GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 3'üncü Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:34
Tarih:08.12.2016

MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben de konuşmamın başında, öncelikle, kaybetmiş olduğumuz eski Meclis Başkanımız, değerli siyaset adamı Sayın Sezgin'e Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, ben daha çok SPK, BDDK bütçeleri üzerinde söz aldım. Önceki gün de Hazineyle ilgili konuşmuştum ama maalesef, artık hepsini bölmek zorunda kalıyoruz, her sene bütçe konuşmalarımız farklılaşıyor. Tabii onun sebebi de bakanlara göre sürekli kurumların değişmesi, bakanlıkların değişmesi. Sayın Canikli henüz gelmemiş, bizim asıl konuştuğumuz kısım SPK, BDDK. Yine başka bir garabetle karşı karşıyayız. Biz bu iş başladığında söylemiştik, sürekli de söylüyoruz. Açıkçası zaten ekonomi kurumlarının bölündüğü yetmezmiş gibi şimdi daha farklı bir şey oldu. Tabii arkadaşlarımız bunu tam olarak söyleyemiyorlar ama geçen hafta içerisinde TÜSİAD'ın İstişare Kurulu vardı, o sırada konuştuğumuz bazı bankacı arkadaşlarımız, iş adamları, "Ya, ne oluyor?" diye söyleyince, "Sayın Şimşek bir şeyler söylüyor, ötekiler bir şey söylüyor bizim kafamız karıştı." dediler. Dedim normaldir çünkü davul birisinde, tokmak birisinde olursa sorun olur. Hazineyi konuştuk, bankaların patronu Hazine, bütün kurumların patronu Hazine ama düzenleme ve denetleme kurumları -kendisi yok- Nurettin Bey'de.

Şimdi bakın, geçen hafta Ekonomi Koordinasyon Kurulu toplantısı yapıldı -bazen böyle şaşırıyoruz herhâlde ama- ben size içindeki bakanları söyleyeyim, yani şimdi Enerji Bakanımızı -Çalışma Bakanı da ekonomiyle ilgili ama- Çalışma Bakanımızı saymıyorum, reformlardan sorumlu Başbakan Yardımcısı yani Hazineden sorumlu Sayın Şimşek var, bir; Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanının sanayi kısmı var, iki; Ekonomi Bakanı var, üç; Gümrük ve Ticaret Bakanı var, dört; Kalkınma Bakanı var, beş; Maliye Bakanı var. Yan ilintili olanları saymıyoruz. Şimdi, hangisinin neresini konuşacağız? Birisi oradan geçti. Hazinenin olduğu yeri konuştuk. Şimdi, SPK, BDDK nereye bağlı? Sayın Canikli'ye bağlı. Bir kere, sağa sola laf söylemeden önce oturup bunları bir düzeltmemiz lazım, şahsa göre bakanlık işini bitirmemiz lazım. Neden söylüyorum? "Koordinasyon Kurulu" dediğiniz şeyin zaten hepsi iki bakanlıkla, üç bakanlıkla olacak şeyler. Beş tane, altı tane bakanlık olunca oradan oraya, oradan oraya geçiyor, bunları toparlarken de maalesef bürokrasi oluyor.

Yani evvelki gün söyledim, "Muhalefetin söylediğini dinlerseniz güzel şeyler de oluyor." diye. Arkadaşlarımız yapmış, biz de teşekkür ettik, Resmî Gazete'de de yayımlanmış. "İhracat Kredi Garanti Fonu kuralım." diye getirmişler, "Buna gerek yok, Kredi Garanti Fonu'ndan devam edin." diye yolunu da biz gösterdik. Bir Bakanlar Kurulu kararı çıkarın, buradaki para bitince gelin yine biz size limit verelim, o ayrı konu ama mevcut limiti zaten kullanmamışsınız. 2 milyar verdik, 1 milyarını kullanmadan bir fon daha kuralım. Neden oluyor? İşte, bu söylediğimiz, farklı bakanlıklar kurarsanız her bakanlık kendine özel bir fon olsun istiyor. Yani bunları çözmemiz lazım. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak her zaman yapıcı, yol gösterici bir anlayışla hareket ettik. Tek bir tane Ekonomi Bakanlığı kuralım dedik. Gümrük ayrı, ticaret ayrı, sanayi kısmında iç ticaret, dış ticaret ayrı olursa koordine edemeyiz. Bizim modelimizde bunların tamamı bir arada.

