GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: (10/518) No.lu Çölyak Hastalığıyla İlgili Farkındalık Yaratılması, Teşhis Aşamasıyla İlgili Önlem Alınması, Sebep ve Sonuçlarının Detaylı Bir Şekilde Araştırılması ve Bu Hususlarda Çözümler Üretilmesi, Ayrıca Bu Hastalığa Maruz Kalan Hastalara Kalıcı Yardımlar Sağlanması Amacıyla Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergenin Ön Görüşmesi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:88
Tarih:04.05.2017

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, çölyak hastalığının sebep ve sonuçlarının araştırılması için bir komisyon kurulmasını desteklemek üzere söz almış bulunuyorum. Çocuklarımızın toplumun ortak değeri olduğunu idrak eden, çocuklarını kendi emelleri için kullanmayan, çocuklar arasında ırk, ana dil, mezhep ayrımını gerçekten yapmayan milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, çölyak hastalığıyla ilgili genel olarak söylenecekler söylendi, bana da bir özet yapmak düştü. Çölyak hastalığının bir ince bağırsak hastalığı olduğunu biliyoruz. İnce bağırsaklarda tahılların içinde bulunan "glüten" isimli bir proteine karşı bir alerjik durum sonucunda bir hastalık ortaya çıktığını biliyoruz. Çölyak hastaları bu glütenli yiyecekleri tükettiklerinde bağırsaklarının iç yüzleri alerji nedeniyle giderek küçülüyor ve besinler emilemez hâle geliyor ve bebekler açlık içinde oluyorlar. Böylece, sonuçta, beslenme bozukluğuna bağlı çok ciddi sorunlar ortaya çıkıyor. Ülkemizde de tanı konulmuş 70 bin civarında çölyak hastası olduğunu biliyoruz. Bu nedenle bu hastaların derdine derman olmak üzere bir komisyon kurulması, çok pahalı olan diyetlerin belki de daha ucuzlatılması ya da ücretsiz verilmesi gibi konulara parmak basılacak. Bu komisyonu canıgönülden destekliyoruz.

Peki, çölyak hastalarını anladık. Bunlar hasta, bunlar hasta oldukları için besinleri ememiyorlar ve zor durumda kalıyorlar. Peki, ülkemizde bağırsakları sağlam olduğu hâlde acaba çocuklar yeterince besleniyor mu ya da açlıktan ölüyor mu? Bütün mesele bu. 70 bin çocuğumuzu, hastamızı elbette başımızın üstünde taşıyacağız ama bağırsakları sağlam olanları acaba yeterince besleyebiliyor muyuz? Hükûmetin anayasal görevlerinden, devleti yöneten Hükûmetin anayasal görevlerinden biri toplumunu sağlıklı bir şekilde beslemektir.

Şimdi bakalım... Ben ana muhalefet partisinin bir milletvekiliyim, kendim sizlere bazı sonuçlar verirsem belki şüpheye düşebilirsiniz ama ben size TÜİK yani sizin elinizde olan bir kurum ve OECD yani Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütünün bazı rakamlarını vereceğim. Örneğin TÜRK-İŞ -hani size de çok uzak değil ya- diyor ki: "Asgari ücretin 1.400 Türk lirası olduğu ülkemizde açlık sınırı 1.518 Türk lirasıdır." Bunun anlamı nedir? Bunun anlamı asgari ücretle çalışan herkes bu ülkede açtır arkadaşlar. Şimdi, bu konudan kaçmak nereye kadar? Bu konunun üstüne gideceğiz. En az bunun kadar önemli, 1.400 lira asgari ücretin olduğu bir ülkede yoksulluk sınırını yine TÜRK-İŞ 4.945 lira olarak belirliyor. Yani özetle diyor ki: "5 haneden 1 tanesi yoksulluk sınırı altındadır." Bakın, bunlar çölyaklı filan değil normal; anam, babam, evladım, kardeşim, bacım. Bunlar, her 5 haneden 1 tanesi yoksulluk sınırının altında. Daha çarpıcı bir rakam vereyim mi? Ülkemizde 6,6 milyon kişi açlık sınırının altında yaşıyor. Bunların bağırsakları sağlam, bunların bağırsaklarında glütene karşı herhangi bir hassasiyet ya da alerji yok. Evlatlarınızı düşünün. 6,6 milyon kişi bu ülkede açlık sınırının altında yani 2 milyon aile, 2 milyon aile ülkemizde açlık sınırının altında.

Şimdi gelelim, acaba Avrupa'dan nasıl görünüyoruz, Avrupa bizi nasıl görüyor? OECD rakamlarına göre Türkiye'de -utanılacak bir durum- çocuklarımızın dörtte 1'i yani 25'i yoksuldur, OECD yeni güncelledi bu rakamları. Eşitsizlik raporuna göre yoksulluğun oranı genel anlamda Türkiye'de yüzde 17'yken çocuklar arasında yani 18 yaş altı çocuklar arasında yoksulluk oranı yüzde 25 yani her 4 çocuktan 1'i ülkemizde yoksul.

