GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: TOPLU İŞ İLİŞKİLERİ KANUNU TASARISI
Yasama Yılı:3
Birleşim:3
Tarih:03.10.2012

CHP GRUBU ADINA SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle yeni çalışma dönemimizin ülkemize, ulusumuza barış ve esenlikler getirmesini diliyor ve bu duygularla yüce Meclisi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, önemli bir yasayı nihayet Meclisin gündemine getirmiş bulunuyor AKP İktidarı. Gönül arzu ederdi ki, bu yasanın bütün sürecini daha önce ifade edilen, AKP tarafından dile getirilen ileri demokrasi söylemiyle eş tutabilseydi. Bugün konuştuğumuz yasa 12 Eylül hukukunun ürettiği bir yasa. Gönül arzu ederdi ki, 12 Eylülle hesaplaşacağını iddia eden veya bu söylemi tutturan AKP İktidarı, gerçekten bu yasanın değişiminde de 12 Eylülün izlerini ortadan kaldıran, 12 Eylülün o kalıntılarının bu yasa içerisinde iz düşümünü sağlamayan bir duyarlılıkta olsaydı.

Şimdi, yıllarca bu ülkenin emekçi sınıfının, işçilerin, sendikal hareketin, 12 Eylül generallerince uygulamaya konulan bu yasanın bedelini ödeye ödeye şu anda neredeyse sıfır noktasına kadar gidecek bir yolun açılımını bu yasayla AKP İktidarı devam ettirmek istiyor.

Değerli arkadaşlarım, esas uygulama nedir? 24 Ocak kararlarının uygulamaya konulabilmesi için, sendikal hareketin dizginlenmesi için generaller o gün o kararların, o ekonomik kararların uygulanması için bir ceberut yasa çıkarttılar ve sendikal hareketin önünü budadılar, örgütlenme özgürlüğünü yok ettiler, talan ettiler.

Ve şimdi, işte ortaya konulan bu tablodan sonra sözüm ona "yeni reform" adı altında ismi de değiştirilerek gündemimize getirilen bu yasa keşke, gerçekten ve içtenlikle söylüyorum, bu reformun sözüne veya işçilerin lehine dönüşebilecek bir yasa olsaydı biz buna muhalefet partisi olarak sonuna kadar destek verirdik.

Şunu çok net söyleyeyim: Bu yasaya ihtiyaç var mı Türkiye'de? Var. Böyle bir değişikliğe ihtiyaç var mı? Var. Çünkü bu, bugünün sorunu değil, 30 yıldır işçiler, emekçiler bu yasanın cenderesi altında kaldılar, ezildiler, yoksullaştılar.

Şimdi, bir umut olabilir mi, buradan yeniden bir umut fışkırıp gerçekten sendikal özgürlükler kullanılabilir mi diye bir noktaya gelmişken, bir umut taşırken, bakıyoruz ki bu yasa bazı düzenlemeleriyle, bazı uygulamalarıyla, bazen generallerin bile cesaret edemediği düzenlemelerle önümüze geliyor. Keşke böyle olmasaydı. Gerçekten bir taraftan Hükûmet şöyle bir uzlaşıyı hep arıyor, sosyal taraflarla görüşüyor, TİSK'le, Türk-İş'le, TOBB'la, Hak-İş'le görüşüyor, diğer örgütleri de çağırıyor, ama esas, Mecliste bir mutabakat arama, Mecliste varılan mutabakatı en azından ortaya koyma konusunda bir yaklaşım, bir yol izlemiyor. Burası yok sayılıyor aslında. Burada bir mutabakat aranmıyor.

Bu yasayla ilgili komisyonda görüştüğümüz ve komisyonda belki biraz umut olacak küçük kıvılcımlar bile şimdi getirilmek istenen bazı önergelerle altüst ediliyor değerli arkadaşlarım. Şimdi, bu yasanın özü itibarıyla önemli kısmında biraz ışık tutacak, biraz olsun çalışanların lehine dönüşüm yapabilecek küçük kıvılcımlar bile şimdi getirilecek olan önergelerle yok edilme noktasıyla karşı karşıya. Bu kadar umut bağlanan bir yasa birden bir karamsarlığa, bir umut kırıklığına, gerçekten özgürlüklerin yeniden tartışıldığı bir alana dönüştürülme noktasına gelmiştir.

