GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Denizcilik Çalışma Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:77
Tarih:02.03.2017

MHP GRUBU ADINA DENİZ DEPBOYLU (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üzerinde görüştüğümüz, özellikle son zamanlarda görüştüğümüz uluslararası antlaşmalarla ilgili olarak da Milliyetçi Hareket Partisi Grubum adına söz almış bulunmaktayım. Konuşmama başlamadan önce, aziz Türk milletini ve Gazi Meclisini saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, uluslararası ilişkiler, antlaşmalar, karşılıklı güven ilişkileri üzerine kurulmuş, güveni teminat altına alan sözleşmelerle teyit edilir. Güven, toplumsal açıdan bir düzenin ortaya çıkması ve korunması açısından çok önemlidir. Aynı toplumsal sistem içinde yer alan bireylerin diğer kişilere ya da kurumlara karşı olan tutumlarının oluşmasında güven çok fazla önemlidir. Güveni toplumsal ilişkilerin yapı taşı olarak da kabul ediyoruz diyebiliriz. Güven, karmaşıklığı azaltma, belirsizlik ve riskleri ortadan kaldırma, işlevlerini yerine getirme yoluyla ortak bir yaşam alanı paylaşılabilmesinde ve toplumsal düzenin korunabilmesinde kritik bir rol oynamaktadır. Güven, başkalarının bize karşı, gelecekte, destekleyici bir tarzda davranacağına ilişkin güçlü bir beklentiyi de kapsamaktadır. İnsanların diğer bireylerle ya da kurumlarla olan ilişkilerinin ve iletişim süreçlerinin sağlıklı biçimde sürdürülebilmesinde etkili olan güven unsuru, insanları bir arada tutma gücüne sahiptir.

Siyasi bağlamda bir parti, diğerlerine göre daha fazla oy almış olabilir. Bu da o siyasi kurumun güvenilirliğiyle ilgili yorumlanmış olabilir. Hani, çoğu zaman dile getiriyorsunuz ya "Biz sandıkta şu kadar oy aldık. Biz toplumun yüzde şu kadarının oyunu aldık." Aslına bakarsanız, bunca oyu almak demek, sadece siyasi bir güvenilirliği kazanmış olmanın gururunu vermez, bunun yanı sıra, çok büyük bir sorumluluğu da üzerinizde bırakır demek.

Ancak siyasi güven de tek başına sağlıklı ve güçlü bir devlet yönetimi için yeterli değildir. Bunun yanında, toplumu oluşturan bireylerin birbirine güvenerek karşılıklı iyi ilişkilerin var olduğu toplumsal dayanışmayı ifade eden sosyal güvenin tesis edilmesi gerekir. Sosyal güvenin tesisi, o toplumun eğitimi, sorun çözme becerileri ve karşılaştıkları sorunların niteliği ve niceliğiyle de ilişkilidir. Bu sorunlar çok zorlayıcı olabilir. Ki yaşadığımız süreçte ne tür sorunlarla karşı karşıya kaldığımız, özellikle Türkiye Cumhuriyeti devletinin var olduğundan beri üzerinde oynanan oyunlar, düşürülmeye çalışıldığı durumlar, hakkında yürütülen planlar da ortada olunca ne kadar büyük sorunlarla mücadele etmek zorunda kaldığımız hepimizin de anıları ve buna dâhil bilgileri, yaşantıları içerisindedir.

Güvenlik sorunu bir toplumun yaşayabileceği en önemli, en ciddi sorunlardan biridir. Son dönemlerde yaşadığımız, art arda yaşanan terör olayları, özellikle 15 Temmuzda yaşadığımız darbe girişimi sonucu meydana gelen güvenlik sorunları toplumumuzu yeterince zorlamaktadır. Bunun yanı sıra, ekonomik sıkıntılar, yine, toplumdaki sosyal güvenin çöküşüne sebep olmaktadır, daha doğrusu, çöküşü demesek de zedelenmesine sebep olmaktadır.

Maslow'un bir ihtiyaçlar hiyerarşisi vardır. Bunu özellikle eğitimci olan birçok milletvekili arkadaşımız bilir. En altta, kişinin varlığını sürdürebilmesi için ihtiyaç duyduğu beslenme, barınma gibi ihtiyaçları vardır. En üstte de kendini gerçekleştirme, kendini ispat etme dediğimiz nokta vardır. Eğer güvenlik oluşmadıysa, güvenlik zedeleniyorsa, güvenlik duygusu zedeleniyorsa tabii ki bir toplumun kendini gerçekleştirmesi, birçok alanda atılım yapması, ekonomik açıdan büyümesi, güçlü bir devlet olması, demokrasiyi güçlü temeller üzerinde sağlam tutması da sorun hâline gelecektir. Bu nedenle güvenlik sorunu belki de yaşadığımız en büyük sorun olmakla birlikte, ekonomik açıdan yaşadığımız sorunlar da toplumumuzun güvenliğiyle birlikte yaşadığı sorunları artırmaktadır.

