| Konu: | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı ilk görüşmesi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 31 |
| Tarih: | 05.12.2016 |
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET MUŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2017 yılı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Sizleri ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarlarının bu yaptığı 15'inci bütçe ve şimdiden, daha önceki bütçelerde olduğu gibi, bu bütçe hedeflerinin de yakalanacağını ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, 2008 küresel krizi sonrası geçen süre zarfında kriz sonrası dönemin kriz öncesi dönem gibi kolay kolay olmayacağı artık netlik kazanmış durumdadır. Dünya, artık düşük büyüme girdabına girmiştir. Tabii, küresel ekonominin tüm paydaşlarının arzusu bu girdaptan hırpalanmadan, yara almadan çıkabilmektir. Yedi senedir tüm para ve maliye politikalarındaki genişlemeye rağmen dünya hâlen bu girdaptan çıkabilmiş değildir. Küresel ekonomik büyüme yılda birkaç kez aşağı yönlü revize edilmektedir. Gelişmiş ülkelerde istikrarlı, düşük büyüme devam ederken gelişmekte olan ülkelerde ise, başta Çin olmak üzere, yavaşlama sürecine girilmiştir. Yüzde 11-12 bandında büyüyen Çin yüzde 6-7 oranlarına düşmüştür. Rusya, Brezilya, Güney Afrika, Meksika -bunlar bize benzer ülkeler- bunların da durumu ortadadır, birazdan bunlarla alakalı başka bilgileri de sizlerle paylaşacağım.
Böyle bir ortamda, terör saldırılarına, güneyimizdeki savaşa, Avrupa gibi pazarlardaki düşük talebe rağmen 2016 yılının ilk yarısında Türkiye yüzde 3,9 büyümeyi başarmıştır. Bu dönemde yaklaşık yüzde 1,5 oranında büyüyen -Çin ve Hindistan hariç- gelişmekte olan ülkelerin 2,5 katı büyüme anlamına gelir bu. 2015'teyse bu az önce saydığım ülkelerin 2,2 katıydı. Bu başarısıyla, Türkiye, aslında, Çin ve Hindistan hariç diğer gelişmekte olan ülkelerden pozitif olarak ayrılmaktadır. Tabii, bu oranlar Türkiye gibi büyük potansiyel taşıyan bir ülke için yeterli değildir. Yalnız dünyadaki değil bölgedeki tüm gelişmeleri dikkate almamız gerekir ve bunları dikkate alınca da göreceli bir başarı olduğunu ifade edebiliriz.
Değerli milletvekilleri, bakın, kriz sonrası, 2009 krizinden sonra 2010-2015 yılları arasında Türkiye'nin büyüme miktarı ortalama yüzde 5,2'dir. Benzer ülkelerdeki büyüme oranları şöyledir: Meksika 3,2; Brezilya 2,5; Güney Afrika 2,3; Rusya 1,9; Endonezya 5,7; Hindistan 7,3; Çin 8,3. Burada görüleceği üzere, aslında Türkiye, Çin ve Hindistan'dan sonra büyüme anlamında diğer ülkelerden ciddi şekilde ayrılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, 2009 yılının son çeyreğinden bu yana tam 27 çeyrektir Türkiye büyümektedir. Hiç şüpheniz olmasın, son aylarda yaşadığımız tüm badirelere rağmen Türkiye eski rotasına oturacak ve güçlü büyümesini sürdürecektir. Üçüncü çeyrekteki 15 Temmuz kanlı darbe girişimine rağmen, Türkiye'nin 2016 yılını yüzde 3 civarı bir büyümeyle kapatacağı öngörülmektedir. Amerika'da Donald Trump'ın seçilmesiyle birlikte küresel belirsizlikler daha da artmıştır; küresel risk iştahı düşmüş, gelişmekte olan ülkelere sermaye girişi azalmıştır. Bunun sonucu olarak, gelişmekte olan ülkelerin para birimleri dolar karşısında değer kaybetmiştir.
Değerli milletvekilleri, Trump sonrası küresel ticaretin nasıl şekilleneceği, korumacılığın ne denli ön plana çıkacağı gibi tartışmalar küresel ticaret üzerinde negatif baskı oluşturmaktadır. Öyle görünüyor ki zaten kriz öncesi döneme göre çok büyük ivme kaybeden küresel ticaretin Trump'ın vaatlerini uygulaması durumunda daha da büyük ivme kaybı yaşayacağı ortadadır.
Türkiye ekonomisi 15 Temmuz gibi büyük bir şok yaşamasına rağmen, kısa sürede toparlanmayı başarmıştır. Ama 15 Temmuz sonrası kredi derecelendirme kuruluşlarının kirli yüzünü hep beraber bir kez daha gördük. Not artırımında Türkiye için bin dereden su getiren bu kurumlar, darbe girişimi sonrası piyasaların hızla toparlandığı zeminde fırsatçılık yapıp hemen not indirimine gitmişlerdir. Türkiye'nin kredi notunu yatırım yapılabilir seviyeye dahi çıkarmayan Standard&Poor's hiç vakit kaybetmemiş not indirimine gitmiştir. Moody's ise iki gün önce Türkiye ekonomisi için olumlu görüş bildirip iki gün sonra not indirimine gitmiştir veya verilen bir talimatla bunu yerine getirmiştir. Açıklıkla söylüyorum: Bu verilen kararlar tamamen siyasi saiklerle verilmiş kararlardır.
