GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 3'üncü Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:34
Tarih:08.12.2016

HDP GRUBU ADINA AHMET YILDIRIM (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; ben de 2017 bütçesinin bütün ülkeye barış, emek getirmesi ve bu istikamette kullanılması temennisiyle hayırlı olmasını diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe eksik hazırlanıyor. Şu Parlamentonun bizimle aynı haklara, sizinle aynı haklara sahip 10 üyesi eksik ve öyle ki şunu ifade edelim Sayın Başkan: Eğer bir siyasi kararla eş genel başkanlarımızla birlikte 10 vekil arkadaşımız tutuklanmamış olsaydı şu 2017 merkezî yönetim bütçe görüşmelerini biz şöyle planlamıştık: Bütçenin tümü üzerine açılışta bir eş genel başkanımız konuşacaktı, kapanışında bir eş genel başkanımız konuşacaktı ve diğer 8 arkadaşımız da farklı bakanlıklar, kurum ve kuruluşlar üzerine söz alıp konuşacaklardı. Bizimle aynı haklara sahip, şu anda bile. Sadece belli dosyalarda, Anayasa'ya aykırı bir şekilde yargılanmalarının önünün açılmış olması, onların yasama üyesi olarak üyelikten kaynaklı haklarını bizden daha farklı kılmamıştır. Bunu hepimiz iyi biliyoruz. Bu temelde, özellikle biz bu bütçede şunu ifade edelim: Bu bütçenin bir savaş bütçesi olduğunu söyledik. Eş Genel Başkanımız da açılış konuşmasını yapınca muhtemelen bu istikamette konuşacaktı ve bundan birkaç ay önce partimizin grup toplantısında yapmış olduğu bütçeyle ilgili konuşmanın sadece kırk saniyesini burada değerli vekil arkadaşlarımıza...

(Hatibin tablet bilgisayardan bir ses kaydı dinletmesi)

SALİH CORA (Trabzon) - Böyle bir usul var mı Sayın Başkan?

HASAN SERT (İstanbul) - Sayın Başkan, bu doğru değil Başkan.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Sayın Başkanım, lütfen bu duruma müdahale eder misiniz.

HASAN SERT (İstanbul) - Başkanım, müdahale edin.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) - Genel Başkanınız yemin dışında Meclise gelmeye tenezzül bile etmedi. Yapmayın.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Sayın Başkan, kürsü oraya çıkan hatiplerin konuşması içindir. Lütfen bu duruma müdahale edin.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - O, yasamanın bir üyesidir.

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) - Başkanım, böyle bir usul yok ya.

AHMET YILDIRIM (Devamla) - Evet... (HDP sıralarından alkışlar)

Eş Genel Başkanımız, beytülmal olan bu bütçenin insanların mutluluğu, huzuru, refahı için kullanılması gerektiğini, buna göre bütçelenmesi gerektiğini söylüyor. Onun ötesinde, toplumsal barışımızı bozan, günlük yaşamımızı bize zehir eden, gençlerin ölümüne sebep olan, her gün oluk oluk kanların akmasına sebep olan bir bütçelemeyi reddeden konuşmadan kısa bir veciz olarak söylüyor.

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) - PKK'ya bir kez laf söyle.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Sus be! PKK kadar taş düşsün kafana.

AHMET YILDIRIM (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlar, ben de buna binaen şunu söyleyeyim: Bu 2017 merkezî yönetim bütçesiyle ilgili olarak çok farklı iddialar, rakamlar kullanılarak bütçenin çok iyi hazırlandığı söyleniyor. Bakın, bugün bile ana muhalefet partisinden Değerli Ali Özcan söyledi, iktidar yetkilileri ve bu ülkeyi yönetenler sadece sussa bile inanın, özellikle borsa ve döviz kurlarının daha normatif işleyeceğini biz de düşünüyoruz. EKK toplandı az önce, Ekonomi Koordinasyon Kurulu, Başbakan açıklama yaptı, daha açıklaması bitmeden dolar 10 kuruş yükseldi; böyle, yani toplumsal gerçeklikle ilgisi bu.

