| Konu: | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 8'inci Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 39 |
| Tarih: | 13.12.2016 |
MHP GRUBU ADINA İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı'nın, Devlet Personel Başkanlığı, Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü ve Mesleki Yeterlilik Kurumu bütçeleri üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu ve aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
İstanbul Dolmabahçe'de, Türkiye'yi teslim alıp, yıkmak ve yok etmek isteyen bölücü alçaklarca gerçekleştirilen hain saldırı sonucu 44 vatan evladı şehit olmuştur. Şehitlerimize Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar, milletimize başsağlığı ve sabır diliyorum.
Unutulmamalı ki terörizm, Türkiye'nin çözülmesi amacına asla ulaşamayacaktır. Türk milleti, millî birlik ve dayanışma bağlarını daha da sağlamlaştırarak bugünleri aşacak ve bu zulmeti yenecektir.
Teröristlere yataklık eden, arka çıkan ve bölücülerin sırtını sıvazlayan hainler bilmeli ki Türk devleti her türlü iğrenç, kalleş ve namert operasyonları göğüsleyip, ezecek güç ve kudrettedir.
Değerli milletvekilleri, bugün görüştüğümüz kurumlar, çalışma hayatına, kamu çalışanlarının hukuki ve mali statülerine, kamu yönetiminin temel ilkelerine ilişkin düzenleyici rol üstlenen ya da üstlenmesi gereken kurumlardır.
Bunlardan Devlet Personel Başkanlığının kuruluş amacı, kamu yönetiminin teşkilat, görev ve yetkileriyle, memur ve diğer kamu görevlilerinin tabi olacakları personel rejimlerinin düzenlenmesi, personel rejimleri arasında uyum, denge ve koordinasyonun sağlanmasıdır.
Bugün memur, işçi, sözleşmeli personel ve geçici personel statüsünde olmak üzere toplam 3 milyon 292 bin kamu çalışanı bulunmaktadır.
Kamuda istihdam edilenler işlevleri açısından değerlendirildiğinde ise 3 tip kamu çalışanından söz etmek mümkündür. Bunlar, daha ziyade kurumun ve çalışanların sağlıklı hizmet verebilmesine yardımcı olmak üzere hizmet veren görevliler; bürokrasinin kayıt, yazışma gibi karar verici mekanizmaların talimatları doğrultusunda hareket eden ve günlük rutin işleri yürüten görevliler; devletin politika belirleme, planlama, karar alma ve denetim gibi temel belirleyici fonksiyonlarını ifa eden görevlilerdir. Söz konusu görevlilerin her birinin nitelikleri, seçilmeleri, atanmaları ve özlük haklarının da bu işlevleriyle uyumlu olarak tanzim edilmesi gerekmektedir.
Dünya ölçeğinde rekabetçi bir yapının kurulması, diğer şartlarla birlikte, rekabet edebilir nitelikte personel istihdamını gerektirmektedir. Kamu görevlilerinin yürüttükleri hizmet ve hitap ettikleri kitle dikkate alındığında, toplumsal hayattaki etki alanları ve önemleri daha iyi anlaşılmaktadır. Anayasa'nın 128'inci maddesinde devletin, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerin memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görüleceği hükme bağlanmıştır.
