| Konu: | Bilirkişilik Kanunu Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 16 |
| Tarih: | 03.11.2016 |
OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan bilirkişilik yasasının 32'nci maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım.
Bilirkişilik, adı üzerinde, bir konuda uzmanlığına güvenilen, incelediği ve raporunu düzenlediği konu tartışılmayacak kişi veya ekiplerden oluşan bir sistemdir aslında.
Ben daha önce bir üniversitede öğretim üyesiydim. Bir devlet üniversitesinde tarım ekonomisi doçentiydim, uzmanlık alanım da tarım politikasıydı. Tarım politikası alanında birçok yayınım, kitabım, araştırmam vardı ve birçok defa da bilirkişi oldum. Yazdığım ve incelediğim konularda hep bilimin öngördüğü gerçekleri esas aldım. Örneğin "Bir tarım toprağı birinci sınıf ise amaç dışı kullanılamaz." diye rapor yazdım ancak Türkiye tarımını on üç yıldır yöneten AKP nedense hep birinci sınıf tarım topraklarına göz dikti. Oralara sanayi tesisleri kurmaya çalıştı, TOKİ arazileri kurmaya çalıştı, binalar yapmaya çalıştı. Kısacası "Kamu yararı kararı vardır." diye betonlaşmaya izin verdi. Neden iktidar hep betonu seviyor, yapılaşmaya her yerde izin veriyor da öğrencilere yurt yapmıyor; bunu hep merak etmişimdir. Yoksa, mevcut iktidar öğrencilerin FETÖ yurtlarına gitmesini mi istemiştir?
Neyse, bu konuları fazla deşmeyelim, uzman olduğumuz konulardan konuşalım. AKP, Türkiye tarımını o kadar kötü yönetiyor ki bir bilirkişi olarak her defasında onları uyarmama rağmen, yine kendi bildiklerini yapıyorlar. Örneğin, ben Türkiye'de buğday fiyatlarının neden yükselmediğini anladım, neden çiftçinin sömürüldüğünü çok iyi anladım. Bir bilirkişi olarak inceledim, araştırdım, İnternet'te gezinirken Un Sanayicileri Derneğinin sayfasına bir girdim. Baktım, güzel bir fotoğraf var. Un Sanayicileri Federasyonu, Ekonomi Bakan Yardımcısına gitmişler, âdeta yalvarmışlar, demişler ki: Türkiye'yle Bosna Hersek arasında bir ikili anlaşma var. Bosna Hersek'ten "insani yardım" adı altında "Müslüman ülkelere yardım" adı altında, "komşulara yardım" adı altında bir ticaret yapılıyor ve sıfır gümrük vergisi alınıyor. Örneğin, un ticareti yapılıyor. Türkiye, un ihracatçısı bir ülke, dünyada 1'inci bir ülke, un ithalatı yapmıyoruz biz. İthalatta yüzde 130 gümrük vergisi koyuyoruz ama Borsa Hersek'ten bize sıfır gümrükle, "insani yardım" adı altında un geliyor. Bu, güzel ama gelen un o kadar çok artmış ki haklı olarak Un Sanayicileri Federasyonu, Ekonomi Bakanına gitmişler, bakın, aynen okuyorum, iki dost ülke arasındaki ticari ilişkilerin, serbest ticaret anlaşmasının suistimal edilerek un ihracatında dünya lideri olan üreticilerimizin pazarına ithal unun girmesinin sanayicilerimizin gücünü önemli derecede azalttığını belirtmişler.
2015 yılında -sıkı durun- 2 bin ton un girmiş Türkiye'ye ama nedense, 2016 yılında patlamış, tam 17 kat artmış, 27 bin ton un girmiş. Ben, tabii, bir bilirkişi olarak ne yaptım? Hemen istatistiklere baktım, Bosna Hersek'in 75 bin ton buğday üretimi olduğunu ve bunun yüzde 70'inin un olduğunu hesapladım ve girebilecek un miktarının sıfır olduğunu öğrendim. Dedim ki "Bu, kesinlikle hileli bir şekilde giriyor." Zaten, Bakan Yardımcısına giden Federasyon yetkilileri de "Bunu durdurun." diye âdeta yalvarmışlar. Biraz daha araştırdım, başka bir kaynaktan daha. "Bosna Hersek böyle ihracat görmedi." Yağ ithalatı da patlamış. Yağda gümrük vergisi yüzde 26 ama sıfır gümrükle Türkiye'ye yağ giriyor. Yani, yine, birileri bunlardan para kazanıyor ama önemli olan, bunun "insani yardım, komşulara yardım, Müslüman ülkelere yapılan yardım" adı altında yapılması ve bunlardan birilerinin para kazanması. O birilerinin de kim olduğunu bir dahaki sefere -bir soru önergesi verdim- inşallah burada açıklayacağım. Kim çiftçinin buğday fiyatının üzerinde bir oyun oynuyor, bunları hep birlikte göreceğiz.
Bilirkişinin görevi budur diyorum ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)