Birkaç hususu daha söyleyeyim. Bunlar dışında, Merkez Bankasının borç açığını ve şirketlerin borçlarını üstlenebilme gerçekliğine bakacak olursak Sayın Başkan, ekim verilerine göre Merkez Bankasının resmî rezervleri 118 milyar dolar ancak bundan altın rezervlerini, IMF rezerv pozisyonunu, döviz kredilerini ve menkul kıymetler gibi çıkarılması gereken miktarları düşürdüğümüzde Merkez Bankasının döviz rezervi öyle iddia edildiği gibi 118 milyar değil, sadece 25 milyar dolardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yabancı para yerine TL'yi teşvik etmekten söz eden Hükûmet -kendi ifadeleriyle söylüyorum- 5 mega proje, Osmangazi Köprüsü, Boğaz'ın üçüncü köprüsü, üçüncü havaalanı ve şehir hastanelerini hazine garantisiyle yabancılara, özellikle döviz üzerinden borçlandırıyor mu borçlandırmıyor mu? Ve bunların toplamı 23,7 milyar dolar. Halkın üç beş kuruşluk olup olmadığını bilmediğimiz dolarını bozdurmasını isteyen iktidar aklı, götürüp bu ülkenin kaynaklarını "mega proje" adı altında yabancılara peşkeş çekmekten geri durmuyor.

Bir diğeri... Değerli milletvekilleri, TÜİK verilerine göre Ocak 2016-Eylül 2016 arasında ülkeye yabancı yatırımın net girişi yüzde 49,3 azaldı. Bu ne demektir? Gelecek açısından dolar kıtlığı bizi bekliyor.

Değerli milletvekilleri, bir de, son bir yılda, 1 Ocaktan bugüne kadar -daha yılı bile tamamlamadık- hani asgari ücreti 1.300 liraya çıkardığımızla övünüyoruz ya, ona dair söyleyeyim: 1.300 TL'lik asgari ücret 1 Ocakta 451 dolardı, bugün 361 dolar ve yüzde 20'sini ilk on ayda kaybetti. Asgari ücretlinin hâli bu.

Şimdi, içte istikrar sağlamayan, siyasi bir kaosu yaşayan ve içte, dışta kaos politikalarını öncelemiş olan iktidarın daha farklı bir ekonomik gerçeklikle karşılaşması mümkün değildi. Buna göre, partimize, eş genel başkanlarımıza, milletvekillerimize, parti yöneticilerimize dönük operasyonların bizim açımızdan -siz ne kadar iddia ederseniz edin- hiçbir şekilde yargısal bir süreçle ilgisi yoktur. Buna iktidar partisinin bile bir bölümü katılmadığını açık ifade etmektedir. İktidar partisinin bir bölümünün bile bunun yargısal bir sürecin ürünü olarak gerçekleşmediğini düşündüğü bir ortamda biz ancak "siyasi rövanşizm", arkadaşlarımızın alınmasını da bir "rehin politikası" dışında hiçbir adlandırmaya tabi tutmayacağız. Ne yurt içinde ne yurt dışında bunun yargının, yargısal süreçlerin ve kararların bir ürünü olduğuna siyasi iktidar dışında -ki, onların da tamamı değil- hiç kimse inanmıyor, medyanın sürekli manipüle politikaları izlemesi de bu gerçekliği değiştirmiyor. Bu işteki iktidarın rolünü, bizim genel merkezimize, il, ilçe teşkilatlarımıza ve buna bağlı olarak etkinliklerimize saldırıların cevapsız kalmasıyla da ilişkilendiriyoruz. Bu zorbalığın ve âcizliğin bizim açımızdan bir sebebi vardır. Demokratik mücadeleyle bizimle baş edemeyenlerin, siyasetle bizimle baş edemeyenlerin, seçimle partimizi barajlar altında bırakamayanların, hukukla baş edemeyenlerin âciz ve zorba yöntemlerinden başka bir şey değildir. Bunun adı "bağımsız yargı" falan değildir. Buna Türkiye ve dünya inanmıyor, iktidarın bir bölümü yalnız inanıyor. Avrupa Birliği insan hakları raporlarına bakalım, Birleşmiş Milletler raporlarına bakalım, Uluslararası Af Örgütü raporlarına bakalım, tamamı bunun bir siyasi darbe olduğunu ve Türkiye'deki insan hakları ihlallerinin, kötü muamelelerin had safhaya çıktığını söylüyor. Yargının bağımsız olmadığını, asıl yargılanması gerekenler dışında bugün siyasal yargının önüne atılmış olanlardan biliyoruz biz. Asıl yargılanması gerekenler yok; işi Allah'ın kendilerini affetmesine havale etmiş olanlar şu dünya gözüyle bir defa dahi nedamet getirmeden bu sürecin altından çıkamazlar. Örneğin, sadece 15 Temmuz sonrası ibretlik bir hususu sizinle paylaşalım. Yıllar yılı insanları Gülencilerle ilişkilendirmek zorunda bırakanlar hesap vermiyor, taammüden bu işi yapanlar hesap vermiyor ama onlarla zorunlu ilişki kuranlar ise bugün hepsi cezaevinde ve işkence altında. AKP iktidarı yıllar yılı herkesi ama herkesi, her iş için Pensilvanya'ya yönlendiren bir politik hat izledi. Siyasette yükselmek isteyenlerin yolu Pensilvanya'dan geçmek zorundaydı, bürokraside yükselmek isteyenlerin yolu Pensilvanya'dan geçmek zorundaydı, zengin olmak, ihale almak isteyenlerin hepsi Pensilvanya'ya gitmek zorundaydı; bu, iktidarın kronik bir sistematik politikasıydı. Akademide, yargıda, emniyette, orduda yükselmek isteyenler kılıktan kılığa girerek Pensilvanya'da maalesef diz çöktürülmek, el bağlatılmak ve baş eğdirilmek zorunda kaldılar.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de içine nüfuz edilmemiş, bu yapıya boyun eğmemiş, teslim olmamış neredeyse tek bir siyasi yapı kaldı. O da, şunu ifade edelim, en büyük bedeli ödemek zorunda bırakılan yapı olarak biziz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET YILDIRIM (Devamla) - Sayın Başkan, Mahmut Toğrul arkadaşımdan, iki dakikalık onun süresinden düşmeniz uygun mudur?