Kamu çalışanlarının işe girme sürecinden başlayarak çalışırken bağlı oldukları hukuki ve mali statüleri ile emekliliğe dair ciddi sorunları bulunmaktadır. Bugün kamu çalışanlarının karşı karşıya bulunduğu en önemli sorunları şu şekilde ifade etmek mümkündür: İşe girişte objektifliğin tesis edilememesi; ilerleme ve yükselmede liyakat yerine kayırmacılığın hâkim olması; istisnai uygulamaların yaygınlık kazanması ve bunun ortaya çıkardığı adaletsizlikler; objektifliği sağlamaya dönük mevcut yasal ve idari düzenlemelerin sulandırılması; memur ve diğer kamu çalışanlarının tanım, statü, unvan ve sınıflandırma karmaşası; genel idari esaslara göre yürütülmesi gereken asli ve sürekli kamu hizmetlerinde taşeron, geçici personel, geçici işçi ve sözleşmeli personel çalıştırılması; ücret adaletsizliği ve ücretlerin yetersizliği; kamu çalışanlarının çoğunun yoksulluk sınırının altında gelir elde ediyor olması; sicilin kaldırılması ve yeni bir değerlendirme sisteminin getirilmemesi; ödüllendirme ve cezalandırma yönteminin motivasyonu ve iş verimini artırıcı olmaması; kamu çalışanlarına uygulanan taciz, tehdit ve yıldırmaya dayalı haksız ve adaletsizlikler, mobbing uygulamaları; devlet memurluğunun parti memurluğu hâline gelmesi; çalışırken alınan maaş ile emekli olduktan sonra alınan aylık arasındaki dengesizlik; her alanda yaşanan ölçüt karmaşası; yolsuzluk ve usulsüzlükler ile bunları önleyecek yasal ve yönetsel düzenlemelerin hayata geçirilememiş olması; başta Devlet Memurları Kanunu olmak üzere personel kanunları ve teşkilat kanunlarıyla yapılan münferit, birbiriyle bağlantısız düzenlemelerin çalışanlar arasında yarattığı eşitsizlikler; genel olarak torba kanunlar ve kanun hükmünde kararnamelerin oluşturduğu mevzuat kirliliği ile özensiz uygulamaların kamu yönetimi disiplininden uzaklaşılmasına yol açılmasıdır.
Teşkilat kanunları ve personel rejimine ilişkin yapılan çoğu düzenleme sistem bütünlüğü içerisinde yapılmadığı için, başta koordinasyon eksikliği olmak üzere ilke, odak ve ölçüt sorununun kronik hâle gelmesine yol açmaktadır. Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri döneminde, hükûmet programlarında ve planlarda, 657 sayılı Kanun'un yamalı bohça hâlini aldığından söz edilerek çağdaş bir personel rejiminin yapılacağı ifade edilegelmiştir. Kamu yönetimindeki ve personel rejimindeki dengesizlik, verimsizlik ve kalitesizlikten, bürokratik oligarşiden şikâyet edilmiştir. Oysa yapılan her düzenleme bunları düzeltmek yerine personel rejimini daha içinden çıkılmaz hâle getirmiştir.
Nitekim, 2017 yılı programında şu sorunlara dikkat çekilmektedir:
"Hizmet-personel-ücret ilişkisinin sağlıklı bir şekilde kurulması ihtiyacının önemini koruduğu, kamuda verimlilik kültürünü geliştirmek için hizmet içi eğitim programlarının kapsamlı ve sistemli bir anlayış doğrultusunda ele alınmasının gerektiği, personel değerlendirme sisteminin gözden geçirilerek personelin performansının ölçülmesinde nesnel ve açık standartların geliştirilmesinin önem arz ettiği, görevde yükselme konusunun mevzuatta açık ve yeterli bir şekilde tanımlanmadığı, kamu personelinin kurum ve kuruluşlar arasında dengesiz dağıldığı, personel ile ücret düzeyinin hizmet gerekliliğiyle uyumsuz olduğu." Kamu personel sisteminde göze çarpan sorunlar olarak sayılan bu hususlar, bizatihi liyakat, adalet, birlik ve objektiflik gibi temel ilkelerdeki zafiyetlere işaret etmektedir. Bu tespitler Hükûmete aittir ve on dört yılın sonunda hâlâ bu sorunların devam ediyor olması, bu alanda sonuç alıcı, elle tutulur bir çalışmanın yapılmadığını ortaya koymaktadır.
Devlet Personel Başkanlığının, başta 1965 yılındaki Devlet Memurları Kanunu olmak üzere, 1983 yılında çıkarılan kadro kararnamesi, 1999 yılında getirilen merkezî sınav ve görevde yükselme sistemleri ile 2001 yılında çıkarılan kamu görevlileri sendikasına ilişkin düzenlemeler faaliyet alanıyla ilgili olarak tarihinde yaptığı önemli işlerdir. Ancak bugün çalışanların hukuki ve mali statülerine ilişkin birçok konuda içinden çıkılmaz bir hâl alan personel rejiminin görünümü, maalesef 1965 yılındaki durumdan farksız hâle gelmiştir.
