| Konu: | Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 97'nci yıl dönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nın kutlanması, günün anlam ve öneminin belirtilmesi görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 85 |
| Tarih: | 23.04.2017 |
HALKLARIN DEMOKRATİK PARTİSİ GRUP BAŞKAN VEKİLİ AHMET YILDIRIM (Muş) - Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Başkan, Edirne Kandıra, Silivri Cezaevlerinde bulunan sayın eş genel başkanlarım, değerli milletvekili arkadaşlarım ve Genel Kurulda hazır bulunan değerli milletvekilleri, değerli konuklar ve sevgili çocuklar; hepinizi Halkların Demokratik Partisi ve şahsım adına saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Geleceğimiz, saflığın nişanesi, sevgi yumakları tüm dünya çocuklarının Çocuk Bayramı'nı içtenlikle kutluyorum. Tüm dünya çocuklarına savaşsız, sömürüsüz, kansız, gözyaşı olmaksızın, çocuk işçiliği ve istismarının olmadığı, özgür, mutlu bir yaşam diliyorum. Ayrıca tüm halkımızın ve İslam âleminin mübarek Miraç Kandili'ni kutluyor ve bu kandilin toplumsal barışa, hoşgörüye ve kardeşliğe vesile olmasını Cenab-ı Allah'tan niyaz ediyorum.
Değerli milletvekilleri, konuşmamı Anayasa, parlamenter sistem ve çocuk hakları olmak üzere iki ayrı kısımdan oluşturacağım. 23 Nisan 1920'de kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi, kurulduğu dönemde ülkedeki etnik, inanç çeşitliliğinin önemi açısından bazı noktalardan eleştirilse de bugünden çok daha iyi olduğu muhakkaktır. Çünkü ilk Meclise, kurucu Meclise herkes kendi rengi, kimliği, kültürüyle yani Türk Türklüğüyle, Kürt Kürtlüğüyle, Laz, Arap, Çerkez ve o gün Osmanlı bakiyesini oluşturan topraklardan seçilip gelen bütün milletvekilleri kendi kimlikleri, hatta kıyafetleriyle geldiler. Arzu edilen düzeyde olmasa da 1921 Anayasası etnik kimliklere vurgu yapmadan, ülkedeki çeşitlilikleri mozaik gibi görerek ülkedeki kimliklerin temsilini Meclise taşıyabilmişti.
Sonraki dönemlerde Anayasa'nın geliştirilmesi, kapsayıcılığının genişlemesi, devleti merkezîleşmeden yerelliğe taşıması beklenirken 1924 Anayasası'yla tekliğin inşa edildiği, çoğulculuğu reddeden, yerelleşme yerine merkezîleşen, toplumun huzuru yerine iktidarların kalıcılığını esas alan, insan merkezli olmak yerine kurumları merkezine alan bir yapıya geçilmiştir. Geliştirilen ve değiştirilen 1924 Anayasası maalesef sadece bir metin değildi, ülkenin aydınlık geleceğiydi.
Sonraki dönemler, bu tekçi ruh sayesinde ülke askerî darbelerle karşılaştı. 27 Mayıs 1960, 22 Şubat 1962, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 darbesiyle ülkede siyaset sahnesinde on yıllar ve nesiller heba oldu.
1980 darbesi sonrası referanduma giden ve hiçbir zaman meşruiyet kazanamayan bir anayasa yapıldı. 82 Anayasası, oranlar üzerinden eğer tartışılacaksa, bu ülkede yüzde 91,4 gibi yüksek bir oranla geçmiş olmasına rağmen bu ülkeye hiçbir zaman huzur, mutluluk, toplumsal barış ve kardeşlik getiremedi; bilakis yüzde 91,4'le geçmiş olmasına rağmen otuz beş yıldır yaşamış olduğumuz huzursuzluğun, mutsuzluğun, kaosun, toplumsal kamplaşmanın bizatihi nedeni bir anayasadır.
