| Konu: | CHP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 58 |
| Tarih: | 14.01.2017 |
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, sizleri ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu tartıştığımız konu Anayasa tartışmalarında olduğu gibi karşılıklı kavgalara feda edilecek bir konu değil; öncelikle onu söyleyeyim. Gerçekten, dünyadaki bu dönüşümlerin, yeniden, yüz yıl sonra paylaşımların yaşandığı ve Büyük Orta Doğu Projesi'yle başlayan, Akdeniz Havzasını da içine alan bu paylaşımda, şu anda Kıbrıs müzakerelerinin hayati bir öneme sahip olduğunu hepimiz biliyoruz. O nedenle, bu konunun önemini baştan vurgulamak istiyorum. Önceki gün beşli toplantı da yapıldı ama henüz ortaya çıkmış bir şey yok. Yani, evet, birtakım görüşmeler var, "Haritalar sızınca tartışma oluyor." diyorlar ama nedense her seferinde Rum tarafı bir şeyler sızdırıyor, belli teklifler getiriyor ve bir sonraki görüşmeler de o önceki toplantı üzerinden devam ediyor Annan Planı'nda olduğu gibi.
Dolayısıyla, bu kavganın temelinde değerli arkadaşlar... Günlük siyasi çekişmeleri yine yaparız, akşam sabaha kadar vaktimiz var yani Sayın Bostancı'ya, Sayın Altay'a söylüyorum -sataşma olarak değil- bu Kıbrıs konusunu gelin, hep birlikte tartışalım. Ha, burada olur, grup önerisiyle olur, o ayrı ama bence Sayın Bakan Çavuşoğlu'nun bu gündem yoğunluğu bitmeden bir şekilde gelip bize orada olanları, gerekirse kapalı oturumda, bir devlet adabı çerçevesinde aktarmasında fayda vardır. Neden? Çünkü ortada hiç bir şey yok, "Kasaya kilitlenmiş haritalar var." deniyor. Şimdi, kavga enerji kavgası. Suriye'de yaşadığımız da aynıdır, Irak'ta yaşadığımız da aynıdır, Kıbrıs'taki görüşmelerin arka planında yatan da aynıdır.
NURETTİN DEMİR (Muğla) - Aynen öyle.
MEHMET GÜNAL (Devamla) - Neden? 2003 yılında yaptığı anlaşma var, 2007 yılında yaptığı anlaşma var; 2010 yılında Mısır'la, Lübnan'la, İsrail'le Kıbrıs Rum kesiminin yaptığı anlaşmalar var, bunları görmezden gelmeyin. Eğer onların talep ettiği şekilde neticelenirse değerli arkadaşlar, sadece "Yüzde 28 mi vereceğiz, 29 mu vereceğiz, 32'de mi kalacağız?" değil, Akdeniz'de, Kıbrıs'ta, Antalya arasında, Kıbrıs'ta, Mersin-Anamur arasındaki alanımızı da kullanamaz hâle geleceğiz.
Yani burada ciddi konular var. Evet, buna karşı duralım. Evet, doğru söylüyorsunuz. Bunlarla ilgili tabii ki kimsenin aklından geçmez ama yaptığımız bir yanlış çok pahalı şeylere mal oluyor. Kendimiz de gördük, siz de gördünüz; bir "açılım süreci" diye başladık, hendeklerle, bombalarla neticelendi. Baştan önlem almamız lazım.
NURETTİN DEMİR (Muğla) - 17 Yunan adası gitti.
MEHMET GÜNAL (Devamla) - Şimdi, Kıbrıs sadece bir sabit uçak gemisi değil, sadece deniz hâkimiyeti teorisi, kara hâkimiyeti, hava hâkimiyeti, ne derseniz deyin, hem FIR hattıyla ilgili hem münhasır ekonomik bölgelerle ilgili hem kıta sahanlığımızla ilgili birçok konuda bizim için hayatiyet arz eden bir yer. Orayı sadece "Efendim, buraya ne kadar bütçe veriyoruz, yönetim şöyle oldu, Hükûmet böyle oldu." diye geçiştiremeyiz. Türkiye için çok önemli bir konudur, namus meselesi hâline gelmiştir. Daha önce bu tür bir gevşeklikle zaten İngilizlere vermişiz, hâlâ orada üsler duruyor.
