| Konu: | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 1'inci Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 32 |
| Tarih: | 06.12.2016 |
HDP GRUBU ADINA AHMET YILDIRIM (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, şüphesiz, bugün bütçesi görüşülen kurumlar üzerine konuşacağım ama öncesinde çok kısaca şunu ifade edeyim: Bugün sabah, dört gün önce gözaltına alınmış olan Şemdinli Belediye Başkanımız tutuklandı ve yine, bu sabah, Diyarbakır'ın Yenişehir ve Kayapınar belediye başkanları ise gözaltına alındı. Şurada, yine, şu Meclisin özellikle bilgisine sunmaya devam edeceğim ben. Bugün gözaltına alınan Kayapınar Belediye Başkanımızın dosyasını tutan savcıya gitmiş avukat arkadaşlar. Gözaltına alınma gerekçesi, 2007 yılında Demokratik Toplum Kongresinde yapmış olduğu bir konuşma. 2007, yapılan bir konuşma; 2016, önce belediyeye bir kayyum atanması, belediyeye el konulması. Oradaki halkın iradesinin gasbedilmesine karar verilmiş, buna herhâlde uzunca bir süre gerekçe aramışlar bulamamışlar gitmişler, 2007 yılında buldukları bir konuşmayı gerekçe yapmışlar. Aynı şekilde, Yenişehir, Şemdinli belediye başkanlarımızınki de çok farklı değil.
Birkaç örnek daha vereceğim: Bundan kırk gün önce, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi eş başkanlarımız sevgili Gültan Kışanak ve Fırat Anlı tutuklanıp yerlerine kayyum atandı. Gültan Kışanak, 2009 ile 2012 arasında Demokratik Toplum Kongresi eş başkanlığı yaptığı iddiasıyla tutuklandı. Zinhar böyle bir şey yok. Gültan Kışanak, bırakın 2009-2012'yi, bir gün bile Demokratik Toplum Kongresinin eş başkanlığını yapmamış.
Bir diğer husus, bırakalım onu, Gültan Kışanak'la, Sayın Belediye Eş Başkanımızla ilgili hazırlanmış dosyada 60'ı aşkın sayfa onun Demokratik Toplum Kongresinin eş başkanlığını yaptığı üzerine kurulmuş. Bu kadar hukuktan yoksun, bu kadar mesnetsiz iddialarla önce bir belediyeye el koymaya karar veriliyor, ondan sonra böyle çakma hukuki gerekçeler oluşturuluyor.
Aynı şekilde, Fırat Anlı Eş Başkanımız ise şu gerekçeyle tutuklandı: 2009 yılında ve 2015 yılında yapmış olduğu konuşmalar; konuşmalar da umuma açık, polis kameraları, basın mensuplarının olduğu yerlerde, kitle etkinliklerinde yapmış olduğu konuşmalar. Halkımıza bütün bu usulsüzlükleri... Siyasi kararlarla, önce arkadaşlarımızın gözaltına alınıp tutuklanması, daha sonra ise halkın iradesine el koyma ve gasbetme anlamına gelen, belediyelere kayyum atama öyküsü böyle gelişiyor değerli arkadaşlar. Bunu bütün halkımız, bütün Türkiye, bütün 79 milyon insan iyi bilmeli.
Bir hususa daha dikkat çekerek ben bu kurumların bütçesine dair, zamanım yettiğince görüşlerimizi, parti görüşlerimizi paylaşacağım. Gerek Sayın Kışanak, Sayın Anlı, Sayın Kayapınar ve Yenişehir belediye başkanlarımız gerekse İdris Baluken ve diğer milletvekili arkadaşlarımızla ilgili düzenlenmiş fezlekelerin tamamı şu iktidar tarafından terörist ilan edilmiş Gülen Cemaati'ne yakınlığıyla bilinen ve terörist suçlamasıyla tutuklanmış olan savcılar tarafından hazırlanmıştır. Şu anda, İdris Baluken'in tutuklanmasına konu olan savcılık dosyasının altında tutuklu bir savcının imzası var. Buyurun, kiminle iş yapıldığının, kimin aklıyla iktidarın hareket ettiğinin birkaç veciz örneğidir. Bunlarla ilgili onlarca dosya sunabiliriz.
Şimdi Radyo ve Televizyon Üst Kurulu ile Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğüyle ilgili düşüncelerimi paylaşacağım. Medya şu ülkede hiçbir zaman özgür olmadı, medya hiçbir zaman bağımsız olmadı. Aslında medyayı biz cumhuriyet tarihi boyunca hep ikiye ayırdık: Birincisi, bağımsız kalmaya çalışan ama ekonomik sıkışmışlık cenderesi altında can çekişerek de olsa, kıt kanaat koşullarda gerçek basın mensubu ve organı olmaya çalışan medya vardı. Bir de sermayedarların sahip olduğu, arkasında holdingler bulunan medya organları vardı. Bu, bu iktidarla alakalı bir durum değil çünkü Türkiye'de sermayedarlar medyayı siyaset üzerinde algı yaratmak ve kendi pozisyonlarını meşru kılacak araç olarak gördüler ve yıllar yılı bu böyle devam etti. Medya sermaye yapılacak bir amaç değil, sermayelerini sürdürecek bir araçtı sermayedarlar için, ya değilse medya bir amaç değildi onlar için.