Değerli milletvekilleri, bu kuruluşların sicilleri bir hayli bozuktur. 2008 küresel krizine zemin hazırlayan kurumların başında gelmektedirler. 2008 krizi öncesi toksik büyük riskli varlıklar kâğıtları en yüksek derecede notlayarak yatırımcıları tüm dünyada yanıltmışlardır. Bu işin ayyuka çıkmasıyla finansal piyasalar büyük bir deprem yaşamış ve küresel krizi tetiklemişlerdir.
Bakınız, değerli milletvekilleri, 2016 Ağustos ayı itibarıyla Türkiye'de işsizlik rakamı yüzde 11,3 olarak ölçülmüştür. İşsizlikteki kısmi yükselişin sebebi istihdam kaybı değil, iş gücüne katılımın artması ve istihdamdaki sektörel geçişlerdir. Türkiye'nin istihdam oluşturmak gibi bir sorunu yoktur. Türkiye, krizden bu yana en yüksek istihdamı oluşturmuş ülkelerin başında gelmektedir, hatta OECD'de en fazla istihdam oluşturabilmiş iki ülkeden biridir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin 2009 krizinden bu yana yaklaşık 7 milyon istihdam oluşturduğu istatistiklerle sabittir. 2010 yılında 20,5 milyon olan istihdam sayısı bugün 27,5 milyona çıkmıştır. Genç nüfusun ve kadınların iş gücüne katılımı, kırsaldan kente göç, iş gücüne katılım oranını son yılların zirve noktasına çıkarmıştır. Türkiye'de işsizlik oranının sabit kalması için yıllık ortalama 750 bin ek istihdam oluşturulması gerekmektedir. Şöyle bir örnek vermek istiyorum: Eğer bu ağustos ayında iş gücüne katılım oranı yüzde 52,6 değil de 2015 Ağustostaki gibi yüzde 52,1 kalsaydı işsizlik yüzde 11,3 olarak değil de yüzde 10,4 olarak ölçülecekti. Kaldı ki bu iş gücüne katılım oranları çok daha düşük seviyelerden bu oranlara gelmişlerdir ve bunlar hep AK PARTİ döneminde gerçekleşmiştir.
Değerli milletvekilleri, dünya, para ve maliye politikalarında gevşemeye giderek küresel krizden çıkmaya çalışmaktadır. Para politikalarının sürdürülebilirliğine yönelik kaygıların artması nedeniyle, son yıllarda maliye politikaları ön plana çıkmaktadır. Bu sebeple, devletlerin bütçe açıklarının oluşacağı ve artacağı kaçınılmazdır. Türkiye ise uyguladığı para, maliye ve ekonomi politikalarıyla, az önce de ifade ettiğim gibi, krizden en hızlı çıkan ülkelerden biridir.
İktidarımız, kamu maliyesi noktasında, hem bütçe tarafında hem de borç yükü tarafında muhafazakâr ve disiplinli pozisyonunu hep korumuştur. Bir örnek vereceğim: 1992-2002 arasında ortalama bütçe açığı yüzde 6,5 iken 2003-2015 döneminde ortalama bütçe açığı yüzde 2,7'dir. Şöyle birkaç tane ülkeye bakalım. Mesela 2015 itibarıyla biz yüzde 1,2 bütçe açığı verdik, Brezilya 10,3 vermiştir, Japonya 6 vermiştir, İspanya 5 vermiştir, İngiltere 4,40 vermiştir, Hindistan 3,90 vermiştir, Amerika Birleşik Devletleri 2,5; Rusya 2,60; Çin 2,30 -hep örnek verdiğimiz- Türkiye'den çok daha fazla bütçe açıkları vermişlerdir. Bu, Türkiye'nin aslında bütçedeki mali disiplininden taviz vermeyişinin önemli bir faktörüdür. Bir şey daha ifade edelim: Amerika Birleşik Devletleri'nin 2015'te 2,5 olan bütçe açığının bu yıl yüzde 3,2 olarak gerçekleşeceği öngörülmektedir. Burada da bir kontrol kaybı vardır.
Değerli milletvekilleri, Trump'ın gelmesiyle beraber vadedilen vergi indirimleri ve altyapı yatırımlarının ABD'nin bütçe açığını daha da artıracağı tahmin edilmektedir. Peki, bu, bizim için ne anlama gelmektedir? Böylelikle, borçlanma gereğinin ve borç yükünün artacağı düşünülmektedir. Türkiye'de, bir yılda 2 seçim geçirmemize rağmen, bütçe disiplininden asla ve asla taviz verilmemiştir. 2015 yılında, az önce de ifade ettim, Türkiye'nin bütçe açığı yüzde 1,2'dir. 2016 yılında ise bütçe açığının 1,6 olacağı tahmin edilmektedir. 2017 bütçemizde, az önce Maliye Bakanımız da ifade etti, yatırımlarda önemli bir artış söz konusu ve bütçe açığı da yüzde 1,9 olarak hesaplanmış, hedeflenmiş. Ben bunun da rahatlıkla yakalanacağını düşünüyorum.