Kamu hizmetine girme, yükselme, yer değiştirme ve ücret konusu personel rejiminde objektif ölçütlerin ve adaletin varlığının ya da yokluğunun en çok hissedildiği alanlardır. Kayırmacılığın yaygınlık kazandığı bu alanlar personel rejiminde yol açılan tahribatın da odak noktasını oluşturmaktadır. Hizmete girişte ve terfide liyakatin esas olmaması bürokrasiyi siyasallaştırmakta, kamu görevini parti görevine dönüştürmektedir. Tüm bu düzenlemeler ve gelişmeler sonucunda da kamu yararı odak olmaktan, liyakat ilkesi ise ölçüt olmaktan çıkmaktadır.
Değerli milletvekilleri, hatırlanacağı üzere Hükûmet 1 Kasım seçimlerinde kamudaki taşeron işçilerin kadroya geçirileceği vaadinde bulunmuştu. Seçimlerden bir hafta sonra o dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Faruk Çelik, katıldığı bir televizyon programında hangi taşeronların kadroya alınacağına ilişkin listenin yeni Bakanlar Kurulu tarafından altı ay içinde ilan edileceğini ve taşeronların durumunun altı ay içinde netlik kazanacağını söylemişti. Öte yandan, Maliye Bakanı Naci Ağbal da taşeron işçilerle ilgili düzenlemenin 21 Mart 2016 tarihine kadar Meclise sevk edileceğini belirtmiş ve Maliye Bakanlığı koordinasyonunda devam eden çalışmalar sonucunda 150 bin civarında taşeron işçinin kadrolu olacağını söylemişti. Ancak bugüne kadar taşeron işçilere ilişkin herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Yine, 2015 yılında imzalanan ve kamu çalışanlarının 2016-2017 yıllarına ilişkin hakları konusunda düzenlemeler içeren toplu sözleşmede işçilerin, 4/C'lilerin ve sözleşmelilerin durumlarına göre uygun kadro ve pozisyonlara geçirileceği öngörülmüş ve bu konuda çalışma başlatılması kararlaştırılmıştır. Bununla birlikte toplu sözleşmede çalışma yapılacağı belirtilen konularla ilgili olarak aradan geçen bir buçuk yıllık süre içinde herhangi bir somut adım atılmamış, bir çalışma ortaya konulmamıştır. İlgili bakanlarca bu konuda sorulan sorulara da ikna edici ve inandırıcı cevaplar verilmemektedir.
Buradan bir kez daha soruyorum: Sayın Bakan, taşeronlarla ilgili çalışma devam etmekte midir yoksa rafa mı kaldırılmıştır? Sizden haber bekleyen binlerce taşeron işçisinin kadrolarını ne zaman vereceksiniz? Taşeronlarla birlikte kadro bekleyen 4/C'lileri kadroya geçirecek misiniz? Diğer taraftan, öğretmen ve polislerimizin ek göstergelerini ne zaman 3600'e çıkaracaksınız?
Bize göre, kamu istihdamı gözden geçirilerek aynı ya da benzer işi yapmakla birlikte sözleşmeli, geçici, taşeron elemanı, 4/B'li, 4/C'li, vekil ve benzeri adlar altında istihdam edilenlerin tamamının kadrolu istihdamını sağlayacak düzenlemeler yapılmalı ve bu alandaki karmaşa ve mağduriyetler giderilmelidir. Kamuda ücret adaleti sağlanmalı, görev, yetki ve sorumluluk bakımından eşit değerde iş yapanın eşit ücret alması temin edilmelidir. Kamu çalışanlarının ek gösterge, denge ve hizmet tazminatı, fazla çalışma tazminatı, diğer zam ve tazminatlar ile yan ödeme gibi, kurumlar ve statüler arası farklılıklara yol açan ödeme unsurları gözden geçirilerek tüm kamu çalışanlarını kapsayacak şekilde ve hakkaniyete uygun biçimde yeniden düzenlenmelidir. Kamu çalışanlarına çeşitli adlar altında ödenmekte olan ek ödemeler emekli aylığına da yansıtılmalıdır.
