GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 7'nci Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:38
Tarih:12.12.2016

OKTAY VURAL (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının 2017 yılı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Evet, bugünlerde acımız çok büyük gerçekten, yüreğimiz yanıyor, milletimizin yüreği yanıyor. İstanbul'da kalleşlerin saldırısı sonucunda şehit olan polislerimize ve vatandaşlarımıza yüce Allah'tan rahmet, yaralılara da acil şifa diliyorum.

İnsanlıktan nasibini almamış bu canilerin yaşattığı acıları ifade etmemize kelimeler gerçekten yetersiz ancak şunu bütün kalbimle, imanımla ve inancımla ifade ediyorum ki teröristler asla amaçlarına ulaşamayacaktır. Aziz milletimizin ve devletimizin, birliğini ve bütünlüğünü, demokrasimizi, hukukumuzu, huzurumuzu korumaya olan inancı ve kararlılığı yeterli olacaktır. FETÖ darbe girişiminin yapıldığı 15 Temmuz gecesi bu Parlamentoda oluşan irade Türk milletinin teröre ve darbelere karşı en büyük güvencesidir. Türk milletinin egemenliğinin yegâne temsilcisi olan bu Gazi Meclis bu kararlı duruşunu ortaya koymaya devam edecek; teröristler, bölücüler, taşeronlar, iş birlikçiler, uzantıları hüsrana uğrayacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; insanoğlunun faaliyetleri sonucu ortaya çıkan ekonomik, kültürel, siyasal ve benzeri sistemler aynı iç ve dış çevre değişkenlerinin etkisine tabi olduğundan birbirini etkilemekte ve gelişmelerin yönünü belirlemektedir. Böyle bir ortamda bir ülkenin hayatta kalabilmesi, rekabet gücü elde edebilmesi için sistemin tüm iç çevre unsurlarını dikkate alan bir doğrultuda hareket ederek dış çevreden gelen tehdit ve fırsatları çok iyi değerlendirmesi gereklidir. Bilim, sanayi, teknoloji meselesini ne ülkemizdeki diğer faaliyetlerden ne de dünyadaki diğer gelişmelerden ayırmak, soyut bir şekilde ele almak mümkün değildir. Siyasi kurumların, siyasi çevrenin, iktisadi sistemin birbirini nasıl etkilediğini ortaya koyan politik ekonomik değerlendirmeler yapmak ve sonuçlar ortaya koymak kaçınılmazdır.

Milliyetçi Hareket Partisinin bilim, teknoloji ve sanayi bakımından politik ekonomik tercihlerine geçmeden önce, aslında bir durum tespiti yapmak lazım: Neredeyiz? Bilgi üretiminde, bilimsel çalışmalarda, yüksek teknolojide, sanayimizin ve ekonomimizin rekabet gücünde neredeyiz diye baktığımızda, maalesef, iç açıcı bir durumda olmadığımızı görüyoruz.

PISA testi sonuçlarına göre, öğrencilerimizin bilim, matematik, okuma alanlarında OECD ortalamasının çok gerisinde olduğu görülmektedir. Öğrencilerimiz, fen, matematik ve okumada 72 ülke içerisinde 50'nci sırada yer almıştır. 2015 yılında puanlarımız OECD ortalamasının altında olmuş, fende puanımız 2003'te 434'ten 425'e, matematikte 423'ten 420'ye, okumada 441'den 428'e düşmüştür.

Bilimsel bilgiye olan inançta da Türkiye, maalesef, OECD ülkelerinin ortalamasının altındadır. Akademik performansa dayalı üniversite sıralamasının temeli, bilimsel üretkenlik ve akademik ürünlerin kalitesidir. Dünya üniversiteler sıralamasında 500 üniversite içerisinde sadece 2 üniversitemiz bulunmaktadır.

