GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Çevre ve Orman Bakanlığı ile Irak Cumhuriyeti Çevre Bakanlığı Arasında Çevre Alanında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:82
Tarih:15.03.2017

MHP GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlarım.

Şimdi, tabii ki biz burada bir siyasi parti olarak, yeri geldiğinde Hükûmetin bazı politikalarına destek veriyoruz, yeri geldiğinde de onları eleştiriyoruz, kimi zaman da en şiddetli eleştirileri burada yapabiliyoruz. Bu, siyasetin normal akışı içerisinde olması gereken bir şey. Fakat bunu bazen, kötü niyetli kişiler, kurumlar sanki bir çelişkiymiş gibi ifade ediyorlar. Örneğin, dün, benim burada, AKP'nin grup önerisinde Meclisin çalıştırılmadığına, verimli şekilde çalıştırılmadığına ilişkin eleştirilerim oldu. "Ülkenin bir sürü bekleyen sorunu varken ne kadar gerekli olup olmadığını bilmediğimiz uluslararası anlaşmalarla Meclisi oyalamayalım, bunlar gerekirse bunları yine çıkartırız. Ancak ciddi sorunlarımız var, bu sorunları aşacak kanun tekliflerini, tasarılarını burada görüşelim." şeklinde bir eleştirim oldu. Bu eleştiriden sonra, bir kısım basın organlarında bu, işte, "MHP'li grup başkan vekili 'hayır'cı gibi konuştu..." Şimdi, tabii, bunları anlamak mümkün değil. Burada ilkeli bir duruş var, bir şeye toptan karşı çıkmak veya toptan onaylamak diye bir şey elbette ki olamaz.

Biz, şimdi, özellikle 20 Temmuz 2015'teki Suruç hadisesinden sonra, kesinkes, terörle mücadeleye Milliyetçi Hareket Partisi olarak destek verdik, o günden bugüne de terörle mücadeleye olan desteğimiz devam ediyor. 15 Temmuz hain darbe girişimi oldu, oradaki mücadeleye ciddi bir şekilde destek verdik. Hatta, ondan sonra da yine Anayasa değişikliği kapsamında Anayasa değişikliğine destek veriyoruz, beraber bir Anayasa değişikliğine Türkiye'yi Adalet ve Kalkınma Partisiyle birlikte götürmeye çalışıyoruz. Ama bu demek değildir ki biz yanlış gördüğümüz diğer hususlarda Hükûmeti eleştirmeyeceğiz. Elbette eleştireceğiz. Bugün az önce istihdamla ilgili konuda çok kısa konuşmamda eleştirilerimi, doğru politikanın ne olması gerektiğini söyledim. Bunları, buradaki bizim ilkeli duruşumuzu bir çelişki gibi görmek son derece yanlış olur.

Bugünkü konuşmasında Erzurum Milletvekilimiz Sayın Kamil Aydın Hocamız siyasetin en basit tanımının, en güzel veya kısa tanımının "çözüm üretme sanatı" olduğunu söyledi. Çözüm üretmemiz lazım ülkenin meselelerine. Bir şeylere toptan karşı çıkmak veya toptan onaylamak şeklinde bir şeyi biz asla ve kati olarak kabul etmiyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi, politikalarını kendi çizgileri çerçevesinde oluşturan bir siyasi partidir. Bu çizgiye Hükûmetin politikaları yaklaşırsa ona destek veririz, ondan uzaklaştığı zaman da en sert bir şekilde de eleştirilerimizi yaparız.

