GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: AK PARTİ GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:3
Birleşim:13
Tarih:30.10.2012

İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP Grubunun grup önerisi lehinde -usulen lehinde ama esasında aleyhinde- söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, buradaki tartışmalara bakınca gerçekten her geçen gün bu ülkenin geleceğiyle ilgili umutsuzluğumuz artıyor. Ülkenin her tarafında farklı bir gündem var. Halkın gözü gelecek ölüm haberleriyle ilgili kaygılı bir bekleyişte ama haftalık ya da aylık burada Meclis gündemi planlaması yapılıyor. Bu planlamada halkın gündemiyle ilgili tek bir konunun saptanıp burada tartışmaya açılmadığını görüyoruz.

Bakın, şu anda, son bir haftadır bu ülkedeki en önemli gündem, yaşanan can kayıplarıdır. Kürt sorununun çözümsüzlüğünden kaynaklanan, doksan yıldır ret, inkâr, imha ve asimilasyondan kaynaklanan, son otuz yıldır da derin bir çatışmalı süreçle devam eden sorunun çözümsüzlüğünden dolayı her gün onlarca gencimiz yaşamını yitiriyor. Daha bugün bile asker, polis, sivil, gerilla onlarca gencin ölüm haberleriyle uyanıyoruz. Bir bayram süresi boyunca, bir haftadır, cezaevlerinde açlık grevlerinde bulunan, süresiz, dönüşümsüz açlık grevinin kritik eşiğinden geçen onlarca tutsağın, onlarca tutuklunun ölüm haberlerini bekler bir pozisyona gelmiş bulunmaktayız. Hâl böyle; halkın, anaların, ülkenin gözü gelebilecek cenazelerin yaratacağı yeni bir travmatik, kaotik ortamın kaygısında ama bu Meclisin gündemine nedense yaşanan bu gerçek gündem getirilmiyor. Bu ülkede yaşanan her can kaybının sorumluluğunu bu Meclis, kendi gündemi olarak belirleyip, böylesi bir tartışmayı maalesef bir çözüm sunmak üzere kendi gündemine almıyor. Cumhuriyet Halk Partisinin burada dile getirdiği kaygılar ve tepkilerin tamamı haklıdır. Her türlü demokratik hak ve özgürlük talepleri eğer yerine getirilemiyorsa o ülkede demokrasiden bahsedilemez. Ancak Cumhuriyet Halk Partisi keşke bu gazlı, coplu, panzerli saldırıları, Nevroz Bayramı'nda halkın üzerine aynı şiddeti uygulayan polis uygulamaları olduğunda da gösterseydi. Cumhuriyet Halk Partisi keşke aynı tepkiyi 14 Temmuz mitinginde milletvekillerine öldürücü darbelerle, gaz bombalarıyla ateş açıldığında da bu kürsüden aynı kararlılıkla söyleseydi.

VELİ AĞBABA (Malatya) - O zaman yine biz kınadık.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Biz de kınadık Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Ben, sizin tepkinizin haklı olduğunu söylüyorum ama bu tepkiyi sadece kendinize yönelttiğiniz zaman o durumda toplumsal muhalefetin tamamını, tamamının maalesef sindirildiği bir cenderenin içine atmış oluruz.

Bakın, bu dakika, bu saat itibarıyla şu anda Diyarbakır, Şırnak, Hakkâri, Yüksekova, Çukurova, İstanbul, her taraf savaş alanıdır. Niye savaş alanıdır? Çünkü bu Meclis çözüm üretmediği için, çünkü diplomatik kanallar, siyasetin mekanizmaları çözüm üretmediği için, insanlar buradan çözüm geleceğine dair umutlarını kaybettiği için sokağa çıkmışlardır, taleplerini sokakta haykırmaktadırlar ve burada bu taleplerin çözüm üretmesine engel olan zihniyet sokakta da panzerle, gazla, copla bu talepleri sindirmeye çalışmaktadır. Dolayısıyla, dün yaşanan tablo şu anda da aynı şekilde devam etmektedir.

Bakın, şu anda son bir haftadır yüz binlerce insan alanlarda, cezaevlerinde sürdürülen dönüşümsüz açlık, süresiz açlık grevleriyle ilgili talepleri haykırıyor. Bu taleplerin toplumsal barışın önünü açacak, otuz yıldır süren çatışmalı sürecin, savaşın önünü alacak bir müzakere ve diyalog sürecinin önünü açacak talepler olduğuyla ilgili halkın alanlarda dile getirdiği söylemler var. Ama bir türlü kulak kabartmıyoruz.

12 Eylül'de başlayan süresiz, dönüşümsüz açlık grevi bugün 50'nci gününde ve 63'ün üzerindeki tutsak arkadaş, politik tutuklu arkadaşımız şu anda kritik eşiği geçmiş, her an ölümle yüz yüze gelebilecek bir süreci yaşamakta ya da bu süreçten sonra yaşasa bile yarı cenaze hâline gelmiş bir bedenle, nörolojik arazlarla, geri dönüşümüz  defisitlerle maalesef bütün bir ömrünü geçirmek zorunda kalacak. Ancak, hâl böyleyken, bu kadar kritik bir süreç yaşanıyorken, bu kadar acil, vahim bir aşamadayken hâlâ bu Mecliste, bu kürsüde BDP dışında buraya çıkıp bu soruna dikkat çeken, vicdanının sesini dinleyen, insanlığın sesine tercümanlık yapan bir tek milletvekili arkadaşı bulamıyoruz.