En son "çözüm süreci" olarak adlandırılan, devletin Kürt halkıyla yüz yıla sâri sorununu çözmesi ve bir barış ikliminde bütün sorunları tartışması ise 30 Ekim 2014 MGK'sıyla maalesef bozuldu ve AKP Hükûmeti çözüm sürecine son noktayı koydu. O günden beri şehirlerin maalesef yıkıldığı, binlerce insanımızın yaşamını yitirdiği ve yaralandığı, yine on binlercesinin tutuklandığı bir karanlık döneme girmiş olduk. Bu karanlık dönem 15 Temmuz darbe girişimine giden yolu bizzat açmanın temel sebebidir. Kürtlerin şehirlerinin özellikle yıkıldığı, katliamların gerçekleştirildiği, darbelerin... 15 Temmuz darbesinin yapılmasından tam kırk gün önce söz konusu talanı yapan generallere bizatihi dokunulmazlık zırhı getirildi çünkü bugün, Sur'un, Cizre'nin, Nusaybin'in, Şırnak'ın ve Yüksekova'nın sokağa çıkma yasakları döneminde operasyonları yöneten komutanların tamamı bir terör örgütü üyesi ve yöneticisi olmaktan içerideler. Tabii, suç sadece üniformalarla, atlaslarla, libaslarla sınırlı değildir çünkü sivil siyaset de darbelerden beslenmeyi bildi maalesef.
15 Temmuz darbesinden sonra darbeler olmaya devam etmiştir. 4 Kasımda milletvekillerinin tutuklanmasına yol açan bir yargı darbesine ve 16 Nisanda referandumu yani halkın oylarını sabote eden YSK darbesine bu ülke maalesef tanıklık etmiştir. Bu anlamıyla, sivil siyaset de darbecilerin zihniyetiyle hareket etmiş ve 4 Kasım 2016'da bu Parlamentonun 3'üncü büyük grubunun 2 eş genel başkanı ve 12 milletvekilini tutuklamıştır. O günden beri ülke içte ve dışta önemli ölçüde itibar kaybına uğramış; siyasi, ekonomik, sosyal ve uluslararası alanda ülkemiz ciddi zararlar görmüştür. Bu topraklarda halk iradesinin bu çatı altında vücut bulduğu bu önemli günün yıl dönümünde ifade etmek isterim ki bu hukuksuzluğun bir an önce son bulması ülkemizin imajı ve geleceği açısından oldukça önemlidir. Siyasi saiklerle yapılan tutuklamalar bu ülkeye içte ve dışta nasıl kaybettirdiyse, bu hukuksuzluğun sona erdirilmesi ve siyaset alanında özgürlüklerin genişletilmesi ülkemizin içte ve dışta birçok açıdan önünün açılmasına, ülkemizin normalleşmesine, kardeşliğe, toplumsal barışa hizmet edecektir. Bu ülkenin daha fazla bu kaotik ortamı hak etmediğini özellikle ifade etmek isterim.
Son anayasa taslağı, basın özgürlüğü önündeki engellerin kalkacağına dair hiçbir somut verinin olmadığını; sansürlerin, yasakların devletin bekası adına devam edeceğini, farklı inanç ve kültürlerin yok sayılacağını, kadının eşit yurttaşlık haklarının tanınmayacağını; işçinin, emekçinin hakkının gasbedileceğini ve tüm bu sorunların çocuklarımızın geleceğini doğrudan etkileyeceğini ifade etmek isterim.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz maalesef eril ve militarist bakış açısını çocuklarımızın üzerinden devam ettirmektedir. Çocuk dünyanın her yerinde çocuktur ve haklarının korunması tüm insanlığın görevidir. Devletler ise bunun gerekliliklerini yerine getirmekle mükelleftir. Bir çocuğun ilk hakkı yaşam, beslenme ve güvenlik ise ikinci hakkı dünyaya geldiği ana dilini öğrenme ve eğitimini bu dil üzerinden sürdürmesi hakkıdır ancak Türkiye'de Türkçe dışında tüm diller baskı ve asimilasyon politikalarına maalesef maruz bırakılmaya devam etmektedir. Devlet, yükümlülüklerini yerine getirmediği gibi, yerel yönetimlerin ve özel kurumların ana dilde eğitim konusundaki girişimlerini bazen yönetmelikler, bazen KHK'lar, cezalar ve bugünlerde de kayyumlar eliyle engellemektedir.
Geçtiğimiz bir buçuk yıl içinde maalesef çatışmalı ortamdan dolayı yerinden edilmek zorunda kalan, sağlık haklarına ulaşamayan binlerce Kürt çocuğunun bu ülkede hâlâ yaşamını sürdürdüğünü üzülerek ifade etmek isterim. Sadece AKP hükûmetleri döneminde bu ülkede 600'e yakın çocuğun kolluk güçlerinin ateşiyle öldürüldüğünü göz önünde bulunduracak olursak ve bunların büyük bir çoğunluğunun da uluslararası yargı temelinde de cezalandırıldığını yine göz önünde bulunduracak olursak bu konunun hangi boyutlarda olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Bu konuda siyasi partilerin, STK'ların söylemleri, raporları ve tespitleri mevcut olmakla birlikte, bunun yanı sıra uluslararası kurumların da geniş kapsamlı raporları mevcuttur.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) - Dağa kaçırılan çocuklar...