Peki, karnı doyanlar mutlu mu, bakalım kimin karnı doyuyormuş? OECD diyor ki; dikkat edin, size önemli bir rapor veriyorum: "Nüfusun en altta yer alan en fakir yüzde 10'luk dilimi toplam gelirinizin yüzde 2,5'ini alıyor, hatta 2,3'ünü alıyor." Yani toplumun en yoksul yüzde 10'luk kesimi toplam gelirimizin sadece yüzde 2,3'ünü kullanıyor. Peki, toplumumuzun en üstteki yani cebi dolu, karnı tok, sırtı pek olan insanlar ne kadar kullanıyor? Yüzde 30. Bakın, yüzde 10'luk en yoksul kesim yüzde 2,3 geliri kullanırken en çok zengin olan yüzde 10'luk kesim gelirimizin yüzde 30'unu kullanıyor. Ben şimdi daha ne diyeyim size.

Elbette çölyak hastalarına bakacağız, elbette bütün hastalarımıza bakacağız. Ben bir çocuk hekimiyim, çölyağın ne demek olduğunu çok iyi bilirim, elbette onlarla uğraşacağız ama geride milyonlar var, sağlıklı ve devletimizin bakmakla yükümlü olduğu milyonlar var.

Bakın, OECD bize diyor ki: "Avrupa'da, daha doğrusu OECD ülkeleri arasında çocuklar açısından şartları en kötü olan ülke Türkiye'dir." Yani açıkça bize "Türkiye'de çocuk olmayın." diyor.

Bakın, birçok rakam veriyor, diyor ki: "Yoksulluk ortalaması OECD ülkelerinde yüzde 13,2 -bu rakamı unutmayın- Türkiye'de yüzde 25,3." OECD ülkeleri derken öyle aklınıza büyük ülkeler gelmesin, örneğin en düşük yoksulluk Danimarka'da yüzde 2,7. Bırakın onu bir kenara bize yakın olanlara bakalım: Örneğin Macaristan, bizde 25,3 Macaristan'da 11,8; bizde 25,3 Estonya'da 14,3; bizde 25,3 beğenmediğiniz -ekonomik olarak beğenmediğiniz demek istiyorum- Yunanistan'da 18,7. Görüyor musunuz rakamları?

Peki, bu aç çocuklar, bu yoksul çocuklar bizim karşımıza nasıl geliyorlar? Bunlar eğitimden mahrum kalıyorlar. Her yıl 190 bin çocuk okulu bırakıyor yoksulluk ve açlık yüzünden, her yıl; 143 bini de bunların kız çocuğu. Bu çocuklar çocuk işçiliğine maruz kalıyorlar. 8 milyon çocuk aç ve yoksul olduğu için bu ülkede çalışıyor, çoğu mevsimlik tarım işçisi. Bunlar aç ve yoksul olduğu için erken evlendiriliyorlar. Kızların erken evlilik oranı yani 18 yaş altı evlilik oranı yüzde 26 açlıktan ve yoksulluktan dolayı. Bunların hiçbiri çölyak hastası değil arkadaşlar. 18 yaşından önce babası bir an önce evinden gitsin istiyor. Çocuklar aç ve yoksul oldukları için uyuşturucu tuzağına düşüyor. Birazdan size uyuşturucu rakamlarını da vereceğim.

Bakın, sizi biraz daha rahatsız edeceğim. Her yıl 200 kişi ülkemizde açlıktan ölüyor, başka hiçbir sebepten değil, bunlar çölyaklı da değiller. Bu ülkede her yıl acından ölen 200 kişi var. 11.284 bebek her yıl çeşitli sebeplerden dolayı ölüyorlar, biz bunları yaşatamıyoruz.

Cezaevlerindeki çocuklar... Bakın, bir kitap hazırladık, çocuk cezaevlerini tek tek gezdik, dikkatinize sunduk; cezaevlerindeki çocuklar aç dedik size. 18 yaş altı her yıl yaklaşık 2 bin, 3 bin çocuk cezaevinde, 18-20 yaş arası 8-10 bin çocuk cezaevinde. Bunlar yeterince beslenemiyor; gittim, gördüm, rapor ettim çünkü bu çocukların beslenme ücretleri daha sonra tahsil ediliyor. Annenin yanında kalan çocuklar... Her yıl yaklaşık 500 çocuk cezaevinde annesinin yanında kalıyor. Cezaevi yönetimi diyor ki: "Ya sen yemek yiyeceksin ya çocuk yemek yiyecek." Anne diyor ki: "Ben aç kalırım, çocuğuma verin bari." Bunlar çölyaklı değil, bunlar yurdumuzun insanı ve iyi yönetilmediğimiz için açlık, yoksulluk altında suç işlemişler; anneleri suç işlemiş, cezaevine düşmüşler; şimdi de onları orada da besleyemiyoruz.

Değerli arkadaşlar, elbette çölyak hastaları önemli ama ülkemizin bütün çocuklarını hep birlikte korumalı, kollamalıyız; bunun için de daha fazla komisyonlar kurmalıyız.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)