Kurumlara karşı güvensizlik, özellikle sosyal anlamda veya siyasi anlamda bizim toplumumuzun güven duygusunu en çok etkileyecek olan unsurlardan biridir çünkü Türkiye Cumhuriyeti devleti, her zaman milletin gözünde üst konumda ve devlet, her zaman güvenilir ve çoğu zaman da "baba" adıyla nitelendirilen bir pozisyondadır.

Sorunlar karşısında yaşanan başarısızlık, umutsuzluk, çaresizlik yaratır. "Öğrenilmiş çaresizlik" denilen yaşantılar sonucunda kendine güvenini kaybeden bir toplumda da "toplumsal güvensizlik" denilen bir tutum yerleşir. Bugün yaşadığımız onca sorunun ardında perdelenmiş olan sosyal güven kaybını dikkatimizden kaçırırsak sorun git gide büyüyecek, çözümü zor hâle gelecektir.

Peki, toplumun güven sorunu olduğunu nasıl anlıyoruz, nereden anlıyoruz? Bunu bugün ben neden gündeme getirdim? En çok yakındığımız şey ne? Şiddet -kadına şiddet, çocuğa şiddet, hayvanlara şiddet- bugün sosyal medyada, bakıyoruz, en çok paylaşılanlar arasında veya hâlâ Meclis gündemine getirdiğimiz sorunlardan biri. Şiddetin sebepleri zaten malum, şiddetin sebeplerini az çok bilirsiniz. Çaresizlik duygusu insanı şiddete sürükler, yine, sorun çözme becerisinin eksikliği, öfke kontrol problemleri şiddete doğru sürükler ama bir toplumda bu, zincirleme bir reaksiyondur: Güven kayboldukça şiddet artar, şiddet arttıkça güven de kayba devam eder ve nihayetinde bir depresyon gelişir.

Depresyonun tanımı aslında nedir biliyor musunuz, kısaca? Bir kişinin kendine, çevresine ve geleceğine duyduğu güvenin kaybolması demektir. Peki, bunun sonunda oluşan bir başka sonuç nedir? Öz kıyım, "suicide" girişimi ya da "intihar" halk diliyle. Hiç dikkatinizi çekiyor mu, bugün gazetelerde, yerel basında, ulusal basında her gün intihar haberleri var? Eğer insanlar şiddeti kendisine yöneltiyorsa -ki bu intihardır; kendi varlığını sonlandırıyor- bu, noktada alarm zilleri çalıyor demektir. Eğer bu arttıysa gerçekten bir sorunumuz var ve bu sorun üzerinde çalışmamız gerekiyor demektir.

Yine, bu güveni oluşturmak zor, tabii ki devlet olarak da birey olarak da karşınızdaki kişilerde güven oluşturmak zor ancak yıkılması, çok kolay. Zaten zor bir dönemden geçiyoruz. Kurumlarla ilgili kaygılarımız arttı. Bakıyoruz, askerler açığa alındı, kimisi tutuklu, görevinde değil; kaymakamlar aynı, valiler, savcılar, hâkimler, emniyetteki kayıplarımız ortada. Bu kadar zor bir dönemden geçerken, bu zor dönemin üstesinden nasıl geleceğiz? Millî bir şuurla hareket etmek, birlik ve beraberlik duygusuyla yol almak milleti ve devleti güçlendirmekle mümkün olacak.

Karşılıklı bir anlaşma sonucu oluşan ilişkide güven, zor durumlarda veya taşın altına elini koymak durumlarında ortaya çıkar. Riskli dönemlerde güven ilişkisi kurmayı hedeflediğiniz taraf, üzerine düşeni yapmıyorsa, fedakâr ve özverili bir tavır sergilemiyorsa bu durumu üç şekilde yorumlamamız gerekir: Birincisi, kendisinden ne beklendiğinin farkında değildir. İkincisi, kendisinden ne beklenildiğini biliyordur ama üzerine düşeni yapmak istemiyordur ya da kendisinden ne beklenildiğini biliyordur ama çözüm için yeterli gücü yoktur. Bu durum teknik anlamda böyle yorumlanır.

Türkler, tarih boyunca devlet kurma konusunda üstün bir yeteneğe sahiptir ve Milliyetçi Hareket Partisinin de bu konudaki hassasiyetleri bellidir. Türkiye Cumhuriyeti ve Türklüğün bekası bizim için çok önemlidir. Türk milletinin güvenliği ve refahı çok önemlidir. Vatanın bölünmezliği, bizim nezdimizde, üzerinde tartışılacak bir husus bile değildir. Ancak vatanımızı bölmek üzerine bunca çaba sarf edenler varken ve güven duymayı tercih ettiğimiz siyasi kurumlarımız ve bu kurumlardan sorumlu diğer kişiler, üstlerine düşeni yapmazlarsa o zaman bu güven ilişkisi de tabii ki sekteye uğruyor, zedeleniyor.

Tüm hassasiyetlerimizde ortak bir tavır sergileyebileceğimize inandığım, tüm bu konularda hassas olduğuna inanmak istediğim yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Depboylu.