Bakınız, değerli milletvekilleri, Türkiye'nin her yerinde yatırımlarımıza devam ediyoruz. Doğu ve Güneydoğu Bölgelerimizde GAP ve DAP bittiğinde önemli bir ekonomik katma değer ve istihdam oluşacak. 2017'de GAP için 5,5 milyar TL kaynak ayırdık, DAP için ise ayrılan kaynak 4,5 milyar TL'dir. Maalesef, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun ekonomik potansiyelinin terörden dolayı ülke ekonomisine tam olarak katkı sunamadığını görmekteyiz. Bölgedeki ve Türkiye'nin güneyindeki sorunlar nihayete erdiğinde bölgenin kapasitesi de ekonomimize eklenecek ve ekonomimiz çok daha farklı bir noktaya taşınacaktır.
Değerli milletvekilleri, tüm bu anlattıklarım aslında şunu gösteriyor: Dünyada yeni bir trend oluştu. Bu yeni trendin içerisinde ne var? Burada, artık, dünya ticaretinin daralacağı, küresel büyümenin düşük olacağı, gelişen ekonomilerde büyümenin ivme kaybı yaşayacağı, emtia ihraç eden ülkelerin büyümelerinin artık zayıflayacağı, düşük faizli ve genişleyici para politikalarının artık dünyada uygulanacağını görebilmekteyiz.
Değerli milletvekilleri, Türkiye son yıllarda terörle mücadelede, özellikle terör örgütü PKK'yla mücadelede ciddi başarılar elde etmiştir. Bugün, terör örgütü PKK'nın âdeta beli kırılmıştır. Kırsalda ve şehirlerde kar kış demeden yapılan başarılı operasyonlar Hükûmetimizin bu terör illetini bitirme kararlılığının sonucudur. Terör örgütü artık ne sınır ötesinde ne de Türkiye'nin herhangi bir bölgesinde rahattır. Yerli teknolojiyle üretilen insansız hava araçları ve diğer silahlarla teröristler bulundukları yerde saldırıya geçemeden etkisiz hâle getirilmektedir.
Bölge halkından destek göremeyen, hareket kabiliyetini yitiren ve bitişini fark eden terör örgütü PKK'nın bomba dolu araçlarla intihar saldırısı yapma girişimleri de güvenlik güçlerimizin önceden müdahaleleriyle etkisiz hâle getirilmektedir. PKK'nın uzun süre önce başlattığı çukur ve şehir savaşları stratejisi çökmüştür. PKK'lı teröristlerin kazdıkları çukurlar kendilerine mezar olmuştur.
Bakınız değerli milletvekilleri, tabii terörle mücadele sadece teröristle mücadele değildir; onlara yardım ve yataklık edenlerle, siyasi sözcülüğünü yapanlarla da mücadele etmeyi gerektirmektedir. Zira, PKK'ya verilen her türlü destek güvenlik güçlerimize, sivil vatandaşlarımıza ve çocuklarımıza bomba ve kurşun olarak dönmektedir. Bunun içindir ki terör örgütüne destek verenlerle ilgili yargı makamları harekete geçmiştir. Mesleğine, statüsüne, konumuna bakılmaksızın kim terör ve terör örgütüne destek veriyorsa gereken adli işlemler yapılmıştır.
Bu anlamda, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bizler de üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirerek milletvekili dokunulmazlıklarını kaldırdık ve yargının gereken soruşturmaları yapmasına olanak sağladık. Teröristlerin sırtını sıvazlayanların, canlı bomba cenazelerinde teröristleri teşvik edenlerin elbette yargıya hesap vermesi gerekiyordu. Keza, belediye binalarını PKK'nın mühimmat deposu hâline getirenlerin, belediye imkânlarını PKK'ya sunanların...
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Ayıp! Her şeyden önce ayıp! Biraz yüzünüz kızarsın.
MEHMET MUŞ (Devamla) - ...iş makineleriyle PKK için çukur kazanların elbette mahkemede yargılanması gerekiyordu.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Grup Başkan Vekilisin, ayıp ya!
MEHMET MUŞ (Devamla) - Hukuk herkes için geçerlidir. Demokratik bir hukuk devletinde terör asla meşru görülemez. İfade özgürlüğü terörü övme özgürlüğü değildir. Basın hürriyeti teröriste destek hürriyeti değildir.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Peki, sizin FETÖ örgütünüze ne oldu? Niye siz yargılanmıyorsunuz?
MEHMET MUŞ (Devamla) - Evet, terörist kurşun sıkar, bomba patlatır ama ona o bombayı veren, kurşunu tedarik eden bir el vardır. İşte Türkiye, teröre destek veren o eli içeride de olsa dışarıda da olsa kırmaktadır, çocuklarımızın canına kasteden, geleceğine kasteden o kanlı elleri yok etmektedir ve yok etmeye de bundan sonra devam edecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Türkiye, artık kararlı bir şekilde terörü bitirmek için her türlü legal, meşru ve hukuki yöntemi devreye koymuştur. Manşetleriyle terörün sözcülüğünü yapanlar gazetecilik faaliyetlerinden değil terör faaliyetlerinden adli işleme tabi tutulmuşlardır. Terör örgütünün yayın organı olarak faaliyet gösterenler gazeteci değil terör destekçileridir.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Aslı Erdoğan'dan yüzün kızarmıyor mu?