Şimdi, zaman zaman ekonomiye ilişkin konularda değerlendirmelerimiz oluyor. Mesela bugün bir veri daha çıktı, son veri; bu, merkez yönetim bütçe gerçekleşmeleri ortaya çıktı. Burada şubat ayı rakamlarının son derece, aslında, kötü olduğunu görmemiz gerekiyor. Ben bu konuda da Hükûmeti ve yetkilileri uyarmak istiyorum. Özellikle harcamaların şubat ayında çok hızlı artması... Tabii, tek aylık veriyle bir sonuca ulaşmak çok mümkün değildir, çok doğru da değildir; bunu bilerek bunları ifade ediyorum. Ancak zaten son dönemde alınan bazı kararların ve ekonomideki yavaşlamanın bütçe üzerinde olumsuz tesiri olacağını zaten ifade ediyorduk. Bunun 2016 yılında da bu tesirlerini gördük, 2017 yılında eğer işler yoluna koyulmazsa bu tesirleri, olumsuz tesirleri daha fazla göreceğimizi ifade etmek için bu rakamları kullanıyorum. Yoksa bir aylık gerçekleşme üzerinden bir konuyu değerlendirme değil, bu bir süreçti zaten; bu sürecin sonuçları, olumsuz sonuçları çıkıyor. Mesela bütçe giderleri şubat ayında yüzde 27 artıyor, buna rağmen bütçenin vergi gelirleri yüzde 4,3 artıyor arkadaşlar yani yüzde 27-28 artan gidere karşılık yüzde 4 artan bir bütçe geliri var. Bu, bütçe açıklarımızın önümüzdeki dönemde bu trend devam ederse çok hızlanacağı anlamına gelir. Bunların nedenleri üzerinde durabiliriz ancak bir an evvel işleri yoluna koyup özellikle vergi gelirlerindeki bu kötü gidişi durdurmamız lazım. Bütçe harcamalarında da burada israf mahiyetli veya verimsiz harcamalar varsa bunları da sınırlandırma yönünde Hükûmetin mutlaka bir tedbir alması gerekir çünkü bütçe dengesi, bakın, bütün bu kargaşalara, bütün bu sıkıntılara rağmen Türkiye ekonomisini ayakta tutan en önemli "benchmark"lardan bir tanesidir. Yani bizim bütçemizin sağlam olması, bir kısım sorunları, kalite sorunları olmakla birlikte bütçe açıklarımızın düşük olması Türkiye ekonomisini ayakta tutuyor, bu güçlü yanımızı kaybetmememiz lazım. Bakın, bu çok hızlı kaybedilebiliyor.

Örneğin Türkiye 2006 yılında bütçede, daha doğrusu kamu dengelerinde bırakın açığı, fazlaya geçmiş bir ekonomiydi. 2009 yılına geldiğimizde küresel krizle birlikte, küresel krizin Türkiye ekonomisine yansımaları ve Türkiye ekonomisindeki beceriksizliklerle birlikte baktığımızda da fazlaya geçen bütçe dengesinin, kamu dengesinin millî gelirin yüzde 5'ine varan bir açığa kadar bir anda yükseldiğini gördük. Dolayısıyla, 2 defa daralmaya, işte, 2 tane üst üste hata yapmaya bakıyor bütçe dengelerinin bozulması. Bu hataları yapmayalım, bu konuda Hükûmeti uyarmak istiyorum.

Şimdi, bugün başlangıç konuşmasında işsizlikle ilgili... Bakın, yani en önemli mesele siyaset kurumunun da hükûmetlerin de nihayetinde ekonomiye ilişkin olarak konularda yapacağı en önemli iş toplumdaki insanlarına, gençlerine, çalışma çağına gelmiş insanlara iş bulmaktır, aş bulmaktır, bütün mesele aslında buna yöneliktir. Tabii, iş, aş bulmak sadece değil, ondan sonra onun gelirinin iyi olması, işinin de nitelikli olmasıdır elbette.

Şimdi, bakın, son bir yılda, aralık ayı verileri için söylüyorum, bizim 888 bin insanımız iş gücü piyasasına girmiş, "Ben iş istiyorum." diye piyasaya girmiş. Maalesef bunun sadece 221 binine iş verebilmişiz, 668 bini işsiz olarak kayıtlara geçmiş. Bu kayıtlı, kayıtsız yani kayıtlara geçmiş derken TÜİK kayıtları anlamında söylüyorum, yoksa kayıtlı işsiz, kayıtsız işsiz anlamında değil; kayıtlı, kayıtsız toplamı. Şimdi, dolayısıyla, işsizlik rakamları da bu çerçevede TÜİK'in birincil tanımıyla 3,9 milyon kişiye ulaşmış.

Şimdi, bir de hep söylüyoruz, iş bulma ümidi kırık olan insanlar var. "İş aramıyorum ama iş bulsam mutlaka çalışırım çünkü iş bulma ümidim de yok.", onları da kattığımızda işsizlik rakamlarının 6,4 milyona çıktığını görüyoruz. Bunlar çok yüksek rakamlar arkadaşlar yani yüzde 19, yüzde 20'ye varan... Bakın, ikinci tanımdaki işsizlik oranı yüzde 19,4 yani toplumdaki insanların beşte 1'i istihdam piyasasına... Bir de katılım az olduğu hâlde yani kadınlarımızın önemli kısmı istihdam piyasasında değil. Yani iş bulmak için piyasaya da çıkmış değil. Buna rağmen yani yüzde 50-51'lik bir katılım oranıyla toplumun yüzde 20'sine, iş gücü piyasasındaki insanların yüzde 20'sine iş veremiyorsak bu çok yüksek bir orandır ve bunun mutlaka düzeltilmesi gerekir.

