GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: (10/392) No.lu Adana'nın Aladağ İlçesinde Kız Öğrenci Yurdunda Meydana Gelen Elim Yangın Vakasının Araştırılması ve Benzer Acıların Bir Kez Daha Yaşanmaması ve Kamusal Eğitim ve Barınma Haklarının Tüm Öğrencilerimiz İçin Güvence Altına Alınıp Yaygınlaştırılması İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergenin ön görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:30
Tarih:01.12.2016

MHP GRUBU ADINA DENİZ DEPBOYLU (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuzun önerisi üzerine -aslında bu ortak bir önerge hâline geldi tüm grupların vermesiyle birlikte- konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Aziz Türk milletini ve sizleri saygıyla selamlıyorum.

29 Kasım 2016 tarihinde Adana ilimizin Aladağ ilçesi Sinanpaşa Mahallesi'nde bulunan ve çok sayıda öğrencinin kaldığı iddia edilen Aladağ Tahsil Çağındaki Talebelere Yardım Derneği Ortaöğretim Kız Öğrenci Yurdunda çıkan yangında 10 öğrencimiz, 1 küçük çocuğumuz ve 1 eğitimci hayatını kaybetti. Aladağ'daki Sinanpaşa Ortaokulunda okuyan Cennet Karataş bu yıl 5'inci sınıfa başlamış ve ilk kez ailesinden ayrılarak yurda yerleşmişti. Ailesi Aladağ'a bir buçuk saat mesafede Kışlak köyünde oturuyordu. Baba Karataş kızının 4'üncü sınıfa kadar köyde okuduğunu anlatarak ortaokul için Aladağ'a gitmek zorunda kaldığını söyledi. Babası kızının doktor olmak istediğini, okumayı çok sevdiğini anlattı ve şöyle devam etti: "Köyde okul yoktu, Aladağ'da başladı. Tek yurttu burası. Eleştirme şansımız da yoktu ki, başka seçeneğimiz yoktu, mecburduk; ücretsiz kalıyordu. Okul açıldığından bu yana 3 kez görüşebildik. Hafta sonları da gelemiyordu. Ulaşım sağlanamamıştı."

Aladağ İlçe Belediye Başkanı Sayın Mustafa Akgedik yangının zemin katta çıktığını, kısa sürede alevlerin yükseldiğini, 3'üncü kat ahşap olduğu için yangının büyüdüğünü söyledi. Ahşap katın yanmasıyla çatının da tamamen çöktüğü belirtildi. Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Hüseyin Sözlü, binanın yangın çıkış merdiveninin kilitli olduğunu, çocukların cansız bedenlerini yangın merdiveninin kapısının yakınında bulduklarını ifade etti. Başbakan Yardımcısı "Kilitli değildi." dedi. Kurtulan bir çocuksa "Kapının kolu yoktu." dedi. Değerli milletvekilleri, sadece bu ifadelere bakarak burada yaşanan ihmal ve kusurların önemli bir kısmını ortaya çıkarabiliriz.

Millî Eğitim Bakanlığı Özel Yurtlar Yönetmeliği'ne göre yurt binalarının kâgir, prefabrik, çelik veya betonarme olması gerekiyor. Biz binanın üst katının ahşap, duvarlarının ise lambri olduğunu öğreniyoruz. Yine, aynı yönetmelikte, "İhtiyaç olması ve açık kapasite bulunması hâllerinde, ders yılıyla sınırlı olmak üzere, yükseköğretim yurtlarında ortaöğretim öğrencileri, ortaöğretim yurtlarında ise yükseköğretim öğrencileri veya ilköğretim 6'ncı, 7'nci ve 8'inci sınıf öğrencileri barındırılabilir." demektedir. Ancak biz 5'inci sınıfta, 11 yaşındaki çocuğumuzun da bu yurtta kaldığını öğreniyoruz.

Acil durumlarda en hızlı şekilde binadan tahliye sağlayacak bir yangın merdiveni neden kilitlenir ya da kapı kolu neden sökülür? Değerli milletvekilleri, normal büyüklükte bir odada küçücük bir kıvılcımla başlayacak yangının odayı tamamen sarması ve kaçılamayacak hâle getirmesi ne kadar sürer biliyor musunuz? Sadece üç dakika. İnternet'te simülasyon görüntüleri var, izleyebilirsiniz. Yangının başlangıcında doğal refleks olarak ilk akla gelen alevi söndürmek, başaramayacağını anladığındaysa kaçmaktır. Bu kadar kısa süre içerisinde, ilk gösterilecek refleksle birlikte ortaya konulacak çabanın kaybettirdiği süreyi de dikkate alırsak anahtarı nasıl arayıp bulacaklar, kapı kolunu nasıl bulup yerine takacaklar?

Ayrıca, bir konu daha var ki bunun da ihmal edilmemesi gerekir. 2007'de yürürlüğe giren yönetmeliğe göre 7 katın altındaki eğitim tesisleri için yangın alarmı takma zorunluluğu kaldırılmış. Bu, 21,50 metre şeklinde de yönetmeliğin ek 7'nci maddesinde belirtilmiş ve gerekçesinin tasarruf olduğu ifade ediliyor. Bu nasıl bir tasarruftur; 12 cana mal oldu, 11'i çocuktu.

Değerli milletvekilleri, yine yavrusunu alevler arasında kaybeden bir baba çaresizlik içinde "Köyde okul yoktu, ulaşım yoktu, devletin yurdu yoktu, ne seçme ne de şikâyet hakkımız vardı?" diyor. Devleti yöneten iktidar yaşanan bu acıda ihmal ve hatalarını hiç görmüyor mu? Biz eksik ve kusurlarınızı görüyoruz ve defalarca, yılmadan, sıkılmadan size tekrar etmekten de kaçınmıyoruz ve izninizle, ben burada tekrar etmek istiyorum.