MEHMET MUŞ (Devamla) - Bir gazete düşünün ki sürekli Kandil'den terör tehdidi mesajları aktarıyor, "..."(X) adı altında halkı isyana davet ediyor, topluma korku salıyor ve şiddeti meşru yöntem olarak gösteriyor. Buna basın özgürlüğü diyebilir miyiz? Bir başka gazete düşünün ki devlet içerisinde sinsi bir şekilde kümelenen FETÖ'cü paralel yapının darbe teşebbüsüne destek veriyor, onun algı operasyonlarına katkı sunuyor. Yine, bir başka gazete düşünün ki devlet sırlarını ifşa ediyor, Türkiye'yi uluslararası camiada teröre destek veren bir ülke olarak göstermeye çalışıyor ve Türkiye'ye uluslararası yaptırım istiyor. Bir muhabir düşünün ki birazdan fotoğraflarını da göstereceğim size...
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Zaman gazetesinde yazan grup başkan vekillerinize bir sorun niye yazıyorlardı orada!
MEHMET MUŞ (Devamla) - Bir muhabir düşünün ki gündüz sözde gazetecilik faaliyeti yürütüyor, haber topluyor; gece askerimize kurşun sıkıyor. Bunları bir hukuk devleti nasıl kabul edebilir, buna nasıl göz yumulur? Elbette, demokratik bir hukuk devletinde buna müsaade edilmez. Dolayısıyla, manşetleriyle terörün sözcülüğünü yapanlar, şiddeti meşru görenler gazetecilik faaliyetlerinden değil, terör faaliyetlerinden yargı karşısına çıkarılmıştır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye, Suriye'de yaptığı askerî operasyonlarla hem terör örgütü DAEŞ'i geriletmiş hem de PYD'nin kantonları birleştirerek bir terör koridoru oluşturma hayalini suya düşürmüştür. Türkiye, koalisyon güçlerinin beş yılda yapamadığını birkaç ayda yapmış ve DAEŞ'in elinde bulunan önemli merkezlerin DAEŞ'ten temizlenmesine destek olmuştur. Türkiye'nin Suriye'de yaptığı operasyonlar Suriye'deki gidişatı değiştirmiştir. Bugün DAEŞ önemli ölçüde güç kaybetmiştir. Keza, terör örgütü PYD'nin sözde Afrin ve Kobani kantonlarını birleştirme hayalleri suya düşmüş, manevra kabiliyeti iyice azalmıştır. Bu minvalde, Türkiye, Suriye'nin kuzeyinde ve Irak'ın Sincar bölgesinde ikinci bir Kandil'e asla ve asla müsaade etmeyecektir.
Değerli milletvekilleri, burada Avrupa Birliğiyle ilgili de birkaç kelamda bulunmak istiyorum. Türkiye, Avrupa Birliği ilişkilerini hep bir demokratikleşme perspektifi olarak görmüştür. AB süreci başladığından bu yana demokratikleşme yönünde birçok reform adımı AK PARTİ iktidarları döneminde atılmıştır. Bütün bu demokratikleşme adımları sadece AB'ye üye olmak için değil, insanımızın refahını artırmak, yaşam standardını yükseltmek ve Gazi Mustafa Kemal'in de hedef gösterdiği muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkmak içindir. Türkiye, AB konusunda gösterdiği iyi niyeti ne yazık ki Avrupalı muhataplarından görememiştir. Türkiye'yi elli küsur yıldır Avrupa Birliği kapısında bekleten Avrupalılar, Türkiye'den çok sonra başvuru yapan ve üyelik kriterlerini dahi tam anlamıyla karşılayamayan pek çok ülkeyi Avrupa Birliğine üye yapmışlardır. Annan Planı'nı kabul etmeyen Güney Kıbrıs AB üyesi yapılarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti âdeta cezalandırılmış ve Türkiye'nin üyeliği önünde engeller çıkartılmıştır.
Avrupa'nın birçok başkentinde PKK ve PYD terör yandaşları temsilcilikler aşmış, Avrupalılar tarafından övülmüştür. Avrupa'nın kalbi Brüksel'de Avrupa Parlamento binasında PKK sergisi açılmış, terörist fotoğrafları salona asılmıştır. Yine Brüksel'de PKK çadırı kurulmasına müsaade edilmiş, hatta bu çadırı korumak için Belçika polisi bir de polis birimi, bir polis timi görevlendirmiştir. Almanya, PKK ve FETÖ gibi 2 terör örgütünün propagandasını yapmaktan yargılanan kaçak bir terör sanığını Türkiye'ye teslim etmek yerine, Alman Cumhurbaşkanlığı makamında ağırlamış ve âdeta ödüllendirmiştir.
Geçtiğimiz ay açıklanan AB ilerleme raporunda hain darbe girişimini yapan FETÖ'den "Gülen hareketi" olarak bahsediliyor. Bu eli kanlı darbecileri masumlaştırmaya çalışmak AB'nin tarihine kara bir leke olarak geçmiştir. Türkiye bütün bunlara sessiz kalmamıştır, bundan sonra da kalmayacaktır. İşte, Türkiye, teröre destek veren bu uygulamaları eleştirdiği için, hakikati haykırdığı için Avrupa Parlamentosunun garabet bir kararıyla karşı karşıya kalmıştır. Bu garabet kararla AB kendi koyduğu değerlerden ve ilkelerden giderek uzaklaştığını tüm dünyaya göstermiştir.
Şunu özellikle ifade etmek istiyorum: Ne Avrupa Parlamentosu Başkanı ne de AB Raportörü Türkiye'yi tehdit edemez, Türkiye'ye parmak sallayamaz. Sayın Cumhurbaşkanımız ve Hükûmetimiz, Türkiye'nin izzetini ve şerefini her platformda savunmuştur ve savunmaya devam edecektir. Teröristlerle kol kola gezenler, teröristlere kucak açanlar, finans kaynaklarına ev sahipliği yapanlar Türkiye'ye demokrasi dersi veremez. Bırakın 3 milyon mülteciyi, sadece bin mülteciyi dahi ülkesine kabul etmemek için her türlü bahaneyi uyduranlar, Türkiye'ye insan hakları dersi veremezler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Mülteci kamplarındaki çadırları yakanlar, mültecilere zulmedenler, Nazi Almanyası'nda olduğu gibi kollarına işaret takanlar kendi koydukları Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırı davranmışlardır. Danimarka Meclisi, geçtiğimiz ocak ayında bir utanç yasasına imza atmıştır; ülkesindeki mültecilerin 1.500 dolardan daha pahalı takılarına, eşyalarına el koymuştur. Bu uygulama, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ne de aykırıdır; kendi koyduğu beyannameye de aykırıdır, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ne de aykırıdır.
Türkiye, Suriye'deki iç savaş başladığından bu yana Suriyeli kardeşlerine kucak açmış ve insani sorumluluğunu yerine getirmiştir. Peki, Avrupa Birliği ne yapmıştır? Suriyeliler için söz verdiği yardım miktarını bile yapamamıştır, "Aman göçmenler Avrupa'ya yaklaşmasın." diyerek feryat figanı basmıştır. AB, Türkiye'yle daha iyi ilişkilere sahip olmak istiyorsa teröre destek vermeyi ve Türkiye düşmanlarına kucak açmayı bırakmalıdır.
Bakınız, değerli milletvekilleri, buradan önemli konuşmalar yapıldı. Aslında konuşmamı başka konulara ayırmıştım fakat bunlara değinmeden geçemeyeceğim. Burada hatipleri dinledik. Değerli milletvekilleri, Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanının konuşmasını izledik, burada eleştiriler yaptı. Kendisini şöyle tanımlıyor, diyor ki: "Hayatım FETÖ'yle mücadele ederek geçti." Yani, bir Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı tabii ki -karşıda bir terör örgütü var- bununla mücadele ederek hayatının geçtiğini ifade edebilir ama uygulamada da bunu ne yapmak isteriz? Görmek isteriz.
Değerli milletvekilleri, bunlar benim uydurduğum şeyler değildir -biraz sonra konuşmaları da sizlere arz edeceğim- bu, sadece, yapılanların bir özetidir; benim bir yorumum bunun içerisinde yoktur.
Bakın, 21 Ekim 2015, 1 Kasım seçimlerinden önce Zaman gazetesi ekibi Sayın Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanını ziyaret ediyor. (CHP sıralarından gürültüler)
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Komik bu ya! Ya çok komiksin ya!
MEHMET MUŞ (Devamla) - Şimdi komik geliyor.
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) - Başka malzeme bulun, başka malzeme!
MEHMET MUŞ (Devamla) - Burada FETÖ'nün... Bu nedir? Yayın organı. FETÖ'yle mücadele eden Kılıçdaroğlu.
Peki, burada bir detay daha var, bakın, bu fotoğrafta bir detay daha var. Kim bu? Kim bu? Kim bu kim? (CHP sıralarından gürültüler)
MUSA ÇAM (İzmir) - Söyle söyle.
MEHMET MUŞ (Devamla) - Hanım Büşra Erdal. Hanım Büşra Erdal kim? (CHP sıralarından gürültüler) Hanım Büşra Erdal kim?
Bakın, okuyorum, Hanım Büşra Erdal diyor ki: "Şimdi Silivri'de olmak vardı, Balyoz kadınları falan, haber merkezinden daha eğlenceli be!"
MURAT BAKAN (İzmir) - Pensilvanya'ya gidince eşarbını atan kimdi?
MEHMET MUŞ (Devamla) - "Twitter'da promosyon zamanı! Her 500'üncü takipçime bir günlük Silivri'de konaklama, mahkemeyi gezme, duruşma izleme, sabah kahvaltı, öğle yemeği." Kim diyor? Kılıçdaroğlu'nun makamda ağırladığı Hanım Büşra Erdal söylüyor. (CHP sıralarından gürültüler)
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) - Allah Allah!
MEHMET MUŞ (Devamla) - "Balyoz kadınları hep sarışın ya, kim kimin eşi karıştırıyorduk. Eşlerinin resmi basılı olan tişört giymişler, işimiz kolaylaştı."
Şimdi, bir taraftan "FETÖ'yle mücadele ettim." diyeceksiniz, öbür taraftan bunları makamınızda ağırlayacaksınız ve bunda hiçbir beis görmeyeceksiniz.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) - Ya, olmadı; bu hiç olmadı, hiç olmadı. Bu hiç olmadı!
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Beraber yürüdünüz.
FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) - Olmadı olmadı!
MEHMET MUŞ (Devamla) - Oluyor oluyor arkadaşlar.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) - Hiç olmadı bu! Hiç olmadı bırak!
MEHMET MUŞ (Devamla) - Zaman gazetesi kapatıldıktan sonra yeni bir gazete açıyorlar. Peki, ilk ziyaretleri kime?
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Biraz hocandan örnek al sen!
