| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Afganistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Habibe Kadiri Kız Okullarının Kuruluşu ve Faaliyetlerine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 80 |
| Tarih: | 09.03.2017 |
HDP GRUBU ADINA AHMET YILDIRIM (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; belli bir süredir tartışmakta olduğumuz yargının siyasallaşmasıyla ilgili olarak bu ülkede zaten sakat, ağır aksak yürüyen bir demokrasi tecrübesi yerle yeksan olmuştur. Özellikle, bir paralel devletin sızmış olduğu yargıda paralel devlet mensuplarını ayıklamaya çalışırken üçüncü sınıf bile diyemeyeceğimiz bir yargı gerçekliği bu ülkede tecrübe edilmeye çalışılıyor.
Bu sebeple, özellikle bugün araştırma önergemizde de partimiz adına konuşan arkadaşımızın açıklıkla ifade ettiği birçok örnekte olduğu üzere, artık yargının varmış olduğu siyasallaşma evresi, iktidar partisi milletvekillerine veya grubuna soru olarak yönelttiğimiz birçok noktanın eksik kalması sonucunu doğuruyor. Belediye başkanlarımız, parti yöneticilerimiz, toplumsal muhalefeti temsil eden birçok sivil toplum örgütü temsilcisi, en son da eş genel başkanlarımız ile milletvekillerimizin tutuklanmasının her birinde yargının nasıl siyasallaştığının örneklerini görebilmekteyiz.
Değerli milletvekilleri, şunu ifade edelim: Bundan yirmi beş gün önce Şırnak Milletvekilimiz Ferhat Encu serbest bırakılmıştı, aylık tutukluluk hâli mahkemede görülürken serbest bırakılmıştı. Ancak tam iki hafta önce Sayın Encu 2'nci defa tutuklanınca -dün normal, asıl mahkemesinde duruşması vardı- onu yirmi beş gün önce tahliye eden savcılar öyle sanıyorum ki siyasi iktidarın talimatıyla raporlu olarak izne ayrılmışlar, bir kısmıysa orada. O gün tahliye kararını verenler, yirmi beş gün içerisinde hukuk düzeninde, yargı düzeninde nasıl bir değişiklik oldu da bu arkadaşımızın bu defa tutukluluk hâlinin devamına karar verdiler? Bu bile başlı başına yani yirmi beş gün önce iddianamesi tamamlanmış, delil karartma imkânı ortadan kalkmış olan bir arkadaşımızın tahliyesine verilen kararın altına imza atmış olan hâkimlerin yirmi beş gün sonra bu defa tutukluluk hâlinin devam etmesi yönünde bir kanaatte bulunmaları bile yargının ne kadar siyasi iktidar tarafından kıskaç altına alındığının göstergesidir.
Aynı şey, Değerli Grup Başkan Vekilimiz İdris Baluken için de geçerlidir. Dün sordum, Sayın İyimaya buradaydı, Sayın Başkana sordum, iktidar partisinden değerli bir hukukçu gelsin, bizi ikna etsin: Asıl mahkemesinden duruşma günü tahliye edilen birine yeniden tutuklanması için itiraz müessesesi var mıdır? Soruyoruz. Türk Ceza Kanunu'nda yok, Ceza Muhakemesi Kanunu'nda yok. Bu da yargının ne kadar siyasallaştığının ikinci bir ibretlik örneğidir.
Peki, Sayın Baluken neyle suçlanıyor? 2011 ve 2012 yılında yaptığı konuşmalar, bugün tutuklu olan ve iktidara göre teröristlikle suçlanan bir savcının hazırladığı iddianamede yazılanlardan ötürü tutuklu bulunuyor. Peki, ne diyor o savcı? İdris Baluken'in Demokratik Toplum Kongresine üye olduğunu söylüyor. Demokratik Toplum Kongresi bu ülkede Diyarbakır merkezli, 30'a yakın ilde örgütlenmiş olan bir sivil toplum hareketidir. Sayın Baluken Barış ve Demokrasi Partisi ile HDP milletvekilliği yapmış, bütün siyasi söylem ve etkinliklerini de bu sıfatıyla sürdürmüştür. Ama düşünün, bugün kendisi teröristlikle içeride yatan bir savcı Demokratik Toplum Kongresini bir "terör örgütü" olarak suçluyor.
Peki, bu Demokratik Toplum Kongresi nedir? Sayın milletvekilleri, kamuoyunun da biraz bilgilenmesi açısından dikkatinize sunuyorum: On yıllık bir demokrasi tecrübesine sahiptir. Belki de cumhuriyet tarihinin görmüş olduğu en önemli sivil toplum hareketidir. Yine, özellikle ifade edelim ki Türkiye'de alışıldığı üzere tabandan değil, tavandan örgütlenerek gelişen bir halk hareketidir. Demokratik Toplum Kongresi on yıllık demokrasi tecrübesiyle bu ülkede radikal demokrasinin ve katılımcılığın nasıl inşa edilebilineceğinin örneğidir.
