GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 9'uncu Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:40
Tarih:14.12.2016

MHP GRUBU ADINA DENİZ DEPBOYLU (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bütçesi üzerinde konuşmak üzere Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Aziz Türk milletini ve Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, 10 Aralık Cumartesi günü İstanbul'da yaşanan hain terör saldırısı sonucunda şehit olan kahraman polislerimize ve masum vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, yakınlarına, Emniyet teşkilatımıza ve milletimize başsağlığı ve sabır diliyorum. Terörü ve vatanımızın, milletimizin birliğine bütünlüğüne kasteden tüm terör örgütlerini lanetliyorum.

Yine, Halep'te yaşanan dramı, kadınların çocukların öldürülmesine yönelik yapılmış saldırılara göz yuman, görmezden gelenleri kınıyor, yaşanan acıların bir an önce son bulmasını diliyorum.

Değerli milletvekilleri, bir sosyal sözleşme olarak bütçenin önemi, kamu kaynaklarının nasıl toplandığı ile nereye ve nasıl harcandığıyla ilgilidir. Bütçeyi sadece devletin bir yıllık gelir ve gider tahmin ve hedeflerini gösteren bir belge olarak görmek, değerlendirmek noksan olacaktır. Bütçe ve hesap görüşmelerini yine, Hükûmetin bir yıllık politika ve uygulamalarını değerlendiren, denetleyen bir belge olarak görmekle birlikte bugüne kadar neler yapıldığının da dikkate alınmasının gerekliliğini size hatırlatmak istiyorum. Zira, bu, bize gelecekte yapılacaklar için de öngörü sağlayacaktır.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının yetki alanına giren çalışmaları da ayrı ayrı değerlendirmek istiyorum.

Sosyal yardımlarla başlayalım. Bildiğimiz kadarıyla sosyal yardımların gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 1,25 oranındadır. Maalesef, sosyal yardım ve hizmetler sistemi sağlıklı bir şekilde işlememektedir. Sistemde "Kimlere, hangi şartlarla, ne miktarda, ne zamana kadar sosyal yardım ve sosyal hizmet yapılacaktır?" sorusunun cevabını bulmak mümkün değildir. Sistem, bir hak olarak değil, bir lütuf olarak yardımları düzenlemektedir. Sağlanan yardımların standardı düşüktür. Yaşlılık ve muhtaçlık maaşları yanında engelli maaşları gibi konularda da şartlara uyan, ancak sadece talep edenlere yardım ulaşmaktadır. Talep edilmedikçe söz konusu yardımlardan, haklardan yararlanmak mümkün olmamaktadır. Yardımlar daha ziyade siyasi iktidarın takdirlerine göre yapılır gibi bir görüntüyle karşı karşıyayız. Sistem, keyfîliklere ve siyasi kullanıma müsait durumdadır. Sistem, AKP tarafından fütursuzca istismar edilmekte, siyasi rant aracı olarak görülmektedir.

Engellilerle ilgili sorumluluklarını değerlendirirsek Bakanlığın, özel durumu olan vatandaşlarımızın da sorunlarının maalesef çözülemediğini görüyoruz. Engelli bireylerin haklarını geliştirmek, eşit fırsatlara sahip olmalarını güvence altına almak, engellilerin yetenekleri ve potansiyelleri doğrultusunda gelişmelerini, onların ekonomik ve sosyal refahını sağlamak devletin görevidir. 8,5 milyona yakın bir engelli nüfusumuz mevcut ancak sorunları çözülemedi; istihdamdan ulaşıma, sağlığa kadar birçok sorunları var. Bu sorunlar giderilmeli, engelli vatandaşlarımızın önündeki engeller kaldırılmalıdır. Yine, kendi yetenekleri de dikkate alınarak iş sahibi olmaları sağlanmalı, engellilere yönelik boş kontenjanların da süratle doldurulması gerekmektedir.

Şehit aileleri ve gazilerle ilgili yapılan çalışmalar da maalesef yetersiz ve hatalarla doludur. Gazilerimize ve şehitlerimizin emanetlerine sahip çıkmak ve toplumda kendilerine yaraşır bir hayat seviyesi sağlamak devlet ve millet olarak hepimizin sorumluluğu, görevidir ancak gazilerimize ve şehit ailelerine sağlanan imkân ve haklarda onları ayrıma tabi tutan, mağdur eden birçok uygulama söz konusudur.

