| Konu: | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 3'üncü Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 34 |
| Tarih: | 08.12.2016 |
MHP GRUBU ADINA MEVLÜT KARAKAYA (Adana) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının 2017 yılı bütçesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 2017 Bütçe Kanunu Tasarısı üzerinde görüşüyoruz. Bu tasarı, kanunlaştığında 2017 yılı gelirinin, gayri safi yurt içi hasılasının -ki bu, orta vadeli programda 2 trilyon 404 milyar olarak öngörülmüştür- dörtte 1'i olan 598 milyar TL'yi toplama yetkisini, bu gelirin dörtte 1'inden daha fazla olan 645 milyar TL'yi harcama ya da transfer yoluyla kullanma yetkisini, gelir ve gider arasındaki 46 milyar 900 milyon TL açık için borçlanma yetkisini, Türk milleti için, Türk milleti adına, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak merkezî Hükûmete vermiş olacağız.
Özetle, bu kadar devasa bir kaynağı, bir yılda üretilen tüm mal, hizmet bedellerinin karşılığı olan gayri safi yurt içi hasılanın yüzde 30'una yaklaşan bir kaynağı toplamanın elbette ekonomik, sosyal ve siyasal hedef ve sonuçları olacaktır. Bu sonuçların oluşmasında, bu yetkiyi kullanan kurumların ya da kuruluşların uyguladıkları politikalar etkili olacak. Bunlar da, Türk milleti adına yetki veren yüce Meclisin denetim işlevinin yerine getirilmesi kapsamında elbette sorgulanacaktır.
Değerli milletvekilleri, bütçe, farklı bir bakışla, hükûmetlerin bir yıllık faaliyetlerine ilişkin planlarının parasal ifadeleri olarak karşımıza konulur. Bu plan, hükûmetlerin bir yılda yapacaklarının aslında bir nevi mali yönden pusulasıdır. Kürsü alan Hükûmetin milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerinin 15'inci bütçesini getirmiş olmaktan duydukları memnuniyet ve gururu ifade ediyorlar. Nicelik olarak elbette takdire şayandır ancak nitelik olarak acaba aynı şeyi söyleyebilmek mümkün müdür, bilemiyorum. İşte, bugün, burada, 14'üncü bütçeyi tamamlamış, 15'incisini almak üzere gelmiş iktidarın Tarım Bakanlığı icraatları üzerinde bir değerlendirme yapacağız.
Değerli milletvekilleri, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı emrine 17 milyar 175 milyon 234 bin TL, millet adına, kaynak kullanma yetkisi vermemiz talep ediliyor bizden. Bu kaynağı, Hükûmet bizden neden ister? Biz de Türk milleti için bu kaynağı verdiğimiz Bakanlıktan ne bekliyoruz? Aslında beklediğimiz şey çok yalın ve basit, insanımızın güvenilir gıdaya ulaşabilirliğini sağlayacak politikalar uygulamasını, sonuçlar almasını bekliyoruz. İnsanımız, gıda güvenirliği ve gıdaya ulaşabilirlik açısından uygulanan bu politikaların ana hedefinde olmalı. Gıda güvenilirliği, tarımsal kaynakların korunmasından başlayan, ürünün üretim aşaması ve sofraya ulaşıncaya kadar geçen süreçte sağlıklı bir yapının oluşmasıyla mümkündür. Gıdaya ulaşabilirlik ise gıda güvencesi temelinde, gıdanın makul ve istikrarlı fiyatlarla tüketiciye ulaşımını sağlayacak bir üretim, dağıtım ve piyasa yapısıyla mümkündür.
Peki, Bakanlık, bu amaç ve hedeflerin acaba neresinde? Bu konudaki değerlendirmelerimi birkaç alt başlık içerisinde yapmak istiyorum. Bakanlık, tarımsal üretim kaynaklarının korunması ve geliştirilmesinde maalesef zayıf kalmıştır. Tarımsal üretimin en temel kaynağı topraktır. Toprak, sanılanın aksine bol değil, kıt bir kaynaktır. 1 santimetre tarım toprağının oluşumu için ideal şartlarda en az kaç yıl gerektiğini biliyor muyuz? En az beş yüz yıl, 1 santimetre tarım toprağının oluşması için gerekli olan süre.
