknoloji seviyemizi yükseltmemiz gerekir diyoruz. Yani, bıraktık artık teknoloji seviyesinin yükseltilmesini, düşük teknolojili ürünler dahi Türkiye'de üretilemez hâle geldi. O yüzden, büyümemiz düştüğü hâlde -ben söylemiyorum bunu, orta vadeli program söylüyor, bunu Hükûmet söylüyor- cari açığınız artıyor çünkü ihracatınız düşüyor, ithalatınız artıyor ve finansman sıkıntısı var. İşte o yüzden de faizleriniz yüzde 10. Yani, dünyada sıfır faizin konuşulduğu bir ortamda, eksi faizin konuşulduğu bir ortamda Türkiye yüzde 10 faiz vermek zorunda kalıyor ve ekonomisini büyütemiyor buna rağmen. Bunları görmemiz lazım, bunları çözmemiz lazım, hepimiz aynı gemideyiz. Bu ülkenin bir ferdî olarak, bir vatandaşı olarak insanın yüreği sızlıyor bunları görünce ama bakıyorsunuz, hâlâ her yerde, günde 3 defa, 5 defa nutuk çekiliyor ve her yerde hamaset, sürekli hamaset... Bu hamasetle daha nereye kadar gideceğiz biz? Bunlara bakmamız lazım.

Şimdi, vatandaşın borcu gırtlağına kadar gelmiş. İşte bakıyorsunuz, kredi kartları ne kadar olmuş diyorsunuz? Daha doğrusu, tüketici kredileri, kredi kartları, hepsine toptan baktığınızda 720 milyar TL hane halkı borcu var. Bakın, hep 2002'yle mukayese ediyorlardı, şimdi konuşamıyorlar çünkü hakikaten, Türkiye, Adalet ve Kalkınma Partisinin devraldığı 2002'nin çok çok altında bir performans gösteriyor. Yani, 8,7 milyar TL'den aldığınız borcu; kişilerin, hanelerin borcunu 718-720 milyar TL'ye çıkardınız. Bana bir tane daha gösterge söyleyin 100 kat artan, borcun dışında artan bir tane daha gösterge söyleyin. Hani çok meraklı ya, Sayın Başbakan da burada böyle nominal rakamlar üzerinden ta altmış yıl öncesiyle TL'ler üzerinden enflasyon ortamında karşılaştırma yapıyor. Yani, bir tane daha bize rakam söylensin, 100 kat artan ne var? Yani, borcu artırdınız.

Dış borcu sürekli söylüyoruz, Türkiye'nin dış borcu olağanüstü arttı. Yani, 130 milyar dolar olarak alınan dış borç 421 milyar dolara çıktı. Hep dediler ki: "Efendim, dış borcu rakam olarak konuşmayın." Kendileri TL'yi bile ta yüzyıl öncesiyle mukayese ediyorlar, o zaman kusur yok. Yani, Türk lirası çünkü enflasyon var yani yirmi yıl önceki 1 lira ile bugünkü 1 lira aynı mı? Değil. Kendileri onu konuşuyorlar, dolar cinsinden dış borç konuşulduğu zaman "Efendim, dış borç dolar cinsinden konuşulmaz." Nasıl konuşulur? "Millî gelire oran olarak konuşulur." Hadi, millî gelire oran olarak konuşalım. Bakın, Türkiye'nin dış borcu millî gelire oran olarak da devraldığınız 2002 yılına göre artmıştır. Yani, 129'dan 420'ye çıkarak yaklaşık 290 milyar dolar bir artış var, bunun dışında millî gelire oran olarak da artmıştır. Yani, millî gelirin arttığının çok daha üzerinde Türkiye'nin dış borçlarında bir artış vardır.

Dolayısıyla, grup önerisi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Devamla) - Plansızlık, programsızlık Türkiye'yi bu noktaya getirdi. Ben Hükûmeti daha planlı, daha programlı olmaya davet ediyorum.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)