| Konu: | Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 44 |
| Tarih: | 21.12.2016 |
MHP GRUBU ADINA AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarının ikinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım, öncelikle Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ülke ekonomisinin ihtiyacı olan, ancak oldukça gecikmiş ve yetersiz düzenlemelerin yer aldığı bir tasarıyı daha görüşüyoruz. Bir ülke ekonomisinde işlerin düzgün ilerlemesi bakımından mülkiyet hakları son derece önemli yer tutmaktadır ve bu haklardan da bir tanesi ve belki de en önemlisi sınai mülkiyet haklarıdır. Uluslararası firmaların, kuvvetli bir sınai mülkiyet koruma rejimine sahip olmayan ülkelere, örneğin bizimki gibi ülkelere AR-GE ve yüksek teknolojiye dayalı süreçleri taşımaktan çekindikleri de bugün artık genel kabul görmüş bir gerçektir. İşte, bu yüzden hakların korunması ve bu haklara sahip olan yerli-yabancı kişilerle ilişkilerin de düzgün bir şekilde götürülmesi için yasal bir yapının da oluşturulması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, dünyada fırsat eşitliğini sağlayan, mülkiyet hakkı ve yargı bağımsızlığını içeren kapsayıcı kurumlar yerli ve yabancı yatırımcılara da güven verir. Bizde ise son zamanlarda yargı bağımsızlığının maalesef olmadığı, fırsatların ve paranın da belli bir kesimin elinde toplandığı algısı oluşmuş ve bu durum da ekonomiye olan güvensizliği artırmıştır. İşte, ekonomiye olan bu güvensizlik bugün açıklanan tüketici güven endeksinde de endeksin düşmesiyle ortaya konulmuştur, sekiz yılın en sert düşüşünün yaşandığı bir endeksle karşı karşıyayız.
Güvensizliğin arttığı bu ekonomiye baktığımız zaman döviz kurlarındaki bozulmayla birlikte dengelerin de yitirildiğini görüyoruz. Uzun süreden bu yana Türkiye orta gelir tuzağındadır ve bugün hâlen en kırılgan ekonomiler arasında yer almaktadır. Düşük tasarruf oranlarımız, artan dış ve cari açıklarımız, düşük olan ve gerileyen üretkenliğimiz, verimlilik katsayımız artık buna yer etmektedir.
ERHAN USTA (Samsun) - TÜİK düzeltti Sayın Bakan. Tasarrufları TÜİK düzeltti, Hükûmet düzeltemedi ama.
AHMET KENAN TANRIKULU (Devamla) - Artık inşaat ve ahbap çavuş ekonomisiyle Türkiye'nin de arzu edilen seviyede bir büyüme hızına ulaşamayacağı da ortadadır. Nitekim, üçüncü çeyrek rakamlarına baktığımız zaman hane halkı tüketiminde yüzde 3,2, yatırım harcamalarında binde 6, ihracatta da yüzde 7 bir düşüş görüyoruz. Yılın ilk çeyreğinde ekonomik büyümeye yüzde 1,7 katkı sunan sanayi sektörü bugün son çeyrek itibarıyla baktığımız zaman binde 3 daralmış gözüküyor. Yine, 2016'nın ilk on ayına baktığımız zaman değerli milletvekilleri, sanayi üretim artışı da yüzde 1,6'ya gerilemiş ve bu da son beş yılın en kötü rakamı olarak karşımıza çıkıyor.
Bu yaşadığımız ekonomideki çalkantı bizlere anlatıldığı gibi öyle 1994, 2001, 2008'deki krizlere benzemiyor değerli milletvekilleri. Buradaki en benzemez durum, mevcut durum yani şu anda yaşadığımız durum, 2008 ve sonrasında kamunun ekonomiye birtakım müdahalesiyle yönetilebilir vaziyetteyken şimdi bu durumdan çıkması ve farklı bir noktaya doğru gitmesidir. Nitekim, 24 Kasımda Merkez Bankası, biliyorsunuz, faiz artırımıyla ekonomiye bir pompa yapmaya çalıştı. Arkasından Ekonomi Koordinasyon Kurulu kararları alındı ve bu kararlar gerek Merkez Bankasının gerekse kurul kararlarının hem vatandaşların hem kamunun tasarruflarını -ki bunlar yaklaşık 343 milyon dolar civarında- TL'ye bağlamaları ne yabancı sermayenin yeterince Türkiye'ye çekilmesine ne de TL'deki kaybın önlenmesine gerekçe olabildi. Döviz yükselirken Türk lirası eriyor ve başta vatandaşlarımız olmak üzere bütün girişimcilerimiz de bu olaydan ciddi etkileniyor.
Şimdi bir başka riskle Türkiye ekonomisi karşı karşıya. Bir maliyet enflasyonuyla Türkiye ekonomisinin her an karşı karşıya kalabileceğini de öngörebiliyoruz.