HALKLARIN DEMOKRATİK PARTİSİ GRUP BAŞKAN VEKİLİ AHMET YILDIRIM (Devamla) - Gelecekte detayları ortaya çıktıkça herkesin birey olarak "Tüm bu yaşananlar olurken sessiz kaldık." diye yüzleri kızaracak ama bu ülkenin geleceği açısından iş işten geçmiş olacaktır.
Oldukça can alıcı bir noktayı da sizlerle paylaşmak isterim. Şu gün, şu saatte cezaevinde olan annelerin 1 yaşından küçük çocuklarıyla birlikte cezaevi koşullarını sürdürdüğü bir ülke gerçekliğine sahibiz. Bu konuda kamuoyunda çokça tartışıldığı için bilinen 8 aylık Miraz bebek, 13 aylık Roza Diner, 10 aylık Roza Yakutlu ve daha 550 çocuk bugün annelerinin yanında cezaevlerinde bulunuyor. Devlet, çocukların geleceğine yatırım yapacağına çocukların kalacağı cezaevlerine yatırım yapar hâle gelmiştir.
Değerli milletvekilleri, çocukları birer istatistiksel veri olmaktan çıkarıp bizim geleceğimiz olduğunu kabul etmemiz gerekmektedir. Bu ülkenin ve tüm dünyanın geleceği bizlerin yapacağı planlamalarda değildir. Bu ülkenin geleceğinin hükûmetlerin ve siyasilerin yaptığı planlamalardan ziyade çocuklarımızın barış, özgürlük ve bilimsel hayal güçlerinde olduğunu hepimiz kabul etmeliyiz. Bu bir sorumluluk olduğu kadar her birimiz için aynı zamanda zorunluluktur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Devam ediniz Ahmet Bey.
HALKLARIN DEMOKRATİK PARTİSİ GRUP BAŞKAN VEKİLİ AHMET YILDIRIM (Devamla) - Çocuklara yazılmış güzel şiirler okumak şüphesiz önemlidir ama sorumluluklarımızı yerine getirmek çok daha önemlidir. Bu nedenle yapmamız gerekenleri kısaca özetleyecek olursak: Türkiye imzaladığı uluslararası sözleşmelere uymalı, sözleşmelerin uygulanması için gerekli düzenlemeleri yapmalı ve denetimleri sağlamalıdır. Çocuk işçiliğini önlemede en temel alan eğitim politikalarıdır. Ancak ne yazık ki ülkemizde 4+4+4 eğitim sistemi çocuk işçiliğinin azalmasına değil, istatistiksel verilerde de görüleceği üzere, artmasına sebep olmuştur. Bu nedenle, eğitim sisteminde kesintisiz eğitim sistemi esas alınmalı ve denetimleri artırılmalıdır. Ücretsiz ve ana dilde eğitim hakkı sosyal devlet ilkesi olmanın yanında tartışma götürmez bir evrensel haktır. Savaştan kaçan, Türkiye'de bulunan, ağırlıklı olarak Suriyeli olan ve tüm göçmen çocuklar için rehabilitasyon çalışmaları yapılmalı, eşit ve ulaşılabilir sağlık, eğitim, barınma haklarından faydalanmaları için çalışmalar yapılmalıdır.
Son olarak ifade etmek isterim ki ülkemizin bugün içerisinde bulunduğu, içte ve dışta imajının zedelenmesine sebep olan bu çatışmalı ortamın bir an önce son bulması için ülkemizin tüm farklılıkları kapsayan ve bir zenginlik olarak gören yeni bir kurucu ruh ve felsefeye ihtiyaç duyduğu çok açıkça ortadadır. Son iki yılda yaşananları göz önünde bulundurduğumuzda iki yıl öncesine göre ülkemizin içte ve dışta gücü ekonomik, sosyal, toplumsal ve siyasal olarak çok daha üst noktada değil maalesef iki yıl öncesine göre çok daha kötü bir noktadır.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) - Sizin bakış açınız o, sizin.
AHMET YILDIRIM (Devamla) - Ben tüm bu duygu ve düşüncelerimle partim adına tüm Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Bir kez daha bütün dünya çocuklarının bayramını içtenlikle kutluyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yıldırım.