GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:44
Tarih:21.12.2016

CHP GRUBU ADINA AYTUĞ ATICI (Mersin) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; her gün yeni şehitler için rahmet ve başsağlığı diler olduk. Yine, az önce El Bab'ta kaç şehit verdiğimizi dahi bilmiyoruz.

Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece rahmet dileme yeri değildir, çözüm üretme yeridir. Çözüm üretilemiyor ise Hükûmetin o koltukta bir dakika oturma hakkı yoktur, bir tek dakika.

Bu çocuklarımızı koruyamadık. Elbette rahmet diliyoruz. Evlatlarımızı koruyamadığımız için de o ana babalardan da özür diliyorum.

Değerli arkadaşlar, Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı'nın üçüncü bölümü üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubumuz adına söz aldım. Türkiye kan gölüne dönmüşken, millet işsizlikten, yoksulluktan kırılırken tek adam rejimi peşine düşmeyen milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, üçüncü bölümde fikrî ve sınai mülkiyet haklarının kapsamını, özelliğini, tescili ve korunmasının nasıl olacağını düzenliyoruz. Üçüncü bölümün son maddeleri patent hakkını düzenliyor.

Değerli arkadaşlar, içinde bulunduğumuz bu Türkiye Büyük Millet Meclisi binası da bir tasarımdır ve patenti alınmıştır. Bina tasarımdır ama ben ağırlıklı olarak fikrî tasarımdan bahsedeceğim. Bu fikrî tasarım Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün tasarımıdır. Bu tasarım Atatürk ve silah arkadaşlarının önderliğinde halkın canı, malı ve kanıyla gerçekleşmiş, özgürlük ve medeniyet yolunda büyük bir tasarımdır. Atatürk'ün tasarımı gerçekleşene kadar herkes padişahın kuluydu yani kula kulluk ediyordu. Padişah kullarını canı istediği gibi yönetiyordu. Ülkeyi borçlandırarak yöneten tek kişi kurtulurum ümidiyle çeşitli savaşlara girdi ve kaybetti. Size bugünü anımsatıyor mu bilmem ama iyi dinleyin. O bir kişi yani padişah yenilgi üzerine, tek başına verdiği kararlar ve yenilgileri üzerine kendini kurtarmak için ordusunu dağıtıp ülkenin işgal anlaşmasını imzaladı ve kaçtı. İşgale karşı direnişle başlayan kendi kendini yönetme tasarımı Millet Meclisinin kurulmasıyla vücut buldu. Halk yönetme yetkisini bir kişiden aldı ve kendi kendini yönetmeye başladı. Bir kişinin kulu olanlar şimdi artık eşit vatandaş oldular yani halk kayıtsız şartsız egemenliğini eline aldı.

Atatürk ve silah arkadaşlarının önderliğindeki tasarım laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti tasarımıdır. Bu tasarım 1923'te Lozan'la tescil edilmiştir, 29 Ekim 1923'te de Türkiye Cumhuriyeti patentiyle cümle âleme ilan edilmiştir. Bu patent, halkımıza aittir. Şimdi biz burada, Genel Kurulda, büyük salonda fikrî ve sınai hakları, patentleri güvenceye almaya çalışıyoruz. Şu dakikalarda yine Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir başka salonunda ise bazı milletvekilleri Türkiye Büyük Millet Meclisinin kendisini var eden tasarımın yani patentin haklarını ve yetkilerini bir kişiye verme gayreti içerisinde canhıraş çalışıyorlar.

Şimdi, sizi tasarının 71'inci maddesine götüreyim. Bu bölümün 71'inci maddesi neyi düzenliyor? Tasarının gasbını düzenliyor. Hep beraber yaptık. Tasarı gasbedilirse ne olur? Peki diğer salonda yapılan nedir? Milletin egemenliğini gasbetme çalışmasıdır, başka hiçbir şey değildir. Herkesin kendine gelip millete ait olan bu tasarımı ve patenti tıpkı bugün şu salonda yaptığımız gibi o salonda da koruma altına alma mecburiyeti vardır.

Peki, yaklaşık yüz yıl sonra milletin egemenliği neden gasbedilip de bir tek kişiye veriliyor? Bunun amacı ne? Amacı şu: Her gün patlayan bombaların neden önlenemediğini gizlemek için. Fakir halk çocuklarının şehit olmasının nasıl engellenemediğini unutturmak için. On beş yıldır tek parti yönetimine rağmen doların nasıl da 3 kat fırladığını unutturmak için. Fakir köy çocukları neden cemaat yurtlarına mahkûm kaldı, bunu unutturmak için. Çocukları taciz ve tecavüze uğrayan annelerin isyanlarını bastırmak için. On beş yıllık iktidarın eğitim sisteminde on beş yaşına gelen çocuklarımızın kendi öz dilini okuyup anlamada neden dünyada 50'nci sırada olduğunu gizlemek için. Suriye bataklığına niye saplandığımızın sebebini unutturmak için. Diğer salonda insanlar bir yetki gasbı için uğraşıyorlar, asla istikrarlı bir yönetim için değil. İstikrarlı bir yönetim için kimse uğraşmıyor çünkü sizlerin tabiriyle, zaten bu ülkede fiilî başkanlık sistemi var. Öyle diyorsunuz, değil mi? Milliyetçi Hareket Partisi de bunu söylüyor, AKP de bunu söylüyor: "Fiilen başkanlık sistemi var ve biz buna bir yasa uydurmaya çalışıyoruz, bu fiilî durumu resmî hâle getirmeye çalışıyoruz." E, soruyoruz: Mademki fiilî bir başkanlık sistemi var yani Cumhurbaşkanı halk tarafından seçildikten sonra bugüne kadar mademki fiilî bir durum var neden bu saydıklarım bir türlü düzelmiyor? Bu başkanlık sisteminden ne medet umuyorsunuz, bunu mutlaka söylemeniz lazım.

