| Konu: | CHP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 27 |
| Tarih: | 25.11.2016 |
AHMET YILDIRIM (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet, ülkenin birçok sektöründe yaşanan kriz doğal olarak hayvancılık sektöründe ve özellikle süt üreticileri açısından da yaşanmaktadır. Sadece süt üreticilerini ya da yalnız başına hayvan üreticilerini ilgilendiren bir kriz süreciyle karşı karşıya değiliz. Son bir buçuk iki yıldır yürütülen kriz ve savaş ekonomisi... Ülkedeki tarım, hayvancılık, turizm, ihracat, ithalat dengesi, hepsi gelip bir noktada bu savaş ve kriz ekonomisine dayanmaktadır. Ülkenin doğru yönetilmeyişi, yönetim sürecinde bir barış hattı yerine içte ve dışta gerilim politikalarının izlenmesinin yeni krizlerin üretilmesiyle alakalı olduğunu ifade etmek isterim.
TÜİK verilerine göre 2015 yılında çiğ süt üretimi ciddi bir artışla 18,6 milyon tona ulaşmıştır. Tabii, ülkede çiğ süt üretimi arttı ama üretimle beraber iki şeyin artması gerekirken artmadı: Bir, üretimle birlikte tüketim artmadı; iki, üretimle birlikte ihtiyaç fazlası olan ürünlerin ihracatı artmadı. Zaten 2014 yılından sonra -2015 ve 2016 yıllarında- ihracatın artmasını destekleyebilecek, buna altyapı sunabilecek, buna zemin sunabilecek bir dış politikanın sahibi değiliz. Komşularımızla iyi niyet ilişkisi içerisinde ekonomik alışveriş yürüten bir hattımızın ve politik perspektifimizin olmadığını ifade etmek isterim.
Tabii, üretim arttı ama özellikle dövizle eş değer olan yem fiyatlarının, hayvancılıktaki yem fiyatlarının artması üreticileri çok daha fazla zora sokmuştur. Çünkü, dövizle beraber yem fiyatları arttı ama özellikle çiğ süt üretimindeki tonajın artması sebebiyle süt fiyatları düştü. Gelinen nokta itibarıyla biz 2008 koşullarına geri dönmüş bulunmaktayız. 2008'deki gibi, çiğ süt üreticileri maalesef yem alamaz, hayvanını besleyemez, daha iyi yetiştiremez duruma gelmiştir.
Tarım Bakanlığı sektör bileşenleriyle toplantı üstüne toplantı yapıyor. Şüphesiz diyalog açısından sektör bileşenleriyle toplantı yapmak iyi bir şeydir ama yalnız başına toplantılar yapıyor olmak bir sorunun çözümüne işaret etmez, çözümü de beraberinde, kendi doğallığında getirmez. Bütün bunların, özellikle üretim fazlalarının dışarıya ihraç edilmesi bir ülkenin doğru dış politikasıyla alakalı bir durumdur.
Dün ifade ettik, bugün de ifade edeceğiz, şüphesiz bu çatışmalarda ve savaşta yaşamını kaybeden herkes için Allah'tan rahmet diliyoruz. Ancak bakın, dün El Bab operasyonunda öldürülen 3 asker veya oradaki operasyonel personelle ilgili hâlâ Hükûmet şu Meclisi doğru bilgilendirebilmiş değildir. Şimdi, havadan vuruldukları söyleniyor. Peki, vuran kimin uçağı? Sadece Türk Silahlı Kuvvetleri bir cümle geçiyor, o cümle de şu: "Rejim güçleri tarafından vurulduğu tahmin edilmektedir." Düşünün, doksan üç, bugün doksan dört gündür orada operasyon var, birliklerin saldırıya uğramasıyla ilgili sağlıklı bir bilgi elde ya yok ya da varsa bile şu Meclis doğru bilgilendirilmiyor.
Şimdi, bugün bazı yabancı ajansları incelerken -çıksın Hükûmet yetkilileri bu yabancı ajansları yalanlasın- dün, geçen yıl Rus uçaklarının düşürülüş yıl dönümünde Rus uçakları tarafından birliklerin vurulduğu söyleniyor. Bazı yabancı ajanslar bunu yazıyor ama Mevlüt Çavuşoğlu, Dışişleri Bakanı Sayın Çavuşoğlu dün şöyle bir açıklama yaptı: "Biz kaygılarımızı muhataplarımıza ilettik." Biz de soruyoruz: Kaygılarımızı ilettiğimiz muhataplarımız kimlerdir? O zaman, siz bu askerleri havadan vuran gücü biliyorsunuz ve niye açıklamıyorsunuz? Muhatap Suriye'nin rejim güçleri miydi, muhatap Rusya mıydı? Hani geçen yıl Türkmen Dağı'nı Bayır Bucak Türkmenlerinden temizleyen Rus uçakları mı vurdu? Dışişleri Bakanlığının veya bir Hükûmet yetkilisinin gelip bu Meclisi doğru bilgilendirmesi gerekiyor. Dış politika böyle olunca, içte tarımsal veya hayvancılığa dayalı olarak üretmiş olduğumuz ürünlerin doğru bir dış politikayla kurulmuş iktisadi ilişkiler çerçevesinde ihracatını sağlayamazsınız.
