| Konu: | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı Tümü münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 42 |
| Tarih: | 16.12.2016 |
AK PARTİ GRUBU ADINA BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı için AK PARTİ Grubu adına söz aldım. Bütçe kanununun ülkemiz, milletimiz, demokrasimiz, Parlamentomuz için hayırlı olmasını ümit ediyorum.
Bütçe kanunu tasarısının hazırlanmasında emeği geçen başta Maliye Bakanımız ve bürokratları, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı ve üyeleri, tüm destek olan, konuşmalar yapan, on iki gün boyunca burada her türlü müzakerede bulunan muhalefet ve iktidar partisi vekillerine AK PARTİ Grubu adına teşekkür ediyorum.
Öncelikle, geçtiğimiz hafta Beşiktaş'ta kiralık katiller, kiralık örgütler tarafından terör saldırısı sonucunda şehit olan polislerimize ve vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyorum. Milletimizin başı sağ olsun.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe, devletin gelir kaynaklarını ve imkânlarını karşılaştırarak bunlara rasyonel çözümler bulan bir çalışma sistemi. Bütçe bir iktidarın yöneticilik başarısını ölçen, bütçe bir anlamda bir iktidarın güvenoyu anlamına gelen kanun tasarısı.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bütçe bizim için sadece teknik bir kanun değildir, sıradan bir kanun değildir; bütçe bizim için bir emanettir, bütçe demokrasinin özüdür, bütçe hesap verilebilirlik demektir. Biz bütçeyi sadece demokrasinin bir unsuru olarak değil aynı zamanda milletin bize bir emaneti olarak görürüz. Kars'ta dağın başında çobanlık yapan bir vatandaşımızın da, İstanbul'daki bir bankacımızın da bu bütçede hakkı vardır, emeği vardır, emaneti vardır diye düşünüyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Mali disiplini bu yüzden en üst düzeyde tutmak istiyoruz. Şu ana kadar 14 bütçe yaptık, şu an 15'inciyi görüşüyoruz, hepsinden alnımızın akıyla çıkmaktan dolayı Allah'a hamdediyorum. Allah, aldığımız işlerin hakkını vermeyi bizlere nasip etsin.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe yapmak bir parti için, bir hükûmet için büyük bir onurdur, ancak aralıksız on beş yıl boyunca bütçe yapmak apayrı bir onurdur. Bizim yakın dönem çok partili tarihimize baktığımızda Demokrat Partinin on yıl boyunca, Adalet Partisinin altı yıl boyunca, Anavatan Partisinin de yedi yıl boyunca bütçe yaptığını görüyoruz. Hiçbir partiye on beş yıl boyunca bütçe yapma imkânı verilmedi. O yüzden, milletin en çok teveccüh ettiği, on beş yıl boyunca bütçe yapma imkânı verdiği bu harekete mensup olmaktan çok ayrı bir gurur duyuyorum, bahtiyarlık duyuyorum. Allah bize bu millete daha nice yıllar, nice on beş yıllar bütçe yapmayı nasip etsin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu on beş yıllık bütçe çalışmasının öncesindeki Türkiye'ye baktığımızda enflasyonun yüzde 100'leri bulduğu, bir yasama döneminde birden fazla hükûmetin değiştiği, çok stratejik olan adımların atılamadığı, ekonominin, dış politikanın, her alandaki yatırımın geriye gittiği bir dönemi beraber yaşadık. Düşünün ki 1950'den 2002'ye kadar yani çok partili hayatımızda, elli iki yıllık dönemde tam 39 hükûmet kurulmuş. Bir daha söylüyorum, elli iki yıllık çok partili dönemde toplam 39 tane hükûmet kurulmuş. Bu bile başlı başına aslında ne demek olduğunun cevabı yani on altı ayda bir hükûmet değişirse bu ülkenin büyüyemeyeceğinin, Edirne-Kars vizyonunu aşamayacağının, geçmişten gelen sorunlarıyla beraber ileriye taşınamayacağının en güzel göstergesi. O yüzden ki on beş yıllık bütçe öncesinde âdeta siyasetin dümeninde, milletin adına iş yapanların önünde milletin kendisi değil, patronlar vardı, bürokratlar vardı, medya patronları vardı ve iş adamları vardı ama AK PARTİ bunların hepsini yerle bir etti, on beş yıl içerisinde bütçe onun dışında bir siyasi kültür geliştirdi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, yine o dönemlere baktığımızda siyasi istikrarın sonucu olarak çöp dağları mı isterseniz, hastane kuyrukları mı istersiniz, hava kirliliği, banka batmaları, işkence haberleri, IMF borçları, insan hakları ihlalleri, enflasyonun coşması, ekonomik krizler hepimiz için sıradan bir haber hâline gelmişti.
