| Konu: | 667 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (1/746) ile İç Tüzük'ün 128'inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 8 |
| Tarih: | 18.10.2016 |
MHP GRUBU ADINA KADİR KOÇDEMİR (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün Azerbaycan'ın Millî Kurtuluş Günü. Azerbaycan'daki kardeşlerimize ebediyete giden yolda birlik beraberlik içinde, güçlü, kuvvetli bir devlet ve millet olarak ve iyi komşu olarak bir millet, iki devlet olarak yaşamamızı diliyorum.
15 Temmuz birkaç şeyi gösterdi. Bunlardan birincisi, Türk milletinin ne kadar büyük bir millet olduğunu gösterdi; ihtilaf hâlinde, fitne fesat söz konusu olduğunda bütün ihtilaflarını, bütün iddialarını bir tarafa bırakıp birlik beraberlik gösterebildiğini 15 Temmuzda cümle âleme biz göstermiş olduk.
15 Temmuzun bir kere daha bize gösterdiği başka bir şey, hukuk devletinden ve bilhassa güçler ayrılığından, dengeleme ve kontrol mekanizmalarından uzaklaşıldığında bunun sonucunun ağır bedeller ödenecek bir noktaya gitmek olduğudur.
Yine, 15 Temmuz, Türkiye'de on yılı aşkın bir süredir muktedir olan kadroların bir belediyede bulunan alanlarda belki 10 liralık işi 15 liraya yapma şeklinde de olsa başarılı olduklarını ama bir belediyede bulunmayan adalet, millî eğitim, istihbarat, iç güvenlik, dış politika, millî savunma, sınırların korunması gibi alanlarda çok başarısız oldukları ve ülkeyi uluslararası sıralamalarda bulunduğu yerden hep geriye doğru götürdüklerini de bir kere daha göstermiş oldu.
Bekir Bozdağ Bakanımız burada sık sık şunu söylüyor: "İki üç sene öncesine kadar siz söylüyordunuz biz dinlemiyorduk; şimdi biz söylüyoruz siz dinlemiyorsunuz." Yani, hakikati bilme Cenab-ı Allah tarafından münavebeli bir şekilde beş yıl bir tarafa, beş yıl bir tarafa mı veriliyor? Üç sene sonra aynı Bekir Bozdağ'ın bugün bizim söylediklerimiz için de "2016'da siz söylediniz ama biz dinlemedik." demeyeceğini nereden bilelim? 15 Temmuz bize bunları gösterdi.
15 Temmuzun gösterdiği başka bir şey, özellikle Meclis ve Parlamento bakımından Türkiye'nin Orta Çağ'a döndüğünü gösterdi. Hakikaten, Fransa'da 1314 ile 1789 arasında parlamentodaki temsil milletin temsili esasına dayanmıyordu, bugün bizim buradaki temsil fonksiyonumuza çok daha yakındı. Orada zümreler vardı; ruhbandı, soylulardı ve "üçüncü zümre" denen diğerleri vardı ve milletvekillerinin karar alma, müzakere etme, gündem oluşturma, irade oluşturma yetkileri yoktu, sadece temsil ettikleri zümrenin taleplerini krala iletmekle görevliydiler. Bugün, üzülerek söylüyorum, maalesef, Meclisimiz de bu durumdadır. Kimse kimseyi dinlemiyor ve burada oylar partilerin milletvekili sayısına göre hesap ediliyor. 15 Temmuzdan sonra aklıselim ve itidal hâkim olacağına, alelacele verilmiş hükümler ve yönetimde eski alışkanlığın devam ettirilmesi sebebiyle Türkiye "İnsan insanın kurdudur, birbirini yer." diyen Hobbes'in ülkesi hâline gelmiş durumdadır.
