| Konu: | 667 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (1/746) ile İç Tüzük'ün 128'inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 8 |
| Tarih: | 18.10.2016 |
MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamındaki Kanun Hükmündeki Kararname ile 412 sıra sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Tezkeresi'nin 11'inci maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
18 Ekim 1991'de Sovyetler Birliği'nden ayrılarak bağımsızlığını kazanan Azerbaycan'ın bağımsızlık gününü kutluyor, kardeş Azerbaycan halkına selam ve saygılarımı iletiyorum.
Değerli milletvekilleri, 15 Temmuz günü demokrasimize, aziz milletimizin iradesini temsil eden Türkiye Büyük Millet Meclisine, Türk milletinin bağrından çıkan Peygamber ocağı ordumuzun ana karargâhına, kahraman polisimizin birimlerine, aziz ve asil Türk milletinin iradesine yapılmak istenen darbe girişimini bir kez daha lanetliyorum; müsebbiplerinin, bu ortamı hazırlayanların yüce Türk adaleti önünde hesap vermesini, bu olayın bütün detaylarıyla araştırılmasını bekliyor, Gazi Meclise, aziz milletimize tekrar "Geçmiş olsun." diyorum.
Değerli milletvekilleri, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, hâkim ve cumhuriyet savcısı adayları kura töreninde yaptığı konuşmada, "Şimdi, dünyadan bize akıl verenler var: 'Bu kadar ismi nasıl biliyorsunuz, nasıl oluyor da bunları anında topladınız, içeri aldınız?' Burası Çatladıkapı Muhtarlığı değil ki, devletiz. Nerede kim var, ne yapıyor, bunların hepsini devlet bilmiyorsa, istihbaratı bilmiyorsa kusura bakmasın." demiştir. Şimdi, buradan soruyorum: Bu yaşananların siyasi sorumluları kimlerdir? Bu darbe girişiminin nedeni neden önce öğrenilememiştir. Mademki bunların hepsini devlet biliyorsa Sayın Cumhurbaşkanının da bunları açıklaması gerekir.
Genel Başkanım Sayın Devlet Bahçeli'nin defalarca belirttiği "yurtta sulh konseyi" isimli rezil ve haçlı yapılanmanın ana kadrosunu, siyaset ve bürokrasi alanındaki elebaşlarını bu aziz millet ne zaman duyup, ne zaman öğrenecektir? Devletin en alt düzeyinde görev yapan bir memurun neyle suçlandığı bilinmediği hâlde gereği yapılıyor da, üste çıkıldıkça, makamlar yükseldikçe niçin bir yavaşlamaya, bir duraksamaya, bir savsaklamaya gidiliyor bunu da anlamak mümkün değil. Eğer 15 Temmuz darbe teşebbüsü gerçekleşmiş olsaydı Türkiye'nin kaderi kimlerin eline geçecek, devlet ve siyasete kimler hükmedecekti? Bu sorularımızın cevabını bilmek en tabii hakkımızdır.
Değerli milletvekilleri, bir başka husus ise FETÖ'yle yapılan mücadelenin, FETÖ'cülere yönelik cezrî, cebrî ve yıldırıcı tedbirlerin aynısının PKK ve DEAŞ gibi terör örgütlerine de uygulanmasını tutarlılık gereği istiyor, bunu da bekliyoruz. PKK'ya destek veren memurlar, iş adamları, sivil toplum kuruluşları, medya organları ne zaman hak ettiğini bulacaktır? PKK'lı diye açığa alınan öğretmenlerden başlamak üzere, suçu somut olarak tespit edilen bölücülerin devletle bağının kesilmesi için daha neyin olması beklenmektedir? FETÖ'ye ceberut kesilenler bu sıra PKK'ya gelince niçin susmaktadır? Olağanüstü hâlle FETÖ'yle mücadele ederken PKK terör örgütüyle de mücadele yapmak zorundasınız. FETÖ'nün sosyal ve ekonomik ağı deşifre edilip çökertilmeye çalışılırken, PKK'nın şirketlerini, bilinen siyasi ayağını, sivil toplum örgütlenmesini, finansman ağını görmezden gelemezsiniz. Gerekirse bu konudaki gerekli düzenlemeleri de yapmak zorundasınız.
Değerli milletvekilleri, Türk milletine kasteden tüm hainlerin tamamen temizlenmesi ve bertaraf edilmesi gerekmektedir. Özellikle yargı, eğitim, üniversite, bürokrasi ve emniyet alanındaki olmak üzere on binleri bulan açığa alma ve tasfiye işlemleri, paralel çetenin nasıl ve nerelere kadar yayıldığını da çok açık göstermektedir. Ancak yine de suçlu ile suçsuzun birbirine karıştığına yönelik yoğun rahatsızlık ve çağrılara iktidarın kulak vermesi, bunları dikkate alması gerekmektedir.
Şikâyetlerin mağduriyet edebiyatı görülmesi ve hafife alınması ise yanlıştır, abesle iştigaldir. Aslı astarı belli olmayan, somut delillerle belirlenemeyen iftiralar ve gizli tanıklarla mağdurlar yaratılmasına, toplumun yeni bir küskünlüğüne ve Türk düşmanlarına fırsat verilmemelidir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)