Değerli arkadaşlarım, yasayı on yıldır görüşüyoruz. On yıldır, sürecinin bir bölümünde benim de olduğum, DİSK Başkanlığı yaptığım dönemde, diğer konfederasyon başkanlarıyla, işveren örgütleriyle beraberce görüştüğümüz, bir aşamasında mutabakata doğru geldiğimiz konular sonra yeniden altüst ediliyor, yeniden sil baştan  yapılarak bazı işveren örgütlerinin dayatmasıyla, bazı işverenlerin talebiyle Bakanlar Kurulunda uzun süre bekletiliyor. Bakanlar Kurulunda bazı isimler bu yasaya imza atmıyor, revize ediliyor ve sonra Meclise geliyor. Meclise geldikten sonra Komisyonda görüşüyoruz. Komisyon kararı, Meclis iradesi hepsi bir tarafa, çöpe atılıyor, yeniden dört konfederasyon ve Başbakan, ilgili Çalışma Bakanımız bir araya geliyorlar, diyorlar ki: "Komisyondan geçen bu şekli iyi değil. Ne yapmak lazım? Bunu biraz daha işçilerin aleyhine dönüştürmek lazım!"

Bununla ilgili bir sitemim de bu sürece katkı veren sendikalaradır. İşveren örgütlerini anlıyorum, işveren örgütlerinin bu konudaki iradesini anlıyorum ve onlar tabii kendi çıkarlarını koruyacaklar ama adı "sendika" olan sendikalar, sendikal örgütler, oldubittiye getirilmek istenen bu düzenlemeye karşı bir dik durma iradesini koysalardı, en azından kendilerinin ve işçi sınıfının geleceğine kurşun sıkmazlardı, ayaklarına kurşun sıkmazlardı. Çünkü getirilen bu düzenlemeyle? en azından "kısmi iyileştirmeler" dediğimiz, 30 kişinin çalıştığı iş yerlerinde örgütlenme özgürlüğünü de tanımlayan bir düzenlemeyi Komisyonda kararlaştırdık, Komisyondan geçti ama Komisyondan sonra şimdi gelecek bir önergeyle o düzenleme geri alınıyor. Neden yapılıyor? Çünkü orada 30 kişinin altında çalışanı olan iş yerleri için sendikal güvence ortadan kaldırılmak isteniyor. Örgütlü toplumun bu ülkede olmaması konusunda bütün gayretler, bütün iradeler ortaya konuluyor.

Değerli arkadaşlar, yıllarca toplu iş sözleşmesi konusunda, daha önceki ismi 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ve 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu olan yasalar konusunda Türkiye Uluslararası Çalışma Örgütünün on yıllarca önüne gitmiştir ve burada ciddi engeller olduğu tespit edilmiştir. ILO, her kongresinde, her toplantısında -"Aplikasyon Komitesi" diye tanımladığımız- hak ihlallerinin olduğu ilk yirmi beş ülke arasına, bu listeye Türkiye'yi sürekli almıştır ve Türkiye, sendikal hak ihlalleriyle ilgili sorgulanmıştır.

Nedir temel konu? Baraj. Şimdi, değerli arkadaşlar, bu getirilen yasayla ilgili? İşin en önemli kısımlarından bir tanesi olduğu için bunları ifade ediyorum, daha sonra maddeler bazında diğer arkadaşlarımız bu konuyu tabii ki dile getirecekler.

Şimdi, toplu iş sözleşmesi yapabilmesi için bir sendikanın, iş kolunda çalışan işçilerin yüzde 10'unu daha önceki yasaya göre geçmesi gerekiyordu. Yani örneğin 850 bin işçinin çalıştığı bir iş kolunda 85 bin üyeyi noterden üye yapmak zorundaydı. Şimdi bu yeni değişiklikle bu oran yüzde 1'e indiriliyor. Yüzde 1'e indirilince Nasrettin Hoca'nın hikâyesi aklıma geldi. Nasrettin Hoca'nın birisine borcu varmış, "Hocam şu borcunu ödesene." demiş. "Ne kadar borcum?" "50 para." "Haftaya 5 para verirsem ne kalır?" "45 para." "Bir dahaki hafta 5 para verirsem ne kalır?" "40 para." Sonra 5 paraya kadar inmiş, demiş ki: "Bir dahaki hafta 5 para verirsem ne kalır?" "5 para kalır Hocam." demiş.

