| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 56 |
| Tarih: | 12.01.2017 |
MHP GRUBU ADINA MEVLÜT KARAKAYA (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz Anayasa değişiklikleriyle ilgili olarak toplum üzerinde çok yanlış algılar oluşturulmaya çalışılmaktadır, "Rejim değişikliği yapılıyor. Cumhuriyet elden gidiyor." denilmektedir. Öncelikle, herkes şunu iyi bilsin: Türk milleti ve devleti ebet müddettir. Cumhuriyet de Türk milletinin karakteridir, ilelebet var olacaktır. Millî Mücadele sonucunda kurulmuş olan yeni Türk devletinin yönetim biçimi 29 Ekim 1923'te cumhuriyet olarak kabul ve ilan edilmiştir, nokta. Cumhuriyetin temel nitelikleri bugünkü Anayasa'mızın ilk 3 maddesinde dercedilmiş, 4'üncü maddeyle de bir daha değiştirilmemek üzere mühürlenmiştir. Bu mühür öylesine sağlamdır ki bugüne kadar elini uzatanın kolunu koparmıştır. Bu maddelerle korunan değerleri, kimileri kendi ideolojik heveslerinin önünde engel görüp mührü sökmeye çalışabilir, kimileri kendi ideolojik emelleri doğrultusunda bir vesile kılmaya çalışabilir. Bize göre, Anayasa'mızın ilk 3 maddesinde kayda alınmış değerlerin toplamıdır bizim rejimimizin adı. "Laiklik değil ama üniter yapı tartışılabilir." diyemezsiniz, "Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü değil ama laiklik veya dil tartışılabilir." de diyemezsiniz; hiçbirini diğerine üstün ya da değersiz kılamazsınız. Milliyetçi Hareket Partisi olarak tek devlet, tek bayrak, tek vatan, tek millet ve tek dili tartıştırmayız, tartışmayız. Çok özel ve güzel anlamlar yüklenip kurucu irade mührü vurularak zırhlandırılmış rejim ve cumhuriyetin niteliklerine ilişkin maddelerin dolaylı olarak değiştirilebileceğini söylemek ve hatta savunmak, o zırhı zayıflatma teşebbüsünden başka bir anlam ifade etmez. Herkes bugün bu konuda savunduğu tezlerin ve ağzından çıkan sözlerin yarın ne maksatla kullanılabileceğinin hesabını iyi yapmalıdır. Anayasa'mızın ilk 4 maddesinin sözüyle, özüyle muhafazası Milliyetçi Hareket Partisinin kırmızı çizgilerindendir. Üzerinde çalıştığımız Anayasa değişikliğinde de bu böyle olmuştur. Biz, bu mührü Türk milletinin ülkesi ve devletiyle varlığının, birliğinin ve dirliğinin muhafazası olarak biliriz. Biz Türk milliyetçileri, ülkücüler, Milliyetçi Hareket Partililer, bu mührün sözde değil, özde bekçileridir. (MHP sıralarından alkışlar)
Hükûmet sisteminin fiilî durumuyla uyumlu hâle getirilerek netleştirilmesini bir rejim değişikliği olarak savunmaya çalışmak haksızlıktır. Dün 24'üncü Dönem Anayasa Uzlaşma Komisyonunda hangi maddelerin kimler tarafından tartışmaya açılmaya çalışıldığını hepimiz biliyoruz. Neler tartışmaya açılmadı ki? Anayasa'nın hangi maddesinde "Türk" ibaresi varsa kaldırılması önerildi. Anayasa'nın Türk Anayasası olup olmadığı tartışıldı. İlk 4 maddenin odağında yer alan "millî devlet" ve "üniter devlet" ilkeleri tartışıldı. 42'nci madde bağlamında dilimiz tartışıldı. 66'ncı madde başlığındaki "Türk" ifadesinden rahatsızlıklar dile getirildi. 127'nci maddedeki yerel yönetimlerin özerkliğini yasaklayan hükmün kaldırılması teklif edildi. Ne gariptir ki bu teklifleri yapanlar ya da bu teklifler karşısında demokrat kesilenler, bugün, bizim rejim değişikliğine katkı verdiğimizi sıkılmadan söyleyebiliyorlar.
Değerli milletvekilleri, bugün yapılan, hükûmet sistemi değişikliğinden de öte bir yönetim sisteminin netleştirilmesi ya da adının konmasıdır, bir harmonizasyonu, uyumlaştırmasıdır. Esasen, hükûmet sisteminin yapısı hukuken 2007, fiilen de 2014 yılında bozulmuş, karmakarışık bir hâl almıştır. Bu durum son birkaç yıldır bütün partilerin sözcüleri tarafından da sık sık dillendirilmiş, çok ağır ifadelerle eleştirilmiştir. Aslında oluşmasını arzu etmediğimiz bu durum hazin bir hikâyenin sonucudur.
