| Konu: | Bilirkişilik Kanunu Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 15 |
| Tarih: | 02.11.2016 |
MHP GRUBU ADINA FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 388 sıra sayılı Bilirkişilik Kanunu Tasarısı'nın birinci bölümü üzerinde MHP adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bilirkişilik müessesesi yaklaşık yüz yıldan beri yargılama sistemimizin kanayan bir yarası hâlindedir. Her ne kadar hukuk ve ceza usul kanunlarımızla bilirkişilik müessesesi, bilirkişilerin vasıf ve nitelikleri, hâkim ve cumhuriyet savcılarının bilirkişileri seçerken dikkat edecekleri hususlar, bilirkişilerin görevleri, inceleme konusu olayla ilgili rapor düzenlerken bilirkişilerin uyması gereken kurallar sayılmışsa da gerek mahkemeler gerekse soruşturma makamları çoğu zaman bu düzenlemelere uymamış, davalar çoğu zaman konunun uzmanı bile olmayan bilirkişilerin insafına terk edilmek suretiyle bu zamana kadar binlerce kişi mağdur edilmiştir. Birçok hâkim ve cumhuriyet savcısı bilirkişi seçimini kalemine, yazı işleri müdürüne bırakmış; böylelikle kalemle, yazı işleri müdürleriyle iyi ilişki içerisinde olan bilirkişiler yeterliliklerine bakılmadan davalarda ve soruşturmalarda bilirkişi oluvermişlerdir. Çoğu zaman, mesleğe yeni başlayan mühendis, mimar veya hukukçuların ya da başka meslek mensuplarının ek gelir temin etme kapısı olarak kullanılmış, çoğu zaman da devletten emekli olmuş eski kamu görevlilerinin yeni iş kapısı hâline gelen bilirkişilik kurumu bazen de kötü niyetli kişilerin geçim kaynağı hâline gelmiştir. Bir ceza yargılamasına konu zimmet, yiyicilik, rüşvet, görevi kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırmak gibi suçlarda görev alan fakat iktisat, işletme, maliye gibi fakülte veya yükseköğretim kurumlarından mezun olan yani davaya konu suç tipi ve unsurlarıyla ilgili hiçbir eğitimi veya yargılama pratiği olmayan bilirkişilerin verdikleri raporlarda hâkimin görev alanına girecek hukuki konulara yer verdikleri, "Sanık zimmet suçunu işlemiştir." veya "Sanık rüşvet alma ya da verme suçun işlemiştir." gibi hâkimin bile hükümden önce söylediği takdirde ihsasırey sayılması sebebiyle hâkiminin ret sebebi sayılan mütalaalar vermişler. Çoğu zaman bilirkişilerin bu mütalaaları sebebiyle raporlarına yapılan itirazlar yüzünden yargılamalar gereksiz yere çok uzayarak davanın taraflarının telafisi imkânsız zararlarına neden olunmuştur. Çoğu zaman da hâkimler, itirazları hiç dikkate almadan, dosyayı incelemek için vakitleri de olmadığını ileri sürerek bilirkişilerin görevleri dışına çıkarak verdikleri yanlış mütalaalara göre davayı karara çıkarmak suretiyle hem adaletin geç tecelli etmesine neden olmuşlar hem de kişilerin ya da kamunun zarar görmesine neden olabilmişlerdir.
Ceza yargılamasında durum böyle iken hukuk yargılamasında da bundan farklı olmamıştır. Bilirkişi, hâkime, hakkaniyete ve kanuna, bilim ve fen kurallarına uygun karar verebilmesi için yardımcı olacaktır; bu doğrudur. Ancak özellikle hukukçu bilirkişilerin, yardımcı olmaktan ziyade hükme esas teşkil edecek şekilde raporlar düzenlemek suretiyle hâkimin yerine geçtikleri, hâkimin de buna ses çıkarmadığı gibi çoğu zaman bilirkişi tavsiyesine uygun kararlar verdikleri de gerçektir.
Kısaca, adaletin geç tecelli etmesinde de, dava sürecinin gereksiz yere uzamasında da, adli hatalarda da bilirkişilik kurumunun çok büyük rolü vardır. Bu sebeple bilirkişilik kurumunun özel bir kanunla disiplin altına alınmasına çok büyük ihtiyaç vardı; bu sebeple bu konuda kanun yapmanın ve bilirkişilik kurumunun bir disiplininin olması, kurallarının ve özel kanunla düzenlenmiş yaptırımlarının olması doğru bir adımdır.
Şimdi gelelim nasıl bir kanun tasarısıyla karşı karşıyayız ve nasıl bir kanun yapmalıyız meselesine:
Değerli milletvekilleri, kanunen zorunlu olmadığı hâlde, uygulamada, hâkimler ve cumhuriyet savcıları kararlarını desteklemek ve hem Yargıtay, Danıştay hem de taraflar nezdinde kararlarını kabul edilebilir kılmak için çoğu zaman otomatik olarak bilirkişiye gitmektedirler. Bu yanlıştır fakat tasarıda bunun önüne geçecek düzenlemelere rastlanmamıştır.
Hâkim ve cumhuriyet savcılarının kendi mesleki, hukuki bilgileriyle çözemeyecekleri konular için bilirkişiye gitmeleri gerekir. Oysa uygulamada hukuki meselelerde dahi bilirkişi yardımına başvurulduğu görülmektedir. Tasarıda bunun önüne geçebilecek düzenlemeler görülmemektedir.