Peki, 2007'den bugüne kadar Demokratik Toplum Kongresi nasıl bir çalışma yürütmüştür, özellikle Genel Kurulun ve halkımızın bilgisine sunayım: Demokratik Toplum Kongresi bu süre içerisinde 800 ve 1.000 arasındaki seçilmiş delegeyle Diyarbakır merkezli toplanan, eş başkanlık sistemine sahip olan ve eş başkanları bundan dört yıl önce dönemin Cumhurbaşkanı tarafından Çankaya Köşkü'ne davet edilen... Düşünün, bir terör örgütü, savcı tarafından "terör örgütü" olarak görülen, bugünkü iktidarın da arkasında durarak bunun üzerinden işlem yaptığı Demokratik Toplum Kongresi Cumhurbaşkanının davetini alıyor veya Diyarbakır'a gelen başbakan yardımcısı tarafından bir etkinlikte kabul ediliyor. Daha öteye gidiyorum, Demokratik Toplum Kongresi, bugün, AKP içerisinde milletvekili olanların içerisinde daimî meclis üyeliği yaptığı bir kongre ve sivil toplum hareketidir. Bugün AKP'de milletvekili olanlar Demokratik Toplum Kongresinin sayısız toplantılarına ve çalıştaylarına katılmıştır.
İşte, şimdi, suçlayacak hiçbir şey bulamayınca işi kötüye giden Yahudi misali "Hiçbir şey bulamadık, bari buradaki bir sivil toplum örgütlenmesini ve hareketini terör örgütü yapalım." Düşünün, HDP milletvekilleri Demokratik Toplum Kongresinin üyeliğinden tutuklu, DBP'li belediye başkanları buradan tutuklu, birçok parti yöneticisi buradan tutuklu, birçok sivil toplum aktivisti Demokratik Toplum Kongresinin üyeliğinden tutuklu ama Demokratik Toplum Kongresi cumhurbaşkanlarının davetine mazhar oluyor, başbakan yardımcıları tarafından kabul ediliyor, iktidar partisi milletvekillerinin sayısızca katıldığı toplantılar düzenliyor. Şimdi, AKP'nin Diyarbakır milletvekili onun yıllarca etkinliğine katılınca orası terör örgütü değil de Sayın İdris Baluken veya diğer milletvekili arkadaşlarımız, Sayın Gültan Kışanak ve birçok siyasetçi Demokratik Toplum Kongresinin etkinliğine katılınca ve bunlar için de somut bir suç delili üretilemeyince zorlama bir yöntemle "Bari bu kurumu terörist ilan edelim, ondan sonra herkesi buradan tutuklar ve yargılarız." yaşanan bu. Demokratik Toplum Kongresi cumhuriyet tarihinin en büyük sivil toplum hareketidir, aynen Halkların Demokratik Kongresi gibi.
Bir diğeri, hatibimiz Sayın Sancar ifade ettiler, özellikle Eş Genel Başkanımız Figen Yüksekdağ'ın iki hafta önce burada -hâlâ yargı kararı demiyoruz çünkü o kararı alanlar teröristlikle şu anda içerdeler- bir kararla milletvekilliği düşürüldü. Eş genel başkanımızın bugün de -Yargıtaydan akıllara zarar ulaşan bir yazıyla- parti üyeliğinin ve eş genel başkanlığının düşürüldüğünü beyan eden bir yazı parti genel merkezimize ulaşıyor. Şunu söyleyeyim: İnsanlar bir mazbatayla milletvekili veya belediye başkanı olabilirler, insanlar bir kongre kararıyla eş genel başkan, parti meclis üyesi veya MYK üyesi olabilirler ama toplumların vicdanında bazı payeler vardır ki sökülüp atılamaz. Yargının siyasallaşmış olma hâli eş genel başkanımızla ilgili ne karar alırsa alsın Figen Yüksekdağ bizim eş genel başkanımızdır. Figen Yüksekdağ kadın özgürlük mücadelesinin yılmaz bir öncüsüdür. Figen Yüksekdağ yiğit bir devrimcidir. Figen Yüksekdağ halkların kardeşliğinin en güçlü köprüsüdür. İşte bu, halkların vicdanına kazınan özelliklerdir, öyle mazbatayla falan alınabilecek işler de değil. Zorbalıkla, yargının zorba hâli ve siyasallaşmış hâliyle, bir despotizmle bu kararları alabilirsiniz ama yarın bir gün Figen Yüksekdağ alnının akıyla çıkacak, devrimciliğini, demokratlığını, kadın özgürlük mücadelesi savunuculuğunu bu ülkenin her alanında sürdürecek ama bu kararın sahipleri utanacaklar; bunların arkasında duranlar, onlara hamilik eden siyasi ağabeyleri toplumun içerisine çıkamayacaklar. Bunlar, bu ülke demokrasi mücadelesinin yanında ancak alna çalınmış bir kara leke olacaktır diyorum, bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)