GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:50
Tarih:04.01.2017

CHP GRUBU ADINA MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu, 1 Kasımdan bu yana 3'üncü, 4'üncü torba. Hükûmet böyle panik şeklinde ekonomiyi düzeltmek için tedbirler alıyor sürekli olarak. Yatırım ortamını iyileştirmekle ilgili dünya kadar teşvik getirdi. Öyle ki bütün vergilerden vazgeçti, arsa verdi. Öyle bir noktaya geldi ki "Kuruyoruz işletmeyi, al, on sene de vergi verme." noktasına kadar getirdi. Yetmedi, şimdi yeni bir torbayla karşı karşıyayız. Aslında isim de çok enteresan seçilmiş. Emekli Sandığı Kanunu ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmündeki Kararnameler... Yani, uzunluğu bir tarafa, sanki emeklilerle ilgili bir şey yapılıyormuş gibi geliyor ama 19 yasada yapılan bu değişiklikler öyle emekliler, dar gelirliler için çok fazla bir şey getirmiyor; yine, imkânları, durumları iyi olanlar için geliyor. Özellikle, defalarca, gemi sahipleri, yat sahipleri, kotra sahipleriyle ilgili yapılan bu değişikliklere şaşıyorum. Bir çekiliyor ama öbüründe tekrar geri getiriyorlar. Ne oluyor? Böyle bir durum var.

Değerli arkadaşlar, bu yama bohça tutmuyor, gerçekten bohça tutmuyor; ne yaparsanız yapın, işlemiyor. Bu kadar, bunca yapılan değişikliklere rağmen ekonomi yine iyi gitmiyor. Aslında amaç, işte, ekonomi düzelecek, yatırım ortamı iyileşecek, dolayısıyla istihdam artacak gibi argümanlarla bunlar getirildi ama olmadı.

Bakın, veriler ortada, son üç çeyrekten beri Türkiye küçülüyor, küçülüyor Türkiye. 4'üncü çeyrekle ilgili yapılan araştırmalar ve projeksiyonlar işin çok da iyi olmadığını gösteriyor.

Şimdi, biraz evvel TÜİK rakamları tartışıldı, TÜİK'in millî geliri artırması tartışıldı; gerçekten, Sayın Bakan, işte, "Ben kefilim." noktasına getirdi. "Burada söylenen her şey doğrudur..." Sayın Bakan, Türkiye'de tasarrufun olmadığı ortada, bu konuyla ilgili getirdiğiniz yasalara gerekçe olarak bile sundunuz ama şimdi diyorsunuz ki: "TÜİK iyi şeyler yaptı." Eğer Türkiye'de tasarruf oranı gerçekten yüzde 25 ise şu elimizdeki rakamlar ne değerli arkadaşlarım? Sayın bakanlar, kim çıkıyorsa, Hükûmet yetkilileri hep 2002 ile 2016'yı karşılaştırıyor. Şimdi ben size karşılaştırayım: 2002 devlet iç-dış borç toplamı 242,7 milyar TL; 2016, 677,7 milyar TL. İç borç stoku 149,9 milyar TL; 2016, 440 milyar TL. Aralık 2002 dış borç stoku 129 milyar dolar; Aralık 2016, 406 milyar dolar. Bunlar gidiyor. Özellikle de özel sektörle ilgili gerçekten vahim rakamlar var. Özel sektörün dış kredi borcu 43 milyar dolardan 289 milyar dolara çıktı. Sadece bunlar değil tabii, faiz ödemeleri, cari açıkla toplanan para 600 milyar doları buluyor. Faize ödenen paralar. Özelleştirmeyle gelen 60 küsur milyar dolar var ve ekonomik tablo ortada. 1 trilyon dolar kaynak kullandınız değerli arkadaşlar, on beş yılda 1 trilyon kaynak kullandınız ve Türkiye ekonomisi krize giriyor. Eğer 4'üncü çeyrekte de aynı rakamlar gelirse gerçekten ekonomi krizde demektir.