Ticari amaçlı olarak kullanılmak istenen teknolojiler, dinamik bir süreç içerisinde araştırma, icat ve geliştirme safhalarından sonra yeni ürün ya da üretim yöntemi ortaya çıkarırlar. Maalesef, Türkiye'nin, gerek AR-GE harcamaları açısından gerekse yüksek teknoloji üretimi açısından, yine mukayeseli olarak bakıldığında iyi bir durumda olmadığı ortaya çıkmıştır.

2002 yılında gayrisafi millî hasılanın binde 53'ü olan AR-GE harcamaları, 2015'te yüzde 1'e yükselmiştir. Bu olumlu olmakla birlikte, Avrupa Birliği ortalamasının yarısıdır neredeyse.

AR-GE harcamalarının gayrisafi yurt içi hasılaya oranı 2018 yılı için 1,8; 2023 yılı için yüzde 3 olarak belirlenmiştir, ancak bundan umutlu bir gelecek elde etmemiz mümkün değildir. Geçmiş on üç yılda sadece binde 48 puan artış gösteren bu oranın, üç yılda 0,79; sekiz yılda ise 2 puan artış kaydetmesi gerçekçi değildir.

Ülkemizde, 2003 yılında 5,7 olan yüksek teknoloji ürünlerinin sanayi üretimi içindeki payı 2015 yılında yüzde 4,2 düzeyinde olup, gerilemiştir. 2002 yılında yüzde 6,2 olan yüksek teknoloji ürünlerinin ihracat içindeki payı da 2015 yılında yüzde 3,9'a düşmüştür.

Türk sanayisinin ithalata bağımlılığı giderek artmıştır. İmalat sanayisinde 100 dolarlık üretim yapabilmek için 80 dolarlık ithalat yapılmıştır. Sanayicilerimizin borçlarının toplam varlıkları içindeki payı 2012 yılında yüzde 52,8 iken 2015 yılında yüzde 60,1'e yükselmiştir. Finansal kesim dışındaki firmaların varlıkları ile yükümlülükleri yanı sıra net döviz açığı 2002 yılında 6,5 milyar dolar iken bugün 196 milyar dolara çıkmıştır.

Sanayi istihdamı millî gelirin yüzde 4 büyüme gösterdiği 2015'te 42 bin kişi azalmıştır. Tüm dünyada büyümenin motor gücü olan imalat sanayisine dayalı ihracat yapabilme kapasitesi dikkate alındığında maalesef yine Türkiye iç açıcı bir durumda değildir. İmalat sanayisinin millî gelir içindeki payı 2002 yılında yüzde 17,8 iken, 2009'da yüzde 15,2'ye kadar gerilemiş; bugünlerde yüzde 15,6 düzeyindedir.

Dünya Rekabet Gücü Endeksi'nde 2016 yılında 55'inci sıradayız, 2015 yılında ise 51'inci sıradaydık. Bu endeks içerisinde yükseköğrenim ve iş başında eğitim 2014'te 50, 2015'te 55, 2016'da 50'nci sıraya gerilemiştir. İnovasyonda ise 2016'da 65, 2015'te 60, 2014'te 56'ncı sıradayız. Teknolojik yeterlilik açısından 60'ıncı sıradayız. Burada, bakıldığında, gerçekten Dünya Rekabet Gücü Endeksi'nde de ciddi bir gerilemeye şahit olmaktayız.

Bütün bunlar, aslında, bilim, teknoloji ve sanayide rekabet gücü kazanmak için yeni bir politik ekonomi içinde stratejik bir yaklaşıma ihtiyaç olduğunu ortaya koymaktadır.

Sayın milletvekilleri, küreselleşmeyle birlikte değişen uluslararası iktisadi sistemin en önemli unsurları, müdahaleci ve korumacı devlet politikalarından vazgeçilmesi, bölgeselleşme, çok uluslu firmalarla dolaysız yabancı sermaye yatırımları olmuştur. İktisadi sistemin tümünde, özellikle dış ticarette müdahaleci ve korumacı devlet politikalarından vazgeçilmesi esas olmuştur. İşte, Milliyetçi Hareket Partisi olarak politik ekonomik tercihler ortaya koyarken hem küresel hem de millî seviyedeki bu gelişmeleri değerlendirmemiz gerekiyor.

