GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve İslam Ülkeleri Standardlar ve Metroloji Enstitüsü Arasında İslam Ülkeleri Standardlar ve Metroloji Enstitüsünün Türkiyede Kurulması Hakkında Anlaşmaya Ek Değişiklik Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:81
Tarih:14.03.2017

MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, öncelikle bugün Antalya Manavgat ilçemizde yaşanan hortum felaketinde zarar gören vatandaşlarımıza geçmiş olsun diyorum, inşallah zararları bir an önce tazmin edilir. Bu vesileyle, Sayın Bakana da buradayken hatırlatmış olalım: Daha önce kalan afet paralarımız var, ödenmemiş, belediyelerin alacakları var 2014 yılından kalma Sayın Bakanım, tekrar bunu da hatırlatmış olalım. Bir an önce, geçmişten kalan, bu tip afetlerden doğan zararların tazmininin de gerçekleştirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlar, önemli bir uluslararası anlaşma ama gündeme baktığımız zaman maalesef çok vahim gelişmeler yaşanıyor. Türkiye'nin içinde bulunduğu bu Anayasa değişikliğiyle ilgili halk oylaması sürecinde dış politikayı da yakından ilgilendiren, Türkiye Cumhuriyeti devletinin itibarını yakından ilgilendiren vahim gelişmeler yaşanıyor. Sayın Genel Başkanımız önceki günkü mesajlarında da çok net bir şekilde bu hususlara değindi. Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki Türkiye Cumhuriyeti devletinin sadece bakanlarına değil, herhangi bir yetkilisine Avrupa'daki herhangi bir ülkede yapılan bu tarz hiçbir teşebbüsü, tahriki, muameleyi kabul etmiyoruz ve kınıyoruz. Her ne amaçla olursa olsun orada bulunan ve de Türkiye toprağı sayılan konsoloslukların, büyükelçiliklerimizin binalarına girmelerinin dahi engellenmesinin doğru olmadığını, uluslararası hukuka da aykırı olduğunu buradan belirtmemiz lazım.

Gerçekten de farklı bir tahrik var. Evet, Avrupa'da birçok ülkede seçimler var, başta en fazla tartışmanın yaşandığı Hollanda olmak üzere Almanya'da da diğer bazı ülkelerde de seçimler var, bunların iç politika malzemesi olarak kullanılabileceğini de tartışmalardan ve kendi tepkilerinden anlıyoruz ama maalesef, çok farklı şekilde, Türkiye Cumhuriyeti devletinin tüzel kişiliğini de rencide edecek şekilde birtakım davranışlara girildiği de açıktır. Biz, bu kapsamda devletin alacağı her türlü tedbirin arkasında olduğumuzu ve kendilerine gerekli karşılığın uluslararası hukuk kapsamında verilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Sayın Genel Başkanımız da yurt dışındaki vatandaşlarımıza bu konuda çağrıda bulunmuş, oradaki federasyon yetkililerimiz gerekli çalışmaları ve demokratik bir şekilde tepkilerini gerçekleştirmişler ve gerçekleştirmektedirler hâlâ, bu kapsamda da yine oralarda bu seçimler süresince aday olan Türk soylu vatandaşlarımıza da, soydaşlarımıza da bu partilere destek olmamaları gerektiğini, Türklüğe ve Türkiye Cumhuriyeti devletine hakaret eden, kötü muamele yapan bu partilerden eğer aday olanlar varsa onlara da tepki göstererek adaylıktan çekilmeleri gerektiğini yetkililerimize söylemiştir. Açıkçası, bu kadar sert tepkide bulunmalarını, sadece iç politikaya ve şu andaki seçimlere bağlamak, Avrupa'daki seçimlere bağlamak çok da mantıklı gelmiyor.