Tekrar ediyorum: Dün öldürülen güvenlik güçlerini, El Bab'da operasyonda olan güvenlik güçlerini kimler vurdu? Mevlüt Çavuşoğlu'nun ifade ettiği, "Kaygılarımızı muhataplarımıza ilettik." dediği muhataplar kimlerdir? Muhataplar DAİŞ midir, ÖSO mudur, rejim midir, Rusya mıdır? Çünkü, Rus uçağının geçen yıl Türkiye tarafından düşürülüşünün yıl dönümünde özellikle oradaki güvenlik birimlerinin saldırıya uğraması manidardır. Tekrar söylüyorum: Bazı Rus ve Avrupa kaynaklı ajanslar bunun Rus uçakları tarafından havadan bombalandığını söylüyor. Eğer Sayın Çavuşoğlu bu konuda muhatapları biliyorsa ya o ya da bir Hükûmet yetkilisinin gelip şu Meclisi bilgilendirmesi gerekmektedir. Şu soru orta yerde hâlâ durmaktadır.
Bir diğer husus: Değerli milletvekilleri, bakın, iç siyasetteki yanlışlar dış politikadaki ilişkileri zedelemekte, yanlış dış politika ilişkileriyse iç siyaseti etkilemektedir. Yanlış kurgulanmış dış politika tarım, hayvancılık ve turizm sektörünü ve bu sektörün bileşenlerini olumsuz etkilemektedir ama iç siyasete yansıyan bu dış politika çarpıklığı, aynı şekilde içte yapılan yanlışlıklar -dün Avrupa Parlamentosunda alınan kararda olduğu üzere- ülkeyi uluslararası toplum nezdinde bir itibar aşımına uğratmaktadır. Siyasi iktidarın almış olduğu kararlar ve sürüklenilmiş olan yanlış dış politika sadece siyasi iktidarı etkilememektedir, 79 milyon insan döviz kurları üzerinden etkilenmektedir.
On gün sonra Genel Kurula gelecek olan 2017 yılı merkezî yönetim bütçesiyle ilgili olarak sadece bir cümle ifade edeceğim. Bakın, bugün Meclise gelirken radyoda Sayın Maliye Bakanımız dedi ki: "Döviz kuru dalgalanmasından bizim 2017 merkezî yönetimi bütçemiz 3 milyar dolar etkilenecek." Ben de size bir rakam veriyorum, açın, İnternet'ten girin, kaç milyar dolar etkilendiğimizi hep birlikte hesaplayalım. Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi olarak söylüyorum: 31 Ekim günü Plan ve Bütçe Komisyonuna 2017 Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı sunulurken 2017 bütçemiz 641 milyar lira olarak Sayın Ağbal tarafından açıklandı; 641 milyar lira, eski parayla 641 katrilyon. 31 Ekim günü Sayın Maliye Bakanı bunu Komisyona sunarken bizim 641 milyar liramız 207,8 milyar dolardı o günkü kur üzerinden, bakın, Komisyona sunulduğu zaman bütçedeki paramızın uluslararası değeri 207,8 milyar dolardı; bir de girin, bugünkü kur üzerinden hesaplayın, 183 milyar dolara düştü. Sadece yirmi dört günde paramızın uluslararası kaybı 25 milyar dolar. Kim bunun yanlış dış politikanın döviz kurlarında yaratmış olduğu dalgalanmanın sonucu olmadığını iddia edebilir? Ya değilse, 3 milyar doları Sayın Bakan neye göre hesapladı, bilmiyorum. İç piyasada yaşatmış olduğu erozyon bu olabilir, onu da o zaman bu 25 milyar dolarlık kaybın üzerine eklememiz gerekiyor. Çünkü, tarımda, hayvancılıkta, turizmde, sanayide ve birçok ekonomik sektörde dövizsiz, dolarsız, eurosuz hiçbir iş yapabilecek firma kalmamıştır. Bu firmanın uluslararası firma, ihracat ya da ithalat firması olmasına da gerek yok, direkt bir çiftçinin almış olduğu birkaç kiloluk yemi bile etkilemektedir, her birimizin aracına doldurmuş olduğu benzin ya da mazotu da etkilemektedir; bunu hepimiz iyi biliyoruz. Ya değilse "Bizi teğet geçer.", "Uluslararası krizin bir yansımasıdır." demek bir hamasetin ötesinde hiçbir şeye tekabül etmemektedir. Hadi, diyelim ki dolar Trump'ın gelmesiyle bizim dışımızdaki küresel yansımanın sonucu olarak arttı. Peki, euro neye göre artıyor? Pound neye göre artıyor? Yen neye göre artıyor? Hiç birbirimizi kandırmaya gerek yok, sadece dolar değer kazanmıyor, Türk parası değer kaybediyor. Sadece yirmi dört günlük süre içerisinde 2017 merkezi yönetim bütçemiz 25 milyar dolarlık kayba uğramıştır. 641 milyarı o günkü kur olan 3,07'ye de bölebilirsiniz, bugünkü kur olan 3,46'yla da ilişkilendirerek, bölerek de bulabilirsiniz.
Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.