| Konu: | CHP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 27 |
| Tarih: | 25.11.2016 |
OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; süt üreticilerinin sorunları konulu Cumhuriyet Halk Partisi Grubumuzun önerisi hakkında söz almış bulunmaktayım.
Yıl, 1987. Avrupa'da başlayan Amerika'da devam eden bir hastalık var, adı "deli dana hastalığı". Bütün dünyayı kasıp kavuruyor, özellikle büyükbaş hayvanlarda ciddi sıkıntılar yaratıyor ve ülkeler önlemler alıyorlar. Türkiye Cumhuriyeti de o yıllarda gerçekten güzel bir önlem alıyor ve yurt dışından ithalatı -kırmızı et, canlı hayvan, ne olursa olsun- yasaklıyor ve diyor ki: "Kendi materyalimi kendim üreteceğim, iç kaynaklardan bunu sağlamayı planlıyorum." Bu amaçla da damızlık birlikleri kuruluyor. Tarım Bakanlığı himayesinde kurulan damızlık birlikleri Türkiye'nin her yerinde güzel çalışmalar yapıyorlar ve yerli damızlığımızı ithal bir ırk olan Holstein ırklarla -yani şu gördüğünüz siyah beyaz renkli hayvanlarla- karşılıyoruz. Tabii, biraz sonra bunun sütüne gireceğiz.
Bu şekilde, Türkiye'ye uyum sağlayan bu ırklar hem süt üretiminde hem de et üretiminde bize yardımcı oluyorlar ve istikrarlı bir şekilde üretimimiz artıyor. Sonra, dünyada bazı gelişmeler oluyor. Olan gelişmeler şunlar: Dünya Ticaret Örgütü kuruluyor ve "Niye ithalat yapmıyorsunuz?" diye baskılar başlıyor. Biz de çok yüksek bir gümrük vergisiyle, yüzde 250 gümrük vergisiyle kendimizi koruyoruz. 2008 yılına kadar 1 kilogram bile et ithalatı yapmıyoruz, 1 tane bile hayvan ithalatı yapmıyoruz; sadece damızlık hayvan ithalatına izin veriyoruz, yerli ırklarla bunu melezliyoruz. Gayet güzel, başarılı bir politika uygulanıyor. Süt üretimimiz 10 milyon tonlardan 18 milyon tonlara çıkıyor. Bu hayvanlar, aynı zamanda et hayvanı da olduğu için bir şekilde et üretimine de destek veriyorlar. Yalnız ne olduysa o yıldan sonra oluyor, 2008 yılından sonra istikrar bozuluyor. Niye? Et ve süt arasında bir dengesizlik çünkü Tarım Bakanlığı ne kadar bilinçli bir politika güderse gütsün, ne et dengesini ne süt dengesini tutturamıyor; et ırklarını geliştiremediği için ciddi bir sıkıntı başlıyor, et fiyatları yükseldiği için bu sefer süt hayvanları kesilmeye başlıyor; kesildikten sonra, 2009 yılında ciddi bir et kriziyle et fiyatları yükseliyor ve Türkiye, maalesef 500 milyon dolarlık hayvan ithalatı yaparak, et ithalatı yaparak ithalata bağımlı bir hâle geliyor.
Şimdi, buraya kadar güzel. Peki, Süt Endüstrisi Kurumu vardı, Et ve Balık Kurumu vardı; bunları ne yaptık? Bunları, arazilerinin değeri yüzünden, binalarının değeri yüzünden sattık, özelleştirdik. Mantık da şuydu: Devlet süt mü satar, devlet et mi satar? Evet, yeri geldiğinde devlet süt de satar, devlet et de satar; Cumhuriyet Halk Partisinin mantığı budur.
Şimdi, bu dengeyi koruyamadılar ve ithalata bağımlı hâle geldiler. 2010 yılından 2016 Eylülüne kadar -rakamlar var elimde- tam 8,2 milyar liralık hayvan ithalatı yapmışız. En son dün, bakın, dün Tarım Bakanlığı bütçesini görüşürken 500 bin tane hayvanın girişine hem de 31/12'ye kadar izin veriyoruz. Bu ne biçim bir politika? Kendi paramızı başka ülkelerin çiftçilerine, besicilerine veriyoruz, hayvan yetiştiricilerine veriyoruz, kendi çiftçimiz geldiği zaman ona hiçbir şey vermiyoruz; yazık günah!
Şimdi, dişi hayvanlar kesildiği zaman ne oluyor biliyor musunuz? Onun sütünden de, ilerideki yavrularında da mahrum kalıyoruz, bilinçli bir politika olmuyor arkadaşlar. Benim burada bu önergeme gerçekten destek istiyorum. Neden? Süt fiyatı 1 lira 7 kuruş. Şimdi, az önce arkadaşımla görüştüm, benden sonra konuşacak arkadaşımla, "Çok güzel, bizde 1 lira 3 kuruş." diyor. Denizli'ye, İzmir'e soruyoruz, "Bizde 95 kuruş." Peki, Tarım Bakanı ne demişti? "1 lira 15 kuruşta sabit tutacağım." Yok böyle bir şey. Demek ki piyasaları dengeleyemiyorsunuz.