15 Temmuzdan sonra şunu gördük: Esasında, 2004'te altında bugünkü muktedirlerin imzasının olduğu senetler olduğu hâlde kendi sorumluluklarını örtmek için 17-25'i milat gösterenler paralel devlet yapılanması konusunda hiç de samimi değiller. 15 Temmuzdan sonra öğrendik ki bu paralel devlet yapılanmasının elebaşısı Türkiye Cumhuriyeti devleti tarafından resmî olarak hiç istenmemiş. 15 Temmuzdan sonra gördük ki isteniyormuş gibi yapılıyor ama iade edilmemesi için de bütün gayretler gösteriliyor. Uluslararası suçluların iadesiyle ilgili anlaşmaların temel şartı, iade edilecek sanığın iade edildiği ülkede adil yargılama ve savunma hakkının bulunduğuna dair bir kanaatin bulunmasıdır. Siz hem bir sanığı isteyip hem de "Geldiğinde 'Gebertin beni.' diye yalvaracak, ışık bile göremeyecek." derseniz; hem bir sanığı isteyip hem de "Hain!" diye ona damgayı vurup "Onların hakkı hukuku mu olur, onlar mağdur mu olur?" derseniz dolaylı olarak "Bunu iade etmeyin." demiş olursunuz. Ama her sözünüzün algıda seçicilik çerçevesinde muhatabı farklı olduğu için iyi becerdiğiniz PR ve kamuoyu oluşturma yoluyla bunu yaparsınız.
Yine, 15 Temmuz bize şunu gösterdi: 15 Temmuza ülkeyi getiren kadrolar 15 Temmuzun faillerini tespitte de yer alıyorlar. Yani, siz Cumhurbaşkanının yaverlerinin yüzde 80'ine yakınının bu yapılanmadan oluşmasına engel olamayacaksınız, göremeyeceksiniz, tespit edemeyeceksiniz, Genelkurmay Başkanının Başyaverinin, Özel Kalem Müdürünün bu yapıdan oraya gelmesini tespit edemeyip ona engel olamayacaksınız, aynı adamlar bugün bu yapılanmayla mücadele edecekler. Dün ne kadar isabetli, dün ne kadar tutarlıysa bugün de o kadar yapacaklardır. Başka bir şey yapmaları mümkün değil ama biz aynı kadrolarla buna sebep olanlarla mücadeleye de devam ediyoruz. Bu şuna benziyor: Bir otobüsü biz bir şoföre emanet etmişiz. Şoför, aracın fennî muayenesini yaptırmamış, sağdan gelen, soldan gelen seslere bakmamış, lastiklerini değiştirmemiş ve aracı uçurumdan yuvarlamış, büyük hasar oluşmuş. Daha sonra, araçtan, şoför koltuğundan inmiş kusur dağıtıyor "8/2 filanca kusurlu, 8/3 filanca kusurlu." diye.
Arkadaşlar, buradan adil bir sonucun çıkması asla mümkün değildir. Burada bir operasyon yaparsınız, bu operasyon başarılı da olur. Hani tıpta derler ya: "Operasyon başarılı oldu ama maalesef hastayı kaybettik." Bu darbecilerin oluşturmaya çalıştığı fitne, fesat, birbirinden endişe eden, birbirine kin besleyen, birbirinden korkan toplum yolunda katkıda bulunmuş olursunuz.
Bu kanun hükmünde kararnamede pek çok kurumu kapatıyoruz ama ben biliyorum ki AKP kendisiyle ilgili kapatma davasında çok güçlü bir şekilde şunu söylüyordu: "Tüzel kişilikler suç işlemez, onların karar organındaki kişiler suç işler. Onun için, bu kişilerle ilgili işlem yapmak gerekiyor." ama bugün daha peşin hükümleri veriyor.
Arkadaşlar, öbür tarafta dirildiğimizde, ki bugün inanmayanlar da dirildiğinde Cenab-ı Allah'ı karşılarında gördüklerinde onun varlığına ve "El Adil" sıfatına inanacaklardır ama orada bile mizan, terazi kurulacak, delillendirme, şahitlendirme yapılacak, savunma hakkı verilecek ve ondan sonra nereye gideceksek buna karar verilecek. Bugün yapıldığı gibi peşin hükümlerle Türkiye'nin bütün kadrolarının ipotek altına alınması, korku altına alınması hayırlı bir iş değildir: Buradan, bu kafayla gidersek çıkış yoktur.
Arkadaşlar, işin özeti, iktidardaki kadrolar emin olma durumlarını, vasıflarını kaybetmişlerdir, ehil değillerdir, halka yakın değillerdir, utanma ve merhamet duygusunu da kaybetmişlerdir. Utanma ve merhamet duygusunun olmadığı, ehil olmayan, emin olmayan ve halka yakın olmayan kadroların yürüteceği süreçler zarar getirecektir.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)