667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'yle yapılan düzenleme sonucu 15 Temmuz melun darbe girişiminde şehit düşen ve malul olanlar ile yıllardır terörle mücadele eden, şehit düşen ya da malul olanlar için bağlanan aylıklar ve ödenen tazminatlar arasında çok ciddi farklar mevcuttur. Şehitler ve gaziler arasında ayrım yapılması gönülleri yaralamıştır. Onlar arasında ayrımcılık yapılmasını kabul etmek mümkün değildir. Bu yanlışlık düzeltilmeli, derhâl düzeltilmeli, 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'yle yapılan düzenlemeden terörle mücadele kapsamında şehit ve gazilerimiz de yararlanmalıdır.

Değerli milletvekilleri, size iki tane fotoğraf göstereceğim. Bu, 675 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'yle, bir gazimize verilmiş, 15 Temmuzda gazi olmuş bir vatandaşımıza verilmiş bir kart. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı... Keşke Bakanımız da burada olsaydı, görseydi, yine iletirim kendisine. Bakın üzerinde "gazi" yazıyor, gayet düzgünce hazırlanmış bir kart. Peki, farklı statü 3713'le gazimize verilen kartta ne yazıyor biliyor musunuz? "Şehit yakını, gazi yakını, malul yakını." Arkadaşlar, değerli milletvekilleri; bu kişi, gazi; bu kişi, bir uzvunu kaybetmiş, terörle mücadele ederken yaralanmış, belki de çalışamıyor, sıkıntılı, sorunlu bir yaşamı var ama kendine reva gördüğünüz bu. Değerli AKP'li milletvekili arkadaşlarımız -eğer telefonlarınızı bırakıp şöyle bir fotoğrafa bakarsanız belki göreceksiniz- maalesef haksızlık yapıyorsunuz gazi ve maluller arasında, şehitler arasında ayrımcılık yapıyorsunuz.

Kore ve Kıbrıs gazilerimizin yıllardır çözüm bekleyen soruları vardır. 1005 sayılı Kanun'a göre muharip gazilerimizden sosyal güvencesi olmayanlara net asgari ücret, sosyal güvencesi olanlara 6503 gösterge rakamı üzerinde aylık bağlanmaktadır. Muharip gazilerimize Şeref Aylığı ödenmesinde aylık bağlama gerekçesi olan "vatana hizmet" kriteri dışında bir kriterin esas alınması suretiyle "şeref" kriterinin farklılaştırılması kabul edilemez.

Muharip gazilerin gelir ve iş durumuna bakılmaksızın hepsine aynı tutarda Şeref Aylığı bağlanmalıdır. Muharip gazilerimizin çoğuna Devlet Övünç Madalyası verilmemiştir. Kore gazilerine Kore tarafından verilmiştir ama ne acıdır ki bizim devletimiz tarafından verilmemiştir. Ayrıca muharip gaziler, faizsiz konut kredisinden ve diğer bazı haklardan yararlanamamaktadır. Muharip gazilerden madalya için para istenmesi ayıbı ortadan kaldırılmalı ve tümüne onurla, gururla taşıyacakları madalyaları teslim edilmelidir. Muharip gazilerimiz de faizsiz konut kredilerinden yararlanabilmelidir.

Terörle mücadelede malul sayılmayacak derecede yaralanan ve malul sayılmayan gaziler hiçbir haktan yararlanamıyor. Özellikle de kendilerine gazilik unvanının verilmemesinden dolayı büyük üzüntü duyuyorlar. Maluliyetlerinden dolayı çalışma ortamında sıkıntı çeken gazilerimizin 3600 günde emekli olabilme hakkını almaları gerekiyor. Şehitlerin ve vefat eden gazilerin ana ve babalarına bağlanan aylık, her biri için asgari ücretin net tutarından az olmamak üzere artırılmalıdır. Şehit çocuklarımızın hepsine iş hakkı verilmelidir. Şehit ailelerine sağlanan ÖTV'siz araç alma imkânından terörle mücadelede gazi olanlar da yararlanmalıdır.