Dün TELKODER Genel Kurulu vardı komünikasyoncuların. Birazdan da Bilişim Derneğinin yine Bilişim Kongresi var, oraya geçeceğim. Sektör temsilcileriyle de görüştük. Şimdi, ulaştırma, tamam, belki ilintili gibi ama haberleşme, iletişim ayrı. Biz MHP olarak dedik ki: "Altyapı bir yerde olsun, haberleşme, iletişim, teknolojiyle ilgili yerler bir yerde olsun, bilgi ve iletişim teknolojilerini bir yere toplayalım." Şimdi, altyapının olduğu yerle onu oraya koymuşuz. Çevreye en fazla zarar veren Şehircilik Bakanlığı ile Çevreyi bir araya koymuşuz. Biraz şahsa göre yapmaktan vazgeçmemiz lazım, özeti. Peki şimdi ne oluyor böyle olunca? Kendimiz oradan bir şey hazırlıyoruz, bir bakanlık bir şey getiriyor, diğeri bir düzenleme getiriyor, yukarıda ikisini uzlaştırıncaya kadar biz sıkıntı çekiyoruz. Yani kurumlar arasında koordinasyonsuzluk oluyor.

Şimdi yeniden, geçen hafta tekrar baktım. Yukarıda Komisyonda görüştük, arkadaşlarımıza söyledik. Diyorlar ki: "Efendim, İstanbul Finans Merkezi'nde BDDK, SPK'nın da binalarının temelini attık." Şimdi her şey tamamlandı gibi konuşuyor. Tekrar baktım başka hangi kurumlar var diye. Dört tane, beş tane banka olacak yani üç tane kamu bankasının dışında SPK, BDDK binaları olacak. Öyle bir anlatıyoruz ki onu yaptığımız zaman bütün herkes İstanbul'a gelecek gibi. Yeni dünkü, bugünkü haberlere baktık, Fitch Türk bankalarıyla ilgili görünümü negatife çevirmiş. Yani bina yapmakla, fiziki mekân yapmakla finans merkezi olmaz diye on senedir konuşuyoruz, ilk çıktığından beri söylüyoruz. Tekrar baktık, bütün bankaların genel müdürlükleri duruyor. Türkiye'de kaç tane banka var, BDDK yetkililerimiz burada? Diğerlerinin genel müdürlükleri nerede? Bakıyoruz yüzde 80'i Levent-Maslak hattında kalmış. Peki, onlara ne yapacağız arkadaşlar? Kamu bankalarını ve kamu kurumlarını zorla, talimatla gönderdik. "Alın." dedik, aldılar. Kaça mal oldu, ne oldu, arsaların değeri orada kaçtı, onlar aldığında kaç liraydı? Tabii bunlar ayrı konular, geçmişte çok konuştuğumuz için. Ama bu yaptığımız işin getirisi ne? Biz oraya finans merkezi yaptık diye herkes gelecek mi? Eğer ekonomik olarak güçlü olamazsak bunların üstesinden gelme şansımız yok. Yani sadece fiziki finans merkezi yaptık... İyi niyetli, tamam ama bunlara oturup bir bakmak lazım. Bakıldı, komisyonlar çalıştı, önlerine getirdiler, en iyi olabilecek yerin Levent-Maslak hattı olduğunu söylediler. Geçmiş dönemden kalan arkadaşlarımız, 24'üncü Dönemdeki kanun tasarılarını tartıştığımız sırada hatırlayacaklardır, İstinye Park'taki araziyi burada TOKİ'nin elinden zorla nasıl aldığımızı, sonrasında da Millî Eğitim Bakanlığına dolaylı olarak verildiğini hatırlarsınız. SPK Başkanımız buradaydı, o zaman da kendisi SPK'daydı. Yani orada güzel bir finans merkezi olacak yer varken burayı TOKİ'ye verelim, hem de İMKB'nin olduğu yerde hem de İstinye'de hem de Maslak'ta, Levent'e yakın yerde bir yer varken kalktık, ne olduysa, kimlerin hayrınaysa, Ataşehir'e finans merkezi yapalım diye. E, peki, nasıl olacak şimdi? Gelmeyenler, orada kalanlar, bütün finans kurumları, özel sektör oradayken kamunun finans merkezi mi olacak? Böyle bir finans merkezi olur mu? Evet, belli yerlerde lokalleşme, bölge olarak buraya taşıma ayrı ama, nasıl yapacağız? Bunların altyapısını nasıl taşıyacağız? O bölgede onlar olmadıktan sonra, hazır yerimiz varken, belli arazimiz varken bunları o amaçla kullanmadık, aceleyle, birilerinin acelesinden dolayı böyle bir karar ortaya çıktı. Bugün bu garabeti yaşıyoruz.