Değerli arkadaşlarım, sürekli olarak iyi tablolar ortaya çiziliyor. Geçenlerde, daha dün sanıyorum, grup toplantısında Sayın Başbakan çıktı, çok tozpembe bir tablo anlattıktan sonra "Evet, ufak tefek problemler var ama bütün bu problemleri halledecek tedbirleri de aldık." diyor. Sayın Bostancı, sizin tedbirler Nasrettin Hoca tedbirleri gibi. Hani, biliyorsunuz, Hoca'nın alacakları var, sürekli sıkıştırıyorlar. Evin önünde bir dikenli tel, buradan koyun geçecek, yünler takılacak, bunları işleteceğiz, satacağız, güleceğiz. Adam çıldıracak, gülüyor, "Peşin parayı gördün, gülüyorsun." diyor. Sizin durumunuz böyle.

Şimdi diyorsunuz ki: Biz, 250 milyar TL'lik bir kaynak oluşturuyoruz. Biz Plan ve Bütçe Komisyonunda Sayın Bakana defalarca sorduk: Nasıl bir kaynak bu, nasıl olacak, nerede bu para? İşte, 25 milyar TL'si... Peki, nerede? Hiçbir şekilde şeyden borç almadan, başka bir kaynak kullanmadan, bütçe imkânlarıyla falan, böyle bir şey yok, böyle bir şey yok. Yani bir kredi garantisi getiriliyor, bunu millete açık açık söyleyeceksiniz.

Aynı şekilde bu düzenlemeyle getirmiş olduğunuz sicil affının da gerçekten sicil affı olmadığını insanlara söyleyeceksiniz. Belki psikolojik bir ortam oluşturmaya çalışıyorsunuz ama hayal kırıklıklarıyla sonuçlanabilir bütün bunlar. Çok sayıda insan iflas etmiş durumda, zor durumda ve bunlar bankalara gidecekler "Sicil affı oldu, bizim kalan borçlarımızı yapılandıralım, yeni krediler..." diyecekler, hayal kırıklıkları yaşanacak değerli arkadaşlarım.

Bu yasayla ilgili çok değişik maddelerde, kanun maddelerinde değişiklikler yapılıyor. Bunlardan bir tanesi de, çok önemli, dikkat çekicidir, kamuya ait olan taşınmazlar, arsalar, hatta kıyılar, vadiler bile birtakım vakıflara ücretsiz kırk dokuz yıllığına verilebilecek. Değerli arkadaşlarım, sizinle ilgili en önemli problem gerçekten iktidar anlayışınızdır, siyaset anlayışınızdır. Sizin siyaset tarzınız da birikim ve tahakkümün üzerine kuruluyor. Kamu imkânlarıyla, devlet imkânlarıyla statü elde etmek, oradan birikim elde etmek, birikim elde edince, bir adım öne çıkınca da aşağıda kalanlara, geride kalanlara tahakküm etmek. Bu, temel problemdir; aslında bu Türk siyasetinin temel problemidir, siz de aynı hastalığa yakalanmış durumdasınız. Oysa, siyasetin temel amacı adalettir değerli arkadaşlarım yani herkesin güvenliği, herkesin ekmeği, refahı ve herkesin özgürlüğü. Böyle olunca işler iyi gider ama maalesef böyle değil.

