| Konu: | CHP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 98 |
| Tarih: | 30.05.2017 |
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Çayla ilgili bu kürsüde herhâlde sayısız konuşma yaptım, bu konuşmalardan birini yapacağım.
Bildiğiniz gibi, mayıs ayının ortalarında yaş çay sezonu başladı. İnsanların çilesi devam ediyor. Tabii, bu çileye Doğu Karadeniz, özellikle Rize halkı alışmış durumda ama şimdi başka endişeleri var. Bu vesileyle ben bu endişeleri sizinle paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, Rize'de, Doğu Karadeniz Bölgesi'nde yaklaşık 210 bin aile geçimini çayla sağlamaktadır. Tabii, çayla sağlamaktadır derken o bölgede yaşayan herkes bir şekilde çaya dokunuyor; çaydan emekli olmuştur, çayda çalışmaktadır, çay alışverişi yapmaktadır. Dolayısıyla, çay olmayınca Rize'nin olmayacağı çok açık bir şekilde söyleniyor ve bu, herkes tarafından kabul edilen bir gerçektir.
Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz dönemde açılan bu kampanyayla ilgili birkaç tane sıkıntıyı önce dile getirmek istiyorum. Bu sıkıntılardan bir tanesi, fiyat. Fiyatla ilgili, bildiğiniz gibi, geçen gün Sayın Bakan Rize'ye gitti ve desteklemeyle beraber 213 kuruş olarak çay fiyatlarını açıkladı ve bu, iktidar partisi tarafından büyük bir fiyat olarak takdim edildi. Hiç öyle değil. Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri döneminde hemen hemen en düşük fiyat olarak söyleyebiliriz. Bunu neye göre söylüyorum? Enflasyona göre söylüyorum; 2003 yılında yüzde 40,6 zam yapılmış çaya, enflasyon yüzde 18; 2007'de yüzde 14,8 zam yapılmış, enflasyon yüzde 10; 2013'te yüzde 10,6 zam yapılmış, enflasyon yüzde 7; 2016'da yüzde 11,7 zam yapılmış, enflasyon yüzde 8,5; 2017'de yüzde 12 zam yapılıyor, enflasyon da yüzde 12. Dolayısıyla verilen fiyat büyük bir fiyat değil. Ama Rizeliler, Doğu Karadeniz'de çay tarımıyla uğraşan çiftçiler bu fiyata çok fazla da takmıyorlar, esasen ürettikleri ürünü satıp satamayacaklarına bakıyorlar.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, ÇAYKUR, kapasitesi yeterli olmasına rağmen zamanında yeteri kadar çay almıyor, kota uyguluyor, kontenjan uyguluyor. Hâlbuki, geçen sene de burada bir milletvekili arkadaşımız tarafından ifade edildi, ÇAYKUR'un kapasitesi 9 bin tona çıkmıştır ama 6 bin ton çay almaktadır günde. "Niye 3 bin tonu kullanmıyorsun?" diye sorulduğu zaman "Organiğe ayırdım." diyor. Organik 3 bin ton çay o bölgede henüz daha yetiştirilmiş değil. Niçin böyle yapıyor? Bunu tabii, üretici biliyor; ÇAYKUR almayınca, ÇAYKUR "kontenjan" deyince, "kota" deyince ne yapıyor? Üretici bunu özel sektöre vermek zorunda. Özel sektör de fırsatçı olarak bekliyor. Bu, sıradan, böyle normal bir rekabet filan değil. Çay "Ona satmazsam buna satarım, üç gün bekletirim, on gün bekletirim." diyeceğiniz bir ürün değil. Zamanı gelince toplamak zorundasınız ve o gün de satmak zorundasınız. Sizin elinizden eğer ÇAYKUR almıyorsa adam geliyor, istediği fiyatı veriyor; ÇAYKUR 213 kuruş mu veriyor, o 170 veriyor, 150 veriyor alıyor.
Bakın, bazı arkadaşlarımız gülümsüyor ama orada öyle insanlar var ki bu çayın dışında hiçbir gelirleri yok. Özellikle yarıcılar var, Türkiye'nin değişik bölgelerinden gelmişler, çay yapıyorlar yarı yarıya mal sahibiyle beraber ve çaydan başka, başka hiçbir geliri yok bu insanların değerli arkadaşlarım.