Bugün "küreselleşme" dediğimiz gelişmelerin çok farklı boyutlara doğru geliştiğini müşahede etmekteyiz. Bilgi, teknoloji, serbest ticaret, dışa açılma, iletişim teknolojisinin hızlandırdığı bu sürecin devlet ve millet anlayışlarını dahi değiştireceği ileri sürülmüştü. Sınırlar yok olacaktı, millî kimlik yok olacaktı, millet kavramı yerine etnik kimlik ve yerelleşme söz konusu olacaktı. Neoliberalizmin ortaya koyduğu uluslararası düzen, tek pazarların oluştuğu bir düzen. Piyasa devletinde, piyasaya müdahale edilmediğinde "görünmez el"de piyasa çalışacak, ekonomik büyüme kendiliğinden oluşacaktı.

Nobel Ekonomi Ödülü'nün sahibi Stiglitz, piyasaların çalışmadığı bir ortam olduğunu ve hükûmetlerin muhakkak burada bir rolü olması gerektiğini ifade ederek neoliberalizmin sona erdiğini göstermektedir. Bütün bu süreç içerisinde, özelleştirme politikaları, borçlanma politikaları, ithalat politikaları, yabancılaştırma -bankaların, stratejik sektörlerinin yabancılaştırılması- sermaye kontrollerinin kaldırılması, sıcak para politikası, dolarizasyon, devletin düzenleyici rolünün azaltılması, aslında, neoliberal ekonominin tercihleriyle Türk ekonomisini de derinden etkilemiştir. Bu süreçlerden sonra, önümüzdeki tablo, nerede olduğumuzu ortaya koyuyor. Şu anda, artık neoliberalizmin yok olacağının öngörüldüğü dünyada, sınırların, devletlerin ve milletlerin varlığı, millî ekonomi gerçeğiyle karşı karşıyayız.

Amerika Birleşik Devletleri'ndeki gelişmeler, İngiltere'nin Avrupa Birliğinden çıkma süreci, Avrupa'da yapılan tartışmalar, öte yandan, kapitalizmin odağına aldığı bireysel menfaat ve kâr maksimizasyonunun değer üretmediği, bu bakımdan da toplumsal bir refah fonksiyonu oluşturmakta âciz kaldığı görülmüştür. Kapitalizm ve neoliberalizm politikaları krizdedir. Fertlerin bireysel menfaatleriyle etkinlik alanı sağlanması, ancak ve ancak toplumsal bir refah fonksiyonu içinde mümkün olmaktadır. Sırf "benden" diye övülecek, dara düştüğünde kurtarılacak, bir halta yaramaz malları satın alacak, silahla donatılacak stratejik ortaklar yok artık. İkili ilişkilerin, çırılçıplak millî çıkarların ön plana geçtiği bir yeni dünya düzeni bu. Millî çıkarların, millî hesapların ve milliyetçiliğin dünyasıyla karşı karşıyayız. İçinde bulunduğumuz küreselleşme çağında bizleri bekleyen sınav, kimlik, vatan, millet olma duygusunu korumak ile küresel sistem içerisinde ayakta kalmayı sağlayacak şeyleri yapmak arasında sağlıklı bir dengeyi ortaya koymaktır.

Sayın milletvekilleri, çağlar boyunca yürütülen ekonomi politikalarının en büyük hedefi güç kazanmak ve refahı sağlamak olmuştur. Bir devletin güçlü devlet olup olmayacağı, milletin ekonomik faaliyet alanında kullanmakta olduğu teknoloji seviyesine, milletin kendi teknolojik imkânlarıyla anında ortaya çıkarabileceği askerî kapasitesine, ülkenin siyasal, ekonomik politikalarının ve toplumsal kurumların durumu ile uluslararası diplomatik sahadaki gücüne bağlı olmuştur.

