| Konu: | BDP GRUBUNUN, TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ GÜNDEMİNİN "GENEL GÖRÜŞME VE MECLİS ARAŞTIRMASI YAPILMASINA DAİR ÖNGÖRÜŞMELER" KISMINDA YER ALAN, TÜRKİYE'DEKİ BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNÜN ÖNÜNDEKİ ENGELLERİN BÜTÜN BOYUTLARIYLA ARAŞTIRILARAK ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN (10/76) GÖRÜŞMELERİNİN, GENEL KURULUN 4 TEMMUZ 2013 PERŞEMBE GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 130 |
| Tarih: | 04.07.2013 |
MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, basın özgürlüğü taleplerine karşı olmak veya basın özgürlüğünün sorunlarının tedbirleri için araştırma yapmaya karşı olmak mümkün değil ama İç Tüzük'ün şekil şartı yerine gelmesi hasebiyle verilmiş olan bu grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar, tabii, Türkiye'mizin uluslararası camiada basın özgürlüğü kısıtlamaları noktasında suçlanmasını kabullenebilmek mümkün değil. Maalesef, her zeminde ve çok uzun zamandan bu yana, Türkiye, basın özgürlüğü konusunda "kısmi özgür basına sahip ülkeler" arasında gösteriliyor. Bunu kabullenebilmek mümkün değil çünkü eğer Türkiye demokratik bir hukuk devletiyse basının özgür olması zorunludur; eğer Türkiye, demokrasisini geliştirmek, ileri demokrasiye taşımak gibi bir iddianın sahibiyse öncelikle ifade özgürlüğünün ve ifade özgürlüğünün en geniş kapsamlı hâliyle basın özgürlüğünün önündeki tüm kısıtlamaların kaldırılması gerekiyor. Bu anlamda, uzun zamandan bu yana Meclisimiz, Genel Kurulumuz bu tutuklu gazeteciler meselesini, uzun tutukluluk hâllerini sürekli tartışmaktadır ama bu noktada iktidarla muhalefet arasında tanım farklılığından kaynaklanan ama sorunu çözmeyen, uluslararası camiada suçlanmamızı engellemeyen bir süreç devam etmektedir. Hâlbuki, bu konuda iddialar ortaya konulmalı, bu iddialar yanlışsa, yalansa doğru cevaplandırılmalı ama dünya kamuoyu önünde, Türkiye, basın özgürlüğü konusunda, geri ülkelerin, her anlamda bizimle mukayese edilemeyecek ülkelerin arasında gösterilmemeli. Bunu bir onur meselesi, bunu bir gurur meselesi yapmamız lazım. Bu noktada öncelikle sorumluluk da iktidar partisinin, Türkiye'yi Türk milleti adına yöneten AKP Hükûmetinindir.
Bakınız, verilen önergenin gerekçesini de okudum. Gerçekten bu konudaki sorunların araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesini talep ediyor. Bana göre çok masum, makul bir talep. Bunun ciddiye alınmasında veya "Efendim, niye bir başka parti? Doğruyu biz biliriz, biz yaparız, biz söyleriz." iddiasındaysanız iktidar grubunun vermesinde ve bu konudaki iddiaların araştırılmasına imkân vermesinde fayda vardır. Ve dünyaya da kalkar deriz ki: "Biz bu konudaki eksikliklerimizi tamamlamak için komisyon kurduk, Meclis olarak çalışıyoruz ve size gerekçeleri söyleyeceğiz." Ama, maalesef, iktidar bu konularda "Ben bilirim." diyor.
Bildiğiniz, Türkiye'yi ayıplı olmaktan kurtarmıyor Sayın Elitaş.
Bugün, burada, işte elimde, gelirken hemen İnternet'e girerek getirdiğim belgeler var. "Özgürlük Evi" diye Amerikan merkezli kuruluşun açıklaması var, 2013 dünya basın özgürlüğü konusunda Türkiye'yi ağır cümlelerle suçlayan beyanları var. "Avrupa Birliğine gireceğiz." diyorsunuz, Avrupa Birliğinin genişlemeden sorumlu görevlisinin daha geçen günlerde yaptığı açıklamaları ve Türkiye'yi suçlayan beyanları var. Bunlar, bir muhalefet partisi olarak, bu ülkenin bir vatandaşı olarak ve bir siyasi partisi olarak bizleri yaralamaktadır ve iktidara tekrar buradan, bu konuyla ilgili ne yapılması gerekiyorsa Türkiye'yi ayıplı ülke olmaktan çıkartmanızı talep ediyoruz, bunu yapmayışınızdan dolayı da sizi milletimize şikâyet ediyoruz.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Sayın Şandır, o gazeteciler terör örgütlerinin propagandasını yaptıkları için tutuklular.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Anladım da yani ben uluslararası kuruluşları söylüyorum, tutuklu gazetecilerin beyanlarını söylemiyorum. Uluslararası kuruluşlar, gerektiğinde o kuruluşların beyanıyla kendimizi ifade etmeye çalışıyoruz ama onların, basın özgürlüğü konusunda Türkiye'ye yaptığı suçlamaları karşılamamız lazım. İşte "terörist gazeteci" falan diyerek meseleyi geçiştiremeyiz.
Değerli arkadaşlar, bir başka hususu da söylemek istiyorum: Tabii, Mısır'da yaşanan hadise, tekrar bu konuda tüm siyasi partiler olarak bir irade beyanı ortaya koymamızı zorunlu hâle getirmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak söylüyorum: Milletin iradesine, milletin özgür iradesiyle kendi geleceğine karar verdiği sistemin hukuk dışı yollardan değiştirilmesine hepimizin karşı çıkmamız lazım sebebi ne olursa olsun, sahibi kim olursa olsun. Ama, bir yanlışı da buradan hatırlatmak lazım: İşte "Arap Baharı" diye sahiplendiğiniz, bir nevi ümitlendiğiniz, "Orta Doğu'ya, işte, özgürlük geliyor, demokrasi geliyor." diye millete anlatmaya çalıştığınız, bir anda sözcülüğünü yapmaya çalıştığınız bu Büyük Orta Doğu Projesi'nin gerçeği dün Mısır'da yaşanan hadiseyle ortaya çıkmıştır. Bundan da ders alalım. Yani, Batı'dan gelen her şey doğru değil arkadaşlar. Buna itiraz edelim. Yani, biz bu bölgenin ülkesi, milleti olarak Batı'nın projelerine taşeronluk yapmak, o projeleri sahiplenmek ve bölgemize bunun dikta ettirilmesine destek vermek... Türk milletinin misyonuna, bu coğrafyaya sorumluğumuz var; bu coğrafyayı biz yönettik, bu coğrafya bizim. Bu coğrafyaya, bu coğrafyanın dışından gelen güçlerin bu türlü dayatmaları... Müslüman kanı akıyor, bugün dünyada Müslüman kanı akıyor, bölgemizde de Türkler zulüm görüyor. Dolayısıyla, Mısır'da yaşanan hadiselerden de ders almamız gerektiği kanaatindeyim.
Bir meseleyi de tekrar ifade edeyim: Değerli arkadaşlar, kabuk tutmuş yaraları kaşımanın bir anlamı yok. İki haftadır Çorum olaylarını, Sivas olaylarını ve diğer geçmişte kalan, büyük acılar yaşadığımız, utandığımız birtakım olayları sürekli burada konuşarak bu kabuk tutmuş yaraları kaşımanın bu ülkeye bir faydası yok. Sorgulanmamalı mı? Sorgulanmalı ama gereken, görevliler gereğini yapmalı. Konuşarak görev yapılmış olunmaz. Eğer bu işin suçluları araştırılacaksa o araştırılsın, devletimizin ilgili kurumları var ama bunu sürekli siyasetin malzemesi yapmaya kalkarsak bu işe hizmet etmiş olmayız çünkü bu ülkenin en önemli değeri birliğidir. Birliğimizi zedeleyecek, farklılığımızı ayrışmaya dönüştürüp çatışmaya dönüştürecek, bu, geçmişte yaşanmış olayları sürekli gündeme getirerek bu milletin huzurunu kaçırmamak gerektiği kanaatindeyim.
Bir başka husus, değerli arkadaşlar, biz bundan önceki...
TUFAN KÖSE (Çorum) - Yapanların yanına kâr mı kalsın Sayın Hatip?
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Hayır, kalmasın ama ilgili kurumlar var, onlar araştırsınlar. Konuşarak bir sonuç alınmıyor farkındaysanız.
Değerli arkadaşlar, biz bir önceki Danışma Kurulu toplantısında bir uzlaşma yapmıştık. Bu uzlaşma "torba yasa" dediğiniz bu yasanın görüşmelerinin tamamlanmasına kadardı ama daha sonra, vardığımız, bizim de altına imza koyduğumuz uzlaşmayı bize sormadan bozdunuz. Başka kanunlar getirdiniz; 1 kanun, 5 tane, 6 tane de uluslararası sözleşme getirdiniz; buna hakkınız yok. Ramazana giriyoruz, dönemin sonundayız. Birlikte çalıştık, birlikte karar verdik, altına imza koyduk. Bunu bozmaya, bize danışmadan bozmaya hakkınız yok.
Dolayısıyla, ramazan öncesinde bu Genel Kurulun huzurunu kaçırmanın sorumluluğu da maalesef siyasi iktidar olarak AKP İktidar Grubunun üzerindedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Dolayısıyla, yani çok sıkıntılı bir çalışma beklediğimi de sizlere ifade etmek istiyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)