| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 60 |
| Tarih: | 17.01.2017 |
HDP GRUBU ADINA AHMET YILDIRIM (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, daha sonradan eklenen bir madde olduğu için bütün grupların rızası ve imzası gerekiyordu. Biz de özellikle kamu-özel bazı müteşebbislerin taksitlerinin ertelenmesiyle ilgili bu maddeye karşı çıkmadık, imza verdik, görüşülsün ve bu torba yasayla birlikte çıksın dedik. Ancak hani şunu da söylüyoruz: Şimdi kasım ayında ödenmemiş olan taksitlerin mayıs ayına ertelenmesini öngören bu maddede, kasım ayında ödeme gücü olmayan bir yurttaşın acaba mayıs ayında hangi iyileşme ihtimali olan koşullara göre ödeme yapacağı ayrı bir tartışma konusudur. Önümüzü göremiyoruz, her geçen gün maalesef parametreler, ekonomik parametreler daha kötüye doğru gidiyor; döviz artıyor, enflasyon beklentilerin üzerinde çıkıyor, işsizlik ise 1980 darbesinden sonraki en yüksek oranlarına ulaştı. Çünkü, ödeyemiyorsa kasımda... Umarız biz yanılırız, umarız ülkedeki ekonomik gidişat daha iyi bir noktaya gider de kasım ayında ödenmemiş taksitlerin mayıs ayında ödenmesini sağlayabiliriz. Ama halkın gündemi, gerçekten, işsizliktir, yolsuzluktur, açlıktır, ödenemeyen borçlardır, döviz artışıdır ve ağır bir ekonomik baskıdır; halkın gündemi bu. Peki, iktidarın gündemi ne? Geceli gündüzlü, hafta içi hafta sonu, yeni bir rejim tesis etmek için bu Mecliste sadece enerjinin buraya odaklanması sağlamak. Halkın gündemiyle tümüyle farklılaşmış bir gündem işleten iktidar gerçekliğiyle karşı karşıyayız.
Tabii, bu yeni başkanlık rejimini getirirken siyasi iktidarın en önemli argümanı nedir değerli arkadaşlar? En önemli argüman: "Koalisyon dönemlerine son vermek istiyoruz çünkü koalisyon dönemlerinde istikrarsızlık oluyor, koalisyon dönemlerinde ekonomik parametreler iyi seyretmiyor." Biz de elimizdeki bazı verilerden hareketle, Sayın Bakan da burada... Bakın, bu, 1980'den beri işsizlik oranları Sayın Bakan, 1980'den beri ve 1983'te işbaşına gelen 46'ncı Hükûmetten itibaren en yüksek seyretmiş işsizlik oranları. Şimdi, buradan hareketle söylüyorum: Burada, 1980'den beri en düşük işsizlik oranı 6,7 ve 6,9'la 54'üncü ve 55'inci Hükûmet; ikisi de koalisyon hükûmeti. Bakın, 54'üncü Hükûmet Refahyol Hükûmeti, 55'inci Hükûmet ise ANAP-DSP ve Demokrat Türkiye Partisi Hükûmeti; ikisi de koalisyon. Sayın Bakan, buradaki, bu skaladaki en yüksek oranları söylüyorum, en yüksek işsizlik oranlarını: 61'inci Hükûmet 9,6 -sizin iktidarınız- 59'uncu Hükûmet 10,5 -yine Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, tek partili iktidar- ve en yüksek 60'ıncı Hükûmet 11,7; en son 65'inci Hükûmet -2016- ve 11,8.
Bakın, ben hiç yorum katmaksızın rakamlarla devam ediyorum. AKP'nin 2002'de iktidar olduğu günden bugüne kadarki on dört yıllık işsizlik verileri ile ondan önceki on dört yılı ele alıyorum. On dört yıllık AKP iktidarları döneminde işsizlik oranı, on dört yılın ortalaması yüzde 10,1. Peki, AKP'den önceki on dört yılın ortalaması yani 1988 ile 2002 arasındaki işsizlik oranı ne? On dört yılın ortalaması 7,8.
