GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:25
Tarih:23.11.2016

HDP GRUBU ADINA AHMET YILDIRIM (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son bir yılda sayısız defa torba yasalar ya da temel kanunlar olarak yasama faaliyetlerini burada icra ettik. Evet, yasa değişiklikleri şüphesiz toplumsal ihtiyaçlara cevap vermek üzere hazırlanır, Genel Kurulda kararlaştırılır ve onaya sunulabilir. Ancak bir yasa tasarısı hazırlanırken meriyette bulunan yasanın özellikle tecrübelerinden açığa çıkmış olan sorunlar üzerinden sorunları giderebilecek, o tecrübe üzerinden belirlenmiş olan eksiklikleri, merkezîleşmeyi, sorunları ise çözüm üretmek üzere yeni yasa tasarıları hazırlanabilir, bunda sorun yok ancak birçok yasa tasarısında olduğu üzere, mevcut yasa tasarısında da çok net görülebilen bir hususa dikkatinizi çekmek istiyorum. Özellikle (1/721) esas numaralı, Millî Eğitim Kanunu ve teşkilat yapısıyla ilgili olarak açığa çıkmış yasa tasarısı ruhunda giderek daha fazla merkezîleşmeyi, giderek daha fazla şişkin bir bürokrasiyi, katılaşan bir bürokrasiyi, bunlar üzerinden yeni kadroların ihdas edilmesini öngören belli maddelere sahiptir. Birinci bölüm de daha çok bunlardan müteşekkil olduğu için bu maddeler üzerine bazı hususlara dikkat çekmek istiyorum.

Şimdi, AKP'nin iktidara geldiği zaman sıklıkla vurguladığı bir cümleyi hatırlayalım: "Oligarşik bürokrasiye karşı savaş açacağız." dediler. Ancak, her geçen gün yandaşlaşan ve siyasileşen bürokrasinin tadına vardıktan sonra, bürokrasinin daha fazla katılaşmasına ve otoriterleşmesine, oligarşikleşmesine hizmet eden belli yasalar ve yönetmelikler çıkardılar. Şimdi, bir bilginin belirttiği üzere, bir düşün insanının belirttiği üzere, şişkin bürokrasi, her zaman için toplumsal sorunların büyüdüğüne ve toplumsal sorunların karmaşıklaştığına nişanedir. Eğer bir yerde bürokrasinin büyümesine, şişkinleşmesine, oligarşikleşmesine ihtiyaç duyuluyorsa oradan çok rahat çıkarabileceğimiz temel meselelerden biri toplumsal sorunların büyüdüğünün anlaşılmasıdır. Bu konuda bürokrasiye önem veren yapıların ve anlayışların, özellikle bürokrasiden neyi anlaması gerektiği hususunda, hepimizin bilebileceği, Kafka'nın Dava romanını okumasını talep ederiz. Orada, bürokrasinin toplumsal meselelerin büyümesine nasıl hizmet ettiğini çok çarpıcı bir şekilde görürüz.

Bir diğer husus: Özellikle belli maddelerde müsteşar yardımcılarının sayısının artırılması, müşavirlerin genel müdürlüğe dönüştürülmesi ve birçok yeni bürokratik kadronun ihdas edilmesi, bizim açımızdan, siyasi iktidar için şunun göstergesidir: Siyasi iktidar kendi rejimini inşa etmeye çalışırken özellikle bu rejimin inşası sürecinde kendisine katkı sunabilecek olan yeni bürokratik kurulları oluşturuyor ve özellikle yeni rejimin tesisinde tetikçilik yapacak olan bürokratik kadro sayısının artırılması bizim aklımıza bunun dışında başkaca bir şeyi getirmiyor. İktidara tetikçilik yapacak, onun inşa etmeye çalıştığı yeni rejime katkı sunacak olan bürokratik kurullar bu ülkeye de bu topluma da şimdiye kadar birikmiş onlarca yılın ürünü olan toplumsal sorunların çözümüne de hiçbir fayda sağlamayacaktır.

Değerli milletvekilleri, bundan önceki konuşmalarımda dikkat çektiğim ve kanun hükmünde kararnamelerle gündeme gelmiş olan gerek açığa almalar gerekse ihraçlarla ilgili bir hususu gensoruyla ilgili konuşmamda Sayın Bakanın dikkatine sunmuştum, Diyarbakır'ın Bağlar ilçesinden örnekler vermiştim. Öğretmenlerin büyük bir çoğunluğunun ücretli olarak Diyarbakır merkezde derse girdiğini, işte bugün yapılan ve yarın yapılacak olan TEOG sınavına girecek 8'inci sınıf öğrencilerinin önemli bir bölümünün derslerinin boş geçtiğini söylemiştim. Sayın Bakan o zaman not alıyordu; gerçekten ne kadar araştırdı, araştırdıysa soruna dair çözüm önerileri konusunda hangi adımları attı ya da attırdı, bilmiyoruz. Ama şuna dikkat çekeyim: Bakın, ücretli öğretmenler bu ülkede eğitimin kanayan yaralarından biridir.