Çıkıp diyorsunuz ki: "Biz rejim değişikliği istemiyoruz, bunun adı rejim değişikliği değildir." Bal gibi rejim değişikliğidir. Açın Türk Dil Kurumunun sözlüğünü "rejim" ne demek bir bakın. "Rejim, bir ülkenin yönetim biçimidir." diyor, Türk Dil Kurumu diyor, bir ülkenin yönetim biçimidir. Siz de bunu değiştiriyorsunuz ve bir rejim değişikliği yapıyorsunuz. Allah aşkına, bunu bir tek kişiye indirgemek elbette doğru değil, bir şahıstan bahsetmiyorum. Allah aşkına bir an için düşünün, bu koltukta sizin istediğiniz adam oturmaz ise siz bu yetkileri kime verdiğinizin farkında mısınız? Sizin istediğiniz adam o koltukta oturursa sorun yok. E, bu adam ölümsüz değil ki, Hak vaki olduğunda o koltuğa kimin oturacağını ne siz bilirsiniz ne ben bilirim.

"Koalisyon olmayacak." diyorsunuz, doğru söylemiyorsunuz, bugün bir koalisyon içindesiniz. Koalisyon yapıldığında hiç olmazsa herkes onuruyla, şerefiyle masaya oturur, boyunun ölçüsünü gider halktan alır, yüzde kaç oy aldıysa hükûmette o kadar ağırlığını koyar ama şimdi kim ne pazarlık yaptı, ne etti, bilgimiz yok. Bir koalisyon var ama şartlarını hiç kimse bilmiyor. O nedenle, bu yol yetki gasbı, patent gasbıdır. Buna kimsenin girmemesi lazım.

Anayasa değişikliği yapıyorsunuz. Dünyada bana bir ülke gösterin ki, bir demokratik ülke gösterin ki olağanüstü hâl döneminde anayasa değişikliği yapılsın. Eşit şartlarda mücadele etmiyoruz. Bütün televizyonlar elinizde, bizim sokağa çıkmamızı da yasaklıyorsunuz. OHAL var, çocuklarımızı topluyorsunuz. OHAL var, bizlere gaz sıkıyorsunuz. Neyin arkasına sığınıyorsunuz arkadaşlar? Yiğitseniz kaldırın OHAL'i, gelin hep beraber mücadele edelim.

Bakın, "millî irade, millî irade" diyorsunuz, kendi tabanınızın sesini de duymuyorsunuz. AKP'li seçmen diyor ki: "Vallahi ben başkanlık istemiyorum." Çoğu böyle söylüyor. "Evet, partimi seviyorum, oy veriyorum, helal olsun oyum ama başkanlık sistemi uygun değil." Milliyetçi Hareket Partisinin seçmeni de aynı şeyi söylüyor: "Ben genel başkanımı seviyorum, sorun yok, partimi de seviyorum ama bu başkanlığı vermeyeceğim." diyor. HDP seçmeni diyor ki: "Zaten seni başkan yaptırmayacağım." Biz de diyoruz ki: "Atatürk'ün yolundan ayrılmayacağız." Hiçbir şekilde halkımızın önceliğinin bu olmadığını siz de duyuyorsunuz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - O zaman mesele yok.

AYTUĞ ATICI (Devamla) - Siz de biliyorsunuz halkın bunu istemediğini.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Sizin konuşmanıza bile gerek yok, halkımız gereğini yapacak.

AYTUĞ ATICI (Devamla) - Halkın istemediği bir şeyi bile bile, bir tek adam için gelip de burada gündemi meşgul etmek günah değil mi? Aldığınız paralar helal mı olacak zannediyorsunuz? Hayır, burada sizler halkın temsilcisisiniz. Halk bizi, hepimizi buraya kendi adına söz söylemeye gönderdi, "Ancak başın sıkışırsa bana gelebilirsin." dedi. Şimdi siz, çeşitli yöntemlerle halktan bunu koparmaya çalışıyorsunuz ama halk bunu size vermeyecek. Öncelikle biz burada bunun yolunu keseceğiz. Ama olmadı, ola ki olmadı bu necip halk bu başkanlık sistemini, bu rezilliği hiçbir şekilde size vermeyecek.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)