Değerli arkadaşlar, daha on dört aylık bir partiyken bizim partimiz çıkıp değişim vadettiğinde, "Bu sorunlara ancak AK PARTİ'nin iktidarı engel olur." dediğinde bu millet bize çok büyük bir destek verdi. Hatta, bu on beş yıl içerisinde 5 genel seçim, 3 yerel seçim, 2 referandum, 1 Cumhurbaşkanlığı olmak üzere toplam 11 seçim yaptık. Bir daha söylüyorum, şu on dört yıl içerisinde 11 seçim yaptık. O yüzden, bu on dört yıldaki 11 seçime rağmen hiç kaybetmedik ancak hiç de şımarmadık. Görevimizi artıran seçimler oldu, sorumluluğumuz arttıkça boynumuz yere eğildi, oyumuz arttıkça daha sağlam durmak için, daha fazla milletin hakkına dikkat etmek için gayret ettik. Bırakın şımarmayı, daha çok çalıştık, daha çok yenilendik. Yenilendikçe güçlendik, milletimiz de bize âdeta "İş bilenin, kılıç kuşananın." dedi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; peki bu halk bizi neden on beş yılda 11 seçim kazandırarak destekledi ve anketler gösteriyor ki çok büyük bir oy oranıyla hâlâ önlerdeyiz, neden? Hiç kimse bizim -tabiri caizse- kara kaşımıza kara gözümüze oy vermedi. Biz çalışmasaydık, üretmeseydik, emanete hakkıyla sahip çıkmasaydık, dürüst olmasaydık, sözümüzü namus bilmeseydik, cesur olmasaydık, vesayet odaklarıyla kavga etmeseydik, daha önceki iktidarlar gibi bürokrasiye, iş dünyasına, atanmışlara "Buyurun, siz yönetin." deseydik, milletle beraber yürümeseydik, gece gündüz çalışmasaydık, "Durmak yok, yola devam." demeseydik bu millet bize niye oy versin?
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; on iki gün boyunca bütçeyi çok teknik olarak değerlendirdik, rakamlar, sayfalar, grafikler verdik. Ben ayrıntıya girmeden önce bütçeyle ilgili fotoğraf çekmek istiyorum izin verirseniz.
Bakınız değerli arkadaşlar, öncelikle, 2017 yılı bütçesinin temel özelliği, 2002 yılındaki bizim bütçemizin 120 milyar olan karşılığı bugün itibarıyla 650 milyar. Bir daha söylüyorum, AK PARTİ'nin birinci bütçesi, 120 milyar olan bütçemiz bugün 650 milyarı aşmış durumda, hamdolsun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İkinci bir cümle unutmamamız gereken: 2002 yılında yani on beş yılın başlangıcında 79 milyar olan bütçe gelirlerimiz bugün itibarıyla 600 milyarı aşmış durumda; 8 kat artmış. 2002'de 100 lira olan gelirin her 86 lirası faize giderken bugün sadece 11 TL'si gidiyor.
Az önce Sayın Kesici'yi çok büyük keyifle dinledik. Keşke her konuşma böyle olsa; hakaretten, iftiradan, Cumhurbaşkanına diklenmekten, farklı farklı, vizyonsuz konuşmalardan öte bu tarz konuşmalar olsa. Ben, teşekkür ediyorum, keyifle dinledik. Ancak, Sayın Kesici konuşmasında 2002 yılındaki faiz rakamlarını söylemedi. Sayın Kesici'ye özellikle, geldiği siyaset kültürüyle tanınan bir ifadeyle beraber söylemek istiyorum: "Bizi eleştirdiğiniz o yolların daha çok yapılmasını, o köprülerin daha çok yapılmasını siz neden sağlamadınız?" desek, muhtemelen bize "Ya, para vardı da biz mi yapmadık?" diyecekti; işte, paranın kaynağı bu değerli arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) 100 liralık gelirin 86 lirası faize giderken bugün sadece 11 lirası gidiyor değerli arkadaşlar.
Yine, Sayın Kesici konuşmasında birçok örnek verirken "OSB'ler batıyor, sanayi mahvoluyor." dedi. O konuşmadan hemen sonra 3 tane OSB başkanından Kayseri'den, Kocaeli'den, Denizli'den bir sürü fotoğraf geldi "İşçi arıyoruz.", "Yatırım yapıyoruz." diye. Bu ülke batmadı arkadaşlar. Dönemsel olarak sıkıntılar olabilir, dönemsel olarak kurun değiştiği anlar olabilir, çevremizdeki savaşlarla beraber, Avrupa'nın ekonomisinin geriye gitmesiyle beraber sıkıntılar da olabilir. Ama, bütçemiz de, enflasyon da, faiz de, yatırım da tamamen kontrolümüz altında olmakla beraber yarınlar için daha iddialıyız, göreceksiniz daha iyi şeyler yapacağız inşallah.
Değerli arkadaşlar, peki, bütçenin bu genel fotoğrafından sonra en öne çıkan başlığımız ne diye baktığımızda şunu keyifle, gururla söyleyebiliyoruz: AK PARTİ eğitimin yanında, eğitimcinin yanında. Biz iktidara geldiğimizde 2002 yılında eğitimin bütçedeki payı sadece yüzde 10'du, şu an tam yüzde 20. Avrupa Birliğinde şu an hâlâ yüzde 10,6; Avrupa'nın tam 2 katı fazla eğitime yatırım yapan bir Hükûmetiz. İlk defa AK PARTİ'li bütçe yıllarında Millî Savunma bütçesinden daha fazla bütçe Millî Eğitime verildi.
