| Konu: | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı Maddeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 41 |
| Tarih: | 15.12.2016 |
CHP GRUBU ADINA NURETTİN DEMİR (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, saygıdeğer basın mensupları ve sevgili yurttaşlarım; öncelikle sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Halep'teki, gerçekten insanlık dışı katliamları lanetliyorum hem kendi adıma hem de partim adına.
2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı'nın sonuna geliyoruz. Yeni bütçemizi sizlerin ve bizlerin katkılarıyla tamamlayıp Hükûmete teslim edeceğiz. Bu bütçe halkımıza ne kadar merhem olur ne kadar umutlara yol açar, neler getirir, neler götürür hep birlikte göreceğiz. Halkın vekili olarak bu bütçeden endişeliyim. İşsizliği, yoksulluğu yok eden bir bütçe değil, vatandaşımızı daha da darboğaza sürükleyen, israf bütçesidir. Kemerlerimizi sıkmamıza yol açacak dar bir bütçedir.
Değerli milletvekilleri, bütçe gelir ve giderlerine ilişkin diğer harcamalar üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubum adına söz aldım.
Özel idare, yerel yönetimler, büyükşehir belediye yasalarından sonra yetki ve yönetim tam bir kara düzen gidiyor. Bu yasalarda yetkilendirme, mali sorunlar gibi pek çok sorunlar var. Maalesef, tam anlamıyla bir kaos ortamı var. Hükûmet ve Türkiye Büyük Millet Meclisi bu kargaşayı ortadan kaldıracak, özellikle ilçe belediyelerinin ekonomik sorunlarını çözecek önlemleri ivedilikle almalıdır. Gerekli yasal düzenlemeler ve yönetmelikler çıkmalıdır.
Pek çok örnek var bununla ilgili. Ben bunlardan bir tanesini sizlerle paylaşmak istiyorum. Değerli milletvekilleri, özellikle büyükşehir milletvekillerinin bunu çok yakın yaşadığını düşünüyorum. Kırsal kesimde bir vatandaş tarlasını sulamak istediği zaman ya da kanal, sulama sorunu olduğu zaman Devlet Su İşlerine gidiyor, Devlet Su İşlerine gidince diyor ki: "Büyükşehre gidin." Büyükşehre gittiğiniz zaman da "Efendim, bizim görevimiz değil, bizim yetkimiz değil. Başınızın çaresine bakın." diyorlar ve böylece hem köylüler hem çiftçiler maalesef mağdur duruma düşüyorlar.
Aynı şekilde muhtarlar konusunda da söyleyeceklerim var. Muhtarlar, özellikle yaşamış oldukları günlük yaşamlarda, özellikle 7/24 halkına, yaşlısına, gencine hizmet veriyor, şehre iniyorlar ama para yetmiyor çünkü üçte 1'inden fazlasını BAĞ-KUR'a, sosyal güvenliğe yatırıyor, diğer kısmı da işte muhtarlığın elektrik, su parası ya da günaşırı ya da her gün şehre inerken ulaşım parası veriyor. Ama maalesef bunlara yetmiyor para. Yetmeyince de tabii, bizler, siyasetçiler, bürokratlar oraya gittiğimiz zaman da ağırlama noktasına gelince de "Büyükşehir Yasası'nı çıkardınız, kümesleri, ahırları da kaldırdınız. Tavuk da kalmadı, yumurta da kalmadı. Biz sizi nasıl ağırlayacağız?" diyorlar.
Sevgili yurttaşlar, bu FETÖ olayı, biliyorsunuz, özellikle iktidar partisinin boynunda büyük bir madalya olarak kalacaktır çünkü onlarla iş birliği yaptılar, Ergenekon, Balyoz demediler ve özellikle de Türk Silahlı Kuvvetlerinin belini kırdılar, daha sonra da bunları başından beri besleyerek 15 Temmuz darbe girişimine yol açtılar. Peki, ne oldu? Bundan sonra, özellikle, binlerce kurban, yüz binlerce de mağdur yarattılar.
Değerli milletvekilleri, özellikle bu dramlarla sizler de karşı karşıyasınız, pek çok telefon, mektup, e-posta geliyor, bu insanlar "Biz ne yapacağız, aç mı kalacağız?" diyorlar. Dün bölgemde, Muğla Seydikemer Cezaevinde bir dram yaşandı. Mehmet Koçar çocukluğunda, ortaöğretiminde Fetullah Gülen yurtlarında kalmış ve ondan sonra zar zor üniversiteyi bitirmiş, matematik öğretmeni olmuş. Sadece FETÖ yurtlarında kaldı diye hem görevinden, mesleğinden uzaklaştırılmış hem de cezaevine atılmış. Ne oldu biliyor musunuz? Dün bir dram yaşandı değerli arkadaşlar, intihar etti. 2 çocuğu var, biri 4, biri de 6 yaşında, 1 kız, 1 oğlan. Bunlar da dünyadan bihaber, maalesef yetim kaldılar. Bunun vicdanını ve vebalini nasıl taşıyacaksınız?
