| Konu: | AYDIN MİLLETVEKİLİ BÜLENT TEZCAN VE 111 MİLLETVEKİLİNİN; BAZI MİLLETVEKİLLERİNİN YARGILANMALARI VE DOKUNULMAZLIKLARININ KALDIRILMASI KONUSUNDA YARGIYA TALİMAT VERDİĞİ, YARGIYA MÜDAHALE EDEREK YÜRÜTME ERKİNİ ÖLÇÜSÜZ VE HUKUK TANIMAZ BİÇİMDE KULLANDIĞI İDDİASIYLA BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN HAKKINDA MECLİS SORUŞTURMASI AÇILMASINA İLİŞKİN ÖNERGENİN ÖN GÖRÜŞMELERİ |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 13 |
| Tarih: | 30.10.2012 |
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Başbakan hakkında Meclis soruşturması açılması için verdiğimiz önerge üzerinde kendi görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum.
Evet, Sayın Başbakan hakkında bir Meclis soruşturması açılmasını talep ediyoruz. Tabii, bunun için, Sayın Başbakanın, cezai sorumluluğunu gerektirdiğini düşündüğümüz fiillerini açıklamamız gerekiyor. Fakat şunu açıklıkla söyleyeyim, bizce, maalesef Sayın Başbakanın tüm davranışları cezai sorumluluğu gerektirecek davranışlardır. Birçok örnek var ama bunlardan birkaçını müsaade ederseniz sizlere açıklamak istiyorum.
Bir başbakan -bir kere bunu özellikle vurgulamak istiyorum- hiç durmadan, hiç durak vermeden kendi ülkesinin vatandaşlarını açıkça bölecek, ötekileştirecek ifadelerde bulunabilir mi? İlk defa -Anayasa'nın maddelerini belirlemek için ilk önce- size bazı örnekler vereyim. 29 Nisan 2011, yer TÜSİAD Genel Kurul Salonu, Sayın Başbakan şöyle diyor: "Biliyorsunuz, ana muhalefet partisinin genel başkanı Alevidir ama Hacı Bektaş Veli'yi bile anlamamış." Yer Muş, 30 Nisan 2011; yer Kastamonu, tarih 4 Mayıs 2011, aynen şöyle diyor: "Alevilik vardır kendisinde." Yer Amasya, 5 Mayıs 2011; yer Kahramanmaraş, 8 Mayıs 2011; yer Afyon, 10 Mayıs 2011, güya ana muhalefet partisinin başkanı Aleviymiş! Yer Denizli, 13 Mayıs 2011; yer Malatya, tarih 18 Mayıs 2011 ve bu konuşmaların tümünde de bir mezhebe yollama da yaparak orada bulunan kendi taraftarlarına "Yuh!" çektiriyor, bir kenara duruyor ve "Yuh!" çektiriyor.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bir başbakanın cezai sorumluluk gerektiren davranışlarını konuşurken konuşmalarının tümünde halkın bir bölümünü ötekileştiren, bir bölümüne diğer bölümünü açıkça yuhalatan başka bir başbakan gördünüz mü? Bundan büyük bölücülük hiç olur mu? Bundan büyük ötekileştirme hiç olur mu? Bir başbakan her konuşmasında böyle bölücülük yapıyorsa bu sorumluluk gerektiren bir davranış değil midir? Bu cezai sorumluluk gerektiren bir davranış değilse Türk Ceza Kanunu'nun 216'ncı maddesi neyi düzenliyor, kime uygulayabilirsiniz bundan sonra? Bu tek başına yeter değerli arkadaşlar ama "Sayın Başbakanın her davranışı." dedim, sadece bu değil. Başbakan, Türkiye Cumhuriyeti'nin vatandaşlarını sadece "Alevi", "Sünni", "Sen Zerdüşt dinindensin, sana ne bundan?" diye adlandırmıyor, bölmüyor "Cumhuriyete inananlar-inanmayanlar." diye de bölüyor.