MEHMET MUŞ (Devamla) - Kılıçdaroğlu'na.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Zaman okumak zorunluydu bir ara!
MEHMET MUŞ (Devamla) - Arkadaşlar, bakın, tanıyamazsanız yakın göstereyim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Yine, ilk ziyaretlerini oraya yapıyorlar.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Zaman gazetesini her yere dağıtıyordunuz!
MEHMET MUŞ (Devamla) - Burada ne dedi, ne dedi Sayın Genel Başkan? Dedi ki...
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) - Kimse Yok Mu Derneğine yardım topluyordun, yardım! Unuttun mu onları? Yardım topluyordunuz!
MEHMET MUŞ (Devamla) - Arkadaşlar, bizim temiz bir dil kullanmamız yani saygılı bir dil kullanmamız lazım, saygılı bir dil kullanmamız lazım.
Bakın, 17-25'in ne olduğunu burada Sayın Bostancı anlattı.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Size dokununca oldu!
MEHMET MUŞ (Devamla) - Tekrar tekrar anlatmaya gerek yok.
Şimdi, 19 Kasım 2014'te Sayın Kılıçdaroğlu katılıyor, terör örgütünün yayın organında bakın ne diyor: "Yurt dışına kaçmaktan başka çaresi yok, Erdoğan için söylüyorum, kaçsa da onu bu ülkeye getireceğiz." Kimin kaçtığı ortada ama bir ana muhalefet liderinin de düşeceği en kötü durumdur bu, kendi Başbakanına söylediği kelimeler ortada. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) - Mehmet, bunda da bir şey yok, bundan bir şey çıkmaz.
MEHMET MUŞ (Devamla) - Şimdi, Birgül Ayman Güler: "Cemaatle ittifak yaptık." Biz söylemiyoruz; kendi Genel Başkan Yardımcıları, Sayın Kılıçdaroğlu'nun en mahreminde olan, MYK'sında olan birisi; bunu biz söylesek yorum katacağız.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Sizin bakanlarınız "Fetullah Gülen hazretleri" diyorlardı.
MEHMET MUŞ (Devamla) - Daha sonra da zaten göstermediler.
MUSA ÇAM (İzmir) - Numan Kurtulmuş ne söylemişti? Sayın Numan Kurtulmuş neler söylemişti?
MEHMET MUŞ (Devamla) - Peki, Sayın Kılıçdaroğlu'nun...
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Bak, Sayın Adalet Bakanı şimdi çıkıp anlatır neler söylediğini.
MURAT BAKAN (İzmir) - Adalet Bakanının söylediğini söyle, Adalet Bakanının!
MEHMET MUŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, sakin.
Sayın Kılıçdaroğlu'nun hemşehrisi, hemşehrisi... (CHP sıralarından gürültüler)
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Ayıp ya, ayıp, ayıp!
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) - İlhan İşbilen'i konuş, İlhan İşbilen'i! İlhan İşbilen yok mu?
MEHMET MUŞ (Devamla) - Arkadaşlar, Hüseyin Aygün...
Bakın, Cumhuriyet Halk Partisini böyle bir iç tartışmayla görmek beni gerçekten üzüyor ama bu duruma düşmüş vaziyette.
MUSA ÇAM (İzmir) - Üzmesin seni, üzmesin!
FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) - Hiç üzülmeyin, bizler için üzülmeyin!
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) - Kendine üzül, kendine!
MEHMET MUŞ (Devamla) - Bakın, ne diyor Hüseyin Aygün, diyor ki: "Beni milletvekiliyken 'Fetullah Gülen Cemaati'ni eleştirmek AKP'ye yarar.' diyerek uyaran ve eli boş dönen de Kılıçdaroğlu'dur." diyor.
LEVENT GÖK (Ankara) - Hiç öyle bir şey söylemedi.
MEHMET MUŞ (Devamla) - Neyden eliniz boş döndü? Ne istediniz? Ne yaptınız?
LEVENT GÖK (Ankara) - Hiç öyle bir şey yok, onların hepsi palavra Mehmet, hepsi palavra.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Verdiklerinizi anlat sen, verdiklerinizi!
MEHMET MUŞ (Devamla) - Bakın, Mustafa Balbay ne diyor: "Cumhuriyette FETÖ'cülükten Kürtçülüğe kadar her şey serbest, CHP milletvekili olarak yazı yazmak yasak." Bir yorum yapmış adam.
MUSA ÇAM (İzmir) - Kim demiş onu, kim demiş?
MEHMET MUŞ (Devamla) - Balbay. Sorun kendisine.
MUSA ÇAM (İzmir) - Burada cevabını verecek yarın öbür gün, verecek.
MEHMET MUŞ (Devamla) - Sonra Kılıçdaroğlu ne diyor?
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Sana ne gazetenin yayın politikasından? Beğenmezsen okumazsın, almazsın.
MEHMET MUŞ (Devamla) - Arkadaş, arkası geliyor, bekle.
"Cumhuriyeti FETÖ'yle, PKK'yla suçlayanlar şeref yoksunudur." Şimdi, arkadaşlar, biri milletvekili, biri Genel Başkan... Arkadaşlar, uğraştığınız meseleler bunlar.
LEVENT GÖK (Ankara) - Mehmet, çok zayıf kaldın; Mehmet, çok zayıf kaldın, çok zayıf kaldın.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Ucuz siyaset bu, ucuz siyaset!
MEHMET MUŞ (Devamla) - Şimdi, Kılıçdaroğlu 2010 yılında ne dedi? 2010 yılında kürsüden kükrüyor: "Korkma, eğer bu ülkede darbe olursa biz dik dururuz. Darbe olursa tankların önüne geçerim, üstüne çıkarım." diyor. O gün biz de dedik ki: Hakikaten helal olsun, adam büyük bir demokratik olgunluk gösteriyor, darbeye karşı net bir tavır koyuyor.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) - Koydu da.
MEHMET MUŞ (Devamla) - Darbe oldu, darbe gerçekleştirmek için bir girişimde bulunuldu. Kılıçdaroğlu nerede?
SALİM USLU (Çorum) - Neredeydi?
MEHMET MUŞ (Devamla) - Havalimanında.
FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) - Sen neredeydin, sen; onu çok merak ediyorum.
MEHMET MUŞ (Devamla) - Tanklar, aramanıza gerek yok, üstüne çıkmadı, yanından geçti, otel aramışlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Sayın Başbakan neredeydi?
LEVENT GÖK (Ankara) - Senin Başbakanın nerede? Kastamonu tünelinde.
MEHMET MUŞ (Devamla) - Arkadaşlar, otel aramış, otel arıyor. Niye otel arıyorsunuz? Millet sokakta zaten. "Oteller almadığı için Bakırköy Belediye Başkanının evine geçtik." diyor. Bakın, buradan soruyorum, net soruyorum: Ne bizim ne iktidarımızın ne milletvekillerimizin ne Cumhurbaşkanımızın bu darbeden haberi yoktu. Sayın Kılıçdaroğlu darbenin sonucunu bekledi mi, beklemedi mi; cevabını vereceksiniz...
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) - Ayıp, ayıp, çok ayıp!
LEVENT GÖK (Ankara) - Ayıp bir şey ya!
MEHMET MUŞ (Devamla) - Piyasaya çıkmadı, bunun cevabını vereceksiniz; bekledi mi, beklemedi mi? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) - Çok ayıp! Darbe sadece o gece olmadı, 2010'da darbe yaptınız, siz neredeydiniz?
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Demokrasiye yapıldı bu darbe, size değil.
MEHMET MUŞ (Devamla) - Bakın, değerli milletvekilleri...
KAZIM ARSLAN (Denizli) - Sen, Hakan Fidan'ı konuş, Hakan Fidan'ı.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Bütün Türkiye darbeye karşı durdu.
FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) - 2010'daki darbede neredeydiniz?
MEHMET MUŞ (Devamla) - Grup başkan vekili buradaydı, kendisi piyasada yok.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Millet sizi kurtardı.
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) - Televizyonlara bağlanamadınız o gece televizyonlara!
MEHMET MUŞ (Devamla) - Arkadaşlar, bakın, Türkiye'de şu eleştirilir, iletişimden eleştiri yapılır. Sosyal medyayı yasaklıyormuşuz, Türkiye'nin iletişim kurmasının önüne engeller konuluyormuş.
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) - Anadolu Ajansı Cumhurbaşkanının açıklamasını yayımlayamadı. Bırakın bu işleri.
BAŞKAN - Lütfen müdahale etmeyin Sayın Barış.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Sayın Başkan, böyle siyaset olur mu?
BAŞKAN - Hatibe müdahale etmeyelim.
MEHMET MUŞ (Devamla) - Bakın, mobil abone sayısı 2003 yılında 27,9 milyon, bugün Türkiye'de mobil abone sayısı ne kadar biliyor musunuz? 74,5 milyon. Bu ne demektir? İsteyen istediği anda bütün dünyaya ulaşabiliyor. 27-28 milyondan 74,5 milyona çıkmış. Geniş bant abone sayısı da 20 binden 59 milyona çıkmış.
Arkadaşlar, böyle bir ülkede siz iletişimden, dünyayı... İşte güya iletişimi kesiyormuşuz, sosyal medyayı yasaklıyormuşuz insanlar haber almasın diye. Böyle bir şey söyleyebilir misiniz? Bunlar bile aslında haber alma özgürlüğünün nereden nereye geldiğini gösteriyor.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - 17 ilde yasaklamadınız mı İnternet'i, 17 ilde?
MEHMET MUŞ (Devamla) - Bakın, 67 tane uydu TV'si vardı, uydu televizyonu vardı, 374'e çıktı.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) - Kapattınız çoğunu.
MEHMET MUŞ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, 2.731 tane gazete var, 4 bin tane dergi var Türkiye'de, toplam 6.800 yayın yapılıyor.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Kaç kaldı?
MEHMET MUŞ (Devamla) - Sayın Kılıçdaroğlu burada madde madde okudu, basın özgürlüğünden bahsetti. Bakın, şu nedir? "Ferman sarayın "..."(x) ne demektir? "Ayaklanma." Halkı isyana ve ayaklanmaya teşvik ediyor. Bu kapatıldı.
DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) - Yanlış çeviriyorsun, yanlış!
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Bilmiyorsun, bari anlamını öğren, bari anlamını; öyle değil.
MEHMET MUŞ (Devamla) - Sayın Kılıçdaroğlu buna çok üzülmüş. Savunduğu bu arkadaşlar.
