| Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 27 |
| Tarih: | 25.11.2016 |
DENİZ DEPBOYLU (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce aziz Türk milletini ve sizleri saygıyla selamlıyorum.
Bugün 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü ve maalesef, ben, konuşmama bunun çok acı bir örneğiyle başlamak istiyorum. Bu haber daha bugün gündeme geldi, Son dakika haberlerinde çıktı. İzninizle size okuyacağım:
"İzmir'in Bornova ilçesinde evinde fenalaştıktan sonra kaldırıldığı hastanede hayatını kaybeden ilkokul öğrencisi 9 yaşındaki Y.K.'nin dört ay önce tacize uğradığı ortaya çıktı." Bu küçük çocuğumuzun o gün evinde fenalaşarak ölmesinin sebebi de çocuğun mahkemede sanığıyla yüzleşme korkusundan olduğu ortaya çıktı.
Değerli milletvekilleri, 2016 yılındayız ve birçok sorunun üstesinden gelmiş ve yine birçok konuda kızlarımıza, tüm çocuklarımıza -sadece kız çocuklarımız değil erkek çocuklarımız da şiddet mağduru- kadınlarımıza, ihtiyaç sahibi olanlara sahip çıkabildiğimiz, güçlü bir ekonomiye sahip, siyasette adalete dayalı, etik kurallara dayanan bir siyaset anlayışıyla hareket eden ve ülkenin sadece mağdur sorunlarıyla değil, eğitim, sağlık, tüm politikalarıyla sorunlarını çözmüş bir döneme gelmiş olmamız gerekiyordu. Ama geldiğimiz noktaya baktığımızda maalesef içimiz acıyor, birçok konuda üzüntü duyuyoruz.
Daha da geçmişe gidelim, cumhuriyetin ilk kurulduğu dönemi zaten hepimiz biliyoruz, çok daha önceden, Türklerin ilk kavimlerinden itibaren kadına verilen değere bir bakalım. Daha Göktürklerde kadınlar ile erkekler eşit statüdeydi. Kadın ve erkek aynı eğitimlerden geçerdi; birlikte ok atmayı öğrenir, birlikte ata binmeyi öğrenir, birlikte yönetime geçerlerdi. Eğer o zamanki kanun niteliğindeki emirnamelerde "han ve hatun buyuruyor ki" şeklinde bir ifade yoksa ve ikisi tarafından imzalanmamışsa bu emirnameler geçerli bile kabul edilmezdi. Ve yine, hatun büyükelçileri kabul eder, adalet için gereken kararları verme noktasında davalara bakardı. Bugün geldiğimiz noktaya şöyle bir bakıyoruz, istatistikler o kadar kötü ki. "Nereden nereye geldik, çok daha gelişmemiz gerekir." derken kadına yönelik, kız çocuklarımıza yönelik şiddetle karşı karşıya geliyoruz.
Daha düne kadar malum önergenin geçmemesi, kabul edilmemesi konusunda hep birlikte muhalefet olarak mücadele veriyorduk. Böyle bir önergenin gündeme gelmesi bile içimizi acıttı. Kız çocuklarımızın erken yaşta tacizcileriyle evlendirilmesi veya anne babasının kararıyla evliliğe itilmesi, bugün bizim üzerinde günlerce tartıştığımız bir konu olabiliyor. Bu noktaya gelmiş olmamız bizi oldukça üzüyor.
Kadının yerine baktığımızda maalesef... Türkiye Büyük Millet Meclisine bakıyoruz, 26'ncı Dönem, 550 milletvekili var, 81'i kadın. Bu oran yüzde 14,73 ve yine, Kabineye dönüp bakıyoruz, çok üzücü; sadece bir tek kadın bakanımız var, o da, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı. Herhâlde bir erkek milletvekiline vermeyi, hani "Artık bu kadar da yapmayalım." dediler ki bir kadın milletvekilimize vermeyi layık görmüşler ama biz Kabinede de hiç olmazsa yüzde 30'u yakalamayı beklerdik.
30 Mart 2014 seçimlerinde 81 ilde, 919 ilçede 18.067 köyde ve 30.050 mahallede seçim yapıldı. Bir şöyle bakıyoruz, toplam 37 kadın belediye başkanı seçildi ve yine bunların 3'ü büyükşehir, 1'i il, 33'ü de ilçede görev aldı.
Yapılan istatistiklere bakıyoruz, yüzde 20,9 normalde yerel yönetimlerdeki kadın oranı. Avrupa'ya bakıyoruz, Avrupa'da yüzde 23,9, Latin Amerika'da yüzde 26,1 -toplam 9 ülke- Türkiye'de yüzde 3,7. Bizim geldiğimiz nokta bu olmamalıydı.