Bütün arkadaşlarım da söyledi, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nın -nasıl tevil etmeye çalışırsanız çalışın- nasıl kutlanabildiğini, hangi koşullarda kutlandığını hepiniz gördünüz, hepimiz gördük. Kimler vardı orada? Hepimiz söyledik, fotoğraflara da bakabilirsiniz: Gençler, yaşlılar, beş yaşında çocuklar, on yaşında çocuklar, sakallı amcalar, teyzeler; onlar gaz yediler, onlara gaz bombası atıldı, onlara tekme atıldı ve Başbakan "Ben barikatları açın emrini vermedim, yanlış yaptılar." dedi.
Bırakın bu arkadaşların, bu gaz yiyenlerin, tekme yiyenlerin Atatürkçü olmalarını, bırakın cumhuriyet sevdalısı olmalarını, bırakın cumhuriyeti savunmalarını; onlar Türkiye Cumhuriyeti'nin birer yurttaşı, onlar birer birey. Onları Başbakanın kulları olmaktan ayıran tek unsur var: Haklara, özgürlüklere sahip olmaları, bu hakları istedikleri şekilde kullanabilecek olmaları; analarının ak sütü gibi helal haklar. Bırakın -dediğim gibi- cumhuriyetçi olmalarını, Atatürk sevgisiyle dolu olmalarını; insan olmaları sıfatıyla sahip oldukları haklar ve Başbakan bu kişilerin haklarını kullanmalarına kızıyor. Seyahat haklarını engelliyor, ifade, eleştiri haklarını engelliyor, toplantı haklarını engelliyor, Anayasa'nın -Sayın Engin Altay da söyledi, Sayın Bülent Tezcan da söyledi- 23'üncü, 34'üncü maddesinde sayılan en temel haklarını, 26'ncı maddesindeki haklarını engelliyor ve barikatı açan polislere de kızıyor: "Yanlış yaptılar, talimatı ben vermedim." diyor, "Onlar teröristler, terörist gruplara destek veriyorlar." diyor. Kim diyor değerli arkadaşlar bunu? Üstelik kendi Hakan Fidan'ını Oslo'ya terör örgütüyle görüşmeye gönderen Sayın Başbakan söylüyor bunu. Üstelik BDP'yi bile muhatap almadan terör örgütünü doğrudan muhatap alan bir Başbakan söylüyor. Kime diyor? Bu ülkenin genç-yaşlı, kadın-erkek vatandaşlarını, bireylerini hedef alarak söylüyor.
Değerli arkadaşlar, özellikle dün gençler çok önemli bir şey söylüyorlardı orada olanlar, tabii çoğunuz göremediniz: "Mustafa Kemal'in askerleriyiz." diye bağırıyorlardı. Bugün Sayın Genel Başkanımız da söyledi. Orada polis de onlara "Peki biz neyiz? Biz de Mustafa Kemal'in polisleriyiz." diyorlardı, Başbakan ise onlara Hayır... Onları kendisinin kapı kulları zannediyor. Oraya gelen vatandaşlara da kızıyor "Neden benim kapı kullarım olmadınız." diye. Bir başbakan devletin valilerini, devletin polislerini, emniyet müdürlerini kendisinin kapı kulları, kendisinin emir kulları zanneder mi? Böyle davranan bir başbakanın cezai sorumluluğu gerektiren bir davranış içinde olduğunu söylemez miyiz? Eğer o değilse, bunu böyle görmüyorsanız TCK'nın 109'uncu maddesi neyi düzenliyor; 114, 115, 119'uncu maddeleri neyi düzenliyor? Değerli arkadaşlar, hepsi Sayın Başbakanın sorumluluğunu doğuran?
Şimdi, bir şey daha vereceğim çok kısaca. Şunun için vereceğim: Bugün göreceğiniz için değil onları, görmeyeceksiniz, görmezden geleceksiniz ama bundan bir sene sonra, beş sene sonra, on sene sonra, en azından çoluğunuza çocuğunuza "Ben bunları görmedim, haberinde değildim." demeyin diye. Türk Ceza Kanunu'nun 306'ncı maddesi açıkken bunu açıkça ihlal eden, bu davranışları yapan bir Başbakandan bahsediyoruz.