Peki, bu ne? Bu da PKK'lı, askerlerimizi, polislerimizi şehit eden, daha sonra operasyonlarda etkisiz hâle getirilen teröristlerin fotoğrafları: "Şehitlerimizle varız." Buna basın özgürlüğü, gazetecilik diye bir şey söyleyebilir miyiz arkadaşlar? Sayın Kılıçdaroğlu'nun savunduğu gazetecilik maalesef bu.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Yazık be, yazık!
LEVENT GÖK (Ankara) - Ayıp ya, ayıp Mehmet sana!
MEHMET MUŞ (Devamla) - Peki, Cumhuriyet, Savcı Mehmet Kiraz'ı şehit eden 2 terörist; bunlarla röportaj yapılıyor ve bu yayımlanıyor: "Bu eylem mecbur bırakıldığımız bir yöntem." Böyle bir şey olabilir mi? Böyle bir şey olabilir mi arkadaşlar; bu nasıl bir gazeteciliktir, bu nasıl bir özgürlük anlayışıdır?
Başka bir tane, bakın şu fotoğraf yayımlanıyor Kandil'den. Bunu bir gazete yayımlayıp altına "Sigara izmaritlerini bile atmıyorlar." diyebiliyor. Böyle bir gazetecilik siz dünyada gördünüz mü? Bakın, muhabiri görüyor musunuz?
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) - Bütçeden konuş bütçeden.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Heyetleri gönderiyordunuz Kandil'e, Oslo'ya, İmralı'ya.
MEHMET MUŞ (Devamla) - Arkadaşlar, muhabir, bak muhabir; gündüz muhabir, gece terörist. İyi bakın; gündüz muhabir, gece terörist. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bu arada Cumhuriyet gazetesini ilk kapatan da Cumhuriyet Halk Partisidir, beş ay kapatma cezası vermiştir; bunun da böyle bilinmesi lazım.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Siz de ikinci olacaksınız.
MEHMET MUŞ (Devamla) - Bakın, basın özgürlüğü anlayışı nedir Cumhuriyet Halk Partisinin? "Markopaşa" diye bir mizah dergisi çıkıyor. Millî Şef dönemi, isminde "paşa" olduğu için Millî Şef alınmış "Benimle bunlar dalga geçiyor." diye bunu kapattırdı. Hatta şöyle bir yazıyla çıkıyorlar diyorlar ki: "Toplatılmadığı zamanlar çıkar veya yazarları hapishanede olmadığı zamanlar çıkar." bu ibarelerle çıkıyor. Bu dergiyi CHP kapatıyor, kapatıldıktan sonra sırayla şu isimlerle açılıyor: "Markopaşa" kapatılınca sırasıyla "Merhumpaşa" olarak çıkıyor, onu kapatıyorlar "Malumpaşa" olarak çıkıyor, onu da kapatıyorlar "Yedi-Sekiz Hasan Paşa" olarak çıkıyor...
KAZIM ARSLAN (Denizli) - Bugünden bahset.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - Ne bu şimdi, ne, ne?
OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) - Hani bütçe, hani, hani?
MEHMET MUŞ (Devamla) - ...onu da kapatıyorlar "Hür Marko Paşa" olarak çıkıyor, onu da kapatıyorlar "Bizim Paşa" olarak çıkıyor, onu da kapatıyorlar "Ali Baba ve Kırk Haramiler" olarak çıkıyor.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Siz de onları mı örnek alıp kapatıyorsunuz yani, onu mu demek istiyorsun?
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Yarışın, yarışın onlarla.
MEHMET MUŞ (Devamla) - Şimdi diyeceksiniz ki...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) - Biz demeyeceğiz.
BAŞKAN - Bir dakikada toparlar mısınız Sayın Hatip.
MEHMET MUŞ (Devamla) - ..."Ya, siz de amma yaptınız, ta 1946'lara gittiniz." Bunu söyleyebilirsiniz, bu haklı bir eleştiri. Ama ben hemen geliyorum, 7 Haziran öncesinde genel başkan yardımcılarının açıklamasına. Aradan kaç yıl geçmiş? Yetmiş sene geçmiş. Ne diyor? Diyor ki: "8 Haziran sabahı ilk işimiz o gazetelerin tamamını kapatmak."
GARO PAYLAN (İstanbul) - Siz kapattınız siz.
MEHMET MUŞ (Devamla) - Cumhuriyet Halk Partisi yetmiş yıldır aynı yerde sayıyor. Basın özgürlüğünden, ifade özgürlüğünden anladığı da budur değerli milletvekilleri.
Aslında söylenecek daha çok şey var.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) - Söyle, söyle!
MEHMET MUŞ (Devamla) - Bunların şu an için yeterli olduğunu ifade ediyorum.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Gazete kupürleriyle siyaset yapıyorsun ya, gazete kupürleriyle!
MEHMET MUŞ (Devamla) - Bir şey daha, lütfen Genel Başkanınıza iletin: Bir daha teyit etmeden burada ithamlarda bulunmasın. Sayın Cumhurbaşkanımızla ilgili "Döviz hesabı var. TL'ye dönmedi, 'Vatandaş dönsün.' diyor." dedi. Cumhurbaşkanlığından biz gerekli bilgiyi aldık, Sayın Cumhurbaşkanının şu an dövizi bulunmamaktadır, TL'ye dönmüştür. Lider önde gider hep, bunu da Genel Kurula arz etmiş olayım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Evdeki paralar ne oldu ya, evdeki paralar!
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Muş.