Bir başka konu da çayla ilgili yapılan tartışmalardan bir tanesi de geçtiğimiz dönemlerde Varlık Fonu'na devredilmesi ÇAYKUR'un. ÇAYKUR'un Varlık Fonu'na devredilmesinin hiçbir anlamı yok. Hiçbir şekilde ÇAYKUR'un Varlık Fonu'na devredilmesini anlamış değiliz yani üretici anlamış değil. Ne yapacak yani Varlık Fonu'na niye çayımızı devrediyoruz? Çaya, ÇAYKUR'a ne getirecek, buradaki üreticiye ne getirecek, imalatçıya ne getirecek, çay paketlemesi yapana ne getirecek, çayın ticaretini yapana ne getirecek ve tüketiciye ne getirecek? Bu soruları anlamış değiliz. Kimse de anlatmadı bunu; defalarca bu soruldu, sorulmaya da devam ediliyor, anlatılmıyor. Spekülasyonlar yapıldı, işte "ÇAYKUR, karşılığında ipotek edildi." "ÇAYKUR satıldı." gibi birtakım spekülasyonlar yapıldı. Bu spekülasyonlar, bu Türkiye Büyük Millet Meclisinin üyeleri tarafından ilgili bakanlara, Başbakana soruldu; bir cevap bile vermediler. Peki, bu ÇAYKUR, Varlık Fonu'yla ilgili yasada belirtildiği, amacında belirtildiği gibi eğer ipotek edilmeyecekse, eğer rehin olarak, karşılık olarak gösterilmeyecekse ÇAYKUR'un Varlık Fonu'na devredilmesinin amacı nedir? Bu sorunun cevabını Rizeliler, çay üreticileri herkes arıyor ama henüz kimse cevap vermiş değil, vereceğine dair de bir işaret maalesef görünmüyor.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, ÇAYKUR'la ilgili, çayla ilgili bir büyük sıkıntı da "Çay kanunu çıkacak." spekülasyonları. Yıllardan beri bir çay kanunu hazırlanıyor, herkes de çay kanunun hazırlanmasını destekliyor, biz de destekliyoruz ama bu sefer, bu çay kanunu bütünüyle kapalı kapılar arkasında hazırlandı. Evet, sorduk ve verdikleri cevap: "Bakanlar Kuruluna sevk edilmiştir, Bakanlar Kurulunda imzaya açılmıştır." deniliyor ama çayın bileşenlerinin hiçbiri bilmiyor bunu. Bilenler vardır yani mesela Rize Borsası biliyordur, 10 tane büyük şirketten, firmadan ibaret olan işte Çay Borsası biliyordur, ÇAYKUR biliyordur belki ama ziraat odaları bilmiyor, kooperatifler bilmiyor, tüketiciler bilmiyor, müstahsil bilmiyor. Ne anlama geliyor, bunu bilmiyoruz. Bu çay kanunu kimi koruyacak? Kanun niçin çıkar değerli arkadaşlarım? Adalet için çıkar, öncelikle zayıf olan insanlar için çıkar. Bakın, bu çayın bileşenleri dediğimiz; işte, müstahsil, imalatçı, paketlemeci, tüccar ve tüketici dediğimiz zaman en zayıf olan iki tane halka, müstahsil ve tüketicidir. Peki, müstahsile ve tüketiciye ne gibi bir faydası olacaktır bu şeyin? Çay borsası kuruluyor; tüketiciyi, ziraat odalarının, müstahsilin temsilcileri olarak kabul edin; 9 üyesi olacak bu kurulun, bunlardan sadece 1'i müstahsili temsil ediyor. Peki, size soruyoruz: Kanun çıkıyorsa bu çayın bileşenlerinin, en zayıf halkalarının lehine ne var? Şu anda insanlar orada yağmurun, çamurun içinde çay topluyorlar; En büyük, en temel sıkıntı ve endişe değerli arkadaşlarım, bu senenin başında çay sezonu başlamadan, kampanya başlamadan ilan edilen "Bütün bölge organik gübre kullanacaktır, organik gübre kullanma zorunluluğu vardır."
