GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:51
Tarih:05.01.2017

AHMET YILDIRIM (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; beş yıldır bu ülkenin kanayan yarası olan ve toplum vicdanında hâlâ o yaranın açık olduğu, kanamanın devam ettiği bir olaya dikkatinizi çekmek, bir daha vicdanlarınıza seslenmek, şu Meclisin 4 partisinin bir komisyon kurarak bir toplumsal yarayı kapatmak üzere bir araştırma komisyonunun kurulması için karşınızda bulunuyorum.

Malumunuz, bu ülke, maalesef belli bir süredir...

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Sayın Başkanım, sizden ve hatipten özür dilerim.

550 milletvekili var, burada 31 milletvekili var. Biraz sonra da oylamaya geçilecek. Böyle bir Parlamento olmaz. Yani hakikaten bu ışığa yazık, bu mesaiye yazık. Çok özür dilerim hatipten de...

BAŞKAN - Siz devam edin Sayın Yıldırım.

AHMET YILDIRIM (Devamla) - Bu ülke belli bir süredir devlet olma ciddiyetini, maalesef devletin kurumsal yapısını bizzat siyasi iktidarın yapmış olduğu kişilere ve zümrelere özgü çalışmalar sebebiyle yitirmiş bulunmaktadır. Şöyle ki çarpık bir toplum ve devlet tahayyülüne sahip olan siyasi iktidarla karşı karşıyayız. Maalesef, toplumsal vicdanda mahkûm edilmiş olayların bile araştırılmasından imtina eden, bu konuda âcizlik gösteren bir siyasi yapıyla karşı karşıyayız.

Değerli milletvekilleri, bakın, şunu ifade edelim: Bu ülkede toplum vicdanını inciten ve toplum vicdanında mahkûm olmuş olan olaylar ilk Roboski'yle başlamadı, en son da Roboski olmayacaktır. 29 Aralık 2011 günü, beş yıl önce bizzat bu ülkenin savaş uçakları tarafından çoğu çocuk, 34 canımız paramparça edildi ve bunlara dair anılarını tazelemek, acılarını paylaşmak, mezarları başında bir Fatiha okumak üzere, 3 milletvekili arkadaşımla birlikte geçen hafta çarşamba günü Roboski köyüne yolculuk yaptık. Nedense bu olayın faillerinin ortaya çıkmasını engelleyen iktidar aklı kendi kolluk güçlerini harekete geçirerek, her ne hikmetse, bizim köye varmamızı engellemeye çalışmakta; aynı şekilde, köyde kendi canlarını, kendi canlarından parçalarını kaybetmiş olan annelerin ise köyün 1,5 kilometre dışındaki mezarlığa gidip çocuklarının mezarı başında Fatiha okumasını engellemeye çalışmaktaydı. Buradan hareketle, bütün inadımız ve ısrarımızla yaptığımız bürokratik görüşmeler neticesinde üç-üç buçuk saatlik bir yolu dokuz saatte alarak köye vardık, annelerimizi yanımıza aldık, mezarlığa gittik, dualarımızı ettik ve o gün öldürülen çocuklarımızı anıp bu işe sebep olup üstünü kapatmaya çalışanları kınadık.

Tabii, bu ülkede ilk Roboski'yle başlamadı diye söyledim. Umut Kitabevi'ni unutmadık bu iktidar döneminde olan. Uğur Kaymaz'ın -babasıyla birlikte- 12 yaşına 13 kurşun yedirten güvenlik güçlerinin cezasızlıkla beraat etmesini unutmadık biz. Bir parça çocuğu bir havan topuyla, Tabantepe Karakolu'ndan gelen havan topuyla paramparça edip Ceylan Önkol'un parçalanmış cesedini annesinin elbisesine toplayıp getirip bunu bir mezara defnetmesini unutmadık. Nihat Kazanhan'ın Cizre'de sokak ortasında öldürülmesini veya Hacı Lokman Birlik'in öldürüldükten sonra bizzat devletin panzeri tarafından yerlerde sürüklenmesini, bütün bunların hepsinin bir cezasızlıkla bugüne taşınmasını unutmadık biz.

