GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Sokağa çıkma yasakları nedeniyle oluşan eğitim hakkı ihlallerini gideremediği, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından öğretmenlerin meslekten ihracı ve açığa alınmasında hak ihlallerine sebebiyet verdiği, mülakata dayalı sözleşmeli öğretmen alımıyla kadrolaşmaya ve eğitimde güvencesiz istihdama yol açtığı ve proje okulu uygulamasıyla eğitimin niteliğini değiştirmeyi amaçladığı iddiasıyla Millî Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergenin (11/12) ön görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:14
Tarih:01.11.2016

HDP GRUBU ADINA AHMET YILDIRIM (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle, konuşmamın içeriğine geçmeden önce, her geçen gün dikta rejimine geçişi hızlandıran ve bu hızın eğitim alanındaki uygulamalarla da kendini gösterdiği bir sürece dair birkaç hususu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Şunu ifade edelim ki AKP iktidarı ve saray iş birliğiyle takvime bağlanmış bir şekilde bu dikta rejimine geçişte halka reva görülen sadece "Bekle, gör." değildir. Birebir, neredeyse artık faşizm uygulamalarında karşılaşılan bazı kararlaşmaların toplumsal yaşama sokulduğunu üzüntüyle ve ibretle izliyoruz biz.

Şurada ifade edelim, bakın değerli milletvekilleri iki gün ifade edeceğim size: Biri eylül ayının başında kanun hükmünde kararnameyle ihraç edilen 15 bin, biri de 29 Ekim günü kanun hükmünde kararnameyle ihraç edilen 18 bin kişi; toplam 33.995 kişinin ihraç edildikleri günlerin özellikle zamanlamasını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Birincisi, eylül ayında -Kurban Bayramı'ndan bir gün önce Sayın Bakan- arife günü insanlar bayram hazırlığını yaparken çoğu Kürt eğitimcilerden oluşan insanların işleri, meslekleri, diplomaları, birikimleri... Bu birikimlerini öğrencileri için kullanma hâllerine son verildi. Burada verilen mesaj: "Biz sizin manevi dünyanıza, kutsallarınıza, bayramınıza bile müdahale eder, onu yaşanılmaz kılarız."

Bir diğeri ise fazla değil üç gün önce, 29 Ekim gününde, bu ülkenin kuruluşunun ilan edildiği günde bu ülkenin eğitimcileri, akademisyenleri ve birçok kamu personeliyle ilgili, o millî bayram gününün bile yaşatılmasına halel getirilecek, onun üzerine meşruiyet gölgesi düşürecek, insanların bu devlete ve Hükûmete dair aidiyet duygusunu zayıflatacak bir kararın altına imza atıldı. Biri Kurban Bayramı, manevi dünyaya tekabül ediyor; diğeri ise Cumhuriyet Bayramı, bu ülkenin bütün eksikliklerine rağmen kuruluşunun yıl dönümünde insanların eğitimlerinin, emeklerinin, mesleklerinin, birikimlerinin, topluma faydalı olma biçimlerinin nasıl ellerinden alındığı üzerinden bir toplumsal algı ve bunun üzerinden de özellikle hazırlanmaya çalışılan bir korku atmosferi oluşturulmaya çalışıldı.

Bugün şunu söyleyelim: Evet, ağırlıklı olarak Kürtlerden başladı, solculara uzandı; giderek bütün toplumsal muhalefet kesimlerini kapsayacak bir şekilde bütün kamu personel rejimiyle, toplumsal yaşamla, toplumsal barışla demokratik hayatın az bir şeyi kalmış alanlarının yok edilmesi üzerine bir politika kuruluyor. Buradan ifade edelim, şunu çok iyi biliyoruz: Bugün HDP'li belediyelere kayyum atandı. Üzülerek ifade edeyim, muhalefet partilerinden bazı değerli milletvekili arkadaşlarımızın kişisel düşüncelerinin ötesinde kurumsal bir açıklamanın olmamasını ibretle izliyoruz. Dün Kürt medyası kapatıldı, Cumhuriyet gazetesine baskın yapıldı. Üç gün önce Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Başkanları alındı, tutuklandı; bugün kayyum atandı. Göreceğiz, yarın bir gün Aydın Büyükşehre sıra gelecek, İzmir Büyükşehre sıra gelecek. Çünkü burada hedeflenen hiç etnik, sınıfsal, ideolojik aidiyet ayrımı yapılmaksızın toplumsal muhalefetin bütün kanallarını tıkatmaya dönük tam bir dikta rejiminin tesisidir.

Sayın Bakan, eğitim sisteminin yıllardır çözüm bekleyen temel sorunları AKP iktidarından önce de vardı; buna hiçbir itirazımız yok. Ancak her geçen yıl bu sorunların azalması bir yana, giderek katmerleşen, kangrenleşen, içinden çıkılmaz hâle gelinen bir eğitim gerçekliğiyle bu ülkede karşı karşıyayız.

Bir diğer husus: Millî Eğitim Bakanlığı var olan sorunlara, kendi iktidarları döneminden önce var olan yapısal sorunlara dönük çözüm üretmek bir yana, giderek bu sorunları artıran, bu sorunları işin içinden çıkılmaz hâle getiren, yeni sorunlar üreten politika ve uygulamaları nedeniyle eğitim emekçilerini, öğretmenleri, öğrencileri, velileri giderek daha fazla mağdur etmektedir. Neresinden tutsak elimizde kalacak bir eğitim gerçekliğiyle karşı karşıyayız. Açığa alınan öğretmenler artık ihraç edilen öğretmenlere dönüşüyor. Okulları yıkılan öğrencilerimizin artık evleri yıkılıyor. Yine, inançlara saygı sisteminden giderek mezhepçiliği körükleyen bir eğitim anlayışına doğru gidiyoruz. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği eğitimin neredeyse ilköğretim kademesinde -birazdan vereceğim örneklerle- başladı.

Değerli milletvekilleri, ihraç edilenler er geç geri döneceklerdir Sayın Bakan. Ben mesleğe, eğitimciliğe 1993 yılında başladım. Ben başladığımda, akademisyen olduktan sonra üniversiteme ilk kez gelen eğitimcilerle, akademisyenlerle karşılaştım. Ya, bunlar yaşlı, nereden geldiler diye sorduğumda "1982'de 1402'den atılanlar, on bir, on iki yıl sonra bütün kayıp haklarını yasal faiziyle kazanarak geri döndüler." Bu devran böyle gitmeyecek, iki yıl, üç yıl, beş yıl, on yıl sonra da olsa bu ihraç edilenlerin hepsi bütün kayıp haklarını alarak geri dönecekler. Biz, sendikalara, emekçi arkadaşlarımıza sadece kurumsal olarak dava açmayın, bu kararın altına imza atmış olan siyasi iktidarın mensuplarına rücu edilmek üzere maddi haklarınızı talep edecek davalar açın diyoruz. Bunlar er geç geri dönecekler, bütün hepsi ama; bütün kayıp haklarını geri alacaklar. Ama bizim burada amacımız, muradımız, derdimiz, ne kadar erken mağduriyetleri gidermiş olursak bu açıdan onların mağduriyetini önlemiş oluruz; hazinenin, bütçenin, emekçinin alın terinin mağduriyetinin derinleşmesini engellemiş oluruz. Bir an önce bu haksızlıklar ve hukuksuzluklar sona erdirilmelidir.

Değerli milletvekilleri, burada ifade edelim, Sayın Bakan, bakın, özellikle az önce arkadaşım ifade etti, bir sendikanın almış olduğu karar üzerinden iş bırakma süreçleriyle karşılaştık. Özellikle 29 Aralık 2015 günü bölgede süren çatışmalı ortama, şehirlere sirayet etmiş olan saldırılara ve insanların ölümüne, kentlerin yıkımına, evlerinin başına yıkılmasına dair bir eğitimcinin insani bir duruş sergilemesi onun eğitimci olmasının ötesinde insan olmasının gereğidir. Sendikasının almış olduğu kararı uygulamaya çalıştı ve düşünün ki "İnsanlar Ölmesin, Çocuklar Ölmesin, Okula Gelsin" sloganıyla bir gün iş bırakmış olanların bu iş bırakma eylemleri üzerinden cezası işten atılmak oldu.