Türkiye'de tarım alanları günden güne hızla yok olup gidiyor. Rant, yanlış tarım uygulamaları, yanlış pazar ve destekleme politikaları, tarım topraklarının yok olmasına ya da vasfını yitirmesine neden oluyor. 2002 yılında 26 milyon 579 hektar tarım alanı, 2015 yılı sonu itibarıyla 23 milyon 989 bin hektar alana düşmüştür. Ülke nüfusu ise aynı dönemde 69 milyondan 79 milyona çıkmıştır. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı 14 bütçe döneminde 2 milyon 590 bin hektar tarım alanını kaybetmiş, bugün 15'inci bütçe için gelmiş durumdadır; elbette hoş geldi, sefa geldi diyoruz.
Hayvancılıkta temel girdi alanı olan meralarda durum farklı mı? Daha da kötü. MHP döneminde başlatılan ve hız verilen mera tespit, tahdit ve ıslah çalışmaları 14 bütçe dönemi boyunca maalesef hız kesmiştir. Gerek bitkisel üretime gerekse hayvansal üretime ilişkin gen kaynaklarının ıslah ve muhafazası konusunda da kayda değer bir ilerleme söz konusu olmamıştır.
Örneğin, Milliyetçi Hareket Partisi döneminde başlatılan yerli, Türk İneği Projesi sürdürülmemiştir. Onun yerine, AKP iktidarları Hollanda ineği, Arjantin bufalosu ve Avustralya angusu ithalatı projesini gerçekleştirmiştir. Ukrayna'dan saman ithali çok ayıplanınca bizim Bakanlık rasyonel çözümü üretmekte aslında gecikmedi, "Et ithalatı en güzel çözümdür." dedi, bu buluşla hem canlı hayvan ithalatını hem de saman ithalatını önlemeye çalıştı.
Aslında bu durum, bir Temel fıkrasını da aklımıza getirmiyor değil. Cep telefonlarının ilk çıktığı zamanlarda, Temel uçakta, uçak havalanmak üzere, son ikazlar yapılır ama Temel, cep telefonuyla konuşmaktadır. Yolcular dayanamazlar, itiraz ederler, derler ki: "Kapat, konuşma kardeşim." Temel, karşısında konuştuğu Dursun'a der ki: "Ben konuşunca buradakiler kızıyor; sen konuş, ben dinliyorum." İşte, bizim Bakanlık da "Saman ithal edilince herkes ayıplıyor, biz de et ithal edelim, canlı hayvan ve saman ithalini bu şekilde önleyelim." yaklaşımını gerçekleştirdi.
Yanlış tarımsal uygulamalarla su kaynaklarının kirlenmesi ve ekolojik dengenin bozulması da tarımsal kaynakların potansiyelinin heba olup gitmesine neden olmaktadır. Tarımsal kaynaklarını koruyamayan, hatta geliştiremeyen bir ülkenin artan nüfusunun gıda ihtiyacını karşılamasını bekleyemeyiz, ne gıda güvenliğinden ne de gıda güvencesinden bahsedemeyiz. Bakanlık bu konuda gerekli tedbir ve önlemleri almalı ve tavizsiz bir biçimde uygulamaya koymalıdır.
Bakanlığın, ürün planlaması ve üretime ilişkin politikaları da yetersiz kalmıştır. Tarımsal üretimde maalesef "planlama" diye bir şey yok. İşler, "Saldım çayıra, Mevla'm kayıra." modeliyle yürütülmekte. Tarımsal üretim planlaması yapmak, elbette, diğer üretim alanlarıyla mukayese edildiğinde kolay bir şey değildir. Tarımsal üretimde planlamanın başarılı olması, geleceğin mümkün olduğu ölçüde öngörülebilir olmasıyla ve yönlendirme araçlarının etkili bir biçimde kullanılmasıyla mümkün olabilir.