Tabii bu ülke adalet terazisini belki uzun süredir kaybetmiş olabilir ama işin çok önemli bir kopma noktası varsa o da tartışmasız Roboski'dir. Çünkü, eğer bir yerden bu cezasızlıklara son vermek istiyorsak, bir yerden bu işlerin faillerini otaya çıkarmak istiyorsak, en kolay siyasi ve askerî bağlantıları çözülebilecek ve adalet önüne çıkarılabilecek olan olay, Roboski'dir. Roboski katliamı olduktan üç gün sonra bu ülkede şaşaalı yılbaşıların kutlandığını biliyoruz. İşte, kutuplaşma ve birbirinden ayrıştırma ortamını yaratan devlet politikaları maalesef bunlardır.

Dile kolay 34 can, 34 çocuk, 34 beden, 34 yaşanmamış hayat ve birçok hayalleriyle birlikte, eğitim hayalleri, aile hayalleri, evlilik ve sevgili olma hayalleriyle sonlandırılmış, canice bir alçak olayın failleri hâlâ orta yerde siyasi iktidar tarafından aydınlatılmadan, failleri ortaya çıkarılmadan korunuyor. Bu, bu iktidarın utancıdır.

Bu ülkede hükûmetlerin bir bütün olarak başardığı en önemli şey, sevgisizliktir değerli arkadaşlar ve sevgisizliğin üretmiş olduğu şiddet ortamıdır. "Şiddet" dediğimiz sadece bir saldırı anı değildir. "Şiddet" dediğimiz şey, değerli arkadaşlar, öncesinde oluşturulan toplumsal algı ve iktidarlar tarafından yönetilen bu algının kendisidir. Ve "şiddet" dediğimiz şey, sevgisizlik iklimidir. Yine, ötekileştirme ve nefret bile sevgiden sonraki adımlardır. Bunların hiçbirini unutmamalıyız değerli arkadaşlar.

Tabii, bu ülkede iktidar, sevmemeyi, kamplaştırmayı, birbirine rakip olarak değil neredeyse düşman gibi bakmayı öğretti, sevgisizliği öğretti. Eğer gurur duyulacaksa bu iktidar bununla gurur duyabilir. Ve bununla gurur duymanın utancını bize öğretti.

Biz Roboski'yle hesaplaşmayı eğer sağlamış olsaydık geçen yıl Sur'u, Cizre'yi, Silopi'yi, Gever'i, Şırnak'ı, Dargeçit'i yaşamamış olurduk. Eğer biz Roboski'yle hesaplaşmış olsaydık yıkılmış şehirlerle belki karşılaşmazdık. Çünkü o gün orada cesaretlendirilen kolluk, daha sonra nasıl olsa cezasızlıkla sona erecek diye silahlı-silahsız ayırdı yapmaksızın sivilleri, Taybet anaları, Miray bebekleri öldürmeyi göze aldı. Bu, ancak iktidarlar tarafından verilebilecek cesaret ve sağlanabilecek yasal ortamla mümkün olabilir. Ya değilse, hiç kimse kendi başına bunu sağlayamaz.

Değerli arkadaşlar, 34 gencecik fidandan bazılarının mektuplarıyla sesleneyim: "Ben, Seyithan Enç'im. 1990 yılında, havanın kurşun gibi ağır olduğu günlerde, Roboski'nin yanı başındaki Gülyazı köyünde doğdum. Belki dağları delemedik, göğsümüzü deldi kara gülleler. Ferhat'la ve Mecnun'a haber salın. Teknoloji çağı deyip küçümsedikleri zamanda bir genç, sevdiğinin sesini duyabilmek ve bunun nafakasını, başlığını toplayabilmek için öldürüldü."

