| Konu: | DÜNYA YOKSULLUKLA MÜCADELE GÜNÜ?NE İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 11 |
| Tarih: | 18.10.2012 |
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Dün, Dünya Yoksullukla Mücadele Günü'ydü, bu kürsüde bu vesileyle görüşmeler de yapıldı. Bugün ben, biraz daha, yoksullukla mücadele temelinde İstanbul'a dair şeyleri ifade edeceğim.
Türkiye'de özellikle 1980 sonrasında uygulanan neoliberal politikalarla birlikte aslında yoksulluk ciddi anlamda bir sorun hâline gelmeye başladı. 1990'lı yıllardan sonra bu daha derinleşerek devam etti. TÜİK verilerine göre sürekli yoksulluk riski altında bulunanların oranı Türkiye'de yüzde 18,5; AKP İktidarı döneminde de bu yoksulluk oranı hep yüzde 14'lerde bulunmuştur yani dolayısıyla, Türkiye'de aslında yoksulluk kronikleşerek devam etmektedir. Bu rakamlarda, Türkiye'de 13 milyon insan yoksulluk sınırı altında yaşıyor.
DİSK'in yayınladığı raporun sonuçlarına göre, 4 kişilik bir aile için açlık sınırı 1.047, yoksulluk sınırı ise 3.312 TL'dir. Türkiye'de Maliye Bakanlığının verilerine göre 5 milyon asgari ücretli kişi yaşamaktadır yani aileleriyle birlikte 20 milyon kişi açlık sınırında demektir. Türkiye'de en yoksulla en zengin arasındaki fark ise 8,5 kattır yani Türkiye'de iddia edildiği gibi zenginle yoksul arasındaki fark azalmamıştır, artmıştır. "Türkiye zenginleşiyor." diye AKP'li sözcüler tarafından ifade edilen söz, aslında gerçeği yansıtmamaktadır. Türkiye'de zenginleşen sadece yüzde 20'dir, oysa yüzde 80 yoksulluk sınırı altında yaşamaktadır. Açlık sınırı altında yaşayanların sayısı da 13 milyondur.
Türkiye'de gelir eşitsizliği giderek artmaktadır. Bunu, gelir eşitsizliğini ölçen göstergelere baktığımızda çok net bir şekilde görebiliriz. Burada da en çok etkilenen Marmara Bölgesi'dir. Bu ülkede en kalabalık nüfusa sahip olan İstanbul'da yoksulluk oranı değerli milletvekilleri, yüzde 18'dir yani bu yaklaşık 2 milyon 7 bin kişiyi ifade ediyor. Dolayısıyla, aslında bu daha rakamsal olarak ifade edilen sayılar, sayının bundan çok daha öte olduğunu biz, çok net olarak biliyoruz.
Özellikle gecekondu bölgelerinde ya da daha kenar semt diyebileceğiz, insanların yaşam mücadelesi verdiği yerlerde; Bağcılar, Esenler, Sultanbeyli, Ümraniye, Tarlabaşı, Okmeydanı gibi pek çok yerlerde ciddi anlamda insanlar yoksullukla mücadele etmek durumunda kalıyor. Sadece yoksulluk değil, aslında bunun getirdiği birçok sosyal sorunlarla da mücadele etmek durumunda.
Bunlar yetmezmiş gibi bir de AKP Hükûmetinin "Kentsel Dönüşüm Projesi" adı altında, insanların aslında şu an barınabildikleri bir evi olmasına rağmen bu evi bile başına yıkacak projelerle karşı karşıya kalmış durumdadırlar. Özellikle Van depreminden sonra AKP Hükûmeti hızla, sözde "Daha sağlıklı kentler yapıyoruz." adı altında kentsel dönüşüm projelerini uygulamaya başlıyor. Bugün İstanbul'da Sulukule ve Tarlabaşı'nda uygulanan bu projelerde de gördük ki, aslında bu, ciddi anlamda eşitsizliği artıran, daha çok zenginlere yönelik bir proje, yoksulları yaşam alanlarının dışına iten bir yaklaşım.
Özellikle 5 Ekimde, Başbakanın, Esenler'de sembolik bina yıkışıyla başlayan ve meslek odalarının, sivil toplum örgütlerinin, halkın karşı çıktığı projeler resmen başlatılmış durumda İstanbul'da. Ama ne yazık ki İstanbul'daki sivil toplum örgütlerinin sesine kulak veren yok.
Bu projeyle 35 ilde 6.500 binanın yıkımı planlanmıştır. Başbakanın "2023" ve "2071"lerle süslediği proje konusunda aslında kendileri çok istekli olsa da halk bu konuda çok ciddi anlamda tedirgindir. Sadece Tarlabaşı veya Fatih'te değil, aslında bu birçok alanda, işte Sarıyer, Zeytinburnu, Okmeydanı, Sulukule, Avcılar, Sultanbeyli gibi birçok bölgede uygulanacak proje. Bu, ciddi anlamda halkı tedirgin etmektedir.
Biz, bir kez daha, AKP Hükûmetine, özellikle kentsel dönüşüm projelerini bir daha gözden geçirmesi ve halkın yaşam alanlarını elinden almamasını öneriyoruz. Çünkü ciddi anlamda burada çok geniş bir kesim etkilenecek. Özellikle Şehircilik ve Çevre Bakanlığı, bu noktada, ciddi anlamda, bu sorunları da başka mekanizmalara da gerek bırakmadan kendisi karar veriyor. Sadece aslında "deprem" adı altında hasarlı yerler değil, sağlam olan binalar da yıkımla karşı karşıya.
Bir kez daha AKP Hükûmetini burada uyarmaya çalışıyoruz. Bu projeler halk için değil, AKP'nin rant alanları içindir. İstanbul'da ranta karşı olan çok geniş bir kesim var. Bir kez daha AKP Hükûmetini bu konuda uyarıyoruz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)