Üçüncü binyıla damga vuran en önemli gelişmeler bilgi teknolojisinde meydana gelmektedir. Bilgi çağı olarak değerlendirilecek önümüzdeki binyılın kalkınma politikalarında önemli değişikliklerin meydana gelmesine yol açacağı açık bir gerçektir. İkili bir güç yapılanması yerine üçlü bir yapı oluşmaktadır. Bilgiye hâkim olan ülkeler en üstte, sanayileşmiş ülkeler ortada, tarım ülkeleri en altta yer alacaktır. Bilginin dolaşımını ve ulaşımını son derece kolaylaştıran teknolojiler sayesinde ülkelerin güçlü ülkeler sıralamasında en üste çıkma umutları daha fazla olacaktır. Bu umutları gerçekleştirmek için bilgiyi kullanmak ve yeni bilgi üretmek gerekiyor. Toplumsal değişimin klasik araçları arasında yer alan ekonomi, medya, uluslararası ilişkiler ve siyaset, çok önemli bir kavram hâline gelen "bilgi" etrafında yoğunlaşmaya başlamışlardır. Bu nedenle, bilgiyi hayatın merkezine yerleştiren, onu büyüten toplumlar milletler camiasının yol göstericileri olacaktır. Yeni toplumun temel ekonomik kaynağı, Sanayi Devrimi'nin üretim araçlarından sermaye, emek ve doğal kaynaklar değil, bilgidir. Zihinsel faaliyet olmadan ekonomide katma değer ve servet oluşturulamaz. Bilgi toplumunun özü bilgili insandır. İyi eğitim almış insanların sayısal çoğunluğu milletlerin göreceli zenginliği için şarttır ama yeterli değildir. Önemli olan, çağdaş üretim için gerekli bilgi ve becerilere, teknolojik, kurumsal ve kültürel alt-üstyapıya, uluslararası rekabet edebilecek güçte firmalara ve mali güce sahip olmaktır.

Gelecekle ilgili öngörülerde teknoloji son derece kritik bir öneme sahip olmaktadır. Teknolojik gelişmenin ülkelere, topluma ve insana olan etkileri uzun vadeli öngörülerle ortaya çıkmıştır. Bu öngörülere göre, teknolojik gelişmelerden herkesin eşit bir şekilde faydalanmayacak olmasına karşılık, teknolojinin hızlı ve küresel dağılımı devam edecektir.

Teknolojik beyin gücü iki yolla sürecektir: Gelişmekte olan bazı ülkelerde teknolojik yönden bilgi sahibi olan iş gücü oranının artması. Şirketlerin ileri teknoloji faaliyetlerini artırması.

Bilim ve teknolojideki gelişmelerin ortaya koyacağı yeni teknoloji uygulamaları, insanın sahip olduğu bilgiyi ve bizatihi insanın kendisiyle ilgili gelişmeleri hızlandıracaktır. Bilgi çağına geldiğimiz bu dönemde artık dünya dördüncü sanayi devrimiyle karşı karşıyadır. Birinci sanayi devrimi su ve buhara, ikinci sanayi devrimi kitlesel üretim için elektriğe, üçüncü sanayi devrimi elektronik ve enformasyon teknolojilerine dayanmaktaydı. Dördüncü sanayi devrimi ise fiziksel, dijital ve biyolojik alanlarda teknolojik füzyonlara dayanıyor. Nanoteknoloji, üç boyutlu yazıcı, robot teknolojisi dördüncü sanayi devriminin açıkçası unsurları hâline gelmiştir.

Gelecekte ortaya çıkacak teknolojik eğilimler, nanoteknoloji ile biyoloji ve materyal teknolojilerinin birleşmesiyle hayatın tüm yönlerini değiştirebilecektir. Uyum sağlayan ülkeler için teknoloji büyük bir fırsattır. Yeni teknolojiyi benimseyebilen, uygulayabilen ülkeler daha fazla fayda elde edecek, diğerlerine nazaran ülkeler arasındaki uçurum daha da genişleyebilecektir.