Değerli milletvekillerimiz, gaziler için söyleyebileceğimiz daha çok söz var. Ne şehitlerimizin ne gazilerin ne de onların geride bıraktığı çocuklarının, ailelerinin, anne babalarının haklarını ödeyebiliriz.

Ama, bunun dışında, kadın ve çocukla ilgili çalışmalara da ben değinmek istiyorum. Bu konuda da maalesef çok eksik, hata var.

Aile, biliyorsunuz, toplumun en küçük temel taşı. Ailede bir sorun varsa devletin bütünlüğüne de bu sorunlar yansır. "Neler yapılıyor?" diye baktığımızda, bir ASDEP projesi var. Bu, 61'inci Hükûmetten bu yana her hükûmet programında önümüze getirilmiş ama maalesef pilot çalışmalar dışında yapılan kayda değer herhangi bir çalışma yok. Yine, aileyi ve sosyal fonksiyonlarını zayıflatıcı unsurlar da ortadan kaldırılamamış. Ailelerimizi en çok rahatsız eden, en çok sıkıntıya sokan, ailelerimizi dağıtan, bölen, maalesef ekonomik sorunlar. Ekonomik sorunların çözülmesi için de yapılan kayda değer bir çalışma yok.

Yine, son zamanlarda artan intihar olayları bizi endişeye sürüklüyor. Bakın, benim kendi seçim bölgem Aydın'da neredeyse haftanın her günü birer intihar olayı gerçekleşiyor. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımıza bir yazılı soru önergesi ilettim, inşallah cevabını alırım. Ailelerimizin, insanlarımızın intihar etmesinin önüne geçmek zorundayız.

Kadına yönelik şiddetin artışı bizi yine ayrıca endişelendiriyor. Maalesef hükûmetleriniz boyunca kadına yönelik şiddet yüzde 1.400 arttı. 2013 yılında 237, 2014 yılında 294, 2015 yılında 303 ve 2016 yılında ise -Kasım ayına kadar- 272 kadın öldürüldü. İstismar edilenlerin sayısını isterseniz istatistiklerde de bulabilirsiniz, bunu geçeceğim ama kadın şiddetinin görünen tarafının yanı sıra bir de görünmeyen tarafı var ki, bu, ısrarlı takip, mobbing, yine, psikolojik şiddet, ekonomik şiddet... Bütün bunların üzerinde ciddiyetle durulması ve çalışılması gerekiyor.

Kadınların toplumsal yaşamdaki statüsünün iyileştirilmesi için yapılması gereken çok şey var, maalesef yaptığınız ya da yaptığınızı iddia ettiğiniz çalışmalar kadınlarımızı korumaya yetmiyor. Kadın ve erkeğe eşit fırsatların sunulduğu, kadına saygının ön planda olduğu, hem kadına hem de erkeğe eşit desteğin sağlandığı çağdaş bir yaklaşıma ihtiyacımız var.

Çocuklarımıza gelince, çocuklarımız için söyleyeceğimiz çok söz var. Çocukların çalıştırılması ve her türlü çocuk istismarı maalesef devam etmektedir. Sayın Bakan, çocuk istismarlarını engellemek üzere kurduğumuz Komisyonda bulunmanızı ben çok arzu ederdim. Orada olmanız gerekirdi; ya çağrılmadınız ya da bilemiyorum, gelemediniz ama keşke olsaydınız.

Özellikle, 18 yaş altındaki evlilikleri engelleme yolunda yapılması gereken çok fazla çalışma var. TÜİK, çalışma yapıyor ama maalesef istatistik çalışmalarını 16-17 yaş grubunun araştırmalarıyla sınırlandırıyor ama çok daha erken yaşta çocuklarımız yasal olmayan yollarla evlendiriliyor, bunun bilgisine sahibiz.

Yine, son on yılda kız çocuklarının okullaştırılması oranında ciddi bir artış söz konusu olduğu iddia ediliyor ama önemli olan, çocukları okula yazdırmak değil, onların devamını sağlamak. Okullaşma güzel ama gerisi çok daha önemli. Millî Eğitim Bakanlığının sunduğu bilgilere göre, 2013 yılında 174.625 öğrenci, ilköğretim okullarını, ilkokulu, ortaokulu terk etmiş: Yine, 2014 yılında bu sayı 234.932 olmuş. Maalesef, Millî Eğitim Bakanlığı bunların cinsiyetini vermiyor, açıklanan bilgilerde yine terk sebepleri de yazmıyor.