Şimdi soruyorum Sayın Bakana, peki, bunun dışında size rakamlarla şunu söyleyeyim: Evet, öğretmenler bir gün iş bıraktılar ama bunun yanı sıra Şırnak merkezde 40 bin, Cizre'de 41 bin, Nusaybin'de 32 bin, Derik'te 7 bin, Dargeçit'te 17 bin, Silopi'de 39 bin, İdil'de 24 bin, Sur'da 30 bin, Silvan'da 28 bin ve Yüksekova'da 33 bin kişi olmak üzere 300 bin öğrencinin eğitim hakkını elinden alan kararlara siz imza attınız. Bugün, hâlâ Şırnak merkezde eğitim yok Sayın Bakan. Çadırlarda insanlar yaşam mücadelesi vermektedir. Bir gün iş bırakan öğretmenin, insanlar ölmesin diye iş bırakan öğretmenlerin iş bırakmasının cezası işten atılmak oluyor da aylarca iş bıraktırmaya, eğitimi durdurmaya imza atan uygulayıcıların cezası ne olacak? Şırnak'ta bugün hâlâ eğitim yok. Onlar barış olsun diye iş bıraktılar ama aylardır eğitimi durdurmuş olanlar ölme ve öldürme üzerine kurulu bir politika üzerine bu işi durdurdular, eğitimi durdurdular. Çocukların Anayasa'dan, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nden, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'nden kaynaklı haklarını elinden alan uygulamalarınızın cezası ne olacak peki? Öğretmenlerimiz bir gün bıraktılar, bir gün; cezası işten atılmak. Peki, aylardır eğitimi durdurmuş olmanızın bir karşılığı yok mu Sayın Bakan? Bir de buradan bakmayı hiç düşünüyor musunuz? Size örnek vereyim: Siz, 30 bin eğitimciyi attınız, bunların 11 bini benim yaşadığım bölgeden. Derslerin çoğu boş geçiyor Sayın Bakan. Bakın, size yer söylüyorum; arayın, İlçe Millî Eğitim Müdürlüğüne sorun; Diyarbakır'ın Bağlar ilçesinde öğretmen açığı had safhada. Ortaokulda 6 ve 7'nci sınıflarda derse bir şekliyle öğretmen ayarlanıyor ama 8'inci sınıfların büyük bir çoğunluğunun, kahir ekseriyetinin dersi boş geçiyor. Niye? Bu yıl TEOG sınavına girecekler. Ya, Kürt çocuğunun başarısından bu kadar mı korktuk biz? Neden bu yıl sınava girecek öğrencilerin dersleri boş geçiyor? Araştırın, iddiam doğru değilse söz veriyorum, gelip özür dileyeceğim sizden. Diyarbakır'ın Bağlar ilçesinde 6 ve 7'nci sınıflara bir şekliyle sözleşmeli, ücretli öğretmenler ayarlanıyor ve derse giriyor ama 8'inci sınıfların çoğunun dersi boş geçiyor. Birkaç ay sonra sınava girecekler; bir ay sonra 1'inciye girecekler, bir de nisan ayında 2'nci TEOG sınavına girecekler Sayın Bakan.

Bir diğer husus: Hani, Cizre'de eğitim öğretimin durdurulmasından söz ettim Sayın Bakan. Siz, o zaman Millî Eğitim Bakanı değildiniz ama biz kurumsal süreklilik gereği soruyoruz: Bakın, Cizre'de sokağa çıkma yasağı ilan edilmeden, orada kentler savaş alanına dönüştürülmeden, ölümler başlamadan önce, dört gün önce Bakanlık bir SMS attı bütün öğretmenlerin ilçeyi terk etmesi ve hizmet içi kursa alınacakları hususunda. Size bir söz daha veriyorum Sayın Bakan; Cizre'de o mesaj üzerine ilçeyi terk eden, hani hizmet içi kursa alınacaklar diye terk eden öğretmenlerden birinin bir gün hizmet içi kurs gördüğünü ispatlayın, söz veriyorum size, milletvekilliğinden istifa edeceğim. Bakın, Bakanlık SMS atıyor: "İlçeyi terk edin, hizmet içi kurslara alınacaksınız." Bir gün hizmet içi kurs yok değerli arkadaşlar, bir gün yok. Ama nedir? Orada büyük bir yıkım başlayacak...

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Steril katliam var, steril katliam!

AHMET YILDIRIM (Devamla) - ...orada steril bir katliam başlayacak, orada vahşet bodrumlarının yaşatılacağı öngörülmüş, "Bir kısmını çekelim." Ayrılmayan öğretmenler, işte bu kararnamelerle açığa alınan öğretmenler; öğrencilerini yalnız bırakmayan öğretmenler, bugün onca yıllık eğitimleri görmezden gelinerek işten atılan öğretmenler.

Değerli milletvekilleri, burada fırsat eşitliğinin hiçbir kırıntısı kalmamış. 8 ve 12'nci sınıflarda bulunup bu yıl TEOG sınavına ve üniversite sınavına girecek öğrencilerin, zaten dezavantajlı koşullarda okullarına devam ederken o eğitim hakları bile maalesef ellerinden alındı.