Hepinizin malumu olduğu üzere, 16 Mayıs 2007 tarihinde görev süresi dolan Cumhurbaşkanının yerine yenisi seçilecek. Bundan altı ay öncesinde, 26 Aralık 2006 tarihinde bir tez atılır 367 olarak -bunu hepimiz biliyoruz- ve 27 Nisan 2007 tarihinde yapılan seçimde Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu yeter sayı bulunamaz, 361'le sonuçlanır ve bu sonuç Anayasa Mahkemesine götürülür, 1 Mayıs tarihinde Anayasa Mahkemesi bunu onaylar.
Değerli milletvekilleri, 6 Mayıs 2007 tarihinde ikinci toplantı yapılır, 367 oy bulunamaz, uzlaşma sağlanamaz, Meclis tıkanır, 11'inci cumhurbaşkanı seçilemez. 24 Haziran tarihinde bir erken seçim kararı ve bununla birlikte de Anayasa değişiklikleri getirilir. Getirilen bu Anayasa değişikliğinde cumhurbaşkanının Meclis tarafından değil halk tarafından seçilmesi vardır. 21 Ekim 2007 tarihinde, bu, halk oylamasında kabul edilir, başka değişiklikler de yapılır. İşte, 12'nci Cumhurbaşkanı da 10 Ağustos 2014 tarihinde halk tarafından seçilir. Bu sürecin tamamen iktidar partisine yaradığı da geçen gün burada Sayın Cumhurbaşkanı tarafından ifade edilmişti. Mecliste bulunan iki partinin cumhurbaşkanı adayı konusunda uzlaşamaması, birtakım suni gerekçelerle üretilen dayatmalar süreci tıkamış; sonuçta, parlamenter sistemin bize göre en önemli "component"larından, unsurlarından olan cumhurbaşkanının Meclis tarafından seçilmesi halk tarafından seçilmesine dönüştürülmüştür. İşte burada Dimyat'a pirince gitmeye çalışanlar, maalesef, parlamenter sistemi bulgurdan etmişlerdir. Yani, süreç, hükûmet sistemini iki başlı bir yönetim biçimine dönüştürerek en büyük darbeyi hükûmet sistemi ve parlamenter sisteme indirmiştir.
Esasen 1982 Anayasası -bugün burada defalarca söylendi- çok geniş kapsamda ve etkili yetkiler vermekteydi cumhurbaşkanına. Ancak geçmişteki cumhurbaşkanları bu yetkileri ya hiç kullanmadılar ya da sembolik olarak kullandılar. Halk tarafından seçilen 12'nci Cumhurbaşkanı ise selefleri aksine tüm yetkileri kullanacağını ifade etti, uygulamada ise daha fazlasını kullandı.
Değerli milletvekilleri, Türk siyaset ve Parlamento tarihine geriye doğru şöyle bir dönüp baktığımızda, ne zaman bir sistem tıkanıklığı olsa o zaman, başta demokrasimiz olmak üzere, tüm değerlerimiz yara almıştır; bedeli de Türk milletine ödetilmiştir.
1983 yılından bu yana tüm siyasi partiler, seçim beyannamelerinde yeni bir toplumsal sözleşme, anayasa yapmayı söylerler. 24'üncü Dönemdeki Uzlaşma Komisyonunda önemli değişiklikler, önemli düzenlemeler yapıldığını da ifade edebiliriz ama sonuçta tıkandı. Tüm yaşananlar, geldiğimiz nokta Türkiye'yi, maalesef, yeni bir sistem tıkanıklığı veya sistem krizine götürür duruma gelmiştir.
Değerli milletvekilleri, tabii, cumhurbaşkanının görevleri noktasında şöyle kısa bir değerlendirme yapacak olursak şunu söyleyebiliriz: Değişiklik önerilerinin tamamı, hükûmet sistemi değişikliğiyle bağlantılı bir uyum sağlamadan ibaret. Mevcut hâlde olmayıp şu anda yeni değişiklikle getirilen yeni bir görev de söz konusu değil. En fazla konuşulan, tartışılan husus cumhurbaşkanı kararnamesi konusu. Mevcut Anayasa'mızda Bakanlar Kuruluna ait olan bu yetki, hükûmet sistemi değişikliğine bağlı olarak kanun hükmünde olmaksızın yine yürütmeye verilmiştir. Milliyetçi Hareket Partisinin buradaki katkısı, verilen yetkinin net bir şekilde sınırlarının çizilmesi ve yargısal denetimin şart koşulması üzerine olmuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Bir dakikada tamamlayın Sayın Karakaya.
MEVLÜT KARAKAYA (Devamla) - Yani kararname çıkarma yetkisi, yürütme yetkisine ilişkin konularla sınırlandırılmıştır. Kişi hak ve hürriyetleri ile siyasi hak ve hürriyetlerin yanında Anayasa'nın İkinci Kısmı'nın Birinci ve İkinci Bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleri ile Dördüncü Bölüm'deki siyasi haklar ve ödevler konusunda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamayacağı konusu da zapt altına alınmıştır. Ayrıca, kanunda açıkça düzenlenen konuların yanında Anayasa'da münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konuların da Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle çıkarılamayacağı ifade edilmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynı konuda kanun çıkarması durumunda Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin hükümsüz hâle gelmesi sağlanmıştır.
Yüce heyetinizi, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)