Bakın, görüyoruz ki sadece fiziki olarak finans merkezi kurmakla olmuyor. İşte dolardaki gelişmeleri görüyoruz, karşı reaksiyonları görüyoruz, uluslararası piyasalardaki tepkileri görüyoruz. Onun için, bizim, ekonomik olarak güçlü olmamız gerekiyor. Bunları yapmadığımız takdirde, değerli arkadaşlar, bir finans merkezi kurarak bunu oraya aktarmak bir kere mümkün değil ve bizim finansal yapılandırmayı yeniden tamamlamamız lazım. Öncelikle de, ekonomi kurumları içerisindeki bu karışıklığı giderecek, yukarıda koordinasyonu sağlayacak bir düzenleme yapmamız lazım.

Tabii, bankacılık sektörü, şu anda, yine, kârlılık açısından, geçen yıla göre önemli rakamlar açıkladılar. Bir taraftan ekonomide sıkıntı var diyoruz ama, nasıl açıklıyorlar? Geçtiğimiz yıllarda da sormuştum, BDDK Başkanımız da yine burada, rica ediyorum, hâlâ bize bir yıldır rakamlar gelmedi. Kendi raporları ayrı ama özel bir çalışma yapmalarını ve acaba bu yüzen kredilerin ne kadarının gerçekten yenilendiğini, yeniden yapılandırıldığını ve ne kadarının gerçek anlamda canlı kredi olduğunu sormuştuk. Bizim piyasaya çıktığımız zaman aldığımız tepkiler farklı. Bir önceki haftada turizmcilerle beraber TÜROFED Genel Kurulundaydık Antalya'da, bütün sektör temsilcileriyle konuştuk. Kendileri şikâyetlerini anlattılar, sıkıntılarını anlattılar. Sayın Bakan da oradaydı; Sayın Avcı'ya da beraber olduğumuz ortamda belli sıkıntılarını anlattılar. Evet, bazı önlemler yine turizm sektörüyle ilgili alınacak ama bankalarla sorunları var, aldıkları kredilerle ilgili sorunları var, bunlara çözüm bulunması gerekiyor.

Yani, demin söylediğim birtakım müşterilerle ilgili yeniden yapılandırma ve canlı gösterme olayı var ama burada gerçekten bir sıkıntı var. Sektörel olarak yerli ve millî sektör olan turizm sektörünün ki birtakım içkiler hariç bütün kullandığı girdiler yerlidir değerli arkadaşlar, bir an önce, onların da almış oldukları kredilerle ilgili farklı bir düzenleme yapılması, gerekirse yeni kolaylıklar sağlanması gerekiyor. Aksi takdirde, bu kadar döviz kampanyaları yaparken, "Dolardan TL'ye geçelim." derken en fazla döviz getiren ve tamamen yerli girdiler kullanan bir sektör için de bazı çalışmaların yapılması gerekiyor. Orada da konuştuk.

Yeniden, Sayın Bakanla da, ilgili bürokrat arkadaşlarla da yaptığımız sohbetlerden sonra sektör paydaşlarıyla beraber, hep burada söylediğim bir turizm çerçeve kanununu yine yapısal önlem olarak çıkarmamız ve teşvikiyle beraber, istihdam kanunlarıyla beraber, kıyı kenarla ilgili birtakım düzenlemelerle beraber, tamamını içerecek bir turizm çerçeve kanunu gerekiyor ama öncelikle de burada bankalarla ilgili kısmın bir düzenlenmesi ve onların bir vade ertelemesine ilişkin taleplerinin yerine getirilmesi gerekiyor.

Yine, ihracatçı sayılmakla ilgili bazı tereddütleri var, sorunlu olan alanlar var. Daha önce yapılmış ama uygulamada bu maalesef yeterli düzeyde değil. Bunları da yeri gelmişken söylemiş olayım.

Bankaları söyledik ama bunlarla ilgili kurumların hepsi dağıldığı için, yeri gelmişken, TMSF'ye devredilen birtakım kurumlar var.

Değerli arkadaşlar, şöyle bir garabet oluyor bir süre sonra: Bu, geçtiğimiz dönemde de birçok banka aynı anda SPK'dan TMSF'ye devredildiği zaman -o zaman Bankacılık Düzenleme Denetleme Kurulunda karar alınarak bir sıkıntı yaşanmıştı, hepiniz Uzan'larla ilgili sıkıntıyı biliyorsunuz, birçok şirket onlara benzer şekilde devralınmıştı- daha önce Komisyonda da dile getirdim, şimdi, o şirketleri devraldıktan sonra, kısa sürede tasfiyesi veya yeniden yapılandırılması devri gerçekleşmediği zaman, yönetimin profesyonel şekilde yapılması gerekiyor ve bir süre sonra -o şirkette, adını verdiğim holdingde olduğu gibi- Türkiye milyarlarca dolarlık tazminat ödemeye mahkûm kalabiliyor.