Bir diğer husus: Sayın Bakan, giderek eğitim özelleştiriliyor. Bu AKP'nin parayla, ticaretle ve özelleştirmeyle kafasını bozmuş olma hâli çocuklarımızın eğitim öğretim hayatına çok negatif yansıyor. Şöyle ki: Son dört yılda özel okulda okuyan öğrenci sayısı -ilköğretim ve ortaöğretimde- 580 bin iken son dört yılda 2 katına çıkarak 1 milyon 75 bine çıkmış yani 2 katına çıkmış. Yine, son dört yıl içerisinde, Hükûmet ve Millî Eğitim iş birliğiyle özel lise sayısı 2,8 kat artmış, özel liseye giden öğrenci sayısı 2,7 kat artmış. Özel mesleki ve teknik lise sayılarında durum daha vahim; okul sayısı son dört yılda 9,3 kat; öğrenci sayısı ise 22,8 kat artmış. "Bir devlet düşünün ki kamuda öğrencilerini okutamıyor, istihdam edemiyor, bu okulları yönetemiyor." gibi algılıyoruz biz.

Bir diğer husus, özellikle, değerli milletvekilleri, ana dili üzerinden Kürtçe eğitimin serbest olduğuyla övünen ve bunun yalan üzerine kurulu propagandasını yapan iktidar mensuplarına şunu söylemek isterim: Bir kişi ana dilinde, parasız, demokratik, bilimsel eğitimi hak eder. Bu, Anayasa'nın 42'nci maddesinin; bu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin Ek 1 Protokolü'nün gereğidir; bu, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin birinci kısım 1'inci maddesinin amir hükmüdür. Bunların hepsine Türkiye taraftır. Açıla açıla üç okul açılmıştı Sayın Bakan, onu da bir buçuk ay önce siz kapattınız; siz sağ, biz selamet. Bundan sonra da ana dilde, Kürtçede eğitimin serbest olduğunu, bunu sağladığınızı hiçbir yerde söylemeyin, ne ülkeyi ne kendinizi ne toplumu komik duruma düşürün. Bu bizim için utanç verici bir durumdur. Düşünün, milyonlarca Kürt çocuğu eğitimini parayla alabilecek, o parayla aldığı eğitimi de ancak kıt kanaat koşullarda yapılmış binalarda yapacak, o da hiçbir gerekçe gösterilmeden -darbeyle nasıl bir ilişkisi varsa- topyekûn olarak kapatılacak.

Bir diğer husus: Özellikle, sakın ola ki yarın bir gün bu okulların terörizmle ilişkisinden falan söz etmeyin. Zaten iktidarın son bir buçuk yıllık politikalarında, bir bütün olarak Kürtleri terörist görme, Kürt dilini de terörist dili olarak, terör dili olarak görme anlayışını yaşamın her alanında Kürtler hissediyor.

Sayın Bakan, iktidarınız döneminde, 2010'dan sonra uygulamaya konulan 4+4+4 sisteminin özellikle kız çocuklarında okullaşmayı nasıl düşürdüğünü sizin rakamlarınızla sizlerle paylaşmak istiyorum. Bakın, 2013-2014 yılında kız çocuklarının okullaşma oranı yüzde 99,61'di Sayın Bakan, bir yıl sonra, 2014-2015, okullaşma oranı 96,7'ye düşüyor; Sayın Bakan, geçen yıl, 2015-2016'da ise kız çocuklarının okullaşma oranı daha da düşerek yüzde 95,22'ye geriliyor. 4+4+4'ün kız çocuklarının okullaşma oranını arttırdığı da bir şehir efsanesi, bir safsata, giderek düşüyor, tedricî olarak düşüyor. Bu, benim değil, TÜİK'in vermiş olduğu rakamlar.

Ayrıca, UNESCO'nun hedeflerine göre ilkokul ve ortaokulda toplumsal cinsiyet eşitliğinin gerçekleşmesi durumu riskli 24 ülke var, bu ülkelerden biri de Türkiye. Bunu ben değil, UNESCO verilerinden alarak söylüyorum.