Önce köy okullarını kapattınız, çocukları taşımalı eğitime mahkûm ettiniz. Taşımalı eğitimle eğitimine devam edemeyen çocukların güven içinde sığındığı yatılı bölge okullarının da büyük bir kısmını "Güvenliği sağlayamadık." gerekçesiyle ya da başka sebeplerle kapattınız ve hatta, mevcut yurtları da ya kapatıyor ya da yıkıyorsunuz. Çocukları vakıf ve derneklerin açtığı yurtlar ya da kayıt dışı açılan evlere muhtaç ettiniz. Bu hatanız, FETÖ'nün açtığı yurt, dershane, okul ve evlerde birçok çocuğun devlet, cumhuriyet, demokrasi ve Atatürk düşmanı olarak yetiştirilip ileriki dönemde devletine, milletine ihanet etmesiyle sonuçlandı. Sayın Millî Eğitim Bakanımız dün bir ifadede bulundu, dedi ki: "Bu kişiler köylerde ev ev dolaşıp ikna etmişler velileri." E, biz bunu daha önceden de yaşadık. Zamanında, Fetullah Cemaati de aynı şekilde yurtlarına, evlerine çocukları köyleri, evleri tek tek dolaşarak, ikna ederek almadı mı? Çocuklar dinî, siyasi, ideolojik istismara uğradı. Farklı yerlerdeyse bazı çocuklarımız cinsel istismar mağduru oldu. Türk milletini üzüntü ve acıya boğan bu elim hadiseler aynı zamanda benzer yurtlarda kalan çocuklarımızın güvenliğiyle ilgili kaygı duymamıza neden oldu. Bildiğimiz kadarıyla ülkemizde vakıf ve derneklere bağlı çok sayıda yurt var. Bizleri daha da endişelendiren kayıt altında olmayan bu derneklere, vakıflara ait açılan evler. 26'ncı Dönem Birinci Yasama Yılı'nda Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurulmuş olan başta Cinsel İstismar Olmak Üzere Çocuklara Yönelik Her Türlü İstismar Olaylarının Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Komisyonun toplantılarında, ilgili evlerin ve yurtların denetiminin yapılmadığı, toplantılara katılan Bakanlık görevlilerinden aldığımız "Bizim yetki alanımızda değildir." ifadesinden anlaşıldı. Hatta bu evlerin sayısı nedir diye sorduğumuzda "Bizim haberimiz yok." diye ifade verdiler. Kayıt altında olan yurtların denetimlerinin nasıl yapıldığı, kayırma ve ihmal sebebiyle eksik ve kusurların görmezden gelindiğiyle ilgili ciddi şüphelerimiz var. Vakıf ve derneklere ait mevcut yurtların kayıtlı olup olmadığı, kayıtlı ise durum ve şartlarının yeni bir denetimden geçirilmesi zaruridir. Bununla birlikte, önceden yapılmış denetimlerdeki ihmal ve kusurların ve ayrıca bu hatalardan sorumlu olanların da tespit edilerek gerekli yaptırımların yapılması gerekmektedir.

4 Mart 2016 tarihinde Karaman ilimizde ortaya çıkan, milletimizi üzen o üzücü olaydan, vahim olaydan sonra kurulan Komisyonun çalışmaları 22 Ağustos 2016 tarihinde sonlandı. Biz, bu kurulan Komisyonun toplantılarına hiç olmazsa birer kez Millî Eğitim Bakanı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı, Adalet Bakanı, vakıf ve derneklerden sorumlu Başbakan Yardımcısı katılsın istedik. Amacımız, bizim tespit ettiğimiz sorunları direkt bakanlarımızla konuşup çözüm konusunda görüş alışverişinde bulunmaktı ama maalesef hiçbiri gelmedi. Vakıf ve derneklerden sorumlu Başbakan Yardımcısıyla görüşmemiz çok önemliydi bizim için, amacımız vakıf ve derneklerin öğrencilere yardım etmek niyetiyle gösterdiği faaliyetlerin çerçevesinin çizilmesi, sınırlarının belirlenmesi, bir disipline bağlı olması ve denetim mekanizmalarının işler hâle getirilmesiydi ama değerli bakanlarımız neden katılmadı anlayamıyorum, ya kendileri çağrılmadı ya da gelmek istemediler.

Değerli milletvekilleri, çocuklar güçsüz, savunmasızdırlar ve bu nedenle haklarını savunacak, onları koruyacak düzenlemelere, kurumlara ve yetişkinlere ihtiyaç duyarlar. Başta devlet olmak üzere aileler, çocuğa bakmakla yükümlü olanlar ve kurumlar bu haklara saygı gösterme, ihlal ve ihmal etmeme, mevcut hakları daha da ileriye götürüp güçlendirme sorumluluğuna sahiptirler. Türkiye Büyük Millet Meclisinin en büyük sorumluluğu çocuklarımız ve onların geleceğini teminat altına almaktır. Çocuklarımızın barındığı kurumların denetiminin yapılmasını sağlayacak güçlü bir mevzuatın oluşturulması ve bugüne kadar gerçekleşmiş ihmal ve kusurların belirlenmesi amacıyla açılacak Türkiye Büyük Millet Meclisi araştırmasının gelecekte yaşanabilecek faciaları engelleyeceğine inanıyoruz.

Değerli milletvekilleri, ben, konuşmamın sonuna gelirken bir kez daha, bu önergelerin birleştirilerek, gruplar arasında anlaşma sağlanarak tek bir önerge hâline getirilmesi ve bu araştırma komisyonunun kurulmasıyla ilgili çabalarınız nedeniyle tüm gruplardaki milletvekili arkadaşlarımıza teşekkür ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)