Değerli arkadaşlar, yıllarca değişik polemiklere, nümayişlere konu olan bir harç meselesi vardı; üniversite harçları, kalksın, kalkmasın... Kavgalar olur, eylemler olur. Sözüm ona sadece solcuların elindeymiş gibi bu üniversitelerdeki harçlar kaldırılsın kavgası oldu. Haberiniz bile olmadı tabiri caizse, biz kaldırdık, biz. Şu an ne harç var ne de bunlarla ilgili sorunlar var. (AK PARTİ sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Burslarımız artıyor, yurtlarımız artıyor, her ilde üniversite yapma iddiamız devam ediyor.
Değerli arkadaşlar, sağlık meselesi... Yine, saatlerce eskileri, yenileri anlatabilirim ama temel fotoğrafı ortaya koymak istiyorum. Bizler, hastane kuyruklarında sabahlayan, ilaç alamayan, hastanede rehin kalma haberlerini duyan bir nesiliz. Yıllarca bunu okuduk, gazetelerde gördük ama şimdi, her ilimizde neredeyse şehir hastaneleri adıyla otel gibi hastane imkânlarımız oldu ve daha da olacak. 2002 yılında 618 olan ambulansımız, bugün, bin demiyorum, 2 bin demiyorum, 3 bin demiyorum, tam 5 bin oldu arkadaşlar. 2002'de 600 ambulans, bugün 5 bin ambulans.
Değerli arkadaşlar, 2002 yılında eğitim ile sağlığın yani kişiye direkt dokunan bu ana başlıkların bütçedeki oranı yüzde 20'yi geçmiyordu, şu an tam yüzde 37. Bir daha söylüyorum, eğitim ve sağlığın bütçemizdeki oranı yüzde 37. Avrupa Birliğinde kaç? Yüzde 25. Biz bu konularda iddiamızı tüm dünyaya gururla söyleyeceğiz.
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - Asgari ücret nasıl, asgari ücret? Ona bakalım, Avrupa Birliğiyle bir de onu kıyaslayalım.
BÜLENT TURAN (Devamla) - Ulaşım ayrı bir başlık, saatlerce anlatabilirim.
Değerli arkadaşlar, ulaşımda ülkenin çağ atladığını herkes gördü. (CHP sıralarından gürültüler) Siz görmeyin ama vatandaşımız gördü. 25 bin kilometre oldu şu an bizim sadece bölünmüş yollarımız. 2002'de 6 ilde olan bölünmüş yol, şu an 76 ile çıkmış durumda. Daha ne anlatayım sizlere? Ulaşımdaki köprüler, boğaz köprüleri, Yavuz Sultan Selim, Marmara Köprüsü, hele ki şimdi Çanakkale'yi görün inşallah 18 Martta Çanakkale köprümüzün temelini attığımızda. Tarımda, sanayide, turizmde çok daha fazla vizyonu hep beraber yakalayacağız değerli arkadaşlar.
Peki, sadece kişiye dokunan yatırımlar mı? Millî Savunmaya bakın. Yine, 2002 yılında sadece yüzde 24 oranında yerli silahımız, sanayimiz varken, bugün bu yerli savunma sanayimiz yüzde 60'lara geldi. Millî taarruz helikopteri ATAK, GÖKTÜRK-1, GÖKTÜRK-2, insansız hava araçları... Ki bugün bir gazete Türk malı olan insansız hava aracı için "Çok pahalı" diye manşet atmış. Aslında şunu demek istemiş: İsrail'in Heron'u varken neden Türkiye'nin ANKA'sı, Bayraktar'ı var demek istemiş? Bizler daha çok ANKA yapmaya, daha çok Bayraktar yapmaya, daha çok yerli, daha çok millî üretim yapmayı hep beraber gayret edeceğiz. HÜRKUŞ eğitim uçuşu uçağı, Fırtına Obüsü, modern piyade tüfeğimiz, MİLGEM millî gemimiz; hangisini anlatayım değerli arkadaşlar?
Eskiden bizim uluslararası anlamda markamız yok hükmündeydi neredeyse ama bugün sizin çok eleştirdiğiniz TRT başlı başına bir marka değeri hâline geldi; Arapçası, Kürtçesi, İngilizcesi, farklı dillerde uyduda bambaşka bir kanal hâline geldi. En son adım TRT World. Tüm dünyada örnek gösterilen bir kanal hâline geldi, vizyonuyla, içeriğiyle, renkleriyle bambaşka kanal hâline geldi değerli arkadaşlar.