"Sen utanmıyor musun 5 para için benimle konuşmaya?" demiş. Şimdi de şöyle bir algı yaratılıyor: Yüzde 10, yüzde 1'e düşer; yüzde 1'e düşünce, bak, 9 puan siliniyor, 9 puan ortadan kaldırılıyor ve sendikal hareketin önü açılıyor.

Değerli arkadaşlar, tam bir illüzyon var burada, burada ciddi anlamda tam bir? Şu anda söylüyorum, bunun yüzde 1'e inmesi -Bakanın elinde kayıtlar var- şu andaki sistemin yüzde 1'le uygulanması hâlinde en az on tane sendika -daha önce toplu sözleşme yapan, Türk-İş'e bağlı, Hak-İş'e bağlı, DİSK'e bağlı on sendika- barajı aşamaz. Sonra barajı yeni getirilen önergeyle? Bizim komisyonda sonra onu da beğenmediler, "Bu yüzde 1 çok." dediler. "Şimdi bu yüzde 1'i kademeli olarak yüzde 2'ye, yüzde 3'e çıkaralım?" Şimdi o önergeler gelecek.

Şimdi, buna bakıldığı zaman, yani bir ülkede barajın, değerli arkadaşlar, tam tersine aşağı düşmesi lazımken baraj tırmandırılıyor. Gerçekten gelecekte tam yirmi dokuz tane sendika eğer yüzde 2'ye çıkarsa? Yüzde 2'den yüzde 3'e çıkması hâlinde tam yirmi dokuz tane sendikamız barajı aşamayacak, toplu sözleşme yapma yetkisine sahip olmayacak. Dolayısıyla bu getirilen sistemin, değerli arkadaşlar, en önemli sıkıntısı barajla ilgili uygulamalarıdır. Şimdi onunla ilgili geçici çözümler üretiliyor, "Onunla ilgili mevcutlara dokunmayalım?" Ama bu yasanın özü şudur: Örgütlenme özgürlüğü. Burada illa konfederasyon üyesi olan, olmayan noktasından bakılmadan, bugün örgütlenme özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılıp kaldırılmadığı olayıdır.

Bakın, daha geçende AKP İktidarı referandumda "ileri demokrasi" işte "Türkiye özgürleşecek." diye billboardlara yazı yazdı, bolca yazılar yazıldı. Dediler ki -Sayın Başbakan meydan meydan dolaşarak- "Grev önündeki engelleri kaldıracağız, birden fazla sendikaya üye olma hakkı vereceğiz.", işte "Memurlara toplu sözleşme hakkı vereceğiz." Memurlara nasıl toplu sözleşme hakkı verildiği, nasıl bir Tahkim Kurulu Kararı gibi kararlar olacağını biz bu kürsüden konuştuğumuzda AKP'li milletvekilleri bizimle alay ediyordu. "Görüşme"den "sözleşme"ye döndü. İşte "sözleşme" o. Görülen, memurlarla ilgili uygulanmaya konulan sözleşme o. Şimdi, grev önündeki engellerin kaldırılacağını vadeden İktidar bunu başardı, bunu hayata geçirdi şimdi. Nasıl geçirdi onu anlatayım: Bir korsan taksi yasasıyla hava iş kolunda bir düzenleme yapıldı ve o iş kolunda daha önce generallerin bile cesaret edemediği, 12 Eylülcülerin cesaret edemediği grev yasağını hava iş kolunda getirdi.

Şimdi, hava iş kolunda grev yasağı getirince şöyle bir uygulama oldu: Grev yasağı getirince zaten engeller kalkıyor. Grevleri tamamen kaldırınca önünde engel filan evvelallah kalkmıyor. Dolayısıyla, AKP İktidarı, bütün uygulamalarına bakıldığı zaman aslında iyi bir illüzyon yaparak, bu süreci başka bir formülle geliştirerek gerçekten süreci daha tıkayan, özgürlükleri daha yok eden, sendikal alanı daha daraltan bir süreci önümüze dayatıyor.