Elbette gelecekle ilgili öngörülerin isabeti, bu sektörün belli dalları için önemli bir sorundur ancak bizim Bakanlık 14 bütçe alıp gitti, 15'incisi için geldi, maalesef bu konuda da bir sistem geliştirip başarı gösteremedi; ne piyasalar üzerinden entegre erken bir uyarı sistemi geliştirebildi ne de uygun bir veri tabanı oluşturup bunun üzerinde bir çözüm üretebildi; bugünkü teknolojide dahi bir tarım envanteri çıkarmaya önayak olmadı.
Tarımsal kaynaklarımızın ne olduğunu, tarımsal makine parkımızın ne düzeyde bulunduğunu, velhasıl tarımsal üretim potansiyelimizi, bırakın ne kadar olduğunu, ne kadar üretim yaptığımızı dahi, tam anlamıyla gerçekçi olarak bilemiyoruz. Dünya Tahıl Konseyinin Türkiye tahıl üretimiyle ilgili tahminleri ve verileri, Türkiye'de Bakanlık tarafından üretilen verilerden daha makbul olarak alınmakta, kullanılmakta ve değerlendirilmektedir.
İlk tarımsal sayım, 1927, sonuncusu da 2001 yılında yapıldı. Yani, yine Milliyetçi Hareket Partisinin iktidarda olduğu, tarım yönetimini sorumluluğuna aldığı dönemde oldu. Aynı şekilde, ülkemizde ilk kez hayvan varlığı TÜRKVET kayıt sistemi projesiyle Milliyetçi Hareket Partisi iktidarında başlatıldı. Çiftçi kayıt sistemi ilk defa, hiçbir altyapısı yokken, bilgi ve iletişim teknolojisi bu kadar ileri düzeyde değilken Milliyetçi Hareket Partisi iktidarında gayet başarılı bir şekilde uygulamaya kondu. 2002 yılında 2 milyon 588 bin 666 çiftçi ve bunlara ait 167.346 hektar, çiftçi kayıt sistemiyle kayıt altına ilk defa Milliyetçi Hareket Partisi iktidarında alındı. Mevcut durumunuzu, gücünüzü, kapasitenizi bilmeden, potansiyelinizi ve türlerini anlamadan neyin planlamasını yapabilirsiniz ki. Ama biz eksikliğimizi, fazlamızı bilmeden, alt bileşenlerine bakmadan teşvik vererek bu kıt kaynakları amaç dışı kullanmaya devam ediyoruz.
Tarımsal üretimin en önemli sorunlarından birisi elbette ölçek ekonomisidir. Son yıllarda yapılan düzenlemelerin uygulamada çıkan bazı aksaklıkları bir kenara koyarsak yerinde bir uygulama olduğunu da ifade etmem gerekir.
Değerli milletvekilleri, tarımsal üretimin en önemli unsuru insan kaynağıdır. Bunun da başında çiftçi ve tarım çalışanları gelir. AKP iktidarlarının uyguladığı yanlış tarım politikaları çiftçiyi çiftini çubuğunu, tarlasını tapanını bıraktırır duruma getirmiştir. Tarımsal üretimin en önemli sorunu yüksek girdi maliyetleridir. Yıllardır mazot, gübre, ilaç, tohum, elektrik gibi temel girdi maliyetlerinin yüksekliğini AKP Hükûmetlerine dinletemedik. En son yapılan düzenlemelerle uygulamasının 2017'de başlayacağı söylenen mazotun yarısının devlet tarafından desteklenmesi elbette gecikmiş, düzgün, iyi bir uygulamadır. Yine, bu vesileyle şunu da belirteyim ki havza bazlı destekleme modeline geçilecek olması, Milliyetçi Hareket Partisinin 2002 yılında hazırlıklarını yapmış olduğu bir destekleme modeliydi, projelendirdiği bir destekleme modeliydi. Bu modele geçilecek olması da gecikmiş hem de çok gecikmiş bir uygulama olarak takdir edilecek ve uygulanması tarafımızdan desteklenecek bir proje olduğunu ifade etmek istiyorum.