Değerli arkadaşlarım, şimdi size kısa bir paragraf okuyacağım. Diyor ki birisi: "Bizim iktidarımızda, ekonomik istikrarı sağlamış, rekabetçi bir piyasa yapısı oluşmuş, sürdürülebilir bir kalkınma ortamı yakalanmış, bunun nimetlerini adil bir şekilde dağıtan, yoksulluk ve yolsuzluğun giderildiği, özgür ve müreffeh insanların barış içinde yaşadığı, çağdaş dünyayla entegre olmuş, farklılıkların çatışma kaynağı değil, zenginlik olarak algılandığı ve bu anlayışla yeni bir dünyanın inşasına katkıda bulunan ve böyle bir dünya içinde itibarlı, demokratik, Doğu ve Batı'nın bir arada hayat bulduğu bir Türkiye vizyonu hayata geçirilecektir." Ne zaman söyleniyor biliyor musunuz bu sözler arkadaşlar? 2002'de; tarihini de tam olarak vereyim, 16 Kasım 2002. Kim söylemiş dersiniz? O zamanın Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel Başkanı söylemiştir. Peki, arkadaşlar, şu anda ne konuşuyoruz, ne yapıyoruz, Türkiye nereye gidiyor? Herkes "Türkiye nereye gidiyor?" diye soruyor. Ekonomi ortada zaten, rakamlar ortada, konuşuyoruz. Artık, makroekonomik rakamlarla falan bile kimseyi ikna edemiyorsunuz, her şey ortada; sadece ekonomiyle ilgili değil, demokrasiyle ilgili, iç barışla, barışla ilgili, Türkiye'nin uluslararası ilişkileriyle ilgili her şey ortada.

Bakın, 7 Haziranda iktidarı paylaşmayı asla kabul etmediniz, paylaşmadınız iktidarı çünkü siz siyaseti birikim ve tahakkümün aracı olarak kullanıyorsunuz. Eğer siz siyaseti herkesin güvenliği, herkesin özgürlüğü, herkesin ekmeği amacıyla yapsaydınız iktidarı paylaşırdınız. Ne dediniz o zaman? Nasıl 1 Kasıma geldiniz? 1 Kasıma gelirken yaptığınız şey şuydu: "Efendim, Türkiye'de huzur bozulmaya başladı, terör artmaya başladı, gerginlikler artmaya başladı, ekonomi de iyi gitmiyor; dolayısıyla tek parti iktidarına ihtiyaç var." dediniz ve o günden bugüne, daha evvel olduğu gibi, yapamadığınız hiçbir şey yok; usulleri çiğnediniz, Anayasa'yı çiğnediniz, torbalar doldurdunuz, getirdiniz, her şey yaptınız. Buna rağmen, 1 Kasımdan bu yana ekonomi nereye geldi, demokrasi nereye geldi, iç barış nerede, Türkiye'nin uluslararası ilişkileri nerede, terör ne noktada, ne kadar insan kaybettik, hepsi ortada. Şimdi, bütün bunlar yetmemiş, diyorsunuz ki: "Tek parti yönetimi."

Değerli arkadaşlarım, şimdi soruyorum: siz "Tek insan yönetimi." diyorsunuz, "Parlamenter sistemle olmadı." diyorsunuz ama birisi çıksın, anlatsın, "Parlamenter sistem şurada bizi engelledi." Hayır, her şeyi yaptınız. Zaten fiilî bir başkanlık sistemi devam ediyor. Buna rağmen Türkiye'de ekonomide istikrarsızlık var; buna rağmen demokrasiyle ilgili, haklarla ilgili, özgürlüklerle ilgili problemler var; buna rağmen insanlar tedirgin; buna rağmen insanlar gelecek göremiyor. "Bu ülkede ben ve çoluk çocuğum on sene sonra, on beş sene sonra kendi yaşam tarzıyla, kendi özellikleriyle, kimliğiyle rahat bir şekilde yaşayabilir mi, böyle bir gelecek var mı?" sorusuna gerçekten "Vardır." cevabı veremiyor değerli arkadaşlarım. Çok ciddi sorunlarla, sıkıntılarla Türkiye karşı karşıya. Bu paket bunu aslında açıkça gösteriyor, bundan önce gelen paket de aslında açıkça gösteriyor. Gerçekten, artık bohça yama tutmuyor, ne yaparsanız yapın yama tutmuyor. Yapılacak şey şudur değerli arkadaşlarım: Buraya nasıl geldik sorusunu sorup bunun cevabını vereceksiniz, demokrasisinden, haklarından, özgürlüklerinden ve ekonomide de yapılması gerekli yapısal kararları alacaksınız, ondan sonra Türkiye belki düze çıkar.

Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)