2012 yılında Türk Hava Yolları orta ölçekli bir kurumken, bir şirketken bugün dünyanın birçok noktasına uçan, 117 ülkeye uçan, 298 noktaya uçan bir hava şirketi hâline geldi. Türk Hava Yollarını tanımayan insan kalmadı, TRT'yi tanımayan insan kalmadı. Bunun ötesinde daha birçok kurum sayabilirim. Vaktimiz kısa diye hızlı geçmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bunları yaparken "Nasıl yaptık?" sorusunun bir iddiası var. Biz bu millete sevdalıyız, biz iş yapmak istiyoruz, bizim derdimiz var. O yüzden bunları başarıyoruz. Eğer zihinsel değişiklik olmasaydı, eğer biz eskiden gelen hâlimizi devam ettirseydik bunları yapamazdık. Hani büyük şairlerimizden Yahya Kemal'in dediği gibi "İnsan, âlemde hayal ettiği müddetçe yaşar." Biz, bu topluma hayal etmeyi öğrettik. Önceden kendi şehrinden dışarıya çıkmayan insanlarımız vardı, Avrupa'nın, dünyanın hiçbir şehrine temsilcilik açmayan yayınlarımız, yayın organlarımız vardı ama artık bugün şirketlerimiz de, basınımız da, iş adamlarımız da herkes AK PARTİ'nin vizyonuyla beraber Türkiye'ye yakışan adımları atmaya devam ediyor. Siz hayal ederseniz Yavuz Sultan Selim Köprüsü olur, siz hayal ederseniz Çanakkale Köprüsü olur, siz hayal ederseniz Marmaray olur, Körfez Köprüsü olur ve yeniden büyük Türkiye'nin inşası başlar inşallah.
Değerli arkadaşlar, bugünlere kolay gelmedik; zaman oldu liderimizi hapse attılar, zaman oldu davamızın önüne set vurdular, zaman oldu kapatma davası açtılar, zaman oldu "Siz cumhurbaşkanı seçemezsiniz." dediler, zaman oldu bizim önümüze farklı atraksiyonlarla, darbelerle geldiler. Ama hep "ya sabır" dedik, "ya sabır" dedik, hep milletimize sırtımızı dayadık. Birilerinin yaptığı gibi "Sırtımızı falanca örgüte..." demedik, Avrupa'ya gitmedik, şikâyet etmedik, hendek kazmadık, "Biz sadece milletle yürürüz." dedik, milletle beraber yol yürüdük. Allah'a hamdolsun ki bugünkü tabloyla karşılaşmış olduk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; sadece eğitim, sağlık, silah gibi değil çok şey söylemek istiyorum. Bakınız, yine insan hak ve özgürlüklerini güvence altına alan kurumlar kurduk. İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu, Kamu Denetçiliği Kurumu AK PARTİ döneminde kuruldu. Partimizde İnsan Hakları Başkanlığı bu dönemde kuruldu, ana dilde savunma hakkı bu dönemde verildi, farklı dil ve lehçelerde yayın yapma bu dönemde hayata geçirildi, azınlıklara kendi mülkiyetlerini, vakıf mülkiyetlerini verme hakkı bu dönemde sağlandı, 4+4+4'le eğitim özgürleştirildi, ceza sisteminde iyileştirmeler yapıldı, denetimli serbestlik geldi, çocuklara özel ceza infaz sistemi geldi, cezaevleri saydamlaştırıldı, orantısız güç kullanmanın önüne geçildi, idari bilgi edinmenin önü açıldı, yerleşim yerlerinin eski isimlerinin önü açıldı, işkence ve kötü muameleye son verildi, Türkiye için utanç vesilesi olan başörtüsü yasağı, katsayı yasağı gibi kronik sorunlar yerle bir edildi, kadına yönelik pozitif ayrımcılık hükmü Anayasa'ya girdi. Türkiye darbe zihniyetiyle AK PARTİ döneminde yüzleşti çünkü Şeyh Edebali'nin dediği gibi "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın." dedik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AFAD gibi, TİKA gibi, Kızılay gibi, Yunus Emre Enstitüsü gibi olağanüstü gurur duyduğumuz kurumlara vakit yok diye girmiyorum.
Değerli arkadaşlar, peki, ben, bu on iki gün boyunca konuşurken, bunları ortaya koyarken daha çok muhalefetteki arkadaşlarımız ne söylemişler diye özel çalışma yaptırdım. Danışmanlarımı topladım. Ne demişler? Bakın arkadaşlar, öne çıkanlar: Bir, Saray; iki, diktatör; üç, Cumhurbaşkanlığı; dört, tırı vırı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Arkadaşlar, sizin Saray dediğiniz bu milletin evi, bu milletin huzur bulduğu yer, siz tapu kadastro müdürlüğüne bina yapıldığı zaman kızmıyorsunuz, valiliğe, adliye sarayına kızmıyorsunuz, Avrupa'ya gittiğinizde, dünyanın değişik şehirlerine gittiğinizde, "Başkanlık sarayı" dendiğinde fotoğraf çektiriyorsunuz, "Aman, ne güzel!" diyorsunuz, orta hâlli, "bir saray" diye ifade ettiğiniz külliye bu milletin gurur duyduğu bir mekân hâline geldi.