Şimdi, başka şekillerde, yeniden FETÖ kapsamında ve daha önceden TMSF'ye alınmış olan şirketler var. Ben arkadaşlarıma soruyorum: Peki, bunların yönetim kurullarına kim giriyor; bu şirketlerin iştigal sahasıyla ilgili, faaliyet alanlarıyla ilgili deneyimleri nedir? Yani, uzun süre eğer bu portföyde kalacaksa burada profesyonel çalışmak lazım. İşte, falanca genel müdürü, falanca bakanlıktaki müsteşar yardımcısını buraya yönetim kurulu üyesi yapalım. Ee, peki, sektörle alakası var mı? Ne kadar var? İyi yöneticiliği var mı sektör uzmanı olsa da? Bu konuları biraz böyle aceleyle yapıyoruz. Evet, terör örgütüyle mücadele edelim, evet, onların varsa finans kaynaklarını kurutalım ama -bugün SPK bütçesini görüşüyoruz- halka açık şirketler var; hiçbir şekilde alakası olmayan, gidip oradan hissesini almış insanlar var, bunların hakkı var. Sermaye Piyasası Kanunu'na göre bunlar, açık bir şekilde bir yatırım yapmış vatandaşlar, o anda fiyatına bakmış... Ha, özel amaçla alan ayrıdır, o başkadır ama biz kurum düzenlemesini doğru yapmak zorundayız. Onların da haklarına halel getirmemek adına profesyonel şekilde bu şirketlerin yönetilmesi lazım, daha sonra daha büyük zararlarla karşılaşabiliriz. Evet, aceleyle, olağanüstü hâl şartlarında bazı kararlar alıyoruz ama bunları arkadaşlarımızın oturup ciddi anlamda tartışması ve çözüm önerileri bulması gerekiyor.

Eğer bütün bunları yapmazsak değerli arkadaşlar, bizim güçlü olmamız sadece finans merkezi yaparak veya sadece her bize söylenene "Bunlar bize düşman, bunlar bize kumpas kuruyor." gözüyle bakarsak üstesinden gelemeyiz. Kısmen doğrudur bunları da yapmaya çalışanlar olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti devleti büyük devlettir, Türk milleti büyük bir millettir. Bu bölgede olduğumuz sürece de üzerimizde oyunlar oynamak isteyenler, hesaplar yapanlar olabilir ama biz güçlü olmak zorundayız. Güçlü olmanın yolu ne? Söylenen her şeyi dikkate almadan "Biz doğru biliriz." demek değildir. Güçlü olmanın yolu, ortak aklı kullanarak ülkemiz için gerekli olan yapısal önlemleri almak ki çok uzağına düşmüş olduğumuz 2023 hedeflerini öncelikle hiç olmazsa revize ederek kısmen... Efendim "Geri adım atmış olmayalım." diye dokunmadan beklemeyin, gerçekçi olan neyse yeniden bir revizeyle yapılabilecek olanları hep beraber yapmamız gerekiyor. Bunun için de burada tartıştığımız, öncelikli sektörleri defalarca konuştuk, çok fazla bir şey söylemeye gerek yok. Az önce bahsettiğim gibi, dün de Sayın Bakan ve Başbakan yurt dışındaydı, katılamadı ama bilgi, iletişim teknolojileriyle ilgili bütün şirketlerin yetkilileri oradaydı. Bilişim sektörünün yetkilileriyle buluşacağız. Turizmle buluştuk. Enerji sektöründeki önceliklerimiz belli, Sayın Bakan burada. Bütün bunlara bakarak önümüzdeki sürece, 2023 hedeflerine hep birlikte ulaşabilmemiz için bu yapısal önlemleri almamız lazım, "Yapısal önlem lazım." diyenlere öcü diye bakmamak lazım. Yani, "Nedir?" diyeceksiniz. En başta, az önce söyledim işte: Turizm çerçeve kanunu çıkmadan bizim o organizasyonsuzluğu düzeltme şansımız yok, bakanlıkları yeniden yapılandırmadan koordinasyonu sağlama şansımız yok. Bütün bunları yaptıktan sonra, yapısal reformlarla desteklenmiş, yüksek ve sürdürülebilir bir büyümeyi, yüksek katma değerli, yüksek teknoloji tabanlı yeni bir büyüme anlayışını hâkim kılmamız lazım. Buradan bir ders çıkararak, inşallah, hep birlikte Milliyetçi Hareket Partisinin söylediği "üreten ekonomi" anlayışına geçersek bunları aşmamız mümkün olur. İnşallah, hep birlikte önce 2023'te, arkasına düştüğümüz hedefleri yakalamak üzere, sonrasında da 2053 yılında, fethin 600'üncü yıl dönümünde süper güç olmak üzere bunları gerçekleştiririz diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. Bütçelerin hayırlı olmasını diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)