Sakın, lütfen, bir beş sene sonra "A, aa, Benim hiç haberim olmamıştı." demeyin, "Hiç kimse dile getirmemişti." demeyin. Bunların hepsi yeter de, vatandaşlarımızı ayırmaya, bölmeye çalışan Sayın Başbakanımıza yetmedi. Aynen şöyle söyledi dokunulmazlıklarla ilgili olarak: "Zaten yargıya gerekenleri söyledik. Yargı da gereğini yapacak, biz de Parlamentoda gereği neyse onu yapacağız."
Şimdi, Sayın Mehmet Ali Şahin, benim de çok saygı duyduğum, beraber de Anayasa Uzlaşma Komisyonunda görev yaptığımız bir değerli siyasetçimiz, bir arkadaşımız. Hakikaten, mecburen tevil etmeye çalıştı, "Öyle demedi ki canım, başka şeyler söyledi." dedi.
Tabii, ilk önce şunu söyleyeyim: Sayın Başbakan, herhâlde, ne söylediğini bilmeyen, her söylediği tevil etmeyi gerektiren bir siyasetçi değildir? Böyle algılamamamız lazım çünkü söylediği burada, Sayın Başbakanın söylediği açık. Burada şöyle söylüyor: "Ben de yargıya zaten gerekenleri söyledim, yargı da gerekenleri yapıyor, biz de Parlamentoda gereği neyse onu yapacağız." Üstelik, bunu kendi grup toplantısında açık açık -genişletilmiş grup toplantısında- yapıyor. Tam da burada yeri var.
Hiç öyle, "Arkadaşlar, bir baksınlar, Sayın Engin Altay'ın söylediği gibi savcılar görevini yerine getirsin." filan demiyor. "Biz, gereğini yargıya söyledik, yapacaklar." diyor.
Şimdi, bu ne demek arkadaşlar? İstediğiniz kadar tevil etmeye çalışın, istediğiniz kadar, üç sene sonra, bir sene sonra, çocuklarınıza, gençlere, "Canım biz anlamamıştık ki onu, duymamıştık." deyin. "Yargıya gereğini söyledik, yargı da gereğini yapacak." diyor. Bunu söyleyen, bu ülkenin Başbakanı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla) - Şimdi, eğer bu sorumluluk doğurmuyorsa?
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Gereğini yapmasın mı?
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla) - Sevgili dostum, ben söyleyeyim de yargı yapmasın. Sizin döneminizin bir özelliği bu. Sizin döneminizi bilmediği için Anayasa, bu AKP?
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Gereğini yapmasın mı?
BAŞKAN - Sayın Batum, teşekkür ediyorum. Süreniz?
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla) - Anayasa'nın 138'inci maddesi değerli kardeşim açık: "Hiçbir organ, makam, merci, kişi, mahkemelere hâkimlere emir, talimat veremez, tavsiye, telkinde bulunamaz." diyor. Şöyle demiyor: "Olsun onlar yapar, onlar dinlemesin onları." Arkadaşımızın hukuku?
BAŞKAN - Sayın Batum, teşekkür ediyorum. Süreniz bitti.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla) - Bir cümleyle hemen bitiriyorum.
Değerli arkadaşlar, Sayın Başbakanın bu yüzden, bu söylediklerinden dolayı yargısal anlamda sorumlu olduğunu düşünüyoruz ama Sayın Başbakan her seferinde Cumhuriyet Halk Partisine tek parti dönemiyle yükleniyor, suçluyor. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi, tek parti döneminden çok parti dönemine geçmiş bir partidir. Buna geçerken de başında birinci genel başkanı ve ikinci genel başkanı vardır. Bugün Türkiye'de tek parti dönemine geçmek isteyen bir parti var, faşist rejime geçti, onun da başında Sayın Başbakan var. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)