| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 58 |
| Tarih: | 14.01.2017 |
CHP GRUBU ADINA NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üzerinde konuştuğumuz 447 sayılı Anayasa Değişikliği Teklifi bütünüyle Anayasa'ya aykırıdır. O yüzden, madde üzerinde çok teknik konuşma yapmayacağım. Zaten 2010 yılında yapılan değişiklik ve sonrasında yaşadığımız 15 Temmuz, söylenen şeylerin anlamsız kaldığını ortaya koyuyor.
Anayasa'nın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek ilk 3 maddesini ve dolayısıyla da 4'üncü maddesini dolaylı olarak bu teklif değiştiriyor. Biraz önce yapılan itirafta da resmen ve şeklen de değiştirmenin düşünüldüğü açıkça anlaşılıyor.
Peki, nasıl değiştiriyor Anayasa'nın ilk 4 maddesini? Öncelikle Anayasa'mızın "Başlangıç"ta belirtilen temel ilkelerinden kuvvetler ayrılığı ilkesi, bütün güçler tek elde toplanmak suretiyle yok ediliyor. Bu teklif geçerse kuvvetler tek elde birleşecek. Milletvekili listelerini cumhurbaşkanı adayı belirleyeceği için yasama çoğunluğu elinde olacak; bu bir.
İki: Sorgusuz sualsiz Meclisi feshetme hakkı olacağı için fesih tehdidi altında fiilen yasama tahakküm altında tutulacak.
Üç: Beğenmediği yasayı veto edecek, ısrar edilirse yine Meclisi feshederek yasa yapma yetkisini fiilen cumhurbaşkanı engelleyebilecek.
Dört: Kararname çıkaracak kanun gücünde ve onu denetleyecek etkili bir Anayasa Mahkemesi maalesef olamayacak.
Yasamada durum nasıl peki? Yasama gibi yürütme de aynı şekilde tek bir kişiye veriliyor. Bütün üst düzey kamu görevlileri cumhurbaşkanı tarafından atanıyor. İstediği gibi kamu tüzel kişiliği kurabiliyor, cumhurbaşkanı yardımcılarını istediği sayıda atayabiliyor, kaldırabiliyor, bakanlıklar aynı şekilde. Hiçbir şekilde etkili denetim mekanizması yok. Yürütme mutlak bir şekilde tek kişinin elinde bulunacak ve cumhurbaşkanına soru dahi sorulmayacak. Günlerdir Sayın Adalet Bakanı diyor ki: "Cumhurbaşkanına siyasi sorumluluk getirdik." Ama bahsedilen denetim yolları siyasi bir denetim değil, sadece bilgi edinme kapsamındaki birkaç kurum kalmıştır bu hâliyle Anayasa'da.
Peki, yargıda durum ne olacak? Anayasa Mahkemesinin doğrudan ve dolaylı bütün üyelerini cumhurbaşkanı atayacak, üzerinde konuştuğumuz bu maddeyle cumhurbaşkanı "yüksek"i kalkmış olan Hâkimler ve Savcılar Kurulunun üyelerinin tamamını doğrudan ve dolaylı olarak belirleyecek ki bu kurul bütün hâkim ve savcıların atanmaları, istenilen mahkemeye gönderilmeleri, idari işlemleriyle ilgilenecek ve bu yüzden diyoruz ki her gün Goebbels'in taktiğiyle, soyut bir şekilde "Kuvvetler ayrımı güçleniyor." demekle kuvvetler maalesef ayrılmıyor değerli milletvekilleri. Gerekçelerini somut bir şekilde sıraladığımız gibi, egemenlik bu teklifle kayıtsız şartsız tek bir kişiye devrediliyor; yasama, yürütme, yargı tek bir kişide birleşiyor.
Değerli milletvekilleri, bu teklifle Anayasa'mızın 2'nci maddesindeki cumhuriyetin nitelikleri de yok ediliyor. Demokratik devlet ve hukuk devleti ilkesi fiilen ortadan kaldırılıyor. Çoğumuz hukuk fakültesi sıralarından geçtik. Demokratik bir devletten bahsedebilmek için öncelikle tüm vatandaşların temel haklarının düzenlenmiş olması ve güvence altına alınmış olması gerektiğini biliyoruz. Oysa bu rejimde yargı bağımsızlığı yok, kimsenin can, mal güvenliği yok, iş güvencesi yok, idarenin işlemlerine karşı vatandaşların gidebileceği etkili bir yargı yolu yok. O hâlde nasıl demokratik olacağız?
Peki, getirilen bu teklifte zaten hiçbir zaman tam olarak tesis edemediğimiz hukuk devleti ilkesi tesis edilecek mi? Maalesef hayır. Çünkü hukuk devletinin gereklerinden hiçbiri kalmıyor, vatandaşın hukuki güvenliği ortadan kaldırılıyor. Örneğin, vatandaş yarın sabah kalkınca nasıl bir kararnameyle karşı karşıya kalacağını hiçbir zaman bilemeyecek. Mülkiyet hakkı sınırlandırılabilecek bu kararnamelerle, sosyal güvenlik hakkı, emeklilikle ilgili haklar; buralarda hiçbir kısıtlama yok, diğer haklarla ilgili de etkili bir denetim yok maalesef. Örneğin, Cumhurbaşkanı, bir sabah kalkıp "Emekli maaşı alanlar teröristtir, yattıkları yerden maaş alıyorlar." dese ve bütün emekli maaşlarını kesse bunu engelleyecek hiçbir denetim mekanizması yok. (CHP sıralarından alkışlar)
İçinizden "O kadar da değil..."
SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan) - Ne alakası var?