Tabii, AKP'den önceki on dört yılın on bir yılı koalisyonlarla geçmiş ve AKP'den önceki on dört yılda toplam 11 hükûmet kurulmuş, bu 11 hükûmetin tam 9 tanesi koalisyon hükûmeti. Yani, koalisyonların bir istikrar getirmediği, koalisyonlarda ekonomik gidişatın kötü olduğu -enflasyon, devalüasyon, döviz- vatandaşın satın alma gücünün düşmesi tümüyle şu rakamlardan da anlaşılacağı üzere bir safsata. Biz, AKP iktidarları döneminde görmeye başlamış olduğumuz işsizliğin çift hanelere tırmanmasını en son ne zaman görmüşüz, onu da sizinle paylaşayım: İşsizlik çift haneli rakamları en son 1978'de, OPEC'in petrol krizi döneminde görmüş. Yani, 1978'den AKP'nin tek partili iktidar dönemine kadar bu ülke hiçbir zaman çift haneli işsizlik görmemiş. Hani, biz bu Anayasa'yı değiştiriyoruz, başkanlık getiriyoruz, koalisyonlar olmasın diyoruz, tek partili iktidar dönemlerinde vatandaş rahatlayacak, işsizlik sona erecek, yoksulluk bitecek diyoruz ya, rakamlar hiç de bunu söylemiyor. 1978'den 2017'ye ne kadar ediyor? Otuz dokuz yıl. Otuz dokuz yılın en kötü rakamlarını AKP'nin tek partili iktidar dönemlerinde özellikle işsizlik açısından yaşıyoruz.
Şimdi, tabii, burada durum böyle de, Sayın Maliye Bakanımız burada, soruyorum... Biz 2016'da, dört parametre söylüyorum, dördünde de hedefi tutturamamış bir iktidarla karşı karşıyayız. Büyüme hızını tutturamadık, altında kaldık; enflasyonu tutturamadık, üstünde çıktı; işsizliği tutturamadık. Döviz kurunda dolar neyle bitecekti? 2,99'la bitecekti. Nereye geldik? 4 liraya dayandı. Bakın, iktidar hiçbir şekilde yıllık planlamalarını yapamıyor. İktidar ne orta vadeli planlarını ne de yıllık ekonomik planlarını tutturamayan, bunu halktan yana değil, maalesef, sermayeden yana yaptıkları düzenlemelerle biraz daha katmerleştiren bir noktaya getirmiş oldu.
Mesela, büyüme hızını, AKP kendi iktidarı döneminde hep Avrupa Birliği ülkeleri ve gelişmiş ülkelerle kıyasladı. Oysa şunu gözden kaçırdık, basit bir aritmetiği vardır bu işin: Evet, biz kendimizin büyüme hızını niye Almanya, İngiltere, Fransa, ABD'yle kıyaslıyoruz? Oralardaki ortalama ömür süresi ne? Oradaki nüfusun yaşlara göre dağılımı ne? Biz bir genç nüfusuz ve giderek genç nüfus oranı her geçen yıl artan bir ülkeyiz. Almanya'nın, İngiltere'nin, Fransa'nın, ABD'nin bizim gibi genç bir nüfusu yok ki yeni istihdam alanları yaratabilsin, yatırımlarla yeni bir büyüme hızı yakalayabilsin. Almanya'daki yüzde 2'lik büyüme hızı bizdeki yüzde 4 küsurluk büyüme hızının çok çok üzerindedir. Büyüme hızları gelişmekte olan ülkelerde görülebilen bir ekonomik parametredir. Gelişmiş ülkelerin büyüme hızları ile gelişmekte ve geri kalmış olan ülkelerin büyüme hızları zaten hiçbir zaman örtüşmez, paralel seyretmez. Kaldı ki buradan hareketle şunu da ifade edelim: Biz kendi büyüme hızlarımızı ve tahminlerimizi tutturamamış bir ülkeyiz.
Bir de döviz karşısında TL'nin değer kaybetmesiyle ilgili ne söyleniyor? Cumhurbaşkanı, ta en baştan, orta sahayı ele alarak "Ekonomik darbe lobisi devreye girmiştir ve küresel egemenlerin lobi saldırıları sonucunda döviz artışı Türkiye'de seyrediyor ve bütün dünyada artıyor." diye söylüyor. Ama şunu söyleyelim: 2016'nın ikinci yarısında euro ve dolar karşısında en fazla değer kaybeden 3 ülkeden biriyiz. Yani, bütün dünya dolar ve euro karşısında değer kaybetmiyor, biz dolar karşısında en fazla değer kaybeden dünyadaki 3 ülkeden biriyiz. Buradan da baktığımızda, öyle, çok da anlatıldığı gibi, ne ekonomik darbe lobileriyle bu durumu gerekçelendirebiliriz ne de küresel ekonomik bir saldırı altında olduğumuzu söyleyip kendimizi bu işin içinden çıkarabiliriz. Eğer küresel ekonomik saldırıyla bir şeyi ilişkilendireceksek mevcut siyasi iktidarın bu ülkenin bütün yer altı, yer üstü doğal kaynaklarını ve en büyük yatırımlarını uluslararası sermayeye peşkeş çektiğiyle ilgili bir bağlantı kurabiliriz, onun dışında kurabileceğimiz bir bağlantı yok diyorum.
Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)