Yine, istihdam konusuna bakıyoruz -TÜİK'in verileri bunlar- yüzde 26,7. Kadınlarımız istihdam dışı neredeyse. Eğitim Reformu Girişimi Raporu'na bakıyoruz, kız çocuklarımızın yüzde 40'ı ilkokul ve ortaokul terk. Bu ne demek? Yüzde 40'ı yani 10 çocuğumuzdan 4'ü okuyamıyor, eğitimini yarıda bırakıyor; 6'sı da, işte, gidebildiği kadar ileriye gidiyor, yüzde 40'ı hem meslek sahibi olmaktan hem de istihdam sahibi olmaktan men edilmiş oluyor. Millî Eğitim Bakanlığının raporuna göre 36.401 kız çocuğu ortaokuldan sonra okulunu terk ediyor. Millî Eğitim Bakanlığı bazı veriler veriyor, biz soruyoruz: "Ne kadar okullaşabildik? Kız çocuklarımızın durumu nedir?" Evet, okullaşma oranı çok güzel veriliyor, deniyor ki AKP Hükûmeti tarafından: "Biz başlamadan önce bu kadardı, biz geldik bu kadar okullaşma oranı oldu." Çok güzel, yani başardığınız her şeyin eğer milletimize, vatanımıza faydası varsa bize de mutluluk verir. Ancak, bu çocukların sadece okullaşması yeterli değil ki. Ne kadarı eğitimine devam edebiliyor? 200 binin üzerinde çocuk eğitimi terk etmiş. Bu çocukların cinsiyet oranı nedir? Bu çocukların akıbeti nedir? Bu çocuklar evlendirildi mi, işçi olarak mı çalıştırılıyor, sokaktalar mı? Bütün bunları bilmemiz gerekiyor. Sadece yaptıklarımızla övünmek, yapmadıklarımızın üstünü kapatmak doğru değildir.
Kadın cinayetlerine bakıyoruz: 2010'dan bu yana 0-12 yaş arası 46 adet, 13-18 yaş arası 114 adet, 19-25 arası 318 adet, 26-40 yaş arası 651 kadın -"adet" de demek istemiyorum yani, bu şekilde istatistik verilmiş ama- toplamda 1.587 kadınımız hayatını kaybetmiş. Bu, 2010'dan 2016'ya kadar size rakamları tek tek verebilirim ama zaten siz bunları isterseniz istatistiklerde açar çok rahat bulursunuz. Vaktimi de bunları tek tek okuyarak geçirmek istemiyorum ama şunu bilesiniz ki: Eğer bu erken evlilikler olursa kız çocuklarımızın hayatını kaybetme ihtimali daha yüksek. Çünkü, bu 15-24 yaş grubundaki kadınlar, en yaşlı grup olan 45-49 yaşlarındaki kadınların yaklaşık üç katı düzeyinde fiziksel veya cinsel şiddete maruz kalıyorlar. Yani, yaş küçük olduğu zaman kendilerini koruma şansı da kalmıyor.
Yine, iş yerinde şiddet de içler acısı. Kadınlarımız iş yerinde de şiddete uğruyor, mobbinge uğruyor, cinsel tacize uğruyor ve ne yazık ki birçoğu bunların hesabını soramıyor. Çünkü sosyal baskıdan, ahlaki değerlerin karşısında kendi itibarını kaybetmekten korkuyor, bunların mücadelesini bile vermekten mahrum kalıyor.
Ne yazık ki kadına yönelik şiddete karşı tek ve kapsayıcı yasa da yok, maalesef yok. Kadınlarımızı yeterince şiddete karşı koruyamıyoruz. Peki, neden böyle oluyor? Ben size söyleyeyim. Birincisi: Kadın üstünden siyaset yapmaktan vazgeçilmesi gerekiyor değerli milletvekilleri. Kadının ne giyeceği, kadının nasıl gülmesi gerektiği, hamileyken nasıl dolaşması gerektiği, nasıl doğurması gerektiği, kaç çocuk doğurması gerektiği; bunlar siyasetin malzemesi olamaz. Liderlerin söylemlerine çok dikkat etmesi gerekiyor, neden biliyor musunuz? Çünkü -şöyle bir baktığımızda- hani övünüyorsunuz ya sayın, değerli AKP milletvekilleri: "Biz, işte milletin yüzde 50 oyunu aldık." O zaman, siz o oy aldığınız kısmın davranışlarıyla ilgili sorumluluk duymanız gerekiyor çünkü liderlerin söylemi o insanlarda belli konularda cesaretlendirme, belli yanlış davranışları uygulamada meşruiyet kazandırıyor.
Yine, kadınlarımızın sorunlarının, depresyonun ne kadar çok üstü olduğunu da biliyoruz ama ben -zamanım da bitmek üzere- size Mustafa Kemal Atatürk'ün sözünü hatırlatmak istiyorum, diyor ki: "Bir toplum, bir millet erkek ve kadın denilen 2 cins insandan meydana gelir. Mümkün müdür ki, bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça diğer kısmı göklere yükselebilsin?" Biz, bugün, kadınlarımızın hâlâ uğradığı şiddeti gündeme getirip, hâlâ onların erken yaşta evlendirilmesine onay sağlayacak kanunlar üzerinde mücadele vermek zorunda kalıyorsak Ata'mızın, eminim, kemikleri sızlıyordur, ruhu da rahat değildir.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Depboylu.