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Devamla) - Evet "Ne alakası var?" diyorsunuz, ben de diyorum ki: Doları olana "teröristtir" demek ne kadar alakalıysa, işte benim bu söylediğim de o kadar mantıklı ve alakalıdır. (CHP sıralarından alkışlar)
Tabii, biliyoruz, siz yine Goebbels usulü, soyut bir şekilde günde kırk kere, cumhuriyetin değişmediğini, 1923'te bu tartışmaların kapandığını söyleyeceksiniz ama 29 Ekim Cumhuriyet Bayramlarında nedense hiçbirinizi göremiyoruz. (CHP sıralarından alkışlar) Bu yüzden sizin cumhuriyeti sahiplenmek gibi bir niyetinizin olmadığını biliyoruz.
Değerli milletvekilleri, Komisyon çalışmalarında bu teklifle ilgili anayasa hukuku açısından ilkesel olarak günlerce değerlendirmeler yaptık. "Bu, kesinlikle bir rejim değişikliğidir." dedik. "Demokratik olmayan bir rejimdir." dedik. "Her kim seçilirse seçilsin, hangi partiden olursa olsun bu kesinlikle bir diktatörlüktür." dedik. Dünyada yaşanmış örneklerini anlattık; "Almanya, Portekiz, İsrail, Finlandiya, Yunanistan, Moldova." dedik. Bunlar cumhurbaşkanlarına, başkanlarına yetkiler vermişler fakat sonra görmüşler ki istikrarsızlık var, diktatörlük geliyor, tekrar parlamenter rejime geri dönmüşler, parlamenter sistemi güçlendirmişler. Gelin, değerli milletvekilleri, sizler de yol yakınken bizi bir maceraya sürüklemeyin.
Değerli milletvekilleri, bu teklifi verenlerin en temel gerekçelerinden birisi istikrar. Buna da "pes" diyoruz. Neden mi? On beş yıldır tek başına iktidardasınız. Evet, bu ülkeye istikrar geldi; hangi alanlarda geldi, sayıyorum: Maalesef, istikrarlı olarak şehit cenazeleri geldi, çocuklarımıza cemaat yurtlarında istismar yönünden istikrar geldi, dış politikada geri adım konusunda istikrar geldi, taşerona kadro sözü tutulmadı, asgari ücretli açlık sınırının altında, yoksulların yoksulluğa mahkûmiyeti konusunda çok istikrarlısınız, terör sizinle birlikte istikrarlı bir şekilde tırmanıyor, bütün yetkileri tek elde toplama konusunda istikrar var ama bu istikrarların vatandaşın cebine, malına, canına maalesef hiçbir faydası yok.
Yine diyorsunuz ki "Bu teklifle koalisyonlar dönemi bitiyor." Aslında, milletin iradesine bu açıklamalarınızla ipotek koyuyorsunuz. Bunları uzun uzun açıklamıştık Komisyon çalışmalarında. Örneğin, ilk turda cumhurbaşkanı seçilemezse, Parlamentoda yasama yapma çoğunluğu tek bir partide olmazsa, ikinci turda başka bir partiden cumhurbaşkanı seçilirse o zaman en azından yasama bakımından koalisyonla çalışma zorunluluğu doğmayacak mı? Şimdiden milletin iradesine nasıl ipotek koyabiliyorsunuz değerli arkadaşlar?
Evet, aynı zamanda, koalisyonları da bu anlamda kötülemek doğru değil. Biliyoruz ki hepimizin altındaki arabaları üreten Almanya, yıllardır dünyanın en güçlü ekonomilerinden bir olan Almanya koalisyonla yönetiliyor. Eğer bizler de dünyada güçlü markalar yaratmak istiyorsak, yüksek teknoloji üretmek istiyorsak, kutuplaşmadan, uzlaşmayı öğrenerek, liyakati esas tutarak ve ancak bu şekilde istikrar getireceğini bu çalışmaların bilmemiz gerekir. Ve bu teklifle yapıldığı gibi bizden sonraki nesillere yeni yeni rejim tartışmaları bırakmamak, istikrarsızlık bırakmamak için değerli milletvekilleri, yüreklice, cesurca bu teklife "hayır" dememiz gerektiğini düşünüyorum.
Bir de tutturmuşsunuz "Vesayet rejimi kalkacak." diye. Hangi vesayet Allah aşkına, bir tane somut örnek verebilir misiniz? Şu anda demokrasi üzerinde bir vesayet varsa o da bir tek kişinin vesayetidir. Doksan yıl önce bugünleri gören Büyük Önder Atatürk'ün dediği gibi, aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş; bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunurken, hatta iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit etmişken ve millet fakruzaruret içinde harap ve bitap düşmüşken hangi vesayetten bahsediyorsunuz? Ki bütün bu gerçekleri 15 Temmuzda daha somut bir şekilde yaşadık.
Değerli milletvekilleri, kula kulluk dönemi aslında sizin hissetmeden, şeklen söylediğiniz ama bizim inanarak yürekten söylediğimiz gibi 29 Ekim 1923'te bitmiştir. Saray sakininin bugün yarış içine girdiği Mustafa Kemal'in asıl kahramanlığı da işte, bu çatısı altında bulunduğumuz yüce Meclistir. Kendisine verilmek istenen yetkileri reddederek halkın egemenliğini müjdeleyen demokratik, laik hukuk devletini inşa etmesidir Atatürk'ü büyük kılan, Atatürk o yüzden büyüktür, onunla yarışılmaz.
Bu teklifle de hiçbir şekilde bu millete hayır gelmez, o yüzden "hayır" diyoruz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)