Değerli arkadaşlar, şu anda, ben de biliyorum, 1.700 iş yeri sözleşme bekliyor, ben de biliyorum, 350 bin işçi sözleşme bekliyor. Tabii ki bu yasayı görüşmek bizim boynumuzun borcu, buraya her türlü katkıyı vermek bizim boynumuzun borcu, yapıcı bir muhalefet anlayışı içinde.

Demin güzel bir jest yaptılar, bu hakkı da teslim edelim. Daha maddelerin görüşülmesine gelmedik ama dedik ki "Toplu İş İlişkileri Kanunu" deyince zaten sendikaları unutturmak istiyorsunuz, "sendikal" deyimini kaldırmak istiyorsunuz. Gelin, bu kanunun adını "toplu iş ilişkileri" yerine "sendikalar ve toplu iş sözleşmesi kanunu" yapalım.

Burada bir adım atıldı, diğer grup başkan vekillerimiz tarafından da altına imza atıldı. Bunun adının böyle değiştirilmesi güzel bir şey, bizi okşayan, sendikal hareketi okşayan güzel bir adım ama içini dolduramazsak, içini yine boş bırakır bu engelleri burada devam ettirirsek adı "sendikalar kanunu" olmaz, adı yine denilen "ilişkiler kanunu" olur ki o ilişkiler başka ilişkilere dönüştürülen bir noktaya doğru taşınır; bunu öncelikle söylüyorum.

Burada, tabii, yıllarca bu prosedürden başlayan sorunlar var. Bakın yargı süreçlerine, şu anda birçok yeni iş yerinde örgütlenen işçiler de sözleşmenin bir an önce yapılmasını bizden bekliyor. Sendikalı oldukları için işten atılan on binlerce işçi hâlen sokaklarda; hâlen, birçoğu sırf sendikalı oldukları için, anayasal haklarını kullandıkları için, on binlerce işçi örgütlenme özgürlüğünü kullandıkları için sokaklarda.

Gelin, gerçekten derli toplu bir şey yapmak istiyorsak, buradaki muhalefet partilerini de dikkate alarak, uzlaşarak, diğer, bu süreci yalnız yandaşlığı noktasına soyunan sendikal hareketlerle, işveren örgütleriyle değil, farklı sendikal anlayışlarla da, farklı kimliklerdeki meslek örgütleriyle de uzlaşı içerisinde bir toplu sözleşme düzenine burayı götürelim çünkü bu getirilen yeni sistemde -değerli arkadaşlar, maddeler bölümüne geçince tek tek tartışacağız ama- ILO'nun kabul etmediği üçlü baraj sistemi devam ediyor. Birinci baraj? Biraz önce anlattım, yani yüzde 10'dan yüzde 1'e düşünce baraj azalmıyor. Bazı iş kollarında yüzde 16'ya, bazı iş kollarında yüzde 22'ye çıkıyor. Bir kere baraj devam ediyor.

İkinci baraj ne? İş yerinde çalışan işçilerin yüzde 50 artı 1'ini üye yapmak zorundasınız. O yüzde 51'i bulana kadar özellikle beyaz yakalı, memur statüsünde çalışan işçilerin birçoğu bu nedenle sendikaya üye olma hakkını zaten elde edemiyor. Yüzde 50 çoğunluğu elde etmek için sendikal hareket zaten akla karayı seçiyor.

Üçüncü bir baraj, işletme barajı. Şimdi diyorlar ki: "Yani yüzde 50'ydi, bunu da yüzde 40'a indirdik. Değerli arkadaşlar, Türkiye'de kurulu bu anlamdaki önemli birçok işletmenin yüzde 40'ını almak, devletteki o işletmeler haricinde özel sektördeki işletmelerin yüzde 50 veya yüzde 40 artı 1 'ini aşmak? Ve aşan sendikalar bir mucize yarattı derim, onlara da madalya veririz. Dolayısıyla, bu engellerle dolu, bu sendikal hareketi yok eden bu düzenlemeye karşı biz uzlaşıya varız, diyaloga varız. Diyaloğun yalnız dışarıda değil Meclis'te de bir kez aranmasını bir kez...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SÜLEYMAN   ÇELEBİ   (Devamla)  -   ...daha   öneriyor,   yüce Meclisi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. ( CHP sıralarından alkışlar 

 BAŞKAN- Teşekkür ederim, Sayın Çelebi.