| Konu: | CHP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 67 |
| Tarih: | 08.02.2017 |
AHMET YILDIRIM (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; belki çok klişe bir laf olarak algılanacak ama gerçekten ülke ve toplum olarak çok zor günlerden geçmekteyiz ve tarihî günlerden geçmekteyiz. Öyle tarihî günlerden geçiyoruz ki, işte altı yıl sonra bu ülkenin kuruluşunun 100'üncü yılını -eğer yaşarsak- birlikte görmüş olacağız. Yüz yıl değil, bir yüz yıl daha ekleyin, iki yüz yıl geçsin ve bu ülkenin iki yüz yıllık tarihi yazılsın, beş cümleyle yazılsın; bu yaşadığımız günlerden söz edilmeden o beş cümleyle bu ülkenin tarihi anılmadan geçilmeyecek. Bu ülkedeki bugün yaşayan zalimleri de o beş cümle içerisinde göreceğiz, bu zalimliğe ve saltanat düzenini kurmaya çalışanlara karşı direnenleri de göreceğiz.
Bu ülkenin -deyim yerindeyse- düşmanı olabilecek bir ekibe bir görev versek ve "Alın, bu devletteki müesses nizamı bozun, devletin hiyerarşik düzenini altüst edin." desek herhâlde ancak bugünkü siyasi iktidar kadar başarılı olunur. Şöyle ki: Bir şekliyle mutlaka, dünya tarihi, mevcut iktidarın zulüm derecesini yazacak ama bir devletin adım adım giderek çökertilme modelleri üzerine bir bilimsel akım oluşturulsa ve bir külliyat yazılsa inanın AKP'nin uygulamaları, siyasi iktidarın uygulamaları bu bilimsel akım içerisinde ve literatür içerisinde yerini alacaktır. Şüphesiz, devletlerin belli bir koruma güdüsü vardır ancak devletlerin koruma güdüleri ile siyasi iktidarların kendilerini koruma güdüleri birbirinden bağımsızdır. Devletler eğer kendilerini korumak istiyorlarsa kendi varlıklarını toplumsal muhalefetin varlığı ve güçlülüğü üzerine bina ederler. Buradan hareketle, bu gerçeklik üzerinden yaşama nereden bakarsanız bakın, siyasete nereden bakarsanız bakın, diyalektik üzerinden, isterseniz zıtlıkların varlığı üzerinden, kendini var eden yapısalcı bir anlayış üzerinden, isterseniz sevap-günah ilişkisi üzerinden bakın ama bilinmesi gereken bir husus: Toplumlar tarihi şuna şahittir ki karşıtlıklar ve zıtlıklar bir toplumun, bir hiyerarşik yapının, bir müesses nizamın olmazsa olmazıdır.
Öyle ki şunu ifade edelim: Değerli milletvekilleri, bakın, ikili karşıtlıkların mevcut hâli düşüncenin ön koşuludur. İnanç değerleri üzerinden olaya bakalım. Hazreti Âdem ile Hazreti Havva'nın cennetten atılma gerekçelerini oluşturan günah, ancak kendisini sevap üzerinden var edebilmiştir ve böyle anlam kazanmıştır. İnsanlığın anası ve babası olarak kabul edilen ilk insanlardan itibaren cennet kavramı, kendisini cehennem kavramı üzerinden var edebilmiştir. Buna benzer düşünce yapılarını Doğu felsefesinde de görebiliriz. Buradan hareketle, siyasi iktidar gibi düşünmeyen, ona muhalif olan, onu eleştiren, onun bu toplumun huzuru için daha doğru çalışmasını öneren, başta akademisyenler olmak üzere, aydınlar, yazarlar, çizerlere karşı siyasi iktidarın tahammülsüzlüğü çok kötü bir noktaya varmış durumdadır. Allah aşkına soruyoruz: Siyasi iktidar, bu ülkenin aydın vicdanı olan, toplumsal vicdanı olan akademisyenleri kendileri gibi düşünmediği için atarak ne yapmaya çalışıyor? Doğanın en temel kanunu olan karşıtlıklar ilkesini yok saymaya mı çalışıyor? Allah aşkına soruyoruz: Siyah karşısında beyazı yok etmeye mi çalışıyorsunuz? Kötü karşısında iyiyi yok etmeye mi çalışıyorsunuz? Pişmişlik karşısında doğallığı mı yok etmeye çalışıyorsunuz? Karanlık karşısında aydınlığı mı yok etmeye çalışıyorsunuz? Öteki karşısında beni mi yok etmeye çalışıyorsunuz? Küçük karşısında büyüğü, yalan karşısında doğruyu ve özellikle ifade edelim ki batıl karşısında hakkı, hak olanı mı yok etmeye çalışıyorsunuz?
Bunu uzatabiliriz ama unutmamalıyız ki bu karşıtlıklar üzerinden bir toplum ve devlet yapısı var olur. Karşıtlıkların olmadığı, herkesin aynı olduğu, tek tip, monolitik, Allah'a mahsus olan bir toplum yaratamazsınız. Bununla kendi iktidarınıza, toplumunuza, devletinize olsa olsa ancak zarar verebilirsiniz. Ve iktidar, dört nala devleti yok etmeye doğru götürüyor; "Devleti ele geçireyim." arzusu, hırsı, ihtirası, egosu ele geçirmeye değil, devleti çökertmeye doğru hızla götürüyor.