Zaman zaman dile getiriyoruz, ülkemiz nüfus açısından "demografik fırsat penceresi" diye nitelendirilen bir pencere içerisinde yani bir otuz yıl. Milletlerin tarihinde işte bir defa olan bir olaydır bu. Sanayi Bakanımız da burada, çünkü konu onu çok ilgilendiriyor. Şimdi, Türkiye bunun bir on beş yirmi yılını geçirdi. Bizim hesaplarımıza göre -Planlamadayken, şimdi o hesaplar herhâlde üç aşağı beş yukarı aynıdır, belki Suriyeli sığınmacılar nedeniyle bir miktar değişmiş olabilir- Türkiye, işte 2030 gibi bu fırsat penceresinden çıkacak. Yani bu fırsat penceresi şu: Çalışabilir nüfusun toplam nüfusa oranının en yüksek olduğu dönem. Şimdi, bu dönemde gençlere iş veremezsek biz, mevcut üretim yapımızla teknoloji seviyesini yükseltemezsek Türkiye'nin bu fırsatı kaçırması durumunda orta gelir tuzağını aşması mümkün olmadığı gibi son altı yedi yılda olduğu gibi kişi başı gelir de aşağı doğru gidecektir.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Yeni üretim tesisleri gerekiyor.

ERHAN USTA (Devamla) - Elbette. İşin temeli üretimdir. Hep burada söyledik, ben milletvekili seçildiğimden beri bunu söylüyorum, çok sıkıcı olduğunu da düşünüyorum. İşte, bu betonlaşma politikası Türkiye'yi bir yere götüremeyecektir, gayrimenkul rantı üzerinden, betonlaşma üzerinden iktisat politikası tıkandı. Bunu, bürokrasideyken de çok dile getirdim, kalkınma planının teknik koordinasyonunu yapan bir kişi olarak bütün planı bu kurgu üzerine kurduk arkadaşlarımızla birlikte fakat Hükûmet bu konuda bir adım atmadı. Hâlâ gayrimenkul üzerinden, onun getirdiği rant üzerinden bir ekonomi politikası döndürülmeye çalışılıyor. Bu son derece yanlış, buraları mutlaka geliştirmemiz lazım.

Tabii, bu çerçevede olmak üzere, toplumda bekleyen, istihdam açısından, istihdamla ilgili söyleyecek çok şeyler vardı ama zamanım kalmadı. Özellikle bu taşeron işçiler, bakın, burada iktidar partisi de söz verdi, diğer partiler de hepsi hükûmet olma durumunda bunları yapacağına ilişkin taahhüt verdi. Bir mutabakat var, bu mutabakatı mutlaka gerçekleştirelim. Taşeron işçilerin kadro bulma meselesinin çözülmesi lazım. Tabii, bunun, hem özel sektör hem kamu sektörüne belli ölçüde bir yükü olabilecektir. Bunun hepsinin de bir anda çözülmesi de gerekmiyor. Hükûmet bir eylem planı yapsın, ortaya bir plan koysun ve bu plan çerçevesinde bu sorunları aşalım, milletimize verdiğimiz bu sözü tutalım.

Bu çerçevede, yine, bu atanamayan öğretmenler ve atanamayan sağlık personeli sorununun mutlaka çözülmesi gerekir. Burada çok ciddi bir birikme var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurunuz, tamamlayınız Sayın Usta.

ERHAN USTA (Devamla) - Atanamayan öğretmenler ve atanamayan sağlık personelinin sorunlarını da aşmaya yönelik olarak en azından, bakın, bu belirsizliği gidermemiz lazım. İşte "demografik fırsat penceresi" dedik, bunların hepsi gençler, iş veremiyoruz. 350 bin sağlık personelini niye eğittik bunlara iş veremeyecektik madem? İllaki kamuda olsun demiyorum, özel sektörü, kamusu birlikte. Şimdi, onun yapması gereken işe hiç niteliği olmayan insanlar konuluyor; oradaki o çocuklar, o eğitimi almış insanlar da bir başka yere gidiyor. Bu "mismatch"i, uyumsuzluğu gidermemiz lazım ekonomideki. Bu, insan kaybıdır, enerji kaybıdır, kaynak kaybıdır. Dolayısıyla, bunları çözmeye yönelik olarak da yine, ben, Hükûmete özellikle referandum öncesinde şunu öneriyorum: Bir eylem planı yapılsın hem öğretmenler hem sağlık personeli için. Bunların ne kadar bir zaman içerisinde kamuda veya özel sektörde istihdam edileceğine ilişkin politika ve hedefler ortaya konulsun ve bu çerçevede bu belirsizlikleri giderelim. Toplumumuza da buradan doğru ve düzgün müjdeli bir mesaj verelim diye salık veriyorum ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim efendim. (MHP sıralarından alkışlar)