Bakın, ben aynı zamanda bir bilim adamıyım, araştırma yaptım, bu inek günde tam 23 liralık masraf yapıyor. Yani yem miktarı, veteriner masraflarıyla birlikte 23 lira masrafı var ama bize 21,5 liralık getiri sağlıyor. Yani şu anda süt üreticileri zararda. 1 litre süt satıyor çiftçi, 1 kilogram yem alıyor; böyle bir hesap dünyanın hiçbir yerinde olmaz. Bunun mantıklı politikası şudur: 2 litre süt satarsınız, karşılığında 6-7 kilogram yem alırsınız yani 1'e 2,5'tur; 1'e 3'tür ama şu anda 1'e 1; yazıktır, günahtır! Sonra ne oluyor? Et hayvanları tekrar kesime gidiyor. Niye? Çünkü süt hayvanı olarak beslediğinizde zarar ediyor işletme sahipleri, hem köyden kente göç ediyorlar hem de paramız boşa gidiyor.
Bakın, 2010 yılından 2016 Eylülüne kadar tam 1 milyon 873 bin büyükbaş hayvan ithalatı yapmışız, 2 milyon 207 bin de küçükbaş hayvan ithalatı yapmışız. Yani şu mantık: "Eğer bu hayvanları ithal etmeseydik biz Kurban Bayramı yapamazdık." Yani danaya giremezdiniz, yani koç kesemezdiniz. Yazık günah değil mi? Neden biz kendi hayvanımızı kendimiz üretmiyoruz? Peki, bu ithalatın karşılığında kıyma fiyatı düşmüş mü? Hayır. 2010'un başında kıyma fiyatı 18 liraymış, şimdi 40 lira. Yani niye ithalat yapıyorsunuz? Ha, o çok basit, yandaşları korumak için. Sözüm ona Et ve Süt Kurumuna, damızlık birliklerine, kırmızı et birliklerine izin veriyorsunuz ama ithalatı firmalar yapıyor ve onların da çoğu yandaş firmalar.
Tarım Bakanlığı bu arada ne diyor bize? Tarım Bakanlığı diyor ki: "Ben büyükbaş hayvan işletmelerinin sayısını çoğalttım, eskiden, ben iktidarda değilken 50 baş hayvan üzeri tam 4.300 işletme vardı, şimdi 31.450 işletme var yani işletmeler büyüdü." E, peki, köyden kente göç ne oldu? Bu insanlar ne yiyorlar, ne içiyorlar? Kırsal boşaldı, bunun bir katkısı oldu mu? Hayır. Peki, biz bu işletmeleri büyütmek için ne yaptık? Sıfır faizli kredi verdik. 2010 yılından 2015 yılına kadar 9,3 milyar verdik -arkadaşlar, hepimizin vergilerinden kesiliyor bu, alın terinin karşılığını alamayan üreticinin cebinden çıkıyor- karşılığında kıyma fiyatı düşmedi.
Bakın, vergiler nereye gidiyor?
Bu da başka bir fotoğraf. Bu bir hayvancılık işletmesi. Bunun içinde bin tane hayvan vardı, şimdi nerede? Yok. Çünkü ne yok? Yanında mera yok. Yem pahalı. Meraya dayalı bir hayvancılık yapmazsanız, tamamen fabrika yemine dayalı bir hayvancılık yaparsanız, zarar edersiniz. Yani bu işi oturalım, mantıklı bir şekilde çözelim. Madem yerli üreticiyi korumak istiyoruz, çiftçinin alın terinin karşılığını vermek istiyoruz, hep beraber çözelim. Bunun mantığı budur.
Süt fiyatını yukarı çıkarmak zorundayız. Tamam, sanayiciyi de koruyalım ama siz sanayiciyi koruyalım diye ton başına sanayiciye 4.500 lira süt tozu desteği veriyorsunuz, üreticiye gelince 9 kuruşluk primi 6 kuruşa düşürüyorsunuz. Tam tersini yapmanız gerekmez mi? Evet, tam tersini yapmanız gerekir.
Peki, Avrupa Birliği ülkelerinde -hani, bugünlerde girelim mi çıkalım mı tartışmaları yapıyoruz, bizi istemiyorlar- et fiyatı 3 euro, 4 euro, bilemediniz 5 euro; bizde 12-13 euro yani neredeyse 3 katı fark var. Yani bu şekilde hayvancılık politikasını yürütemeyiz, çiftçimizi borç, faiz, ipotek baskısı altından kurtaramayız. Yani istikrarlı bir et, süt politikası izlemek zorundayız.
Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında bunun böyle olmayacağını tekrar söylemek istiyorum. Coğrafyası tarıma elverişli olan Anadolu ve Trakya'da, biz üreten bir Türkiye'yi hep birlikte kuracağız. Üreten ama hakça bölüşen bir ülkeyi istiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OKAN GAYTANCIOĞLU (Devamla) - Hepinize teşekkür ediyorum.
Önergemize de destek istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.