Öğretmenlerin ek göstergeleri 3600'e çıkarılmalı. Ek ders ücretleri ile eğitim öğretim tazminatları yükseltilmeli, eğitime hazırlık ödeneği artırılmalı ve eğitim kurumlarında çalışan tüm personele de yansıtılmalıdır. Öğretmenlerin özür grubu tayinleriyle ilgili sorunları çözüme kavuşturulmalıdır. Öncelikle öğretmen ihtiyacı olan hiçbir okul bırakılmamalı, derslik ihtiyacı giderilmeli ve atanamamış tüm öğretmenlerin atamaları kademeli olarak yapılmalıdır.
Sağlık hizmetlerinin standardının ve kalitesinin yükseltilmesi için yardımcı sağlık personelinin resmî ve özel sağlık kuruluşlarında istihdamı yaygınlaştırılmalıdır. Bu kapsamda atanamamış ebe, acil tıp teknisyeni, anestezi teknisyeni, sağlık memuru ve tıbbi sekreter gibi yardımcı sağlık personelinin istihdam edilmesi için gerekli şartlar oluşturulmalıdır. Sağlık çalışanlarına çalışma sürelerinin her bir yılı için doksan gün fiilî hizmet süresi zammı hakkı verilmelidir.
Emniyet çalışanlarının çalışma süreleri, fazla mesaileri ve emekliliğe yansıyan hakları yeniden düzenlenmeli, çalışma şartları iyileştirilmeli ve polislerimizin ek göstergeleri 3600'e yükseltilmelidir.
Uzman jandarmaların statüsüne uygun olarak mali ve sosyal hakları artırılmalı, uzman erbaşların kamu kurumlarına geçişini sınırlayan kanunun çıktığı tarihte görevinden ayrılmış olanların müktesep hakları korunmalı, yedi yıl uygulamasından kaynaklanan mağduriyetleri giderilmelidir.
TÜRK-İŞ'in araştırmasına göre 2016 Kasım ayında 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 1.416 lira, yoksulluk sınırı ise 4.615 lira olmuştur. Bu rakamlara göre, bugün, kamu çalışanlarının çoğu yoksulluk sınırının altında ücret almaktadır. Bununla birlikte, kamu çalışanlarını, esasen genel ücret seviyesinin düşüklüğünden çok, benzer işler yapmalarına rağmen oluşan ücret farklılığı ve adaletsizliği rahatsız etmektedir.
Değerli milletvekilleri, kamu yönetimi sisteminin en önemli sorunlarından birisini yolsuzluklar ve usulsüzlükler oluşturmaktadır. İş ve işlemlerin yeterince şeffaf olmaması ve hesap verme sorumluluğunun tam olarak işlememesi yolsuzlukların artmasına neden olmaktadır. Kamuda genellikle "yozlaşma", "iltimas", "kayırma" ve "rüşvet" kavramlarıyla eş anlamlı olarak kullanılan "yolsuzluk" olgusu çözümü aciliyet kesbeden önemli bir sorundur. Ülkemizde şeffaflığın artırılması ve kamuda etkin yönetimin geliştirilmesi amacıyla 57'nci Hükûmet döneminde Mayıs 2001'de çıkartılan Türkiye'de Şeffaflığın Artırılması ve Kamuda Etkin Yönetimin Geliştirilmesi Eylem Planı, AKP hükûmetlerince uygulanmamış, bu yönde yeni bir düzenleme de uygulamaya konulmamıştır. Bu doğrultuda bir düzenlemeyle İdari Usul Yasası'nın bir an evvel hayata geçirilmesi zorunlu görülmektedir.
