| Konu: | Başbakanlığın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21/7/2016 tarihli ve 1116 sayılı Kararı'yla ülke genelinde ilan edilen ve 3/1/2017 tarihli ve 1134 sayılı Kararı uyarınca devam etmekte olan olağanüstü hâlin 19/4/2017 Çarşamba günü Saat 01.00'den geçerli olmak üzere üç ay süreyle uzatılmasına dair tezkeresi (3/931) münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 84 |
| Tarih: | 18.04.2017 |
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime Pülümür'de şehit olan, bir kazada şehit olan vatandaşlarımızı rahmetle anarak başlıyorum. Hepimizin başı sağ olsun.
Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz pazar günü bu ülkenin geleceğini belirleyecek önemli bir halk oylaması yapıldı. Maalesef, bu halk oylamasının sonuçlarına gölge düştü. Buna hiç gerek yoktu değerli arkadaşlarım ama Yüksek Seçim Kurulunun yapmış olduğu, bile bile yapmış olduğu yanlış bir uygulama sonucu bu referanduma gölge düşmüştür, vicdanlar rahat değil. Bu iş böyle ilan edilebilir, kesinleşebilir fakat meşruiyeti sürekli bir şekilde tartışılacak ve bunun sorumlusu da Yüksek Seçim Kurulu olacaktır.
Değerli arkadaşlarım, örnekler mevcuttur, arkadaşlarımız anlattılar ama en son, en önemli, Bitlis Güroymak'taki seçimin iptal edilmesi örneği önümüzde duruyor ama maalesef, Yüksek Seçim Kurulu, bu şekilde seçime, referanduma gölge düşürmüştür. Ondan önce yapılan haksızlıkları arkadaşlar dile getirdi. Bir Anayasa, ülkenin geleceğini belirleyecek önemli bir Anayasa değişikliği toplumsal uzlaşmayla yapılmadı. Dengesiz, adaletsiz, eşitsiz koşullarda bir kampanya süreci geçti. Ondan sonra da maalesef seçim günü yapılan dünya kadar haksızlık, hukuksuzluk var. Bu haksızlıklar ve hukuksuzluklar daha karara bağlanmadan Yüksek Seçim Kurulunun bu şekilde davranması gerçekten vicdanları kanatmaktadır. Bir haksızlık var, hukuksuzluk var ve değerli arkadaşlarım, bunu düzeltmeniz için sanıyorum siz molla Hayrettin'den bir fetva daha isteyeceksiniz, "Bu şekilde alınan seçim helaldir, bu oylar helaldir." diye bir fetva almak durumunda kalacaksınız.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, olağanüstü hâlin üç ay daha uzatılmasıyla ilgili bir Hükûmet tezkeresi görüşüyoruz. 11 Eylülden sonra dünyanın genelinde şöyle bir eğilim var: Olağanüstü hâl hatta olağanüstü hâlleri olağanüstü düzenlere ve olağanüstü devletlere dönüştürme eğilimi var dünyanın her tarafında. Kazanılmış haklar askıya alınıyor. Hak ve özgürlükler ciddi bir şekilde budanıyor. Hatta ve hatta "Devlet küçülsün." diyen liberaller bile devleti arkasına almaya hatta olağanüstü devlet gücünü arkasına almaya çalışıyor, Türkiye'de de böyle bir eğilim var. Şu anda olağanüstü hâl, bu yapılan haksızlıklar, hukuksuzluklar, mağduriyetler, bunları konuşuyoruz ama bunun ötesine geçen bir durumla karşı karşıyayız. Maalesef, bu zor süreçte o uygulamak zorunda kalınan olağanüstü hâlin cazibesine kapılıyorsunuz ve olağanüstü hâl düzenine hatta devletine evrilme gibi bir durumla karşı karşıyayız değerli arkadaşlarımız. Ne var ki tecrübeler, bu ülkenin, bu milletin tecrübeleri, olağanüstülüğü düzen hâline getirmenin ortaya çıkardığı çok ciddi, kapsamlı, yapısal sorunlar olduğu ve bu sorunlarla uğraşırken bazen uçurumlara kadar sürüklendiği örnekler mevcuttur.
Değerli arkadaşlarım, Şükrü Hanioğlu Hoca şubat ayında bir makale yayımladı, bu makaleyi okumanızı öneririm, "Olağanüstülüğün dayanılmaz cazibesi" diye. Burada olayı anlatıyor; 11 Haziran 1913'te Sadrazam Mahmut Şevket Paşa'nın öldürülmesiyle sonuçlanan darbe girişimi sonrası olanları anlatıyor ve daha sonra, ülkemizde benzer onlarca olaydan söz ediyor. Bu girişimden diyelim, başarısız darbe girişiminden sonra maalesef, Mahmut Şevket Paşa suikastıyla ilişkisi olmayan çok sayıda muhalif sürülüyor, çok sayıda muhalif hapsediliyor ve ülke sürekli şekilde olağanüstü hâllerle yönetiliyor. Nereye kadar gidiyor biliyor musunuz arkadaşlar? Harb-i Umumi'ye, oradan da Mondros Mütarekesi'ne kadar gidiyor. Benzetme şeklinde yapmıyorum, sadece hatırlatıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu gidiş gerçekten tehlikeli bir gidiştir. Bakın, olağanüstü hâlle ilgili birtakım rakamlar var, geçtiğimiz günlerde İçişleri Bakanı verdi: Bugüne kadar, 113.260 kişi -belki bu artmıştır, 2 Nisan rakamları- gözaltına alınmıştır, bunlardan 47.155 kişi tutuklanmıştır, 120 bin kişiye yakın insan memuriyetten ihraç edilmiştir değerli arkadaşlarım ve bunlar olağanüstü hâl içinde yapılmıştır. Biraz evvel konuşan Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili Levent Gök olağanüstü hâlin istismar edildiğine dair de açık ifadelerde bulundu.
