| Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 29 |
| Tarih: | 30.11.2016 |
AHMET YILDIRIM (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; oturuma ara verilmeden önce ifade edilen hususla ilgili olarak, 10 milletvekili arkadaşımızın siyasi iktidar tarafından rehin alınmasını, alındıktan sonra aynı partiden milletvekilleriyle görüşme kısıtlığının getirilmesini, tam bir rehine uygulamasıyla tecritte tutulmalarını, bugün de onları ziyaret etmek isteyen grup başkan vekilimiz ve onunla birlikte 4 vekil arkadaşımızın Kandıra ilçesine sokulmamasını, bunun engellenmesini şiddetle kınıyorum. Bunun demokrasiyle, seyahat özgürlüğüyle, anayasal özgürlüklerle hiçbir tarafının olmadığını ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, cumhuriyet tarihi boyunca Anadolu'nun kültürel çoğulculuğu ve zenginliği tekçilik perspektifiyle kurgulanmış olan devlet yapısı içinde rengi, kültürü, dili, dini, mezhebiyle özgürce kendine yaşam alanı bulamayanlar için sürekli hak arama mücadelesi sonucunu doğurmuştur. Ret, inkâr ve şiddetle hak arama süreçleri bastırılanlar daha şiddetli bir hak arama ve muhalefet etme biçimini geliştirmiş; bu süreç, cumhuriyet tarihi boyunca bu ülkede maalesef silahın, kanın, acının bu ülkenin tarihiyle özdeşleşmesi sonucunu doğurmuştur.
Bu meselelerden biri ve en önemlisi Kürt meselesi, cumhuriyet tarihi boyunca 26 isyan görmüş, bu isyanlar bazı dönemlerde sönümlenmiş olmakla birlikte özellikle tekçilik ve ulus devlet paradigmasının açığa çıkarmış olduğu "mutlu azınlık, mutsuz çoğunluklar" ile bir ülke gerçekliğine dönüşmüştür. Kürtlerin bir bölümü, demokratik hak arama kanalları kapatılınca çözümsüzlüğün bir sonucu olarak maalesef hak arama sürecine silahlı yöntemleri sokmuş ve bu ülkede kan, gözyaşı ülkenin bütün insanlarının yüreklerini dağlayan bir toplumsal gerçekliği açığa çıkarmıştır.
Demokratik talepler diğer partilerde Kürtler açısından yer ve ifade bulma sıkıntısı doğurunca kendi örgütlülük koşullarını zorlayarak son yirmi beş yılda özellikle seçim ittifakları ve bağımsız adaylarla antidemokratik seçim barajlarını aşarak şu Parlamento çatısı altına gelmişler ve temsiliyetini aldığı halkın sorunlarını dile getirerek legal, demokratik siyaset düzleminde siyaset yapma biçimini benimsemişlerdir. Ancak ülkede mutsuz edilenler, ötekileştirilenler ve bir araya gelenler bundan dört yıl önce bir araya gelerek "HDP" adı altında, yerellerden meclis saikiyle oluşturulmuş olan bir örgütlülükle HDP'yi kurmuşlar, kurulan Halkların Demokratik Partisi 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde bütün antidemokratik koşullara, bütün saldırılara, parti bürolarının ve binalarının bombalanmasına, adaylara ve parti çalışanlarına silahlı yönelimlere, mitinglerinin bombalanmasına rağmen, bütün o karanlıkları yırtarak demokratik siyaset biçiminin temsil alanı olan ve milletin iradesinin tecellisinin çatısı olan bu Meclise gelerek seslerini yükseltmeye çalışmışlardır. Ancak özellikle ifade etmeliyim ki, bu ülkede yüz yıllık toplumsal mesele olan Kürt meselesinin "negatif barış" diyebileceğimiz, akan kanın durduğu, gençlerin ölmediği bir diyalog süreci olarak adlandırılacak olan "çözüm süreci"nin kıymeti siyasi iktidarın tek adamcılık, vesayet, merkeziyetçilik ihtiraslarına kurban edilerek ülke 7 Haziran seçimlerinden hemen sonra, çok öncesinden alınmış bir karar çerçevesinde bir savaş ortamına sürüklenmiş, o gün bugündür bu ülke gün yüzü görememekte, o gün bugündür ülkede kan ve gözyaşı makamlar, koltuklar, ihtiraslar uğruna kutsanmış bulunmaktadır. HDP, bu çoğulcu kimliğiyle başta Kürt meselesi olmak üzere bütün sorunları demokratik bir toplum muhalefetiyle çözebilme iradesini açığa çıkarınca, tekçi, merkeziyetçi, vesayetçi tek adamcıların paçaları tutuşmuş, o gün bugündür ülkede maalesef kan akıtılıyor.
Savaş politikalarını her mahkûm ettiğimizde iktidar sıralarından açığa çıkan bu bir buçuk yıllık çatışmalı süreçle alakalı olarak utanç verici şu cümleler kullanılmıştır: "Ama biz daha çok öldürdük.", "Ölümler üzerinden bir skor yarışı yürütülmüş.", "Kökünü kazıyacağız." Son ferdi bitirilinceye kadar bir güvenlik konsepti devreye sokulmuş, maalesef bununla övünen bir iktidar gerçekliğiyle karşı karşıya geldik biz.