Değerli arkadaşlar, eski Türkiye'de medya siyasete istikamet veriyordu, yeni Türkiye'de ise özellikle mevcut iktidar tarafından medya yok edildi, çoğulculuğu kaybedildi, medya tek renge, tek sese, monotonluğa ve vesayetin altına alınmış bir medyaya dönüştürüldü. Medya organları arasındaki çoğulculuk böylelikle yok edildi.
Bir de bunlar dışında zorlu ama onurlu bir şekilde kendine düşen görevlerini yapmaya çalışan basın mensupları ve organları vardır, var olmaya çalışıyorlar. İşte, bunlar her dönemin medya mensuplarıdır. Bunlar işten atılırlar, gözaltına alınırlar, tutuklanırlar, sarı basın kartları iptal edilir ama bütün bedelleri öderler, bağımsız ve tarafsız kalmaya, iktidarın bütün baskı politikalarına rağmen onurlarını korumaya çalışırlar. Gerçek basın ve medya mensupları bizim için onlardır.
Değerli milletvekilleri, şimdi, daha önce dört yıl görev yaptığım Radyo ve Televizyon Üst Kuruluyla ilgili birkaç hususa dikkat çekeyim. Malumumuz, özellikle kanun hükmünde kararnamelerle kapatılan radyolar, televizyonlar ve gazeteler var. Ben bunların radyo ve televizyonla alakalı boyutunu söyleyeyim. Sayın RTÜK Başkanımız burada. Kurumunuz gücünü, kuruluşunu Anayasa'nın 133'üncü maddesinden alır yani siz anayasal bir kuruma Başkanlık yapmaktasınız. 6112 sayılı radyo televizyon yasası ise bu 133 bağlamında çıkarılmıştır. Düşünün, anayasal olan bir kurum, iş ve işlemlerini Anayasa'ya göre yapan bir kurum kanun hükmünde kararnameyle lağvedilerek, baypas edilerek radyo ve televizyonlar kapatılmaktadır. Buna bizim artık, kanun hükmünde kararname deme imkânımız yok. Çünkü KHK'lar kanunlara, yasalara baskın gelebilirler, Anayasa'ya baskın gelemezler. RTÜK de yaptığı işi herhâlde Anayasa'dan alarak yaptığını biliyordur.
Bir diğer husus, şunu da ifade edelim değerli arkadaşlar: Bakın, kapatılan radyo ve televizyonlarla ilgili olarak Sayın RTÜK Başkanına ben soruyorum, ilgili bakan gelsin burada yanıtlasın. KHK'lardan sonra, 2002'de sizden önceki iktidar döneminde çıkarılmış olan ve Avrupa Birliği uyum yasaları kapsamında yasalaşmış olan, ana dilinde yani farklı dil ve lehçelerde yayın yapma hakkını koruyarak bugün yayında olan kaç kanal kaldı? Bugün, Kürtçe yayın yapan kaç radyo var, kaç televizyon var? Sizden önceki iktidar çıkarmıştı bunu, Avrupa Birliği uyum yasası çerçevesinde çıkarmıştır. Özgürlükler sizden önce genişletildi, siz, yasakçı zihniyete devam ediyorsunuz. Çünkü muradınız çoğulculuk değil tekçilik, çünkü siz özgürlüğü değil, maalesef, yasakçı bir zihniyeti evla gördünüz burada.
Yine belirtelim değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; bakın, RTÜK'le alakalı olarak ifade edelim, keşke Sayın Bakanımız burada olsaydı da söyleseydim. 1 Ekim günü yasama yılının resepsiyonu yapılırken bir medya mensubu soruyor: "Neden KHK'yla radyo ve televizyonlar kapatıldı?" Sayın Kurtulmuş söylüyor, diyor ki: "Eğer yanlışlıkla kapatılan, haksızlığa uğrayan varsa itiraz ederler, raporlar hazırlanır, gerekirse bakarız." Yani bunun adı şu: Önce kapatıyorsunuz yani birini öldürüyorsunuz, gömüyorsunuz, ondan sonra "Bu suçlu muydu, suçsuz muydu?" diyorsunuz. Kapattınız ya, mallarına el koyup mallarını TRT'ye taşıdınız ya. Böyle bir gaspçı kültürle hareket ettiniz ya. Şimdi, mesele buyken kalkıp medya özgürlüğünden, basın özgürlüğünden söz etmek mümkün değildir.
Bir de şu, sarı basın kartlarının iptaliyle ilgili olarak söyleyeyim: Kimin gazeteci olacağına o kartlarla siz karar veremezsiniz. Avrupa'da birçok ülkede kartları basın sendikaları vermektedir, devlet vermez. Eğer devlete kalsa zaten sarı basın kartları iptal edilecek, AK basın kartları çıkarılacak, sadece kendilerine çalışan basın mensuplarının mesleklerini icra etmelerine imkân verilecek, onun dışındaki herkese basın mesleğini icra etmek yasaklanacak.
Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)