| Konu: | CHP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 63 |
| Tarih: | 20.01.2017 |
AHMET YILDIRIM (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; az sonra rakamlarla da ifade edeceğim üzere, gerçekten, Cumhuriyet Halk Partisinin araştırma komisyonu kurulmasıyla ilgili, bu önemli önergesiyle ilgili ciddi konuşmalar yapacaktım. Ama baştan şunu söyleyeyim ben, bütün Genel Kurulun da bunu bilmesi lazım: AKP grup yönetimi, bizim partimizin araştırma önergesiyle ilgili başta farklı isim vermişken anlaşılan o ki şu Genel Kurulu belli bir provokasyonla yürütmek istiyorsunuz Sayın Bostancı, son dakikada -Sayın Başkan da iyi bilecektir ki- konuşmacınızı belli tezviratlar, yalanlar ve iftiralar üzerine bir konuşma yapmak üzere değiştirdiniz. Bu, sizin takdiriniz, herkes kendisine yakışanı yapar. Anlaşılan, siz burayı yalanlar ve iftiralar üzerinden provoke etmeye çalışıyorsunuz. Ya değilse, son dakikada böyle bir değişikliği neden yaptığınızı gelip buradan açıklayın istersiniz çünkü araştırma önergesi görüşülmeden kırk beş dakika önce oraya verilmiş bir isminiz vardı sizin; şunu ifade edelim.
Bir diğeri: Ben kırk beş yıllık yaşamımda yirmi yılı aşkın süre akademisyenlik yaptım, üst düzey bürokraside, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyesi olarak dört yıl çalıştım, profesyonel futbolculuk yaptım, yine, sendikacılık yaptım, farklı vakıflarda görev aldım ama bütün içtenliğimle söylüyorum -muradım burada daha fazla zaman alıp burada bir polemik yaratmak değil ama- hayatımda bu kadar iftirayla, bu kadar yalanla, bu kadar mesnetsiz iddiayla karşılaşmadım, bunu içtenlikle söylüyorum. Az önce sayın hatibin burada açmış olduğu konu, benim davacı olduğum ve 3 emniyet görevlisi hakkında suç duyurusu üzerinden başlatmış olduğum davaya ilişkin bana hâlâ ulaşmamış... Benim hakkımda "14 Haziran" diyor ya, 14 Haziranda yaşanmış bir olay, tümüyle bir senaryo, bir kurgu anlatıyor burada. Bir soruşturma yok, bir fezleke yok, bir dava yok ama bu kadar yalan bu kadar ucuz atılıyorsa ben de o zaman genelleştirerek söyleyeyim: Bir iktidar bu kadar iftiraya tevessül etmeye başlamışsa çürümüştür, en hafif tabirle söylüyorum çürümüştür yani. Son dakikada konuşmacısını değiştirerek böyle bir yalan konuşma yaptırma ihtiyacı duyuyorsanız, bu siyasi iktidarın ben miadını doldurduğunu, büyük bir çürümüşlük yaşadığını söylemekten daha öte bir şey söyleyemem.
Ya değilse, ben sözümün arkasındayım. Üç dört ay önce -tarihini tam hatırlamadığım için bir şey söyleyemem- benzer iftirayı atmıştı buradan Mustafa hoca, ben demiştim ki: "Eğer bunu belgeyle ispatlarsanız, bütün Meclisin huzurunda söylüyorum, söz veriyorum, siyasi yaşamımı da sonlandıracağım, milletvekilliğinden de istifa edeceğim." Şimdi geldi, bugün belge mi gösterdi? Resmî bir tutanak mı gösterdi? Bir delil mi gösterdi yoksa kendi el yazısıyla sizin son dakikada ona konuşma vermiş olmanızdan ötürü karalama, çalakalem yalanlar, iftiralar mı dizdi? Bunu ben yorumlamadan, daha fazla kimseyi incitmeden bütün Genel Kurulun takdirine sunuyorum.