Burada şunu ifade edelim: Savaş bir kara deliktir. Hem ekonomik kara deliktir hem sosyal kara deliktir hem vicdani, ahlaki, toplumsal kara deliktir; içte de kara deliktir, dışta da kara deliktir. Türkiye bu Arap Baharı'yla birlikte karışan ve kâğıtların yeniden karıldığı Orta Doğu'da aktör olabilecekken, ancak Kürt fobisi ve düşmanlığından geri durmayınca yanlış kurgulanmış dış politikanın ürünü olarak bugün Orta Doğu'daki bütün duvarlara geri çarparak dış siyasette de iç politikanın sonucu olarak bir duvara çarpma durumunu yaşamaktadır.
Değerli arkadaşlar, özellikle iktidar vekilleri için söylüyorum, bu zulüm ve faşizm uygulamalarına herkesten önce siz itiraz etmelisiniz ve sesinizi yükseltmelisiniz. Bunun için muhalefet gibi düşünmenize gerek yoktur çünkü ifade etmeliyiz ki, bugün siyasi operasyonlarla tutuklanmış olan arkadaşlarımız başı dik, onurlarıyla bir halkın özgürlüğü ve ülkenin demokratikleşmesi için, bu ülkeye kalıcı ve onurlu bir toplumsal barışın nasip olması için... İktidar tarafından saray kararlaşmasıyla rehin alınmışlardır. Onlar yine onurluca çıkacaklardır ancak bugünkü uygulamaların sahipleri yarın bir gün konjonktür değiştiğinde asla ve asla değişen konjonktürde oluşturulmuş olan demokratik toplumda insanların yüzüne bakamayacaklardır. Bunun için tekrar söylüyoruz: İtiraz etmeniz, sesinizi yükseltmeniz için bizim gibi düşünmenize gerek yok, bazı değer yargıları vardır ki asla ve asla makama, mevkiye, koltuğa, herhangi bir dünyevi zevke feda edilemez; bunlar insani, ahlaki, vicdani değer yargılarıdır. Şunu ifade edelim: Bugün siyasallaştırdığınız ve teslim almış olduğunuz yargılar ve mahkemeler üzerinden bu zulüm düzenini kurgulamış olabilirsiniz ancak bunların hiçbirinin mahkemeyikübrada karşılığı olmayacaktır, ahiret günü geldiğinde, hesap gününde kanun hükmünde kararnameler sizi kurtaramayacaktır, bugün siyasallaştırmış olduğunuz mahkemelerin yargıçları olmayacaktır, ilahi tecelli asla ve asla bu faşizm politikalarını hoş görmeyecektir.
Şunu ifade edelim: İktidar partilerinin yöneticileri, milletvekilleri tarafından "millî irade", "millî irade" diye dillerine pelesenk ettikleri hususla alakalı olarak rehin aldıkları arkadaşlarımızın bir buçuk yıl içinde girmiş oldukları 2 seçimden almış oldukları oyları sizleri paylaşmak istiyorum. Hani, millî irade her şeyin üstündedir... Bakın, Sevgili Selma Irmak, Sevgili Abdullah Zeydan ve Sevgili Nihat Akdoğan Hakkâri'de bir yıl önce yüzde 84,9 oyla seçildiler. Sevgili Leyla Birlik ve Ferhat Encu yüzde 83,9'la seçildiler. Sevgili İdris Baluken ve Nursel Aydoğan yüzde 77,7'yle seçildiler. Sevgili Eş Başkanımız Figen Yüksekdağ yüzde 73,6'yla seçim bölgesinden seçildi. Değerli Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş, İstanbul'da, seçim çevresinde yüzde 12,6 oy oranıyla, o kentin, Türkiye metropolünün 3'üncü büyük partisi olarak bu Meclise geldi. Millî iradeyi dillerine pelesenk edenlerin bunu düşünmesi gerekiyor.
Bu baskı, rehin alma politikalarınızdan vazgeçmemeniz durumunda -çok değil, konjonktür değişecek- bugün koltuklarınızı koruma uğruna sustuğunuz bu süreç, göreceksiniz içinizden birçoğunu yargı önüne çıkaracaktır.
Ve sizinle bir belgeyi paylaşmak istiyorum arkadaşlar. Bu sabah İdris Baluken arkadaşımıza gelen bir davetiye. Nereden geliyor? Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından. "4 Aralık günü, Kahta-Narince-Siverek yolunun temel atma törenini onurlandırmanızı diliyoruz." diyor.
Evet, sevgili İdris Baluken şu anda Kandıra Cezaevinde, vekâletini aldığın halkın onurunu taşıyor. Sevgili İdris Baluken şurada herhangi bir temel atma törenini onurlandırmıyor ama özgürlüğü, barışı, demokrasi mücadelesini onurlandırarak, başı dik, cezaevinde de olsa, dışarıya çıkacağı gün de aynı onurla çıkacaktır diyorum.
Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
MEHMET MUŞ (İstanbul) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yıldırım.