GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:27
Tarih:25.11.2016

HDP GRUBU ADINA AHMET YILDIRIM (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Bakan; şimdi gecenin bu saatinde, tabii, böyle bir temel yasanın ikinci bölümüne geçmiş oluyoruz. Temel yasanın ikinci bölümünün ilk 13 maddesi üniversitelerle alakalı Sayın Bakan. Yalnız bu 13 maddenin ilk 9 maddesi üniversitedeki, yükseköğretimdeki disiplin süreçleriyle alakalı; ya kurulların teşekkülü ya yeniden dizayn edilmesi vesair.

Öyle anlaşılıyor ki 15 Temmuzdan sonra üniversitelerin yeniden dizaynına veya bazı öğretim elemanlarının işten çıkarılması sürecinin kolaylaştırılmasına hizmet edecek özellikle yeni bir disiplin yönetmeliği ve disiplin kurullarının teşekkülü hedefleniyor.

Şunu baştan ifade edelim ki... Hani, benden önceki hatip ifade etti; 1945'te Dil, Tarihten 3 arkadaşıyla birlikte atılan Niyazi Berkes'in "Türkiye'de Çağdaşlaşma" kitabını evet okumuştum.

Üç yüz yıllık bir deneyimi yok bu ülkenin, üç yüz yıllık bir üniversite deneyimi yok. Özellikle cumhuriyet öncesinde sadece İstanbul'a hapsolmuş bir akademik birimle ve akademik tarihle karşı karşıyayız. Anadolu'ya yayılmış bir üniversite anlayışı yok veya cumhuriyetle birlikte başkent olan veya Kurtuluş Savaşı'nın merkezi olan, şu anda Meclisin de merkezi olan Ankara'da da öyle bir akademik birim yok, Ege'de yok, Akdeniz'de yok, sadece İstanbul'la sınırlı ve cumhuriyetin kuruluşundan sonra, biraz da İkinci Dünya Savaşı'nın açığa çıkmış olması sebebiyle Atatürk'ün çabalarıyla özellikle Alman bilim insanlarının ülkeye kabulü neticesinde farklı bilim disiplinlerinden akademisyenler bu ülkede üniversite anlayışının yeniden inşa edilmesi sürecine katkıda bulunmuşlar.

Şunu söyleyelim ki: Cumhuriyet tarihi boyunca üniversiteler hiçbir zaman özgür olmadılar. Bir defa, cumhuriyetle birlikte kurulan üniversitelerin resmî ideoloji doğrultusunda ülkenin yönetim kademelerine eleman yetiştirebilme amacı en önemli hedeflerinden bir tanesidir, tek hedefi şüphesiz bu değildir. Ancak, resmî ideolojiden hafif ayrılmış olan, o ulus devlet perspektifi çerçevesinde tekçilik anlayışına hizmet etme saikinden kopmuş olan akademisyenlerin nasıl müeyyidelerle karşılaştığının tarihi de eş değerdir. 1945'te Dil Tarihten Niyazi Berkes'le birlikte Pertev Naili Boratav, ve Behice Boran'ın atılması aslında bir milattır. Ondan sonraki süreçlerde, zaten üniversitelerin giderek daha fazla bir ideolojik cendere altına alınması ve üniversitelerin belki bugün değişen öncelikleri cumhuriyet tarihinde açığa çıkmış olan sorunlardan farklı olabilir ama üniversite hiçbir zaman özerk olamadı, üniversite sadece bilimin özerkliğiyle bilim insanlarının çalışma yürüttüğü kurumlar olma işlevi göremedi. Bunu öncelikle oturtmuş olalım.