15 Temmuz hain darbe teşebbüsünden bu yana birçok ülkeden heyetler hem Meclisimize hem ülkemize ziyarette bulundular, bizler de milletvekilleri heyetiyle, Dışişleri Komisyonu üyeleriyle birlikte bazı ülkelere ziyaretlerde bulunduk. Maalesef, genel anlamda Batı'nın, özelde de Avrupa'nın Türklüğe ve İslam'a bakışı hastalıklı bir bakıştır ve geçmişten bugüne devam eden bir süreçtir. Tarihî Şark sorununa baktığımız zaman, Şark meselesi dedikleri ama onların içindeki bu Haçlı Seferlerinden beri devam eden bu ön yargıyı kırmak mümkün olmamıştır. Hâlen daha Avrupa Birliğinin yetkilileri zaman zaman gelip bizleri de, partileri de ziyaret etmekteler ve kendilerine de söylüyoruz: O çifte standart, zaten Avrupa Birliği üyelik müracaatımızla ilgili yapmış oldukları davranışlardan, önümüze koydukları siyasi birtakım adil olmayan kriterlerden açık bir şekilde anlaşılıyor. Bu kapsamda, sadece bu tepkilerin değil, 1963'ten beri devam eden Avrupa Birliğine tam üyelik sürecimizin de ciddi anlamda yeniden ele alınması ve gözden geçirilmesi gerektiğini buradan hatırlatmak istiyorum. Çünkü, burada bir çifte standart var, burada bir haksızlık var. Bizim defalarca ifade ettiğimiz bir şey vardır, ilgili bakanlarımıza da burada söyledik, gelen heyetlere de söyledik; artık, elli dört yıla yaklaşan bir sürede bir türlü bitmeyen ama evliliğe de gitmeyen bir nişanlılık ilişkisi gibi tasvir ediyorum ben bunu. Bunun artık, bir şekilde sonlandırılması gerekiyor ya onlar gelip gerçek anlamda... Bizim yarımız kadar değil, yarımızın yarısının yarısı kadar olmayan birçok ülkeyi tam üye olarak kabul edip bir tarafta sorunlu olan Güney Kıbrıs kesimini dahi tam üye kabul edip bu sorunların bu hâle gelmesine yol açan bir Avrupa Birliği iradesi var; bu konuyu ciddiyetle ele almak gerekir. Bununla birlikte yine Gümrük Birliği Anlaşması'nı da eğer tam üyeliğe giden bir süreç yoksa masaya yatırıp bu konuda da karşılıklı bir anlayış içerisinde bir çalışmaya gitmek gerekir. Örneğin, şu anda, İngiltere'de de geçtiğimiz günlerde onaylanan Brexit sürecinden bazı derslerin alınması ve kendi içlerinde yıllardır beraber oldukları ülkelerin bile birer ikişer bu sürecin dışına çıkmasını da dikkate almamız lazım.

Sayın Genel Başkanımızın önceki günkü "tweet"inde söylediği gibi, biz açıkçası bunu sadece iç politik gelişmelere ve oy kaygısına, Avrupa Birliği ülkelerinin kendi içindeki seçimlere dayandıramıyoruz. Bu tarz müdahalelerin, Türkiye'de yapılacak olan bir halk oylamasına veya bir seçime dışarıdan müdahalenin kabul edilemez olduğunu söylüyoruz. Biz bunları anlamakta gerçekten zorlanıyoruz. Burada "hayır" kampanyası yapan partileri, bazı grupları anlayabiliyoruz ama Avrupa ülkesi bazı yöneticilerinin bu tarz yaklaşımlarını anlamakta zorlanıyoruz ve onlara diyoruz ki: "Siz önce kendi ülkelerinizdeki krallıkları sorgulayın, monarşileri sorgulayın, sonra gelin bize demokrasi dersi verin." Bizim rejimimizi tartışanlar önce kendi rejimlerini gözden geçirsinler. En başta adı üzerinde "krallık" olan Birleşik Krallık olmak üzere Hollanda'sından Belçika'sına, İspanya'sına, İsveç'ine, Norveç'ine kadar krallıkla yönetilen ülkelerin bize bu konuda ders vermeye hakları olmadığını düşünüyoruz. Buradaki referandum sürecinden "evet" oyu çıkmasının acaba kendi ülkelerinde de bu tarz halkın iradesinin belki de yansımasından korktuklarından mı kaynaklanıyor diye de düşünmeden geçemiyoruz. Türkiye'de 16 Nisanda çıkacak "evet" sonucunun bu ülkelerde de o zaman yeni tepkilere ve halkın kendi istediği kişileri seçmesine, bu monarşilerin sona ereceğine dair bazı beklentilerin oluşmasına yol açacağı kaygısı herhâlde kendilerinde mevcuttur diye düşünüyoruz. Bu kapsamda bu ilişkilerin gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

İnşallah bu tartışmalar bir an önce biter. Ülkemizde bu sürecin sonunda birtakım istikrarsızlık tartışmalarını sonlandırarak yeniden yapısal sorunlarının çözümüne, ekonomik, siyasi, sosyal sorunlarının çözümüne odaklanacağı güçlü bir Türkiye'ye hep birlikte adım atarız diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Günal.