İnsani ve ahlaki bakış açısıyla, insanların iyiliği için fikrî mülkiyet haklarından insanların daha fazla faydalanması yönünde bir baskı oluşması beklenmelidir. Hassas teknolojilerin kontrol edilmesi ve yasaklanması konusunda ciddi sorunlarla karşılaşılacak, aynı teknolojiyle günlük bir dizi uygulamaya yönelik geliştirilen ürün ve araçların kontrolü daha zor hâle gelecektir. Bilginin gizli kalması, biyolojik madde araştırması ve biyometrik araçlar gibi teknolojik alanda ortaya çıkan etik uygulamalar, uluslararası ticaret politikası ve dış ilişkilerde ortaya çıkan önemli bir faktör olacaktır. Önümüzdeki dönemde, 2020'lerde büyüme merkezleri, teknolojik gelişmeleri ve değişimi sağlayan insan sermayesinden elde ettikleri kazanımlara bağlı olacaktır. Bilim ve teknolojik gelişme ve değişimi sağlayan insan sermayesi rekabet gücünün ve büyümenin temelini teşkil edecektir.

Dördüncü sanayi devriminin yaşandığı bu çağda eğitim artık dört boyutlu hâle gelmiştir. İnsanımızı eğitirken bilgi sahibi olmak, kabiliyetlerini ortaya çıkartmak, aynı zamanda bir karakter sahibi olması kadar bu büyük meta gelişimleri kavrayacak ve adapte edebilecek bir mahiyette bir eğitim sistemine Türkiye'nin ve dünyanın ihtiyacı olmaktadır.

Rekabetin küreselleşmesi, milletlerin önemini azaltmak yerine daha da artırmaktadır. Milletler arasında kültür ve karakterdeki farklılıklar, küresel rekabetin yok edebileceği hususlar olmak yerine rekabet gücü kazanmanın iç dinamiklerini oluşturmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilim ve teknoloji stratejik bir öneme sahiptir. Sanayi toplumunun yakıtı paraydı, bilgi toplumunda yakıt da güç de bilgidir. Dünya, artık, emek yoğun, malzeme yoğun, enerji yoğun değil, bilgi yoğun olmaktadır. Bilim ve teknolojideki gelişmeler milletlerin rekabet gücünü, refah seviyesini ve yaşam kalitesini doğrudan belirleyebilmektedir.

Sayın milletvekilleri, milletlerin sürdürülebilir rekabetçi üstünlükleri muhafaza edebilmesindeki temel faktör verimlilik ve teknolojidir. 21'inci yüzyılın rekabet yapısı ve boyutları doğrudan veya dolaylı biçimlerde verimlilik ve teknolojik faktörlerin belirleyiciliği noktasında buluşmakta, ekonomik gelişmenin, üretim yapısının ve ihracat sektörünün rekabetçi üstünlüklerinin bu olgu tarafından şekillendirileceğini ifade etmektedir.

Makro ekonomik açıdan millî rekabet gücünün kazanılması, milletin sahip olduğu kaynakların verimli kullanılmasına bağlıdır. Rekabet gücünün en anlamlı kavramsal açıklaması "millî verimlilik"tir. Verimlilik artışı, toplumsal ve şirket düzeyinde gelişmeyi gösteren en önemli olgudur. Soyut ve genel verimlilik artışı, ülkelerin zenginliğinin bir açıklamasıdır. Teknolojik yeniliklerin uzun dönem toplumsal ve bireysel refah artışının kaynağı olduğu dikkate alındığında, bunu sağlayan insanın zihinsel emeği kritik bir öneme sahiptir. Rekabetin esasının bilgiye ve bilginin kullanılmasına kaydığı bir ortamda milletin rolü daha da artmıştır. Millî değerlerdeki farklılık, kültür, ekonomik yapılar, kurumlar, tarih, hepsi rekabet gücüne katkı yapar. Bu bakımdan, politik ekonominin bu değerleri dikkate alması gerekir. Bunları inkâr ederek rekabet gücü kazanılmaz. Dünya, bir milletler mücadelesidir. Bu mücadelede hedefe ulaşabilmek için güçlü, her bakımdan kuvvetli bir millet olmak gerekiyor. Bu itibarla rekabet gücünü hedeflemeyen bir politik ekonominin bu mücadelede başarılı olması mümkün değildir.