Fakat, oyunuz niye artmıyor, biliyor musunuz? Farkında olmayabilirsiniz, on beş yıldan beri 25'i 26 yapamadınız, yapamazsınız. Her "saray" dediğinizde birilerini kırıyorsunuz, her "kaçak" dediğinizde birilerini kırıyorsunuz. Sayıları aldım: 16 bin muhtar orada yemek yemiş, 10 binden fazla STK toplantı yapmış, millet orada camiye gidiyor, kütüphaneye gidecek, kongreye gidecek, millet orada yaşıyor. Siz hakaret ettikçe adam diyor ki, "Ya, ben gittim, senin dediğin altın klozetin gördüğümle alakası yok. Sen yalancısın o zaman." diyor. Bunu millet görüyor arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bakınız, "Tayyip Erdoğan" dediğiniz adam, Sayın Cumhurbaşkanımız, İstanbul Belediye Başkanı olduğunda -ben İstanbul'u iyi bilirim- Florya'da, sahilde, ormanda harika ötesi bir ev var, lojman var, konut var Büyükşehir Belediye Başkanı için, bırakmadı, beş yıl başkanlık yaptı, Üsküdar'daki mahalleden çıkmadı o adam. Devam ediyorum: Başbakan oldu, on iki yıl görev yaptı. Sizin başbakanlığınızın, bu devletimizin yok muydu konutu, yok muydu misafirhanesi? Ama Keçiören'de bir apartmanda on iki yıl boyunca kiracı oldu o insan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, bizim gözümüz sarayda değil, bizim gözümüz iş yapmakta, bu ülkenin onurunu ayağa kaldırmakta, tarihten gelen o medeniyetimizi, sorumluluğumuzu tekrar dosta, düşmana göstermekte. Ev derdi, saray derdi olsaydı, belediye başkanlığında, başbakanlığında krallar gibi yaşayamaz mıydı? Yaşardı arkadaşlar. O yüzden, bunları niye söylüyorum biliyor musunuz; aynaya bakın, aynaya. Dışarıda çay içerken gelecek buraya, önceki konuşmacıyı bilmiyor, sonrakini bilmiyor, direkt "diktatör", "Saray var, o var, bu var." Yapmayın ya!
Oyunuzun artmamasının sebebi biz değiliz, sizsiniz aynı zamanda. Aynı şeyleri yapıp da farklı sonuçlar beklemek makul insanların tavrı değildir. Aynı şeyi yapacaksınız, oyunuz artacak; artmaz. Kaldı ki, o yüzde 25 oyun da içerisinde sizin payınız çok az arkadaşlar. Altı okun içerisinde Mustafa Kemal'in hatırası var, İnönü'nün hatırası var, tarihiniz var. Adam diyor ki "Kanım aksa oyum size." Yani, size değil tarihinize oy veriyor. Çoğunuz çıkıyorsunuz bağırıyorsunuz, hakaret ediyorsunuz; ortada ne var? 25, 26 olmadı, olmaz! (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Hâlâ buraya çıkanlar FETÖ'nün kasetçaları gibi; "17 Aralıkta böyle oldu, dolar kutuları böyle oldu." gibi hâlâ sizin önünüze konan argümanlarla bize saldırıyorsunuz. O FETÖ ki -tırnak içerisinde- Müslüman cemaatler içerisinde sayılırken karşıydınız ama hainler arasında olunca yanında olmaya çalıştınız. Hüsnü Mahalli, beş on sene önceye kadar irticacıydı, Arap'tı, kötüydü; ne zamanki Esad'ın yanında olmaya başladı alkışlamaya başladınız. Bunlar yanlış arkadaşlar, bunlar doğru değil. Edirne'ye ciğer yemeye gitmediniz. Niyetinizi biliyoruz, HDP'nin avukatlığı size kalmaz. Ses çıkarmayın, Edirne'ye ciğer yemeye gitmediğinizi bir daha söylüyorum.
Değerli arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisinin doksan yıllık hatırası kıymetli bir hatıra.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Ya, sen bütçeden konuş, bırak Cumhuriyet Halk Partisini.
BÜLENT TURAN (Devamla) - Bu hatıraya sahip çıkın, bu hatıraya sahip çıkmazsanız kendi aranızdaki arkadaşlarınızın uyarılarına sahip çıkın.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Yaptığınız bir şey yok. Sen onları anlat.
BÜLENT TURAN (Devamla) - Hadi bana kızıyorsunuz, Sayın Nevşehir, bana kızıyorsunuz canın sağ olsun ama bakın, söylediğim, sadece benim eleştirilerim değil.
Bakınız, değerli arkadaşlar...
LEVENT GÖK (Ankara) - Bülent, karıştırdın "Niğde" diyecektin herhâlde.
BÜLENT TURAN (Devamla) - Niğde, patatesi bol Niğde.
LEVENT GÖK (Ankara) - Niğde, değil mi?
BÜLENT TURAN (Devamla) - Bakınız, kendi arkadaşlarınız bu tavırdan rahatsız bunu yapmayın değerli arkadaşlar. İsim vermeyeceğim, sizin vekiliniz, milletvekiliniz "Yeter artık, sabır, sabır, sabır bir yere kadar. Ben Atatürk'ün kurduğu gibi bir CHP istiyorum, oraya buraya savrulan değil. Adana mitinginde Nazlı Ilıcak, Mehmet Altan gibi Ergenekon, Balyoz süreçlerinin savunucusu FETÖ'cülerin isimlerinin anılmasını kabul etmem." diyor. Kim? Sizinkiler diyor. Ben de etmiyorum, size yakışmıyor bu arkadaşlar.