Değerli arkadaşlarım, Anayasa çok açık, olağanüstü hâlde hangi konularda kanun hükmünde kararname çıkarılabilir bunlar çok açık ama böyle olmasına rağmen, olağanüstü hâl ciddi bir şekilde kötüye kullanılmış, istismar edilmiştir, hiç olağanüstü hâle neden olan sebeple, nedenle ilgisi olmayan çok sayıda konuda kanun hükmünde kararname çıkarılmıştır. Bu bile değerli arkadaşlarım, bundan sonra ülkenin nasıl yönetileceğini göstermesi açısından çok açık, net bir delil teşkil eder.
Değerli arkadaşlarım, olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnameleriyle çok sayıda insan hiçbir savunma hakkı kullanmaksızın görevinden atılmıştır, görevinden atılmıştır. Şimdi diyorsunuz ki: "Biz..." Bunlarda mahkeme yolu da kapalı bildiğiniz gibi çünkü Anayasa Mahkemesi daha evvel vermiş olduğu karara muhalefet ederek, o kararı bozarak olağanüstü hâlde çıkarılan kanun hükmündeki kararnamelerin Anayasa Mahkemesi tarafından incelenemeyeceğini karara bağlamıştı.
Değerli arkadaşlarım, bir kere, kanun hükmünde kararnamelerle ihraç edilenlerin birçoğunun bu sebeple, FETÖ'yle filan hiçbir ilişkisi yoktur. Kaldı ki ilişkisi olsa bile, mutlaka ve mutlaka insanlara savunma hakkının kullandırılması gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, evet, demokrasilerde "olağanüstü hâl" diye bir yönetim var, Türkiye'de bunu gerektirecek bir olay 15 Temmuzda olmuştur. Zaten, Cumhuriyet Halk Partisi buraya gelmiştir ve size "Bu darbe girişimini yapanlarla mücadele etmek için ne yapmanız gerekiyorsa desteğe hazırız." demiştir. Buna rağmen siz olağanüstü hâl ilan etmişsiniz ama bu olağanüstü hâli hukuk içinde yani kendi olağanüstü hukukunun içinde bile kullanmıyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, bakın, Sayın İçişleri Bakanı geçenlerde şöyle bir açıklama yaptı, dedi ki: "Bir seçim müziği gördüm, dinledim ve derhâl valiye telefon ettim, 'yasaklayın' dedim." Ne oluyor? IV. Murat bile böyle yapmıyordu değerli arkadaşlarım. Yani bu, bütün bunlar, seçim boyunca olan çok sayıda olay, olağanüstü hâlin nasıl kötüye kullanıldığının çok açık bir şekilde delilini teşkil etmektedir.
Değerli arkadaşlarım, hiç kimse şunu söylemesin: Evet, Türkiye, büyük bir badireden geçmiştir, ciddi bir tehlike atlatmıştır, neredeyse darbe yapılacaktı hatta ülkede iç savaş çıkarılacaktı; olağanüstü hâl ilan ettik ve bunlarla mücadele ediyoruz, bu arada kuruyla yaş da yanar, ne yapalım diyemezsiniz değerli arkadaşlarım; derseniz, söylediğiniz birçok lafı hamaset olarak kabul ederiz. Nedir o laflardan biri? "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın." Başka nedir ve çok sık başvurduğunuz? "Fırat'ın kenarında bir kuzu..." Değerli arkadaşlarım, insandan söz ediyoruz, Fırat'ın kenarında bir kuzudan değil.
Bakın, suçun, cezanın kişiselliğinin çok ötesine geçilmiştir ve bu olağanüstü hâl dolayısıyla ya da FETÖ'yle bir şekilde ilgisi var diye gözaltına alınan, hapsedilen insanların çocuklarına, ailelerine, yedi sülalesine kadar giden uygulamalar vardır ve bu uygulamalarda dünya kadar insan mağdur olmaktadır değerli arkadaşlarım. Nitekim bunu siz de kabul ettiniz, sözcüleriniz defalarca bunları ilan etti değerli arkadaşlarım. Ama "Bir komisyon kurduk." dediniz, peki nerede o komisyon? Hani, bu komisyon niye çalışmıyor? Nasıl çalışacak, hangi hukukla karar verecek? Bunların hiçbiri yok.
Değerli arkadaşlarım, şimdi diyorsunuz ki bunlar bizi ilgilendirmez. Ama Türkiye'nin tarihi, siyasal tarihi çok uzun. Geçmişte onlarca örnek var, siz de yaşadınız bu mağduriyetleri değerli arkadaşlarım. Sanıyorsunuz ki "Bizim elimizden bu iktidarı, bu gücü asla ve asla hiç kimse alamaz. Hatta almaması için her şeyi de yapıyoruz. YSK'mız da var, şu da var, bu da var." Öyle değil, değerli arkadaşlarım, bu devran döner; bu haksızlıkların, gerçekten acı çeken bu insanların ahı çıkar değerli arkadaşlarım.
Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)