Bugün yaşadığımız ekonomik bunalımın ana nedenlerinden bir tanesi de yabancı fonların bu ülkeyi terk etmesi olarak gözüküyor. Kasım ayına baktığımız zaman, yabancı portföyü 14,6 milyar dolarlık bir azalmaya gelmiş ve toplamda 80 küsur milyar dolara inmiş. Sıcak para sahipleri de son yıllarda hemen hemen ortalama 10 milyar dolar ki örneğin 2015 yılında 14 milyar dolar civarında da bir kâr ve faiz transferiyle dışarıya para aktarmaktalar. Şimdi, yabancıların dışarıya para aktarmasında ve bizden uzaklaşmasındaki önemli bir etken de yürütülen bu hukuksuz, güvensiz ve hatalı ekonomi politikalarıyla bugün görüştüğümüz yasal metinlerin gecikmesidir değerli milletvekilleri.
Bugün, bu kapsamda, görüyoruz ki 57'nci Hükûmet döneminde bu alanda atılan adımlar yani Sınai Mülkiyet Kanunu'nun, şu anda getirilen kanunun kapsamındaki adımlar devlette her ne kadar bir devamlılık öngörülse de maalesef daha sonra gerekli özenle takip edilmeyip bugüne getirilmiştir. Oysaki o dönemde Türkiye, Avrupa Patent Sözleşmesi'ne katılımı 27 Ocak 2000 tarihinde 4504 sayılı Kanun'la gerçekleştirmişti. Bir diğer gerçekleştirilen konu, Avrupa Patent Sözleşmesini kabul eden ülkemiz 1 Kasım 2000 tarihinde Avrupa Patent Ofisinin 20'nci üyesi olmaya da hak kazanmıştı. Demek ki birtakım adımlar geçmişte atılmış ama daha sonra bu adımlar bugüne kadar özenle getirilememiş.
Tasarının ikinci bölümüne baktığımız zaman, maddelere, bu alandaki ihtiyacın da tam olarak karşılanmadığını ve ileriki zamanlarda yeniden birtakım düzenlemelere ihtiyaç hasıl olabileceğini de görüyoruz. Özellikle coğrafi işaretlemelerdeki denetim konusundaki muğlaklığın giderilmesi gerekiyor değerli milletvekilleri. Buradaki denetimdeki amaç enstitüye iki yılda bir denetim raporunun verilmesi değil. Üreticilerin uygun üretim yapıp yapmadığının enstitü tarafından belirli aralıklarla denetimi yapılarak bu kapsamdaki taklit ürünlerin de tespit edilip önlenmesi gerekirdi.
Şimdi, günümüz ekonomisine tekrar döndüğümüz zaman bizdeki büyümenin olması gereken şekilde, teknolojik dönüşüm, verimlilik, yatırım eğilimi ve özellikle dış yatırım çekme potansiyeli ile sınai mülkiyet haklarının korunmasının etkinliği arasında bir yakın ilişkiyi ve doğrudan bir bağlantıyı kuramadığı noktasındadır. Ekonomik büyümenin hem içeride hem de ihracatta yakalanabilmesi için Türkiye'nin sınai haklar konusunda hamleler yapması ve katma değerli buluşlar yaratması da gerekmektedir. Her ne kadar -iktidar tarafından burada da belirtildi- birtakım patent ve marka sayısının artırıldığı iddia edilse de burada önemli olan husus on dört yılda Türkiye'nin akılda kalan, tercih edilen bir küresel marka yaratıp yaratmadığı noktasıdır. Eğer son on dört yılda coğrafi işaret tescili konusunda yöresel ürünlere daha fazla sahip çıkabilseydik bu ürünlerin pazarlanmasından tutun da diğer stratejik şeylerle birlikte yılda 10 milyar liralık bir kazanç sağlayabilirdik. Tabii ki bu da hem ihracatımıza hem büyümemize bir katkı sağlardı.
Türkiye son on yılında büyümenin yaklaşık yüzde 75'ini iç talep sayesinde yakaladı sayın milletvekilleri. Bu yüzden de gelecek yıllarda ekonomik büyümemizin hedefleri arasında hem AR-GE'ye dayalı, sınai mülkiyet haklarından doğmuş olan inovatif ürün ihracatına da önem vermemiz lazım. Bu kapsamda, sürdürülebilir ve devamı gelebilecek olan büyüme stratejisinin en önemli bileşeni olarak geleneksel sektörlerdeki teknolojik yenilenmeye ilave olup üretim ve ihracatta ileri teknolojinin paylarının da artırılması lazım. Bunu artırmanın yolu da hem yerli hem yabancı özel sektör yatırımlarının çekilmesinden geliyor.
O zaman mesele bunu nasıl yapacağımıza, yatırım ikliminin ve yatırım ortamının nasıl daha iyileştirileceğine gelmektedir ama burada tek meselenin teşvik olmadığını bir kez daha ben belirteyim. Çünkü bir teşvik paketinin mürekkebi kurumadan bir yenisi hazırlanıyor, demek ki bu konuda da yenilerine ihtiyaç duyuluyor, eskisi bu görevini göremiyor değerli milletvekilleri. Her yatırımcının ülkemize ve ekonomimize güven duyabileceği birtakım politikalara da ihtiyaç var.
O bakımdan, durgunluğumuzun asıl sebebi teşvikteki eksiklik değil, siyaset kesimindeki yanlışlar ve bunların düzeltilmesi gerekir. Bu bakımdan, önümüzdeki hedef, söylenenleri fark yaratarak yapan ülke değil, fark yaratacakları söyleyen bir ülke konumuna gelmemiz gerekir diye düşünüyorum.
Genel Kurulumuzu bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)