Eğitim Reformu girişiminin bir çalışması var, 2014-2015 Eğitim İzleme Raporu'nda: Türkiye'de çocukların yüzde 38'i okulu terk ediyor. Yine, kız çocuklarımızda bu oran, kız çocukları için de yüzde 39,9. Bu, ne demek? 100 çocuktan 40'ı, 10 kız çocuğundan 4'ü okulunu devam ettiremiyor, okulunu bırakıyor, terk ediyor. Dolayısıyla hem eğitimin ilerleyen süreçlerinden hem de istihdamdan mahrum kalıyor.

Yine, temel hizmetlere erişim problemleri ve yoksulluk, çocuğun çocuk işçi olma ihtimalini yükseltiyor. Bu okuldan ayrılmış, terk etmiş çocuklarımız ne alemde? Evlendirildiler mi, çocuk işçi olarak mı çalıştırılıyorlar bunları bilmek istiyoruz.

On beş yıllık AKP iktidarı boyunca Hükûmetin, çocuk haklarıyla ilgili olarak yeterli çalışmadığı, millî bir çocuk politikası geliştiremediği, çocukları ihmal ettiği ortada.

Ulusal risk haritası oluşturulmalıdır. Okula devam edemeyen çocukların sayısının ve sebeplerinin araştırılması, erken yaşta evliliklerin 16-17 yaş kriteri konmaksızın saha çalışmalarıyla tespiti, aile içinde her türlü ihmal ve istismarın araştırılması ve çocuk iş gücünün belirlenmesi amacıyla risk haritalarının oluşturulması önem arz etmektedir ama lütfen, bunu yaparken Bakanlığınızdaki mevcut birimin yaptığı gibi yapmaya devam etmeyin çünkü yaptığı çalışmalar da bizim kültürümüze göre yanlış cevapları alması söz konusu olduğundan başarıya ulaşması mümkün değil. Yapılacak çalışmaların yapılandırılmasında Türkiye Çocuk ve Ergen Psikiyatristleri Derneği, Türk PDR, Türk Psikologlar Derneği, Sosyal Pediatri Derneği yöneticileri ve akademisyenlerden oluşturulacak danışma kurulunun desteği alınarak çalışmalara bilimsel nitelik kazandırılması gerekiyor. Gerçekten -ben, Çocuk İstismarı Komisyonundan biliyorum- çok hatalı anketler, uygulamalar yapıyorlar; sonuçlar doğru çıkmıyor. Böyle ne yaparsak ne olur, akademisyenlerden, derneklerden yararlanırsak? Böylece kayda değer ölçüde maddi manevi emek harcanarak gerçekleştirilecek çalışmaların sunduğu bilgi ve verilerin geçerliliği, güvenilirliğini yüksek olacaktır.

Yine, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'ni imzaladık. "18 yaşın altındaki her birey, çocuktur." diyor. Lütfen, Türk Ceza Kanunu ve Türk Medeni Kanunu'nu -buna uyma yükümlülüğümüz olduğu, imzaladığımız için Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'ni- buna göre düzenlememiz gerekiyor. Bu konuda hassasiyetinizi rica ediyorum. Biz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak 18 yaş altının "çocuk" olarak kabul edilmesi yönünde Türk Medeni Kanunu'nda, Türk Ceza Kanunu'nda gerekli kanun teklifini verdik. Bu konudaki desteğinizi rica ediyorum.

Yine, bununla birlikte, bütün bu çocuklarımızla ilgili sorunları burada dile getirmek mümkün değil, zaman yeterli değil, zaman bitiyor. Çocuk hakları daimi komisyonu kurulması çok önemli. Bununla ilgili de biz kanun teklifimizi sunduk. Bu konuda da sizlerin desteğini bekliyoruz. Tüm çocuklarımızın, kadınlarımızın, ailelerin ve özellikle gazilerimizin, şehitlerimizin ve ailelerinin haklarını, engelli vatandaşlarımızın haklarını savunarak onları en iyi noktaya getirebilecek kararların alınmasını diliyorum.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)