| Konu: | CHP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 60 |
| Tarih: | 17.01.2017 |
AHMET YILDIRIM (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, iktidar partisi adına konuşan Sayın Kubat kalktı, burada yaşanmışlıklar üzerinden bir tablo çizdi; örneğin diyor ki: "Şimdiye kadar nasıl kullanmışlarsa öyle kullanırlar." Şimdiye kadar doğru kullanılmadı. Sayın Kubat, bir de iktidar partisi, açık söylemek gerekirse, şimdiye kadar vermiş olduğu büyük bir güven üzerinden muhalefet partisini tatmin eden bir noktada değil. Bakın, ben birazdan size okuyacağım, işte, Başbakan Yardımcısı Sayın Canikli "Bu açık oy Anayasa'ya aykırı değil." veya geçen hafta Sayın Sağlık Bakanı "Sana ne lan! Nasıl kullanacağımı ben bilirim..." diyor. Nasıl kullanılacağını siz veya ben bilmeyiz, İç Tüzük ve Anayasa bilir.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Tamam, biz de İç Tüzük ve Anayasa'ya göre gizli kullanıyoruz.
AHMET YILDIRIM (Devamla) - Bakın İç Tüzük ve Anayasa'ya göre şunu söyleyelim: 12 Eylül 2010 günü yapılan referandumun Anayasa değişiklik paketi burada görüşülürken Cumhuriyet Halk Partisi Anayasa Mahkemesine o paketi götürüyor ve iptal başvurusunda bulunurken, bunu götürme nedenlerinden biri de oylamanın usulsüzlüğü.
Ben, direkt yorum katmaksızın Anayasa Mahkemesinin gerekçeli kararını okuyorum. Diyor ki: "Anayasa'ya uygun geçerli bir kabul çoğunluğu, ancak Anayasa'ya uygun oylamayla oluşabilir." Bu da Anayasa'nın 175'inci maddesinde, Anayasa değişikliğiyle ilgili oylamanın gizli yapılmasını öngörür. Devamla söylüyor: "Dava dilekçesinde ileri sürülen nitelikte olduğunu ispatlayacak açık ve yeterli delil bulunması durumunda iptal yoluna gider."
Onun için, Başbakan Yardımcısının, Sağlık Bakanının, "Kim nasıl isterse öyle kullanır." değil, ne ben kendi istediğim gibi kullanabilirim ne de burada, siz, kendiniz istediğiniz gibi kullanabilirsiniz.
Şimdi, CHP'nin çalışma saatleriyle ilgili vermiş olduğu önergenin çok ayrıntısına girmeden, vermiş olduğunuz güvensizliği, ben, sadece son iki haftada cereyan eden iki olay üzerinden anlatacağım.
Birincisi, şu Genel Kurulda on bir gün önce yapılan bir oylamada, Sayın Akif Hamzaçebi burayı yönetirken, çok açık seçik bir şekilde, 6 üye burada olmadığı hâlde onların adına oy pusulası verildi.
Bakın, bunlardan bazılarının atmış olduğu "tweet"lerden de anlaşılıyor ki o saatte bırakın Mecliste, Ankara'da da değiller. Böyle bir güvensizlik üzerinden biz konuşuyoruz.
Şimdi, buradan hareketle şu utanç vericidir: Yasa yapıcı rolüyle, toplumda genel ahlak kurallarından toplum işleyişinin yasal sınırlarına kadar geniş bir alanda model olması gereken bu kurum böyle bir yüz kızartıcı suça tanıklık ediyor ve onunla ilgili bu 6 arkadaşımız bugüne kadar herhangi bir açıklama yapmış değil. Muhalefet partileri o gün oy kullanmadı ki. Ne sisteme girdiler ne de buraya pusula gönderdiler. Şimdi, burada İç Tüzük işlemiyor, İç Tüzük'ün gereğiyle ilgili herhangi bir işlem de başlatılmıyor.
Şimdi soruyorum size: Halk bu Meclise nasıl güvenecek? Biz size nasıl güveneceğiz? "Biz usul ve esaslara uyuyoruz." demenizi sadece bir beyan üzerinden asla kabul edemeyiz ve bu arkadaşlarımız açıklama yapmadıkları sürece bu oy sahteciliğine kendileri de ortak olacak ve açık söyleyelim, milletin takdirine biz bu konuyu sunmaktan ve buraya dikkat çekmekten geri durmayacağız.
Şimdi, oy hırsızlığı veya komiserliği yapanlar cezasız bırakılacak veya bu konuyla ilgili cezasız bırakılacak demeyeyim, bir hüküm kesmeyeyim ama hiçbir işlem yapılmayacak ama düşünce beyanında bulunan için canhıraş, bütün partiler İç Tüzük'ü işletme ve disiplin cezası uygulama konusunda müthiş hassas olacaklar ama küfürler, yaralanmalar, oy sahteciliği, pusulaların sahiplerinin burada olmayışıyla ilgili tam tıkırında işleyecek, biz de bunu böylelikle kabul edeceğiz.
Şimdi, bizim arkadaşımızın cümlesi bağlamından koparılmış, bütün partiler tarafından çarpıtılmıştır. Tekrar izlenmesini ve tutanaklara bakılmasını özellikle istirham ediyorum. Arkadaşımız herhangi bir topluluğu, herhangi bir milleti töhmet altında bırakacak en ufak bir cümle söylememiştir ve şu kürsüden ısrarla şunu söylüyor: "Ben böyle görüyorum, siz farklı görebilirsiniz. Bunu ortaklaştırmamızın yolu, yapılacak bir çalışmayla açığa çıkar." Ama bindirilmiş kıtalar gibi bütün medya üzerinden servis edilen linç kampanyalarını da biz çok iyi anlıyoruz. Bu kampanyaları 2007'de Hrant Dink'in katledilmesinden önce oluşturulmuş toplumsal algı ve hazırlanmış basının altyapısından da iyi biliyoruz.