Bir diğer husus: Hani yargının ve Emniyetin o kadar siyasallaştığı üzerinden gidiyoruz ki, bakın, dün olan bir olayı anlatayım, siz gerçekten Ankara Emniyet Müdürlüğü üzerinden araştırın benim dediğim bir gerçekliğe mi tekabül ediyor, yoksa altyapısı olmayan bir iddia mı. Bir KHK'yla kapatılan Azadiya Welat gazetesinin muhabiri Barış Boyraz -şu anda Dicle Haber Ajansının muhabiri- dün Güvenpark'ta dayakla, kaba kuvvetle polis arabasına bindiriliyor, kafasına mont bağlanıyor, tehditlerle kafasına silah dayanıyor, "Seni öldürmek için aldık." deniyor.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Bunun belgesi ne şimdi?
AHMET YILDIRIM (Devamla) - İşte, söyleyeceğim size.
ABDULKADİR AKGÜL (Yozgat) - En güzeli, bunları araştırsınlar o zaman hâkimler, mahkemeler, savcılar.
BAŞKAN - Sayın vekiller, lütfen müdahale etmeyin.
AHMET YILDIRIM (Devamla) - Belgesi, mesela, şöyle bir şey... Benimkiyle ilgili şöyle bir şey beklerdim Sayın Ilıcalı, belgesiyle... Mesela, Sayın Çavuşoğlu gelirdi, burada derdi ki: "Bakın, bu güvenlik kamerası." Güvenpark'taki kameralar izlendiğinde bunlar görülür. Ondan sonra, dayak sonrası götürülüp Eskişehir yolunda başka bir ekibe teslim ediliyor, o ekip de "Biz seni kurtardık." diye Gölbaşı'nda bırakıyor. Ülkenin ne hâle geldiğini görelim.
Bakın, bir Anayasa değişikliği tartışıyoruz ve bu Anayasa'nın bu ülkenin geçmiş yüz yılını ters yüz etmek üzere kurgulandığını ve önümüzdeki on yıllarda önümüzü göremeyeceğimiz belirsiz bir geleceğe doğru bizi sürüklediğini çok farklı hatipler buradan söylediler.
Bir defa şunu söyleyelim: Anayasa paketi, bırakın muhalefeti, bu partiyi kurmuş olanları, iktidar partisini kurmuş olanları, genel başkan yardımcılığı, bakanlık, Meclis başkanlığı yapmış olanları bile tatmin etmemişken ve onların, farklı yayın organlarında bütün kısıtlamalara rağmen bu paketin bu ülke için hayırlı olmadığı beyanlarıyla mütemadiyen biz karşılaşıyorken, iktidar partisinin tamamının içine sinmemişken ve bunları onların beyanlarından anlıyorken biz bu paketin bu ülke için hayırlı olduğunu söylemekte alabildiğine zorlanıyoruz. Çünkü, Anayasa, bu ülkenin yaşamış olduğu bütün sorunlarla alakalı bir sürece tekabül eder. Anayasa, bu ülkenin güvenlik sorunuyla alakalıdır. Anayasa, bu ülkenin iç ve dış barışıyla alakalıdır. Anayasa, bu ülkenin ekonomik problemleriyle alakalıdır. Anayasa, bu ülkede bir türlü doksan beş yıldır oturtamadığımız hukuk düzeniyle kalıcı ve onurlu bir barışla ve bu ülkenin sağlayamadığı katılımcı demokrasiyle direkt alakalıdır. Anayasa, bu ülkenin dış dünyaya karşı imajıyla, prestijiyle alakalıdır. Anayasa, bu ülkeyi oluşturan bütün farklılıklara rağmen 80 milyon insanın can güvenliği ve mutluluğuyla alakalıdır ama siz yarısının oyunu almak suretiyle diğer yarısını karşıtlaştırarak -bakın, siyasi bir rekabetten söz etmiyorum- rövanşist duygularla konumlandırarak bir anayasa süreci falan hazırlayamazsınız. Buradan hareketle söylüyorum: Evet, anayasa bu ülkenin iktisadi süreçleriyle de ilgilidir. Sayın CHP'li hatip benden önce konuşurken ülke esnafının kepenk kapatmasından Meclisin ve esnafın nasıl bir kan ağlama süreci yaşadığına dair bir önerge hazırlamış, gerekçesiyle bunu okudum. Biz öyle bir noktaya geleceğiz ki, göreceğiz, artık biz esnafın kepenk kapattığı bir ülkeden Meclisin kepenk kapatacağı bir ülkeye doğru gidiyoruz. Üstelik bu öyle bir şey ki bu Meclisin anahtarını bir kişiye ya da dar bir zümreye teslim etme süreciyle sonuçlanacak bu Meclisin kepenginin kapatılması.