Şimdi, şöyle soralım: Bu adamlar bizim üslerimizi gündeme getiriyor, oradaki askerî varlığımızı gündeme getiriyor -affedersiniz- garantilerimizi gündeme getiriyor. Beşli garantör ülkelerden bir tanesi İngiltere; hiç Rum tarafından "İngiltere'nin buradaki üsleri ne olacak?" denildiğini duydunuz mu? Yunanistan'ın orada üssü var, bunu duydunuz mu? Yok. Peki, biz niye bunların kalkmasını talep etmiyoruz? Bizden sızan bilgilerde "Türkiye tarafı veya Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı İngiliz üslerinin de kaldırılmasını istiyor." diye bir şey duydunuz mu? Ama "Türklerin askerleri orada çok." efendim "Varlığı burada çok." efendim "Bunların toprağı çok, onu da alalım; olmadı, Karpaz'ı da Güzelyurt'u da alalım." Ee, baktınız mı o burna geldiği zaman Türkiye'nin kullanabileceği, sondaj yapabileceği, arama yapabileceği bölge ne kadar kalıyor? Şimdi, onun için endişeliyiz, bunların tartışılması gerekiyor.
Özellikle müzakerelerde... Tabii ki Sayın Akıncı müzakereleri götürüyor. Kıbrıs Hükûmetinin de tam olarak içinde olmaması bizi kaygılandırıyor çünkü 2 kişilik bir müzakere heyeti. Hatta burada dün Sayın Cumhurbaşkanı açıklama yapıyordu; tamam, söyledikleri yüreklerimize su serpiyor ama gerçekten içeride ne oluyor? Yani kendi dilek ve temennisini mi söylüyor yoksa görüşmelerden, içeriden aldığı bilgiler var mı gerçekten? Sayın Akıncı Sayın Erdoğan'a bilgi veriyor mu, ben ondan da şüpheliyim. Çünkü Sayın Cumhurbaşkanının söylediği: "Bunlara izin veremeyiz." Ya verdiyse içeride? Neyi konuştular? Yani haritada ne var, gerçekten bilmiyoruz ama onların, Rum tarafının bilinçli olarak sızdırdığı haritalara baktığımız zaman bu söylediğim tehlikeler maalesef var. Onun için, bir an önce bunu bir devlet meselesi olarak ele almamız lazım.
Bakın, bugün burada demin karıştırırken tekrar arşivime baktım, 20 Ocak 2012 tarihinde "EtikHaber" haber sitesinde Denktaş'ı uğurlarken bir yazı yazmışım, o gün timsah gözyaşı dökenleri de içerecek şekilde, "Soros'un Çocukları 'Toros' Denktaş'ı Uğurlarken..." diye. Medyadaki AB'ci, açılımcı, "12 kötü adam" dediğimiz -Sayın Bahçeli'nin tabiriyle- hepsi, arkasından önce -affedersiniz- ağır hakaretler yapanlar methiye düzmüş.
"Toros" adı kendisine TMT'nin kuruculuğundan gelen Denktaş, uzun yıllar bununla ilgili mücadele etmişti. Ölüm yıl dönümünü de geçtiğimiz hafta idrak ettik, Allah ona rahmet eylesin, onların mücadelelerinden razı olsun. O günkü mücadeleler olmasaydı buraya gelemezdik. İnşallah, o Türk Mukavemet Teşkilatıyla başlayan mücadeleyi aynı ruhla bugün sürdürmemiz lazım. "Çözümsüzlük çözüm değildir." dersek o zaman taviz vermek zorunda kalırız. Biz bunları vakti zamanında uyardık. Tabii ki Türk dünyasına da çok büyük hizmetleri oldu, kendisini de burada, Türkiye'de, bu Mecliste de defalarca ağırladık. İnşallah onların mücadelesinin sonunu getiririz.