Değerli milletvekilleri, bakın, şunu ifade edelim, tekrar söylüyorum: Siz düşünce ve söz özgürlüğünün, siyaset özgürlüğünün alanını daralttığınız sürece ülkede şiddet zeminini bu Parlamentonun eliyle hazırlamış olursunuz. Meşhur 1976 Handyside Kararı, dünyada birçok ulus ve hukuk kurumu için içtihat niteliğindedir. Velev ki düşünce, pratiğe geçmediği sürece şok edici etkide bile olabilir. Arkadaşımız "Bu benim düşüncem." diyor. Size "Bunu dikte ettireceğim." dedi mi? "Sizi suçluyorum." dedi mi? "Ben yüz yıl önce yaşanmış olan olayı böyle görüyorum." dedi. Siz de çıkarsınız "Doğru düşünmüyorsunuz. Mesnetsizdir, bilimsel değildir." dersiniz. Ama herkes bindirilmiş kıtalar biçiminde harekete geçerek çok iyi disiplin cezalarını işletiyor.
Yine, değerli milletvekilleri, iktidar partisinin şu özelliğine alışmış olduk: İktidar partisi meşruiyetle hareket etmiyor, hukukla hareket etmiyor, uzlaşmayla hareket etmiyor; olduğu gibi çoğunlukçuluk yapıyor. Az önce Sayın Kubat söyledi, diyor ki: "İşte, araştırma önergeleri günde 3 tane, ayda 10 tane..." Ya, 1 tanesini kabul edin de biz her gün vermeyelim. Biz de sizin ne zaman kabul edeceğinizi bekliyoruz. Sanırsınız ki... Bırakın haftada 9 tane araştırma önergesini, haftada 1 taneyi, ayda 1 taneyi, beş yılda 1 taneyi, on beş yılda 1 taneyi kabul etmediniz ama sadece, metnini, gerekçesini sizin hazırlamış olduklarınızı kabul ediyorsunuz.
Bir diğer husus, değerli milletvekilleri, bakın, şunu söyleyelim: Evet, burada Anayasa konuşuluyor ama Anayasa gündemi olarak bu Anayasa'nın otuz beş yıldır değiştirilmesi gerektiğini toplumun farklı kesimleri kabul ediyor. Ama, bu Anayasa'nın, daha fazla demokratikleşmeden, daha fazla yerel demokrasinin geliştirilmesinden, daha fazla katılımcılıktan yana değiştirilmesi gerekirken gücün giderek daraltılarak, rafine edilerek ve şiddetlendirilerek tek kişiye zimmetlenmesi biçiminde değiştirilmesini tabii ki reddedeceğiz, tabii ki bunun karşısında durmaya çalışacağız.
Bir de şu Anayasa'nın 18 maddesi şöyle bir ruha sahiptir: Bakın, bir cumhurbaşkanı değiştiği andan itibaren rövanşist duygularla; kin, nefret duygularıyla kendinden öncekini haşat edecek bir şekilde yetkiyle gelecek çünkü bütün bürokrasiyi değiştirme yetkisi var. Yargıyı değiştirme, Emniyeti değiştirme, İstihbaratı değiştirme, HSYK'yı değiştirme, rektörleri değiştirme yetkisiyle gelecek ve kendinden önce gelmiş olanlara karşı rövanşist duygularla geleceği için toplumsal kamplaşmayı tetikleyen bir noktadan bakıldığını ifade edelim.
Bir diğer husus: İktidar partisinin bu Anayasa değişikliği ile arkadaşlarımızın rehin tutulur vaziyette tutuklanması sürecini biz senkronize görüyoruz, bir biriyle iltisaklıdır. Önce arkadaşlarımızı siyasi kararla ve aynı anda farklı illerde, farklı başsavcılıklardan operasyonlarla tutukladılar, daha sonra bu paketi bu Meclis Genel Kuruluna indirdiler. Çünkü, HDP'nin açığa çıkaracağı toplumsal muhalefet gücünü -2015'teki o kısmi demokratik ortamdan- nasıl bir tokat atarak iktidardan indireceğini biliyor; başta da Cumhurbaşkanı için söylüyorum.
Eğer Anayasa değişikliğinde millet egemenliği ve halk iradesine güveniyorsanız, buyurun, basında, yayında, medyada, fırsat eşitliğinde eşit koşulları sağlayın ve arkadaşlarımız...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayın, bir dakika daha veriyorum size.
AHMET YILDIRIM (Devamla) - ...eş genel başkanlarımız, milletvekillerimizle birlikte eşit koşullarda halka gidelim. Ama, öyle bir ortam oluşturuldu ki kendisine bu Anayasa'yı geçirtmeyecek olan bir siyasi partinin -artık, bırakın eşitsiz koşullarda yarıştırmayı- eş başkanlarını ve milletvekillerini tutuklayarak, yangından mal kaçırır gibi, özellikle eşitsiz koşullarda bu dikta rejimini getirebileceğini biliyor. Az biraz demokratik koşullarda bu iktidarın başına ne geleceğini çok iyi biliyor. Ya değilse, bizim arkadaşlarımızın tutuklanmasının bu Anayasa değişiklik paketinden ayrı alınabilir bir tarafı yoktur. Bizzat kararı iktidar vermiştir ve bu karar siyasi bir karardır, hukuki hiçbir tarafı yoktur ve bu yönüyle de kadük kalır.
Bakın, eşit olmayan koşullarda yürütülecek olan bu Anayasa görüşmelerinin bizim tarafımızdan meşruiyeti gölgelidir, şaibe altındadır diyorum, bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)