Çoğunlukla bilirkişilerden tam olarak ne istediklerini, bilirkişiye hangi soruları yönelttiklerini açıkça belirtmemekte, bilirkişi araştıracağı ve görüş bildireceği konuları kendi belirlemektedir.
Bilirkişiye verilen dosyalar genellikle eksik olmakta, bilirkişinin değerlendirmesinde, esas alacağı bilgi ve belgelerin temini için yapılan yazışmalar ve bürokratik süreç yargılama sürecini uzatmaktadır.
Bilirkişiyi seçme yetkisi hâkime ait olmakla birlikte, uygulamada bilirkişiler mahkemenin yazı işleri müdürleri tarafından, çoğunlukla uzmanlık temelinde değil, bildik tanıdık olma ölçütüne göre seçilmektedir.
Uygulamada zorunlu olmamasına rağmen, çoğu zaman bir bilirkişi kurulu oluşturulmakta fakat çoğu zaman kurulun bazı üyelerinin nihai rapora katkısı kâğıt üzerinde bir imzadan ibaret kalmaktadır.
Bilirkişiler, raporlarında yargılamayı olumsuz yönde etkilemektedirler. Kanunla bunun önüne kesinlikle geçilecek düzenlemeler yapılmalıdır.
Bilirkişiye yöneltilecek soruların belirlenmesi için mutlaka tarafların görüşünün alınması gerekir. Bu husus tasarıya eklenmelidir.
Tasarıda bilirkişi görevlendirilecek kurumlar arasında mahkemeler ve cumhuriyet savcıları sayıldığı hâlde icra dairelerine yer verilmemiştir Bu ciddi bir eksikliktir.
Tasarıda bilirkişinin cezai sorumluluğuna ilişkin tatmin edici bir düzenleme yer almamaktadır.
Tasarıda TÜBİTAK, Adli Tıp Kurumu gibi kurumlar kapsam dışında tutulmuş fakat adli, idari ve askerî yargı alanları kapsama alınmıştır.
Tasarıda "Bilirkişilik Üst Kurulu" adıyla yeni bir kurul oluşturulmaktadır. Bu Kurulun görevi Adalet Bakanlığında hâlen var olan başka birimlerce yerine getirilebilecekken ayrıca yeni bir kurul oluşturulmaktadır.
Hükûmete bağlı ve tabi olan Adalet Bakanlığı Müsteşarının Bilirkişilik Üst Kurulunun başında olması, dolaylı da olsa yargının bağımsızlık ve tarafsızlık niteliklerini zedeleyebilir ve yargıya olan güvenin zedelenmesine neden olabilir. Bu yüzden kurula yüksek yargı üyeleri arasından bir başkan seçilmesi doğru olacaktır. Kurulda Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulunca avukatlar arasından seçilecek bir kişinin de bulunacağı belirtilmiştir. Fakat, Kurula seçilecek avukatın bilirkişilik konusunda yeterliliğinin belirlenmesi için bir ölçüt tespit edilmemiştir. Aynı durum, Kurula üye seçme hakkı tanınan YÖK, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği, Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliği için de geçerlidir.
Bir başka husus da "bilirkişilik bölge kurulları" adıyla bölge adliye mahkemelerinin bulunduğu yerlerde kurullar oluşturulmaktadır. Bu kurullar da Bilirkişilik Üst Kurulu gibi oluşmaktadır. Türkiye Barolar Birliğinin yerini de bölge adliye mahkemelerinin bulunduğu illerde barolar almaktadır.
Yukarıda belirttiğimiz olumsuzluklar bu kurullar için de geçerlidir. Üst Kurula YÖK'ün seçeceği öğretim üyeleri için hukuk alanında görev yapan öğretim üyesi şartı getirilmişken bölge kurulları için bu şart Kurulun görev yapacağı bölge üniversitelerinde hukuk fakültesi olmayan durumlarda aranmamaktadır. Böylece, hukukçu olmayan öğretim görevlilerinin de Kurula üye olmasının yolu açılmış olmaktadır.
Tasarı, özel hukuk tüzel kişilerinin de bilirkişilik yapabilmesine imkân tanımaktadır. Böylelikle salt bilirkişilik yapmak için kurulmuş ticari şirketler kurulacak ve bilirkişilik kurumu ticari rant kapısı hâline gelecektir. Bilirkişiler için mevcut olan yemin etme, sır saklama, sadakatle ve özenle görevi ifa etme gibi yükümlülükler ancak gerçek kişiler için geçerli olabilir. Bu hususların tüzel kişiler için nasıl sağlanacağı tasarıda yer almamaktadır.
Yine, bilirkişilik bir kamu görevidir. Özellikle bilirkişilik gibi yargılamaya ilişkin bir kamu görevinin özel hukuk tüzel kişileri tarafından yerine getirilmesini doğru bulmadığımızı belirtmek isterim.
Yine, bilirkişinin hukuki sorumluluğu söz konusu olduğunda özel hukuk tüzel kişilerinin sorumlu tutulması bakımından çok ciddi sorunlar yaşanacağını düşünüyoruz. Bu düzenleme doğru değildir. Bunun önüne geçilmelidir.
Değerli milletvekilleri, tabii konu önemli bir konu, kanayan bir yaradır. Hükûmetin getirdiği tasarıyı ilk adım olarak olumlu buluyoruz fakat zaman içinde eksikliklerinin düzeltilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tor.