Kızabilirsiniz, gidin Nazlı Ilıcak'ı vekil yapın, gidin Ahmet Altan'ı vekil yapın önemli değil, istediğinizi yapın ama değerli arkadaşlar, CHP'nin bir hatırası var bu hatıraya yanlış yapmayın.
Bakınız, bir başka, size yakın bir avukat diyor ki: "Adana mitinginde gazeteciler sayılmış, yoklama yapılmış. 'Nazlı Ilıcak' denilince halkın 'burada' demesi istenmiş; o oradaysa ben orada yokum." diyor.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Sen ne diyorsun o konuda?
BÜLENT TURAN (Devam) - Dursun Çiçek, bir başka vekiliniz. "Ali Tatar, Murat Özenalp, Cem Çakmakların sesleri, bakışları olmaya devam edeceğiz. Cumhuriyet ve demokrasi cephesinde Altan ve Ilıcak olmayacaktır." diyor. Değerli arkadaşlar, yanlış bir yerdesiniz, aynaya bakın, kendinize gelin derim ben; bunu da bir dost tavsiyesi olarak kabul edin. Daha bunun gibi onlarca vekillerinizin sitemi var size, "Böyle yapmayın." diye. Ama eski, kıymetli genel başkanınız, der ki: "Ergenekon mimarlarını alkışlamak son derece yanlış." der Sayın Deniz Baykal. Ben de diyorum: Ergenekon sanıklarını alkışlatmak, mimarlarını alkışlatmak son derece yanlıştır arkadaşlar, yapmayın bunları.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Bülent, sizsiniz mimarı ya, sizsiniz mimarı.
BÜLENT TURAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar...
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Onlar taşeron, sen esas işverensin.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Laf atma, laf atma!
BÜLENT TURAN (Devamla) - Bir diğer mesele, sarayın dışında...
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Onlar taşeron, sen esas işverensin.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Laf atma, laf atma! Ne laf atıyorsun?
BÜLENT TURAN (Devamla) - Başkanlıkla ilgili iddialarınız ortaya kondu. Bu başkanlıkla ilgili meselede gördük ki...
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Bak bana, laf atma oradan.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sus!
BÜLENT TURAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar...
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Grup başkan vekilisin, utanmıyor musun? Bana da öyle bakma oradan.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Ben kimseye bir şey demem ama seni dinlemem.
BAŞKAN - Efendim, değerli milletvekilleri, gayet güzel gidiyoruz. Lütfen hatibe müdahale etmeyiniz. İnsicamı bozmayalım.
Teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın Turan.
BÜLENT TURAN (Devamla) - Hurdacı bağırır, sarraf susar. Bence bağırmayın. (AK PARTİ sıralarından "Bravo!" sesleri, alkışlar)
Değerli arkadaşlar, başkanlık sistemiyle ilgili az önce Sayın Kesici bazı iddialarda bulundu. Dedi ki: "Sayın İnönü, partili cumhurbaşkanlığını kaldırmak için gayret etti." Bakın değerli arkadaşlar, bizim o tarihe ilişkin bu cümle söylendiğinde bir cevabımız olur: Sizin o, sözüm ona çok demokrat zamanlarınızda açık oy, gizli seçim vardı, gizli sayım vardı. Hangi demokrasiden bahsediyorsunuz o dönemde? Kaldı ki biz Sayın Kesici gibi Demokrat Partinin hatırasını taşıyan soy isimden, uzun yıllar orada görev yapmış bir isimden, ailesinden İnönü'den çok Menderes demesini beklerdik, Menderes'i söylemesini isterdik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Yine, Sayın Kesici dedi ki: "Tayyip Erdoğan'a -Allah gecinden versin- Hak vaki olsa bu Anayasa değişikliğini bir tek vekil taşımaz, kollamaz, korumaz."
Ben iddia ediyorum Sayın Kesici: Bizim partimiz sizin partiniz gibi değil. Bizde 316 tane Recep Tayyip Erdoğan var. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu bizim emanetimiz. Millet arkamızda, halk arkamızda çünkü biz biliyoruz ki Menderes de, Demirel de, Sayın Türkeş de, Sayın Erbakan da, Sayın Özal da başkanlık sisteminin bu ülkenin menfaatine olduğunu ifade ettiler. Biz bu başkanlığı kendimize istemiyoruz arkadaşlar. Başkanlık şu an bizim için bir sorun değil. Çok vefalı Başbakanımız ile Cumhurbaşkanımızın uyumu dünyaya örnek bir uyum. O yüzden başkanlıktan kaynaklı bizim sorunumuz yok. Biz oturuyoruz, konuşuyoruz, bir araya geliyoruz, sorunları çözüyoruz ancak, sizin dediğiniz gibi, bizden sonraki dönemlerde bu sistem bir kriz sistemi. 367 krizinden sonra ortaya çıkan halkın seçtiği Cumhurbaşkanı, halkın seçtiği başkan bir araya geldiği zaman bu bir kriz sebebi. Bu kriz olmasın istiyoruz, bu krizi biz aşıyoruz. Sayın Binali Yıldırım ile Sayın Tayyip Erdoğan'ın kriz ihtimali yok. Ama bir daha diyorum: Bizden sonra iki farklı siyasi kültürden gelen güçlü Başbakan, güçlü Cumhurbaşkanı.