Ya değilse şunu söyleyelim: Bu ülkede hâlâ toplumsal dengeleri aklıselim bir şekilde düşünen insanların varlığı bu ülkenin tek gelecek umududur. Buradan hareketle, bakın, -rakam veriyorum hiç yorum yok- şu anda bu ülkede son beş yılda kayıtlı olarak kepenk kapatan ve ticaret odalarından, esnaf sanatkâr odalarından kaydını sildiren esnaf sayısı şu anda kayıtlı olan esnaf sayısının yüzde 25'i yani son beş yılda bu ülkede şu anda var olan esnaf sayısının yüzde 25'i -1 milyon 700 bine yakın esnafımız var bu ülkede- 400 binin üzerinde esnaf kepenk kapattı son beş yılda. Geri kalan yüzde 75'inin de kepenk kapatmadığı için öyle mutlu olduğunu falan düşünmeyin. Onlar ne yapıyor peki? Onlar da kapatmamış olsa bile bir çayını içmek için eğer misafir olursak, onlarla bir sohbet edersek iş yapmama gerçeğini, krediyi ödeyememe gerçeğini, ne zaman kendilerinin de kepenk kapatacağını, ticaret ve esnaf sanatkârlar odalarından kaydını sildireceği günleri bekliyorlar. Üstelik bu yakıcı gerçeklik o kadar net bir şekilde ki. Peki bütün bunlara çözüm ne? Hükûmetin çözümünü hepimiz izliyoruz. Çözüm şu: İki çözüm öneriyorlar. Bir, hâlâ esnafı nasıl daha fazla borçlandırırız çözümü peşinde koşuyorlar. İkincisi ise büyük bir mucitlik örneği sergiliyorlar; özellikle enflasyonun büyüme hızını hesaplama yöntemini ve kalemlerini değiştirerek millî gelirimizi kâğıt üzerinde arttırmaya çalışıyorlar. Yani bula bula geldiğimiz çözüm bu. Örneğin Ekonomi Bakanının birkaç gün önce yapmış olduğu açıklamayı izleyenler biliyordur, izlemeyenler için ben paylaşayım. 25 Ocakta Ankara'da toplanacak olan, bu enflasyon sepetindeki gıda oranını belirleyecek kurulun, gıdanın oranını yüzde 24'ten yüzde 20'ye düşürmeyi öngördüklerini söylüyor. Yani kalemlerle oynayarak gerçek yaşama dokunmadan, insanların karın açlığını ve...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.
AHMET YILDIRIM (Devamla) - Teşekkür ederim.
İnsanların yoksulluğunu, çektiği acıyı, borçlarını ödeyememe hezeyanını, karın açlığını, çocuğunun rızkını götürememe mahcubiyetini çözme yerine rakamlarla, kalemlerle oynayarak millî geliri suni bir şekilde nasıl yükseltiriz, enflasyonu suni bir şekilde nasıl düşürürüz çabası içerisine girmiş. Ekonomi Koordinasyon Kurulu krize bir çözüm bulamıyor, çözüm için toplantı yapıyor, daha toplantı devam ederken dolar yükselişe geçiyor. İşte piyasaların bu ülke Hükûmetine ve Maliye yönetimine duymuş olduğu güveni bile sadece Ekonomi Koordinasyon Kurulu toplanırken hızla yükselişe geçen bu döviz kurları üzerinden de anlayabiliyoruz.
Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.