Sayın Bakan, şunu çok iyi biliyorsunuz: Ortalama sekiz on yıl hizmeti olan bir öğretmenin maaşı 3 bin lira civarındadır. Bakın, haftada on beş saat -maaş karşılığı- derse giren öğretmen 3 bin lira maaş alıyor. Peki, buna karşılık, onunla aynı fakülteyi okumuş, aynı eğitimi almış, aynı tedrisattan geçmiş bir ücretli öğretmen haftada otuz saat derse girdiğinde yani 3 bin lira maaş alan öğretmenin 2 katı kadar derse girdiğinde aldığı ücreti biliyor musunuz Sayın Bakan? Bin lira. Düşünün, bir öğretmen aynı fakülteden mezun olmuş arkadaşından farklı olarak kadroya atanmışsa on beş saat derse girmek suretiyle 3 bin lira maaş alacak ama arkadaşı haftada otuz saat derse girecek, ücretli olduğu için sadece bin lira ücret eline geçmiş olacak. Bu, çalışma barışını zedeler. Bu, çalışma adaletini zedeler. Bu, özellikle toplumsal vicdanlarda mahkûm edilmesi gereken bir duruma işaret etmektedir.

Sayın Bakan, özellikle mülakatla ilgili benden önceki hatip çok fazla soruna dikkat çektiği için geçeceğim ama kanun hükmünde kararnamelerle ilgili bir hususa dikkatinizi çekmek istiyorum: İki gün önce yayımlanmış olan 677 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 4'üncü maddesi Sayın Bakan, bakın, ceza almamış tutuklu olan birinin tutukluluk hâli onun merkezî sistem sınavlarına girmesine mahrumiyet getiriyor. Böyle bir şey olabilir mi Sayın Bakan; tutuklu biri merkezî sistem sınavlarına giremez, eğer öğrenciyse vize ve final sınavlarına giremez? Düşünün, yüzde 70 devamını almış, devam açısından sorunu yok, bir üniversite öğrencisi, 3'üncü sınıf öğrencisi kanun hükmünde kararnameyle vize ve finallerine giremeyecek. Bir diğer husus, hükümlülük ise eğitim hakkının elinden alınmasına dönüştürülüyor. Bu, Anayasa'nın 10'uncu maddesindeki eşitlik ilkesine de aykırıdır, Anayasa'nın 42'nci maddesindeki eğitim hakkının da ihlali anlamına gelmektedir. Bu yönüyle kanun hükmünde kararnameler, özellikle 15 Temmuzdan sonra o darbeyi kendisine Allah'ın lütfu olarak görenlerin kendi rejimlerini ve düzenlerini tesis etmek için nasıl kullandıklarının en iyi göstergesidir. Ya değilse, tutuklu ya da hükümlü birini işe almayabilirsiniz, bunu anlayışla karşılıyoruz -bunun da benim açımdan anlaşılabilir tarafı yoktur- ama eğitim hakkı nasıl elinden alınır? Tutuklu birinin merkezî sistem sınavlarına girme hakkı nasıl elinden alınabilir? Siz bunu Anayasa'nın 10'uncu maddesindeki eşitlik ilkesinin neresiyle bağdaştırıyorsunuz? Bu düzen zulüm düzenidir. Kanun hükmünde kararnameler de asla bir demokrasiye, bir kamu güvenliği tedbirine değil tam da faşizme tekabül ediyor. Çünkü 12 Eylül gerici darbesinin açığa çıkarmış olduğu Anayasa'nın haklarının bile çok gerisine düşen bir durumla karşı karşıyayız.

Bir diğer husus, rektörlük başvurularıyla ilgili olarak kanun hükmünde kararnamede açığa çıkmış olan bir duruma daha dikkat çekelim. İşte bu hafta Yükseköğretim Kurulu basın organları aracılığıyla 19 üniversiteye rektör atamaları için başvuru alacağını ilan etti. Ne yapıyorlar rektör adayları biliyor musunuz? Herhangi bir üniversitedeki bir profesör -Sayın Bakan- gidiyor, YÖK'te bir sayfalık bir form dolduruyor, sadece bir sayfalık form dolduruyor, Cumhurbaşkanı takdir etmişse o rektör olacak. Allah aşkına, bir şirket kendi şirketine çaycı alırken bile daha ciddi bir iş yapıyordur ya. Düşünsenize, bir üniversiteye rektör atanacak, kriteri ne? Gidecek YÖK'e sadece bir sayfalık form dolduracak, ondan sonra rektör adayı olacak. Rektörlük seçimlerinin yapılmadığı üniversitelerden iktidar partisinin vekilleri örnekler veriyordu. Evet, rektörlük seçiminin yapılmadığı yerlerde tek adamın, tek kişinin belirlediği bir profesörün ya da öğretim üyesinin rektör olması gibi bir durum söz konusu değildir. Ne yapıyor? O ilin mütevelli heyeti, yerel seçilmişleri bir araya gelerek kendi üniversitelerine yapılmış başvurular üzerinden ciddi değerlendirmeler yapıp rektör atamalarını gerçekleştirmektedir. Ya değilse, seçimin olmadığı üniversitelerde tek başına bir adamın istediği kişiyi rektör yapması gibi bir durum söz konusu değildir ve bu haftaki ilandan da YÖK'ün ilanından da anlaşıldığı üzere, artık üniversitelerin pürmelalinin önümüzdeki dönemde ne olacağını çok iyi anlamış oluyoruz.

Ben de özellikle maddeler bölümünde geri kalan hususlarla ilgili düşüncelerimi belirteceğimi ifade ediyorum. Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yıldırım.