ÇETİN ARIK (Kayseri) - Tek adam diyorsun yani.
BÜLENT TURAN (Devamla) - Bu yanlış, bu yanlış arkadaşlar. Buna ne olur sağduyuyla yaklaşın, sakin yaklaşın. "Yok, efendim, kan akarmış. 92 oy da alsanız tanımazmışız." Ne oluyor ya, ne oluyor arkadaşlar? Hani halkçı partinin "halkı" nereye gitti? Halk isterse her şey olacaktı? Hani demokrasi? Her şeyin, egemenliğin sahibiydi millet? Halk isterse başkanlık gelir, ağzınızı açamazsınız, o kadar net. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bir başka yalan: Yüz kırk yıllık parlamenter rejim varmış. Nerede var, nerede var arkadaşlar? Tarihin başlangıcı olarak, Anayasa hareketi olarak 1876'yı alacaksak kâğıt üstünde, kabul. 1876, Osmanlının ilk parlamenter rejime adım attığı dönemdir, eyvallah ama çok değil, beş ay sonra kapatılıyor, otuz yıl Parlamento yok bir daha. Nerede yüz kırk altı yıl, nerede? Halkı kandırmayın artık arkadaşlar. Bizim parlamenter rejimimiz darbelerle, savaşlarla, kesintilerle, tek partiyle sürekli bölünmüş, dağılmış bir sistem. Bu parlamenter rejim on altı ayda bir hükûmet kurduran bir sistem. Diyoruz ki: Seçim beş yılda bir olsun, hükûmet beş yılda bir olsun. Çalışın, siz kazanın, Tayyip Erdoğan'ı yenin arkadaşlar. Bu, hakaret ederek olmaz, çalışarak olur. Halk çalışana oy verir, kendisini memnun edene oy verir; bağırana, çağırana, hakaret edene değil. O yüzden, bir daha söylüyorum: Ne olur başkanlık sistemine makul yaklaşın. Siz nasıl bir zamanlar, 7 Hazirandan sonra bir partiyle beraber "Oh ne iyi oldu, salladık sizi." demiştiniz. HDP ile CHP bunu demedi mi: "Salladık sizi." Biraz da siz sallanın şimdi. İki parti bir araya geldi, makul şekilde bu ülkenin sorunlarını masaya yatırdı, çözüm için bir teklif ortaya koydu. Bu teklifi beraberce değerlendireceğiz. Sizin de katkınızı alacağız, desteğinizi alacağız. İçinizden, eminim, bazı sorumlu, sağduyulu vekiller, daha eski yıllarda olduğu gibi "Bu ülkenin geleceği için başkanlık lazımdır." deyip AK PARTİ'nin, MHP'nin desteklediği önergeye "evet" diyecekler sizden de, eminim bundan.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Sizden "evet" demeyenler olacak, onu düşünün. Ne yapacaksınız?
BÜLENT TURAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, başkanlık sistemini...
RUHİ ERSOY (Osmaniye) - Cumhurbaşkanlığı...
BÜLENT TURAN (Devamla) - Cumhurbaşkanlığı sistemini. 1982 Anayasası'ndan sonra askerler sadece "Bizden sonra hep asker olacak." zannıyla planladılar ama...
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Bülent ne oldu? Tekzip geldi. Başkanlık sistemi diyordun, tekzip geldi.
BÜLENT TURAN (Devamla) - Peki, başkanlık, cumhurbaşkanlığı; bir derdimiz var...
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Hayır, duymak istiyorlar. Hangisi?
BÜLENT TURAN (Devamla) - ...bu milletin geleceği adına risk almadan iş yapmak istiyoruz, cumhurbaşkanlığı sisteminin altında imza atıyoruz, var mı endişen, var mı? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Tekzip geldi, tekzip. "Başkanlık" diyordun ya, tekzip geldi.
BÜLENT TURAN (Devamla) - Bir şey daha söyleyeyim değerli arkadaşlar: Cumhuriyet Halk Partisi bilerek bilmeyerek bu ülkenin geleceğine katkı sağlıyor. Bakınız, 367 krizi çıkmasaydı yani "Abdullah Gül Cumhurbaşkanı olamaz, Tayyip Erdoğan olamaz." gibi çok demokratik olmayan, bu ülkenin genlerine aykırı olan bu iddiayı ortaya koymasaydı biz bugün başkanlık tartışmıyorduk.
LEVENT GÖK (Ankara) - Başkanlık mı cumhurbaşkanlığı mı Bülent?
