GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:26
Tarih:24.11.2016

MHP GRUBU ADINA KADİR KOÇDEMİR (Bursa) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün Öğretmenler Günü. İlkokuldan sonra tahsil hayatına öğretmen okuluyla devam etmiş birisi olarak, hayat denklemimizde anne, babamızdan sonra neticeyi en fazla değiştirecek unsur olan öğretmenlerimizin gününü kutluyor, bugünün öğretmenlerin durumunun iyileştirilmesine, aynı zamanda millî eğitimimizin normalleşmesine ve Türkiye Cumhuriyeti'nin birikimine yakışır bir vaziyete gelmesine vesile olmasını diliyorum.

Yine, dün ve bugün TEOG imtihanına giren çocuklarımıza başarılar diliyorum.

Bugün görüştüğümüz bu madde, bizim Mecliste çalışmalarımızın olması gerekenden ne kadar uzakta olduğuna dair tam örnek olay durumundadır. Ceza Muhakemesi Kanunu ve diğer kanunlarda değişiklikler Adalet Komisyonunda görüşülmüş, 103'üncü maddeyle ilgili Anayasa Mahkemesinin yürürlükten kalkması konusunda verdiği sürenin dolma tehlikesine karşı da muhalefet partileri anlayış göstermiş, keza başta Komisyon Başkanımız olmak üzere, Komisyondaki iktidar partisindeki arkadaşlarımız da gelen önerileri dikkate almışlar idi. Burada oylanırken de yine bu uzlaşmanın neticesinde, normalde dört beş gün sürecek olan görüşmeler bir gün de tamamlanmak üzereyken son dakikada eklenen bir madde bizi buraya getirdi.

Bu maddeyle ilgili kamuoyundan, muhalefet partilerinden, kadın kuruluşlarından gelen tepkilere cevap verilmesi, bu tepkiler istikametinde maddeye eklenen ikinci fıkranın geri çekilmesi olumlu bir gelişmedir, olması gereken bir davranıştır. Bunun için, Adalet Bakanlığımızı ve maddeyle ilgili Komisyonumuzun Başkan ve üyelerini de tebrik ediyorum. Ancak usul bakımından İç Tüzük'ün 89'uncu maddesinde "tekrar görüşme" diye bir yöntem var iken bu, niye tekrar Adalet Komisyonuna gitti, Adalet Komisyonu bununla ilgili toplantı yaptı ve biz bugün, Millî Eğitim temel kanunuyla ilgili görüşmeye ara verip yeniden bu kanuna, bu maddeye vakit ayırıyoruz ve bu madde Türkiye gündeminde kalmaya niye devam ediyor? Doğrusu bunu anlamak mümkün değil arkadaşlar.

"Kem âlât ile kemâlât olmaz." diye bir söz var, usul hükümlerini ihlal ettiğinizde buradan hayırlı bir netice çıkması mümkün değil. Bugün biz burada bunu görüyoruz. Bunun tek bir izahı var, bizim bürokraside çok anlatılan bir anekdot vardır "ibrikçibaşı" diye. Olması gereken bir şeyde dahi kendi sözünün geçeceğini, son sözün kendinde olduğunu belirtmek için bazen anlamsız şeylere de emir veren bir görevli, bir çalışan diyelim, bunun bundan başka bir izahı yok arkadaşlar. O gün tekrar görüşülseydi ve bu Meclis kendi hatasını yine kendisi düzeltseydi ne olurdu, ne kaybederdik?

Ama o zaman, başta muhalefet partileri olmak üzere birilerinin dediği bir şey yapılmış olacaktı. Sadece bunu sağlamayı siz büyük başarı sayıyorsanız, o zaman topraktan, realiteden, toplumdan, hukuktan bağınızı kesmişsiniz ve sadece kendi haklılığınızı öne almışsınız demektir. Zaten başımıza gelenler de bu inat ve bu tavırdan kaynaklanmaktadır.

İkinci bir şey arkadaşlar: Bu, buradaki çok sayın milletvekili arkadaşlarımızın önergesiydi ama bu önerge Sayın Bakanımız tarafından Komisyona geri çekildi ve bu arkadaşlarımız o saate kadar önergenin ne kadar isabetli olduğunu savunurken biz baktık ki önergenin esas sahibi Sayın Bakandır. Ondan sonra bu arkadaşlarımız hiç konuşmadılar.