Bugün ise her ne kadar 15 Temmuzdan sonra bu paralel devlet yapısıyla ilgili olarak sorunlar sıklıkla gündeme getirilmiş olsa bile ve bunu siyasi iktidar 17-25 Aralıktan sonra ele alarak bugüne doğru getirmeye çalışsa da bütün ülkede şu paralel devlet yapısı veya cemaat yapılanmasıyla ilgili az biraz bilgi sahibi olan herkesin bileceği bir husus vardır ki o da bu cemaatin kırk yıllık tarihinin olduğudur. Cemaat 17-25 Aralıkla ortaya çıkmış değildir, kırk yıllık bir tarihe sahiptir ve kırk yıllık tarih boyunca hedefledikleri ilk kurumlar da eğitim ve bilim kurumları olmuştur. Okul işleri ve üniversitelerde varlık gösterebilme, güç olabilme hedefleri vardır. Eğer siz bu yapının, bu Gülen Hareketi'nin, bu cemaatin, bu paralel devlet yapısının tarihini 17-25 Aralığa kodlarsanız, ondan önceki sürecini görmezden gelirseniz, kör topal, ağır aksak bir iş yapmış olursunuz ve bu işi doğru da yürütmüş olamayız biz. 17-25 Aralığı milat olarak koymanız durumunda, bu yapının ondan önceki süreçlerini tümüyle aklamaya hizmet etmiş olursunuz. Bu temelde, bir defa, bu kırkyıllık tarihin on iki yılında mevcut siyasi iktidarla birlikte hareket etmiş, ortak iş yapmış ve çok kişinin canına okumuş bir cemaat gerçekliğiyle karşı karşıyayız ve devlet içinde bu kadar örgütlenmiş, haksız olanaklar elde etmiş böyle bir örgütlenmenin daha çok tartışılmasına ve muhalefet partileri tarafından da birlikte yapmış olduğunuz işlere dönük eleştirilere açık olmak zorundasınız Sayın Bakan. Çünkü, şunu ifade edelim: Siz birlikteyken de çok can yaktı bu cemaat yapısı. Ben de bu cemaat yapısının, yirmi bir yıllık akademisyenlik sürecinde çok gadrine uğradım. Bizim dışımızda birçok yapının, kendileri gibi düşünmeyen, üniversiteleri dizayn etmeye çalışan, tek tornadan çıkmış gibi oraya liyakatten yoksun akademisyen yerleştirme süreçlerinde jüri üyesi olarak baskılar gördüm ve mobbing uygulandı. Siz o süreci aklayarak önümüzdeki dönemi asla doğru örgütleyemezsiniz ve siz on iki yılın hesabına varmış olun, açın, inanın; önümüzdeki dönemi daha doğru, daha temiz bir sayfaya yazmış olarak ilerleyebiliriz biz. Ya değilse, onların o sürecini gözden kaçırmanız durumunda, "Bize halel gelmesin." diye bu cemaatin 17-25 Aralık öncesini aklarsanız, geleceği doğru örgütleme işine asla hiçbir hizmet etmiş olmayız. Velev ki 17-25 Aralık açığa çıkmamış olsaydı, 15 Temmuzda bu ülkede darbe olmamış olsaydı da bu cemaat böyle zararlı bir cemaatti. Bakın, 17-25 Aralık olmasaydı da, 15 Temmuz olmasaydı da bunların zulmüne uğramış olan yığınla insan vardı. Bir defa, sizin ortaklığınızın da ana ekseninde olan şuydu: Bir, üniversitelerde ve eğitim kurumlarında Kürtlere karşı ortak mücadele etme, Kürtlerin yanında solculara ve toplumsal muhalefete alan daraltma amacı görüyordu bu cemaatin yapısı. Kendileri gibi düşünmeyen hiç kimseye yaşam şansı tanımadılar. Kendileri liyakatten yoksun bir tomar akademisyeni üniversitelere doldururken o üniversitelere kendi alın teriyle, emekleriyle gelmiş olan birçok kişiyi çok ciddi idari soruşturmalardan geçirdiler. Yetmedi, idari soruşturmalar dışında -ben kendim de yaşadığım üzere- kollukta ve yargıda olan nüfuzlarını harekete geçirerek birçok kişiyi sanık hâline getirdiler Sayın Bakan. Ben 2009'da düzenlenen bir komployla ve bu cemaatin üniversitelerdeki baskılarına direndiğim idari soruşturmalarına rağmen geri adım atmadığım için aynen onların emniyetteki uzantıları tarafından gözaltına alındım, onların yargıdaki savcı ve hâkimleri tarafından mağdur edildim.

Bir diğer husus... Şunu ifade edelim: Bakın, bütün bu günahlarına, bütün bu yanlış politikalarına ve uygulamalarına rağmen, bugün onlar da adil idari soruşturma ve yargı süreçlerinden geçirilmelidir. Bu hepimizin bir gün mutlaka ihtiyaç duyabileceği evrensel hukuk normudur. Suçlu mu, bilemem; evet, suç karineleri çok fazla ama darbe yapmış olsalar bile, bunlar ondan önce birçok suça, günaha bulaşmış olsalar bile, birçok insanın hakkını yemiş olsalar bile onların adil yargılanma hakkını hiçbirimiz ellerinden alamayız. Bir defa, on binlerce insanın kapı önüne konulması süreci tersten işletiliyor. Bugün, daha doğrusu dün gündüzden beri birçok arkadaşınız ifade ettiler, belli haksızlığa uğramış kamu emekçilerinin görevlerine geri dönmüş olmasının mutluluğunu yaşadıklarını söylediler. Bir şeyin acaba tersten işletildiğini düşünüyor muyuz değerli milletvekilleri? O da şudur: Biz önce idari soruşturmayı yürütecektik, bir suçun idari soruşturma ya da yargısal süreç sonrasında açığa çıkması durumunda biz açığa alacak ya da ihraç edecektik. Biz önce ihraç ediyoruz, daha sonra -acaba bu suçlu mu, değil mi- diyorsunuz ki: "İtiraz etsinler, biz soruşturmayı ona göre inceleriz." Bu tersten işletmektir, bu doğru bir yöntem değildir. Soruşturma olmaksızın, bir hukuki süreç işletmeksizin mağduriyet açığa çıkaran kararlardan herkes uzak durmalıdır. Böyle bir hukuk düzenine ve düzlemine yarın bir gün bunu uygulayanların da ihtiyacı olabilir.

Okullarına el koyarak, banka ve şirketlerine kayyum atayarak -zararlı da olsa- onlarda dönemsel bir zayıflama yaratabiliriz ama bu hukuk dışı yöntemlerle onların düşüncelerini zayıflatamayız, sadece onları illegalize etmiş oluruz. Bu temelde, diyorum ki: Özellikle, hukuk çerçevesinde onlarla mücadele etmek ve baskıcı politikaları artırarak değil, özgürlükleri ve demokrasiyi daha fazla genişleterek bu çarpık yapılanmaların önünü almış oluruz.

Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.