Bilgi, bilim ve teknolojide geriliğin sebebi olarak zaman zaman dinî inançların etkili olduğu iddia edilmiştir. Din ile ekonomik gelişme arasında illiyet bağı olduğuna dair kabulle Protestanlık'ın ekonomik gelişmenin ajanı, İslam'ın ise önleyicisi olduğunu ifade eden Neoweberyan görüşlerle iktisadi gelişmemiz sorgulanmıştır. Oysa İslam'da bilgi teorisi sadece dinî ve ahlaki bilgiyle değil, genel bilgiyle de mezcedilmiştir. Bilgi, araştırma ve incelemenin eseridir. Hakikate ulaşma yolunda insan, duyularını ve aklını kullanmak, dış dünya ve kendi nefsi üzerinde devamlı düşünüp araştırmak ve incelemek suretiyle bilgi sahibi olabilir. Eşyanın hakikati ve dış dünya arızi ve hayalî değildir. Bilgi, İslam düşüncesinde, Allah'a kâinatın delalet etmesini sağlar.

Büyük bir medeniyet anlayışını insanlığa sunmuş olan Türk milletinin tarih sahnesinde var olmasını sağlayan unsurlarda da bilim büyük bir pay sahibidir. Nobel Kimya Ödülü sahibi Aziz Sancar'ın dediği gibi, bilgiyi içselleştirmek, gelenekselleştirmek gereklidir. Bunun içinde inançlarımız, tarihimiz ve kültürümüz bizim itici gücümüzdür.

Milliyetçi politik ekonomi tercihlerinin temel dayanakları, medeniyet anlayışımızın temelleri, küresel öngörüler, gelişmeler ve güçlü millet, güçlü devlet olma ülkümüzdür.

Milliyetçi Hareket Partisinin bilim ve teknoloji stratejisi, bilim-teknoloji-yenilik-üretim arasındaki etkileşimi dikkate alan bütüncül bir anlayışa dayanmaktadır. Bu bakımdan parti programında bilim ve teknolojiye özel önem verilmiş ve ilgili olduğu her alanda atıflar yapılmıştır. Geçmişten geleceğe mevcudiyetimizi taşımamız için ileri teknolojiye ve güçlü bir ekonomiye sahip olmamız önceliklendirilmiş, bilim ve teknoloji temel ilkelerimiz içine alınmış, bilim ve teknolojiye egemen olmamız ve yeni teknoloji üretim kapasitelerini geliştirmemiz hedeflenmiştir. Bu çerçevede, bilim ve bilim adamına önem veren politikayla bilgili insanların yetiştirildiği bir eğitim sistemi esas alınmıştır.

Bu çerçevede, Milliyetçi Hareket Partisi, bilim, teknoloji ve sanayi genel stratejisinde 6 stratejik amaçla bu amaçlara ulaşmak için politikalar benimsemiştir. Milliyetçiliği odağına almış Milliyetçi Hareket Partisinin politik ekonomi tercihlerine dayalı olarak uygulanacak bilim, teknoloji, sanayi stratejisi sonucunda yüksek teknoloji, yenilenmiş teknolojik altyapı, istihdam, refah, kalite ve rekabet gücünde artma olacaktır.

Huzurlarınıza sunulan 2017 yılı Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bütçesinin bütün milletimize hayırlı sonuçlar getirmesini diliyorum. Sayın Bakan ve çalışma arkadaşlarına başarılar diliyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OKTAY VURAL (Devamla) - Bütçe görüşmelerine gerek Komisyon gerek Genel Kurulda katkılarda bulunan milletvekillerimizi ve yüce heyetimizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)