Kuşku yok ki kamu yönetiminin karakterini belirleyen en önemli ilke liyakat ilkesidir. Sağlıklı işleyen bir kamu yönetiminin varlığı için liyakat ilkesinin tavizsiz uygulanması son derece önemlidir. Bu açıdan, liyakat ilkesinin teorik olarak varlığı değil, uygulamada liyakate ne derece önem verildiği önemlidir. Liyakat sisteminin temelde varlık nedeni yöneticilerin politik atamalara karşı korunması ve bürokrasinin kalitesinin artırılmasıdır. Zira, adam kayırmacılığı ve politik atamalar bürokrasinin niteliği ve kamu hizmetlerinin kalitesi üzerinde oldukça olumsuz etkiler yapmaktadır. Liyakat sisteminin en önemli özelliği kamu görevlilerinin görevin gerektirdiği vasıflara uygun, vatana ve millete sadakatle bağlı ehil kişilere verilmesi, siyasal nitelikli atamalara karşı hassas olunmasıdır. Ancak, uygulamada siyasi ya da bir grubun menfaatini öne çıkaran anlayışın bürokrasiyi dizayn etmekte olduğu görülmektedir. Bu durum, devlet memurluğunun parti memurluğuna dönüştürülmesine, kamu çalışanlarının kutuplaştırılmasına ve kamu hizmetlerinin kalitesinin düşmesine yol açmaktadır. Türkiye kamu idaresi bugün, maalesef, bu tabloyla karşı karşıyadır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsünün kamu yönetimini geliştirecek çalışmaları yapmak, idari alanda eleman yetiştirmek, memurların hizmet içinde yetişmelerini sağlamak gibi üç temel görevi bulunmaktadır. Kamu idaresinin geliştirilmesine yönelik akademik altyapı oluşturulması ve araştırma yapılması amacıyla kurulan söz konusu kurum, uygulamada bu işlevlerini yeterince yerine getirememektedir. Enstitü, bugüne kadar idari alanda iki önemli projeyi koordine etmiş ve gerçekleştirmiştir. Birincisi, 1963 yılındaki Merkezi Hükûmet Teşkilatı Araştırma Projesi, kısa adıyla MEHTAP; ikincisi, 1991 yılındaki Kamu Yönetimi Araştırma Projesi, kısa adıyla KAYA'dır. Ancak, sonrasında enstitünün bu çapta bir çalışmasının olmadığını görüyoruz. Bugün Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsünün bir koordinasyon görevi üstlenerek ilgili kurumların katılımıyla yeni bir çalışma yapması gereği vardır. Zira, bugün, kamu yönetiminin MEHTAP ve KAYA projelerinin hazırlandığı dönemdeki ölçüde yeniden reforme edilmesine ihtiyaç bulunmaktadır. 15 Temmuz süreci kamu görevlilerinin ve kamu yöneticilerinin devlete sadakatinin ne kadar önemli olduğunu bizzat göstermiştir. Enstitünün, bu ihtiyacı giderecek bir fonksiyonu da ifa etmesi gerekmektedir. Anayasa'nın 128'inci maddesinin son fıkrasında, üst kademe yöneticilerinin eğitiminin özel olarak ayrı bir kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır. Bu doğrultuda, enstitünün Devlet Personel Başkanlığıyla bir eş güdüm içerisinde bu meseleye el atması ve bir sisteme bağlaması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, amacı, mesleki yeterlilikleri tanıyan, uluslararası düzeyde kalite güvencesi sağlanmış millî yeterlilik sistemini kurmak ve işletmek olan Mesleki Yeterlilik Kurumu, kurulduğundan bugüne kadar bu amacını sınırlı düzeyde gerçekleştirebilmiştir. Ülkemizdeki çalışan sayısı dikkate alındığında yaklaşık 35 bin kişiye mesleki yeterlilik belgesi verilmiş olması bu yetersizliği ortaya koymaktadır.
Süremin sonuna geldim. Bu konuyla ilgili daha uzun söyleyeceklerim vardı ancak bu düşüncelerle konuşmamı bitirirken kurumların 2017 yılı bütçelerinin devletimizin bekası, milletimizin huzur ve refahı için katkı sağlamasını diliyor, hepinizi, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Aksu.