Bu görüşmeler devam ederken, akamete uğradığı zaman Cenevre'deki görüşmeler, Sayın Bahçeli 15 Kasımdaki grup toplantısında, daha önce yine Kıbrıs'ın kuruluş yıl dönümünde, cumhuriyetimizin kuruluş yıl dönümünde gerekli uyarıları yapmıştı. Buradaki mesele, yine Sayın Bahçeli'nin de o gün de uyardığı, bugün de söylediğimiz şey, görüşmelerin çok gizli bir şekilde götürülüyor olması ve bırakın kamuoyunu, bizlere de yeterli bilginin aktarılmıyor olmasıdır. Bu kapsamda özellikle Garanti ve İttifak Antlaşmalarının çok önemli olduğunu, asla taviz verilmemesi gerektiğini, Türk askeriyle ilgili söylenenlerin ötesinde, asıl Londra ve Zürih Antlaşmalarından kaynaklanan haklarımızın takip edilmesi gerektiğini, çünkü buradaki meselenin eninde sonunda toprak ve mülkiyet meselesine dayanacağını, az önce dediğimiz gibi, burada da mütekabiliyet esası olmadığı zaman, çözelim derken büyük zarara gireceğimizi şimdiden uyarmak istiyoruz. Bu konunun bir şekilde tartışılması gerekiyor.
Yani şuna girmeyelim: "Ya, çözümü engelleyen taraf biz olmayalım." Tamam, diplomaside buna dikkat edelim ama bunu söylerken de duruşumuzu göstermek zorundayız. Aynı şekilde, şimdi Fırat Kalkanı harekâtını yapmasaydık, hariçten gazel okusak orada olacak mıydık? Olamayacaktık. Efendim, Barzani'yle geçinelim, şununla yapalım... O ayrı bir şey; duruşumuzu gösteririz, çıkarlarımızı koruyacak şekilde tercihlerimizi, taleplerimizi önlerine koyarız, sonra da buna bakarız. Bu kapsamda, bu garantilerin de kesinlikle Avrupa Birliğinin birincil hukuku niteliğinden vazgeçilmemesi gerekir ve bunun sağlanması gerekir ki sonra bu yapılan anlaşmaların da bozulma ihtimali vardır. Özellikle de enerjiyle ilgili konularda ve münhasır ekonomik bölgelerle ilgili konularda da önümüzdeki süreçte gerekirse Türkiye'nin de bir an önce Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'yle eğer çözüm olmuyorsa münhasır ekonomik bölge anlaşmaları yaparak şu anda kendi haklarını savunmasıyla ilgili çalışmaları da yapıyor olması lazım. Eğer bunlara dikkat etmezsek, maalesef, burada da sonra "tüh, vah" ederiz, bu mücadeleyi verenlerin ruhlarını incitiriz. Sonrasında da geri dönüşümüz çok zor olur. Öyle bir boşlukta gitti, hâlen daha Kıbrıs'ta bu sorunu yaşıyoruz, fiilî durumlarla karşı karşıya geliyoruz.
Biz, burada, Sayın Akıncı'nın ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin ciddi bir tarihî sorumlulukla karşı karşıya olduğunu düşünüyoruz. En küçük bir tavizde geri dönüşü olmayacağını söylüyoruz. Bunları izlemeye devam edeceğiz. İnşallah, Hükûmetimiz de devletimiz de bizi bilgilendirir, bir an önce gerekli adımları atar çünkü netice itibarıyla, garantörlük görüşmelerinde Hükûmetin ya Başbakan veya Dışişleri Bakanı düzeyinde temsil edilmesi gerekiyor.
Bu kapsamda, izlemeye devam edeceğimizi söylüyoruz. İnşallah, her zaman söylediğimiz gibi "Kıbrıs Türk'tür, Türk kalacak." diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)