Yine, bu süreç bize şunu gösterdi: Arkadaşlar, eğer gerekli hazırlıkları yapmazsak, eğer Türkiye Büyük Millet Meclisinin kendini bağladığı yasama süreci gerekliliklerine uymazsak yanlış yaparız. Bu, şuna benzer: Bir insanla ilgili elimizde kan tahlili, EKG, MR -çok bilemiyorum- idrar tahlili, röntgen, film, hiçbir şey yok, sadece şikâyete göre ona reçete yazıyoruz. Bu yazdığımız reçetedeki ilaçların isabetli olma ihtimali ne kadarsa bir toplantıda bir büyüğümüzün yanına gelen birinin şikâyeti üzerine kanun değiştirdiğimizde isabet etme ihtimalimiz de ancak o kadardır. Vücudun herhangi bir yerinin verdiği semptoma göre tedavi yaparsak, Allah muhafaza, vücudun tamamını kaybetme riskimiz vardır.

Bir diğer husus, Sayın Adalet Bakanı hem o gün burada -ki bugün burada olmasını beklerdik, kendileri yok- hem de Adalet Komisyonunda bütün gerekçeyi şuna dayandırdı, dedi ki: "Kanunların kültür oluşturma fonksiyonu var. Biz 2004'te bu kanunu çıkardık ve bir kültür oluşuyor ama bu kültür oluşurken arzu etmediğimiz neticeler oldu, onun için bu düzenlemeyi getiriyoruz." Arkadaşlar, kanunların kültür oluşturma fonksiyonu yoktur. Eğer siz hukuka adalet dağıtma dışında, işi kolaylaştırma, hedefe varma, adam yerleştirme, filancayı etkisiz hâle getirme gibi fonksiyonlar yüklerseniz bugün, yarın, ne zaman belli olmaz, teker duvara dayanır. Burada da bunu görüyoruz. Bu anlayıştan bir an önce uzaklaşmamız gerekiyor. Kanunlar hukuk, adalet dağıtmak içindir ve bu konuda da hukukun içindeki diğer unsurlara, yasamanın içinde dolaylı olarak yer alan unsurlara itibar etmemiz lazım. Mesela, akademisyenlerle ilgili, yükseköğretimdeki insanlarla ilgili bir disiplin düzenlemesi yapmışız. Birazdan görüşmeye devam edeceğimiz kanunda var. Anayasa Mahkemesi bunu iptal etmiş. 7 Nisanda Resmî Gazete'de yayımlanmış ve dokuz ay müddet vermiş. Bu dokuz aylık süre 7 Ocak 2016 tarihinde dolmuş yani 7 Ocak 2016'dan itibaren artık bu hüküm yok. Biz önergeler veriyoruz, cuma günleri çalışıyoruz, gece saat iki, üçe kadar çalışıyoruz, hafta sonları çalışıyoruz ama 7 Ocak 2016 tarihinde Anayasa Mahkemesi kararının yürürlüğe girmesi, hâliyle bu hükümlerin yürürlükten kalkmasını görmeyip sekiz-dokuz ay sonra bugün bu kanunu yüce Meclisin huzuruna getiriyoruz. Bu kanun da 21 Mart tarihinde Meclise sevk edilmiş. Arkadaşlar, bu kafayla, bu anlayışla yasama faaliyeti yapmamız mümkün değildir.

Şunu bir kere gözden kaçırmamalıyız, hiç de unutmamalıyız: Bu memleketteki işsizliğin, bu memleketteki eğitimde uluslararası sıralamalarda geri gitmemizin, bu memleketteki doların yükselmesinin, bu memleketteki yatırım yapılmamasının birinci sebebi, hukuk devletinin tüm kurum ve kurallarıyla hayata geçmemesidir. Hukuk bütün dertlerin ilacıdır, hukuk bütün iyi yolların ilk adımıdır. Bundan vazgeçmememiz gerekiyor. Özellikle 15 Temmuzdan sonra belli mücadeleler adına alınan tedbirler, yapılan uygulamalarda bu hususun bilhassa göz önünde bulundurulması lazım. Unutmayalım ki ekonomik olarak dünyada, ilk 19 ülkedeyiz, 20 ülkedeyiz ama hukuk devletinde 80'inci sıradayız arkadaşlar. Bu, bu ülkeye yakışmayan bir durumdur. İnsani gelişmişlikte 71'incı sıradayız, basın özgürlüğünde pek çok Afrika ülkesinin daha gerisindeyiz. Bütün uluslararası sıralamalarda sıramız kötü. Bundan daha kötü olan da, kötüye doğru giden bir süreç içindeyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KADİR KOÇDEMİR (Devamla) - Hukukun egemen olduğu, yasamanın layığıyla yapıldığı bir süreç dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)