Buradan hareketle, bakın, doğa bile tahakküm altına alınmaya belli bir yere kadar tepkisiz kalır ama bir yerde gelir, o doğa patlar. Şöyle ki: Bakın, insan aklının varmış olduğu en önemli fen, bilimsel çalışma nükleer fiziktir. Nükleer fiziğin ürünü olan nükleer santrallerin Allah aşkına bir tsunami karşısında ne hükmü var? Veya söyleyelim, ormanları yıkarak betonlar üzerinde yükseltilen devasa plazaların, yapıların bir deprem karşısında ne hükmü var? Akarsuların doğal akışını durduran barajların bir volkan patlaması karşısında ne hükmü var?
Türkiye toplumu, şu anda, volkanik coğrafyada bir literatür kavram olan "solfatar" safhasını yaşıyor; toplum patlamak üzeredir. Buradan hareketle, siyasi iktidar mensuplarının tamamının da bugünkü uygulamaları tasvip etmediğini, hepsinin bu uygulayıcılar ve dar karar vericiler gibi düşünmediğinden hareketle ifade ediyorum: Ne varsa karnınızda sözünüz, bugün söyleyin; yarınınızı, öbür dünyanızı, bugününüzü, bu dünyanızı bugün söyleyeceğiniz sözlerle kurtarabilirsiniz. Büyük bir zulüm, büyük bir günahla, mazlum insanlar sadece sizin gibi düşünmediği için -deyim yerindeyse- bir terör şeklinde estiriliyor.
Değerli milletvekilleri, iyilik yapmıyorsunuz. Bu topluma da, iktidarınıza da, devlete de iyilik yapmıyorsunuz. Devleti ele geçireyim derken devleti yok etmeye çalışıyorsunuz.
Ne diyordu az önceki hatip? "Yargıya gidilsin." diyor. Yargıya güven ne aşamada ya? Bundan beş yıl önce yargıya güven yüzde 80'ler düzeyindeyken -bütün araştırma şirketlerinin verileri gösteriyor- iktidar tarafından boğazına kadar siyasallaştırılmış yargıya güven yüzde 30'ların altına düştü. Bu, sizin eseriniz.
Yine, buradan hareketle yargıyla ilgili bir iki örnek verelim. Bakın, yargı, dilinize pelesenk ettiğiniz, özellikle, bu ülkede Parlamentodaki 3'üncü büyük siyasi partinin bir referandumda Başkanlık hayallerinizi suya düşürebilme gücünü ortadan kaldırabilmek amacıyla rehin alma peşinde siyasetin malzemesi, oyuncağı hâline getirilmiş. Bu yönüyle de ifade edelim.
İyi gitmiyor. Bakın, devleti sürdürmek isteyen bir yapı, farklılığın süreklilik için ön koşul olduğunu bilir. Eğer bu devlette süreklilik istiyorsanız, bu toplumda kardeşlik, eşitlik istiyorsanız, farklılıkları güçlü kılın; hep sizi övenlerden korkun, sizi eleştirenleri sevin; sizi eleştirenlerin size haksız yere övgüler düzenlerden daha büyük bir hayır içerisinde olduğunu asla unutmayın.
Bakın, Wall Street direnişçilerine konuşma yapan Slavoj Zizek o veciz konuşmasında diyor ki: "Siz hiçbir şeyi yok etmiyorsunuz, sadece sistemin kendi kendini nasıl da yok ettiğine şahit oluyorsunuz. Hepimiz çizgi filmdeki o klasik sahneyi biliriz. Kedi bir uçuruma ulaşmıştır ancak altında hiçbir şey olmadığı gerçeğine aldırış etmeden yürümeye devam ediyor. Ancak, aşağıya baktığında ve farkına vardığında aşağıya düşmüştür ve paramparça olmuştur."
Yine, Slavoj Zizek'in özellikle o eski zamanlardan anlattığı hikâyeyle... Doğu Almanya'dan bir adam Sibirya'da çalışmaya gönderilir ve giden adam, mektubunun denetçiler tarafından okunacağını bilerek yanından ayrıldığı arkadaşlarına şöyle der: "Gelin bir şifre oluşturalım. Ben size mektup göndereceğim ama mavi mürekkeple yazılmış mektupları benden alırsanız orada yazdıklarımın gerçek olduğunu bilin. Kırmızı mürekkeple mektup yazarsam baskı altında yazdığımı ve o mektupta yazdıklarımın yanlış olduğunu bilin." Ve bir ay sonra arkadaşları Sibirya'ya giden kendi yoldaşlarından bir mektup alır. Mektup mavi mürekkeple yazılmıştır ve mektupta der ki: "Burada her şey harika. Dükkânlar güzel yiyeceklerle dolu. Sinema Batı'dan gelen güzel filmlerle gösterimde. Apartmanlar çok büyük ve çok rahat. Tek satın alamadığınız şey kırmızı mürekkep." Şimdi ülke tek renge boyandı ve renklerin yasaklandığı, düşüncelerin yasaklandığı...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yıldırım, lütfen tamamlayın.
AHMET YILDIRIM (Devamla) - Ülkede sadece kendisine övgüler dizenlerin kıymete bindirildiği ve bu haksız övgüler, abartılmış övgüler üzerinden haksız kazançların sağlandığı bir ülkeden sadece siyasi iktidar değil, hiç kimse hayır görmeyecektir ve aynen Slavoj Zizek'in söylediği gibi altında hiçbir şeyin olmadığını fark etmeden uçurumun kenarına gelmiş, devleti ele geçirme ihtirasıyla devleti çökertmeye ve parçalatmaya dönük hızla giden ve maalesef bu çöküşe de ramak kalan bir süreci yaşıyoruz diyorum.
Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yıldırım