Değerli milletvekili arkadaşlarım, Doğu Karadeniz Bölgesi'nde altmış seneden beri yüksek oranda kimyasal gübre kullanılıyor ve o bölgenin toprağını mahvetmiştir, bunu biliyoruz. Bu toprakta çay da olmaz, başka ürünler de olmaz. Ama biraz evvel ifade ettim, 210 bin aileden söz ettim ve 1 milyonun üstünde insandan söz ettim, bu insanların geçimi söz konusu. Üç dört seneden beri, hatta altı seneden beri bölgenin bazı yerlerinde, bazı vadilerde organik tarıma geçilmiştir, organik çaya geçilmiştir ve bu organik tarımda, çayda ürün yüzde 50 oranında azalmıştır. İnsanlarda büyük bir endişe ortaya çıktı "Yüzde 50 oranında ürünümüz azalırsa neyle geçineceğiz?" diye. Şimdi, buna cevap verdiler: "Ekim alanlarını genişletebiliriz." "Sizin yaş çayınıza daha fazla ücret verebiliriz." Bundan çok emin değiller çünkü sadece organik gübreye geçilmekle çay, organik çay hâline gelmiş olmuyor, bunun yanında başka şeyler de yapmak gerekiyor. Hadi diyelim ki organik çaya geçildi, fazla ücret verildi, müstahsilin kaybı karşılandı; peki, tüketicinin kaybı nasıl karşılanacak; peki, Türkiye'nin kaybı nasıl karşılanacak?
Değerli arkadaşlarım, bölge insanı çay üreticisinin en temel endişesi, Türkiye çay pazarını kaybedecek olmalarıdır. Türkiye'de şu anda 250 bin ton civarında kuru çay üretilmektedir değerli arkadaşlarım. 50 bin ton da kaçak çayla kapatılıyor, 300 bin ton piyasa var. Eğer organik çaya hiçbir tedbir alınmadan geçilirse bu kuru çay üretimi yüzde 50 azalacak. Bu ne demektir? 125 bin tonun altına düşecek. Türkiye'nin 100-150 bin ton çayı dışarıdan alması gerekiyor değerli arkadaşlarım. Dışarıdan ucuz çay gelecek, Türk çayının bununla rekabet etmesi mümkün değil. İşte Varlık Fonu'nun kurulması da yıllardan beri yabancı şirketlerin Türkiye çayı üzerinde yaptıkları oyunlar da budur. 300 bin ton kuru çay piyasası var Türkiye'de, bu piyasayı ele geçirmek istiyorlar. Bu piyasa onların eline geçince Doğu Karadeniz'de çay üretilmeyecek ve o bölgede çayla geçinen insanların tek geçim kaynakları ortadan kalkmış olacak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bekaroğlu.
MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) - İki dakika daha, süre verebilir misiniz?
BAŞKAN - Peki, toprağımın insanı, verdim bir dakika.
Buyurun.
MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) - Peki, çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Peki, gerçekten hiçbir tedbir alınmadan bu olursa Türkiye 160 bin ton, ilk planda 150-160 bin ton çay ithal etmek zorunda kalır arkadaşlarım. Bu Türk çayıyla harmanlanarak yapılacak pazarlama sonrasında, bir süre sonra insanlar Türk çayından uzaklaşır; daha ucuz olan, sağlık için de daha kötü olan, daha kalitesiz olan çaya kalır bu piyasa ve bu bölgenin insanıyla ilgili de burada yaşayan insanlarla ilgili neyle geçineceklerine dair hiçbir tedbir alınmamıştır. Herkesi İŞKUR'da işe mi alacaksınız değerli arkadaşlar? Herkesi İŞKUR'da işe alacaksınız, bir kısmı yerli, güçlü aileler evde oturacak, yarıcı aileler de sokakları temizleyecek. Bununla mı o bölge insanı geçinecek?
Bu sorulara Hükûmetin cevap vermesini bekliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)