Eğitim ve sağlıkla ilgili Hükûmet maalesef son on dört yılda sınıfta kalmıştır. Pek çok bakan geldi geçti, 6 bakan geldi geçti eğitimde, pek çok proje getirdiler 4+4+4 gibi. "Efendim, şöyle iyileşecek, böyle iyileşecek." ve sonunda da biliyorsunuz, özellikle FATİH Projesi'yle ilgili olarak da insanlara -bazılarına tabii- bütün Türkiye'ye İnternet ve tablet dağıtacaklardı ama insanlar maalesef bunları kullanamadılar, yeterince çalışmadığı için ama size bir gerçeği söylemek istiyorum.
Bakın, bu resim Şanlıurfa'da kırsal kesimde bir ilkokulun bahçesi, çocuklar burada oynuyor, bu da kız tuvaleti. Bu okulun damları akıyor, kaloriferleri yanmıyor, çocuklar soğuktan gidemiyorlar. Bu çocuklar, acaba rüyalarında tablet mi görürler yoksa sıcak bir dershane mi? Sizin takdirinize bırakıyorum. Bakanın bulunmuş olduğu memleketindeki köy okulları da böyle, doğuda da böyle, Anadolu'da da böyle, biraz önce hatip de söyledi, Mersin'de de böyle maalesef. Siz eğer sıcak bir okul, sınıf sağlayamıyorsanız o çocuklar tabii ki uluslararası sınavlarda da, PISA'da da, Türkiye, sondan ikinci olur, sondan üçüncü olur.
Sağlık konusuna gelince, özellikle yine bölgemden... Geçenlerde Sayın Başbakan "111 milyar para ayırdık." diye övünerek konuşuyor. Benim köyümden, Fethiye'den 25 yaşında Emine Urkun diye bir kız var; bu kız köyün güzeli, köyün sevileni. Kusma, bulantı nedeniyle doktora gidiyor. Doktor, başka bir hastaneye sevk ediyor, 8 tane hastaneyi dolaştıktan sonra bu hasta maalesef hastaneler arasında gelgitler sonunda, on iki gün sonra ölüyor. Eğer bu hastanın yüzüne baksalar, bir doktor onun solukluğunu, sarılığını görse karaciğer yetmezliğini fark edecekler, bugün aramızda yaşıyor olacaktı Sayın Bakan. Sağlık Bakanımız da burada, özellikle de belirtmek istiyorum.
Birçok insanın, özellikle Başbakanın övünerek anlattığı sağlıkta dönüşüm, bir gencimizi aldı götürdü. Şimdi, kızın ailesine ve nişanlısına nasıl anlatalım bunu? Özellikle, marifet günde üç beş dakika arayla 150 hasta bakmak değil, sağlık hizmetlerini kaliteli yapabilmektir; hastaya şifa verebilmek ve hayatta bırakabilmektir. Siz isterseniz 222 milyar ayırın, koruyucu hekimliğe, kaliteye yeterince önem vermezseniz sonuç alamazsınız, ister sağlıkta ikinci kademeye geçin ister üçüncü, ister de kent hastaneleri yapın. Siz o 25 yaşındaki insanı kurtaramamışsanız istediğiniz kadar burada maval okuyun.
Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye bütün unsurları ve kurumlarıyla yapısal bir çürüyüş sürecine sokulmuştur. Bunu bir parti üyesi zihniyetiyle değil, bir yurtsever olarak söylüyorum. Aynı gemideyiz ama gemimiz çürüyor, su alıyor. Bu çürüyüş sürecinden çıkıp bir an önce diriliş sürecine geçmeliyiz. Bu nasıl olacak? Ortak temel değerlerde birleşmekle olacak. Bu ortak değerler aslında sizlerin de bildiği temel değerlerdir. Nedir bu temel değerler? Geleceğimize, çocuklarımıza güzel Türkiye bırakabilmek için bu değerler gerçek, bilim, hak ve hukuktur. Gerçeği bilimlerden anlayıp gerçeğe göre hukuk kuralları üretip toplumu buna göre yönetmeliyiz. Ülkemiz bilime, gerçeğe ve hukuka göre yönetilmelidir. Yönetim artık bilimin konusudur. Kişisel hırslarla ülke yönetilirse çöküş hızlanır. Bilimle, imkânlarımızla, bilgi birikimimizle hep birlikte, el birliğiyle bu çöküşü durdurabiliriz. Peki, öncelikle neler yapmalıyız? OHAL'e son vermeliyiz, hukuk devletini kurmalıyız, gelir dağılımını sağlamalıyız; bilime, eğitime, sanata, kültüre, AR-GE'ye daha çok kaynak ayırmalıyız; özellikle genç işsizliğe çözüm bulmalıyız, başkanlık sevdasından vazgeçmeliyiz. Fiilî başkanlık ülkeyi bu hâle getirdiyse anayasal başkanlığın bizi nerelere götüreceğini tahmin bile edemiyorum.
İçinde insan olmayan, barış olmayan, çevre olmayan bütçeye destek vermemiz mümkün değil.
Size sağlıklı ve mutlu yeni bir yıl diliyorum. Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Demir.