Değerli milletvekilleri, yine, bakın, burada özellikle İstanbul'da dağıtılan, nisan ayında okullara dağıtılan ve tavsiye edilen kitaplar, "Öğrenciler Yazarlarla Buluşuyor" adı altında. Burada bir isim söyleyeyim, buyurun, siz araştırın Sayın Bakan. Hariçten Sözler kitabı, kitabın yazarı Ozan Taşdemir. Birkaç tanesini, bütün arkadaşların affına sığınarak, utanarak okuyacağım. Kitapta diyor ki: "Kadınlar da tespih gibi olmalı, varlığı hoşluk, yokluğu boşluk vermeli." Bir diğer yerinde: "Genelde erkekler güç gösterisine, kadınlar ise cilve histerisine meyillidir. Kadınlar ait olmayı, erkekler ise sahip olmayı yeğlerler." Kitapta yazıyor ve bunu İstanbul'da çıkıp öğrencilerin karşısına tavsiye edilmesi gereken kitap ve yazar olarak çıkarıyoruz. Devam ediyor: "Erkekler doğayı, kadınlarsa yuvayı severler." Bir de yine affınıza sığınarak söyleyeyim: "Kadınlar paylaşır, erkekler pay eder." Tavsiye edilen kitap, Hariçten Sözler, yazarı Ozan Taşdemir. Nisan ayında bütün bunlar bu ülkenin okullarında cereyan etti. Bir başka kitap, Kocaeli'de benzer cinsiyetçi söylemlerle dolu bir kitap tavsiye edilmiş, hiç zamanımı onlarla harcamayacağım.

Değerli milletvekilleri, proje okulları konusunda bazı şeyleri dile getirmeden önce bir iki hususa daha değinmek istiyorum, onunla alakalı olarak da özellikle rakamlar üzerinden ifade etmek istediğim bir hususu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, özellikle TÜİK verilerine göre kız çocuklarımızın okullaşma oranının, üzülerek söylüyorum, giderek azaldığı yine son üç yılda yaşanan bir durum olarak karşımıza çıkıyor. "Proje" kavramı özünde ticari bir kavramdır. Zaten AKP iktidarının özellikle proje okullarla bu okullara müdahale etme amacı şuydu: Bir, özelleştirme. İki, ticarileşme. Üç, siyasi ideolojik kodlar üzerinden okulların dönüşümünü sağlamak. Niye? Çünkü adı yaygınca geçen Kabataş Lisesi, Kadıköy Anadolu Lisesi, Vefa Lisesi veya Avni Akyol Anadolu Lisesinde öğrencilerin velileri, çocuklarını, son bir buçuk ayda, okul açıldıktan sonra bu okullardan alarak mecburen özel okullara gönderme eğilimini başlatmış durumdadır.

Bir diğeri, bu okullarla alakalı olarak kamuda, devletin ve Millî Eğitim Bakanlığının, çocukları özele göndermeden nasıl başarı efsanesinin yaratılacağı ispat edilmiş Sayın Bakan. Ve bu okullarda para olmaksızın bilimsel eğitimin, demokratik eğitimin, toplumsal cinsiyetçi eğitimin nasıl verileceği ispat edilmiş ve bunu yapan öğretmenlerimiz oradan uzaklaştırılıyor. Oysaki öğretmenlerimiz kâr hırsıyla, ticari mantıkla değil mütevazıyetle yapmışlar, kamuyla yapmışlar bu işi; siyasi ve ideolojik yaklaşımla yapmamışlar, bilimsel, demokratik yaklaşımla yapmışlar. Oradaki uzaklaştırılan öğretmenlerimiz yandaşlık ve militanlıkla değil, ahlakla, vicdanla, inançla, sevgiyle, özveriyle, fedakârlıkla, bilimle, ilimle, bilgiyle, irfanla bu işi yapmışlar.

Son olarak şunu ifade etmek isterim; "Düşündüğün bir yıl sonrasıysa tohum ek, düşündüğün on yıl sonrasıysa ağaç dik ama düşündüğün yüz yılın ötesiyse çocukları eğit." Kuan-tzu söylüyor ve devam ediyor: "Bir kez tohum ekersen bir kez ürün alırsın; bir kez ağaç dikersen on kez ürün alırsın; yüz kez eğer olacaksa bu ürün, eğitirsen toplumu yüz kez ürün alırsın."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET YILDIRIM (Devamla) - Birine balık verirsen doyar bir defa, balık tutmayı öğret, doysun ömür boyunca diyorum ve çocuklarımızın bugünkü gibi ticarileşmeye, özel eğitime, siyasi, ideolojik eğitime değil; kamusal, parasız, demokratik eğitime ihtiyacının olduğunu ifade ediyorum.

Gensoruya bütün milletvekillerinin destek vermesi umuduyla Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)