BAŞKAN - Uygundur tabii buyurunuz.

Sayın Toğrul da muvafakat ediyor sanıyorum.

AHMET YILDIRIM (Devamla) - Muvafakat ediyor musun Sayın Toğrul?

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Ediyorum.

BAŞKAN - Buyurunuz, iki dakika ilave süre veriyorum.

AHMET YILDIRIM (Devamla) - Tamam, teşekkürler.

Şimdi, mesele HDP olunca, mesele Kürt halkının demokrasi, özgürlük, barış mücadelesi olunca aynen bu yapıyla bugün dahi siyasi iktidar ilişki kurmaktan imtina etmiyor. Şöyle ki: Bakın, Cizre'de, Sur'da, Lice'de, Nusaybin'de, Şırnak'ta, Yüksekova'da o şehirleri yerle bir eden komutanların hepsi bu iktidarla birlikte çalıştı ama o örgütün üyesi olmaktan suçlanarak 15 Temmuz sonrası tutuklandılar.

Yine, vekil, belediye başkanı ve parti yöneticilerimiz ki onlardan biri de Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanımız Sevgili Fırat Anlı'dır, bunların savcılarının hazırladıkları dosyalar üzerinden tutuklandılar. Mesele biz olunca ortaklığınız tıkırında işlemeye bugün dahi devam ediyor.

Değerli milletvekilleri, bunların hepsi, hak arama süreçlerine, demokratik siyaset yapma iradesine baskı ve zulüm politikalarıyla karşılık vermenin ötesinde bir şey ifade etmiyor. Ne biz ne halkımız bu onurlu yoldan vazgeçmeyeceğiz. Biz şunu ifade edelim: Eğer sizin bu baskı ve zulüm politikalarınıza karşı nasıl bir pratik içerisinde olacağımızı ve nasıl direneceğimizi öğrenmek istiyorsanız şu anda içeriye atmış olduğunuz, yıllar yılı birlikte ortaklık yapmış olduğunuz o polis şeflerine, o hâkimlere, o asker şeflerine gidip sorabilirsiniz, onlar bizi iyi biliyorlar. Bakın, ortaklarınız zulüm politikalarına karşı özellikle nasıl direndiğimizi iyi biliyorlar. Mücadeleyle açığa çıkmış, demokrasi, özgürlük ve barış kazanımlarının çok kolay bölücülükle itham edildiği dünya örneği çoktur ama demokrasi ve barış mücadelesinin ve taleplerinin ülkeyi böldüğü bir örnek yoktur. Bölen ret, inkâr, asimilasyon politikaları ile baskı ve zulüm süreçleridir diyorum, bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)