Yine, değerli arkadaşlar, bir başkası: "Ben Nadir Alma'yım. İstatistik değilim, insanım; rakamlarla anmayın ölümümü. Benim de bir hikâyem var. Dünyaya, 13 nüfuslu bir ailenin ikinci erkek evladı olarak geldim. Hüzünlü bir mevsimdi. O gece 34 yıldız kaydı gökten; 34 dilek tutuldu, 34 nefes. Ömrümün yirmi beş senesini yaşayamadım. Soranlara deyin ki: 'Şimdi gülümsüyor, hem de ölümsüzlüğün sonsuzluğu içinden.' Belki kızacaksınız ama bir çift sözüm var: Eğer beni öldüren bombalar adaleti öldürmediyse sadece adalet talep ediyorum."

Hakkı değil mi adalet? Anneler geçen hafta bize şunu söylüyordu: "Biz bunun yerine kan istemiyoruz, kimsenin canını istemiyoruz, kimse öldürülsün istemiyoruz; sadece adalet istiyoruz." Kalkan uçak belli, kullanan belli, emri veren belli, sahibi olan siyasi irade belli. Kimsenin canını istemiyoruz, kan aksın istemiyoruz; adalet istiyoruz, adalet. Aradığımızda bulamadığımız adalet. İşte, o adalet, adaletsizlik olarak, partimize, eş başkanlarımıza, milletvekillerimize, belediye başkanlarımıza, il, ilçe teşkilat yöneticilerimize karşı adaletsizlik kusmak üzere, bilfiil olarak bütün hücreleriyle hareket etmektedir.

Değerli milletvekilleri, bütün bunların, Kürt sorununun çözümsüzlüğü üzerinden gelişmiş yüzyıllık sorun olduğunu çok iyi biliyoruz ama bilinmeyen şeyler var, bilinen şeyler var; onlar da şunlar: Evet, adına ne dersek diyelim, biz "savaş" diyoruz, bu savaş ne zaman biter belki bilinmez, bu kirli savaşta daha kaç canımız toprağa düşecek belki bilinmez, bu kirli savaşa daha ne kadar para harcayacağız belki bilinmez ama bilinen tek şey var; o da, o gerçek de şu ki, bu mesele mutlaka diyalogla, mutlaka konuşarak, mutlaka anlaşarak ve mutlaka masada biteceği kesin olan tek bir gerçektir. Bunu bile bile, her gün bu ülkenin kaynaklarını ve canlarını heba ediyoruz.

Biz, bugün barış istediğimiz, bu çatışmalar sona ersin diye istediğimiz için yarına utançla bakamayacağız. Biz, yüzümüz ak, başımız dik bir şekilde bugün savunduklarımızı savunacağız ama bu kürsüye gelip bu kirli savaşı savunanlar acaba yarın bunları ne kadar savunabilecekler, merak ediyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET YILDIRIM (Devamla) - Sayın Başkan, toparlıyorum, Mahmut Tanal sözümü kesmişti.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Doğru, ben kestim, özür dilerim.

BAŞKAN - Peki, buyurunuz, bir dakika ek süre veriyorum.

AHMET YILDIRIM (Devamla) - Değerli milletvekilleri, en son şunu ifade edelim: Bakın, bırakın artık enerjisini, bu ülkenin güvenlik enerjisini annelerin çocuklarının mezarları üzerinde anma yapmalarını engellemeye, ne olursunuz. Eğer bu konuda niyetiniz ve ameliniz sâlih ise ve bu konuda temiz duyguların sahibiyseniz, herkes de çok iyi biliyor, o gün o çocukları parçalayan... Mesela, anne söylüyor: "Benim oğlum beni öpmek için eğilirdi ama benim önüme bir ceset getirdiler battaniyede neredeyse iki elimi açsam boyu o kadar. Sonra dedim bunun içinde kim var? 'Beş parçada çocuğun var.' dediler."

Evet, siyasi iktidar hâlâ bu utancı sahiplenmeye, bu utancın müsebbiplerini açığa çıkarmamaya kararlıysa ve direniyorsa yapacak bir şey yok. Ne olursunuz, bunu böyle FETÖ, METÖ deyip yeni tahayyül edilmiş suç örgütlerine yüklemeden gelin el birliğiyle yeniden araştıralım ve faillerini açığa çıkaralım diyor, bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.