BÜLENT TURAN (Devamla) - Bugünkü başkanlık tartışmasının sebebi Sayın CHP'nin ortaya koyduğu 367 krizinden dolayıdır. O yüzden, bir daha söylüyorum; 367 krizi bugünkü cumhurbaşkanlığı sisteminin kurulmasının başlangıcıdır, teşekkür ediyoruz Sayın CHP. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Bülent, bak, "Cumhurbaşkanlığı." diyorlar. "Başkanlık değil." diyor, uyarıyor, uyarıyor.
LEVENT GÖK (Ankara) - Cumhurbaşkanlığı mı başkanlık mı Bülent?
BÜLENT TURAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, efendim, Cumhurbaşkanı tarafsızmış. Özal mı tarafsızdı? Demirel mi tarafsızdı? Hangisi tarafsızdı? Gözümüzü kapayıp da ancak kendimize gece yaparız. O yüzden diyoruz ki arkadaşlar; gelin, bu ülkenin önündeki engelleri kaldıralım, daha güçlü bir ülke için bu işleri yapalım.
Değerli arkadaşlar, bir diğer mesele, her çıkan buraya, bize "Kutuplaşmayın, kutuplaştırmayın." dedi. Arkadaşlar, biz partiyi kurduğumuz yıllarda "Aman ha, başörtüsü yasağını kaldırma, Anayasa Mahkemesi var." derlerdi; "Aman ha, şu adımı atma, kurumlar dengesi." derlerdi; "Aman ha, ordu darbe yapar, asker göreve." derlerdi. Bunlar gitti, millet meseleye el koydu, ellerinde -sözüm ona- bir malzeme kaldı; ne yapmak istersek "Kutuplaştırmayın.", "Kutuplaştırmayın." diyorlar. Kutuplaşan falan yok. Bu millet kutuplaşmadığını, 80 milyonun beraber olduğunu 15 Temmuz akşamı meydanlarda gösterdi arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Kutuplaştıran sizsiniz; hakaret eden, kızan, sürekli bizi aşağılamaya çalışan sizsiniz; bütçeden çok Cumhurbaşkanını konuşan sizsiniz. Ama değerli arkadaşlar ne zaman iş yapmak istersek "Kutuplaştırmayın." diyorlar. Elimde anket var, şimdi gösteremeyeceğim vakit yok diye. Bu anket, bu ülkede kutuplaşma olmadığını gösteriyor. Sizin dünyanız gibi değil toplumun dünyası. Benim CHP'li amcam var, dayım var, akrabam var, akrabalarımız var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Turan, toparlar mısınız lütfen.
BÜLENT TURAN (Devamla) - Biz akrabalarımızın farklı partiden olmasından rahatsız olmayız, olmuyoruz, kutuplaşmıyoruz. Ama sizden bir vekilin kardeşi AK PARTİ'ye katıldı. Haber "O cahil, haber yapmayın." dediler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Vay be!
BÜLENT TURAN (Devamla) - Evet.
Bir başka haber. Bir başkasının kardeşi CHP'yi eleştirdi. "Para almıştır, ondan yapıyordur." dedi. Arkadaşlar, kutuplaştıran, aşağılayan, ötekileştiren sizsiniz. Ama her çıkan gelip adım atmayın, kutuplaştırmayın diyor. Kutuplaşmıyoruz. Sizin bu "kutuplaştırmayın" mantığınızla adım atsaydık katsayı devam ediyordu, başörtüsü devam ediyordu.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Başörtüsünü beraber kaldırdık.
BÜLENT TURAN (Devamla) - Parti kapatma devam ediyordu. Anayasa Mahkemesine siz götürdünüz bu işleri. Kutuplaşma falan yok. Bu ülke kardeştir kardeş kalacaktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Onları cezaevine soktunuz.
BÜLENT TURAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar öyle veya böyle bu da geldi geçiyor. Hani iyilik ile kötülüğün, güzel ile çirkinin, merhametsizlik ile merhametin, ahlak ile ahlaksızın kavgası var ya...
Hani şair diyor ya: "...zaman bizden yanadır/ Külümüzden yükselen duman bizden yanadır/ Son durak, son ilahi ferman bizden yanadır/ Dünya düşman olsa da, ilahi ferman bizden yanadır."
O yüzden diyoruz: Yansak da kül olsak da bu duman, bu milletin duasıyla beraber yükselecek inşallah. Yarını hep beraber inşa edeceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT TURAN (Devamla) - Son bir dakika Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Lütfen tamamlayın efendim.
BÜLENT TURAN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Halep'te çok büyük bir ızdırap var, hepiniz takip ediyorsunuz. Hani Şair Garip'in dediği gibi:
"İşte geldim gidiyorum/ Şen olasın Halep şehri/ Çok ekmeğin tuzun yedim/ Helal eyle Halep şehri"
İşte, Halep şehrinin helal etmesi için daha çok çalışacağız. Bu milletin mazlumlarının hakkı için daha çok çalışacağız. "Dünya 5'ten büyüktür." demeye devam edeceğiz. Size rağmen bu ülkenin birliği için, beraberliği için, geleceği için gece gündüz çalışacağız ve inşallah on beş yıl daha bütçe yapacağız hep beraber. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT TURAN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2017 yılı bütçemizin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.