Uygulanan tarım politikaları, çiftçinin satın alma gücünü maalesef yok etmiştir. Burada uzun uzadıya pariteler vermek istemiyorum ancak bir parite tek başına belki birçok açıdan birçok ürünü üreten çiftçinin satın alma gücü kaybını anlatması açısından yeterli olabilir. 2002 yılında 1 litre mazot almak için 2,5-3 kilogram buğday satması yeterliyken AKP iktidarları boyunca 2004 yılından başlayarak bu parite, üretici aleyhine bozulmuştur. Bazı yıllarda çiftçi 1 litre mazot almak için 6, hatta 7 kilogram buğday satmak zorunda kalmıştır.
Durum bugün de çok farklı değildir. Çiftçi son on üç yıldır tüm ürünlerde sürekli olarak satın alma gücü kaybına uğramıştır. Son on iki on üç yılda sadece buğdaydan çiftçinin uğradığı satın alma gücü kaybı yaklaşık 18 milyar TL'dir kümülatif bir ifadeyle. İki yıldır narenciye üreticisi hakikaten perişan durumdadır. Fındık üreticisinin özellikle piyasada yaşadığı sıkıntılar daha geçen gün bu kürsüde birçok milletvekili tarafından dillendirildi.
AKP sözcülerinin sürekli olarak "Tarımsal destekleri artırdık." sözlerinin bir karşılığı yoktur. 2002 yılının nominal tarımsal destek tutarını 2017 yılının nominal tarımsal destek tutarıyla karşılaştırmak anlamsızdır. AKP iktidarlarında tarımsal destekler yerinde, zamanında ve uygun araçlarla uygun hedeflere maalesef ulaştırılamadı. Öyle destekleme örnekleri veya uygulamaları olmuştur ki içlerinde bazıları işletme, iktisat fakültelerinde örnek olay olarak okutulacak düzeyde ya da ilginçliktedir. Mesela, sıfır faizli krediler verildi ama sıfır faizli krediyi alan üreticilerin tamamı iflas etti. Bunu AKP iktidar dönemlerinde, AKP destekleme modellerinde yaşadık ve gördük.
Kaldı ki gayrisafi yurt içi hasılanın yüzdesi olarak desteklerde artış olmamıştır. 2003 yılından itibaren verilen desteklerin gayrisafi yurt içi hasılaya oranları binde 6'ya ulaşmamıştır. Beğenmediğiniz 2002 yılında, o kriz şartlarında Türkiye Cumhuriyeti, üreticiye, çiftçiye gayrisafi yurt içi hasılasının binde 7'sine yakın, binde 6,6'sı düzeyinde destek vermiştir.
Bugün, Sayın Tarım Bakanımıza huzurlarınızda söylüyorum: Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu bütçede tarıma ayrılan bu destekleri az buluyoruz, artırılması için her türlü destek ve yardımda bulunacağımızı buradan ifade ediyorum. Gelin, gayrisafi yurt içi hasılanın binde 5,3'ü olan 2017 desteğini 2 katına çıkaralım, Tarım Kanunu'nun gayrisafi yurt içi hasılasının asgari yüzde 1'i olan hükmünü de hep beraber yerine getirmiş olalım.
Tarımsal destekler, sadece üreten kesime verilen destekler değildir. Bu şekildeki algı da yine AKP iktidarları döneminde maalesef oluştu. Tarımsal destekler, aynı zamanda 80 milyonun gıdasına, sağlığına verilen desteklerdir. Tarımsal destekler, aynı zamanda milyonların istihdamına; tarımsal destekler, aynı zamanda gıda güvencesine bir sigortadır. Tarımsal destekle aynı zamanda sağlıklı bir neslin yetişmesine olan bir destektir.
Ben, bu vesileyle, 2017 bütçesinin önce Tarım Bakanlığına, üreticilerimize, tüketen 80 milyona ve ülkemize hayırlı, uğurlu olmasını, hayırlara vesile olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)