Değerli milletvekilleri, bu ülkenin sorunları sevseniz de sevmeseniz de, dünya görüşlerine katılsanız da katılmasanız da, siyasi pratiklerini eleştirseniz de, birlikte yol gitseniz de sizin sorunlarınızdır; bu sorunlara duyarlı olmak zorundasınız. Yarın öbür gün cezaevlerinden -size söylemiyorum üzerinize alınmayın, vicdanlı milletvekillerine sesleniyorum burada- onlarca cenaze çıktığı zaman, maalesef bu Meclisin üreteceği çözümler konusunda hepimiz geç kalmış olacağız. Hepimiz elimizde inisiyatif varken, işletmemiz gereken çözüm zeminleri varken geri dönüşümsüz bir yola, kontrolün tamamen dışımızda gelişeceği bir noktaya varmış olacağız. Dolayısıyla, bu yaşanan sorunlarla ilgili bu Meclisin mutlaka inisiyatifi ele alması, bu taleplerin yerine getirilmesi noktasında gerekirse kapalı görüşmelerle özgün birtakım oturumlar yürütmesi gerekiyor. Ne diyor bu talepler: Ana dilde eğitim ve ana dilde savunmanın önünü açın." diyor. Cumhuriyet Halk Partisinden de AK PARTİ sıralarında da ana dilde eğitimin, ana dil önündeki engellerin kaldırılmasının en insani talep olduğunu söyleyen onlarca arkadaşımız var, bunu biliyoruz. Bire bir yaptığımız bütün görüşmelerde ana dil üzerindeki bu baskıların gayriinsani, gayriahlaki olduğunu savunan yüzlerce arkadaşımız var ama iş, sorunun çözümü aşamasına gelince maalesef, liderlerin ağzına bakan bir politik tutum içerisine giriyoruz.

Nedir taleplerden biri? İmralı'da dört yüz altmış gündür Sayın Öcalan üzerinde sürdürülen tecridin kaldırılması, savaşı derinleştiren bu tecrit politikasından vazgeçilerek barışla ilgili müzakere, diyalog süreciyle ilgili bir sürecin önünün açılması, Sayın Öcalan'ın da bu süreçte rolünü oynayabilecek koşulların bir an önce yaratılmasıyla ilgili talep. Bu Mecliste, bu tecridin hukuki olduğunu, insani olduğunu, uluslararası sözleşmelere, içerideki yasalara, Anayasa'ya uygun olduğunu söyleyen bir tek milletvekili çıkamaz. Bu ülkenin Başbakanı ve Adalet Bakanı da bu tecridin hukuksuz, gayriinsani bir şekilde uygulandığını kabul ediyorlar. Dolayısıyla, gayriinsani, gayrihukuki bir durumu kaldırıp bir insan hakkı olan ana dil önündeki engellerin kaldırılması, toplumsal barışın yolunu açacak önemli bir sürecin de kapısını aralayacak. Bununla ilgili, bütün milletvekili arkadaşlarımızın duyarlı olması gerekiyor.

Sayın Adalet Bakanının, sorunun çözümüne yönelik ortaya koymuş olduğu samimi bir adımı oldu. Hepimiz destekledik, umutlandık "Herkesin desteklemesi gerekir." dedik ama Sayın Adalet Bakanının atmış olduğu adım, maalesef, Hükûmet tarafından ya da grubu tarafından bir türlü desteklenmedi. AKP'den, Başbakandan gelen açıklamaların tamamı, bir adım ileriye atılmış olan adımı üç adım geriye doğru götürdü. Bakın, dün akşam, Sayın Başbakan, açlık grevleriyle ilgili "Yiyorlar." diyor, Çankaya Köşkü'ndeki resepsiyonda "Yiyorlar." diyor.

Bakın, ülke tarihindeki açlık grevlerinde, 12 Eylül cuntası, 1984'te sürdürülen ölüm oruçlarıyla ilgili şunu demişti: "Gizli gizli yiyorlar." Sonuç, cezaevlerinden dört cenaze, dört ölüm çıkmıştı. 96'da Şevket Kazan "Kantinden yemek stoklamışlar, yiyorlar." demişti, cezaevinden on iki ölüm çıkmıştı. 2001'de Sadettin Tantan "Gizli gizli yiyorlarmış, hepsi sapasağlam." dedi, cezaevlerinden yüz yirmi iki cenaze çıktı. Şu anda Sayın Başbakanın tarihi tekerrür ettirircesine ortaya koymuş olduğu bu tablo, bırakın çözümsüzlüğü derinleştirecek, cenazelerin geleceği süreci hızlandıracak açıklamalardır. Ne diyor: "Müdahale ederiz" Siz müdahale ederseniz sokakta oluşan toplumsal hassasiyet, cezaevlerinde şu anda mevcut olan kıvılcım bir yangına dönebilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Onlarca kişinin ölümüyle ilgili bir süreç, yüzlerce kişinin ölümüne yol açabilir. Dolayısıyla, böyle "yiyorlar" üzerinden, "müdahale ederiz" üzerinden bir çözümün gelişmeyeceğini hepimizin bilmesi gerekir. Aklıselim bir şekilde bu taleplerin uygulanabilirliğiyle ilgili birlikte bir tartışma platformu, bu Mecliste gerekirse bir kapalı oturum yapmamız?

BAŞKAN - Sayın Baluken teşekkür ediyorum.

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Sayın Başkan, bağlıyorum, sağ olun.

Bir kapalı oturum yapmamız, özgürce bu fikirleri tartışmamız ve bu yangına su dökmemiz gerekiyor. Aksi takdirde, hepimizin ağzından çıkan cümleler, ortaya koyduğu pratikler?

BAŞKAN - Sayın Baluken?

İDRİS BALUKEN (Bingöl) - ...bu yangına benzin dökmek anlamına gelecek, sorunu derinleştirmiş olacak.

Hepinize teşekkürler. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler.