GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:101
Tarih:06.06.2017

MHP GRUBU ADINA AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın geneli üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, bu yasa uzun bir başlıkla takdim edilmesine rağmen, daha çok, kamuoyunda "üretim reformu" olarak tanınmaktadır. Biraz önce de söylediğim gibi bu yasa bir üretim reformu olarak kamuoyunda takdim edilmiştir ancak her zaman belirttiğimiz bir husus var: "Reform"un sözlük karşılığı "ıslah etme, düzeltme" diye geçiyor Türkçe sözlüklerde. "Üretim reformu" denildiği zaman da dolayısıyla "mevcut üretim sistemini düzeltme ve ıslah etme" anlamı çıkmakta ama biraz sonra görüşeceğimiz bu tasarı genellikle -tabiri caizse- her telden çalan bir torba tasarı hâlinde karşımıza gelmiş durumda.

Şimdi, tasarının bazı maddelerinin gecikmiş de olsa yanında olduğumuzu Komisyon görüşmeleri sırasında da belirttik ancak bir kısım maddeler oldukça yetersiz ve bazı diğer mühim maddeler de ciddi anlamda sakıncalı bulunmakta. Üretimi artıracağı iddiasında olan tasarı, bu hâliyle zeytinlikleri, meraları, kıyıları riske açacak ve üretim dostu olmayan düzenlemeler içermekte. Oysa bu tasarıda şu yapılabilirdi değerli milletvekilleri: Sağlam bir sanayi politikasından başlayan, sanayi altyapısının hazırlanması ve üretici dostu hâline getirilmesiyle devam eden, nihai olarak da üretim süreçlerinin planlanması ve desteklenmesini içeren gerçek anlamda bir yol haritası bulabilirdik ancak maalesef böyle bir şeyle karşılaşmıyoruz.

Daha ilginci, Yusuf Has Hacib diyor ki değerli milletvekilleri: "Memleketin direği, temeli, sağlamlığı iki tane şeye bağlıdır: Bunlardan bir tanesi halkın hakkı olan kanunlar -böyle bir kanun çıkaracaksınız, halkın hakkı olan kanunları çıkaracaksınız- diğeri de hizmette bulunanlara yani devlet hizmetinde bulunanlara dağıtılan gümüş." Şimdi, siz bu kanun tasarısıyla açıkçası daha önce yaptığınız diğer uygulamalarda da olduğu gibi bu iki konuya da adaletli bir şekilde davranmıyorsunuz, ne halkın hakkı olan kanunları buraya getiriyorsunuz ne de hizmette bulananlara hak ettikleri kadar gümüş veriyorsunuz, biraz daha kayırıcı tarzda bir maden dağıtımıyla karşı karşıya kalıyoruz.

Bu tasarı, 57'nci Hükûmet döneminde hayata geçirilen -Milliyetçi Hareket Partisinin de o hükûmet içinde bulunduğu dönemde- Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu'nda bazı revizyonlar yapıyor, baktığımız zaman sıra sayısının içerisinde de bunu çokça görmekteyiz değerli arkadaşlar. İçinde üretkenlik ve katma değer veyahut ileri teknoloji, markalaşma, firmaların uluslararası rekabeti gibi kapsamlı ve yapısal çözümler maalesef bulunmuyor.

Sanayimizin yapısal sorunları var, bunu hep bu kürsülerden dile getiriyoruz. Burada da -yapılması gereken- bu yapısal reformların, bu sorunlara çözüm bulacak reformların aslında hayata geçirilmesini bekliyorduk değerli Bakanlıktan ancak böyle bir şey karşımıza gelmedi.

On dört yıldır sanayimize baktığımız zaman, bilimsel ve teknolojik içerikten, yenilikçi ve yaratıcı fikirlerden yoksun olduğunu ve ürün ve üretim yönetim ve tekniklerini de geliştirme ve uyarlama yeteneğinin zayıf olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla hem ihracatımız içerisinde hem de satışa sunulan diğer ürünlerde ithalat payının yüksek olduğu bir sanayi yapısı karşımızda gözüküyor.

Bunu ispatlamak için imalat sanayisinin büyüme rakamlarını huzurunuza getireyim: İmalat sanayimiz, geçen yıl bir önceki yıla göre yani 2015'te yüzde 5,9; 2016'da da yüzde 3,9 olmak üzere 2 puanlık ciddi bir ivme kaybıyla karşı karşıya kalmış. Yani, geldiğimiz noktada Hükûmet -yapması gereken- sanayileşmeye ya yeni bir yol bulacak değerli milletvekilleri ya da yeni bir yol açmak durumunda olacak. Zira dünyada da yaşanan değişim ve dönüşüm bunu gerektiriyor.

Son zamanlarda bir "Endüstri 4.0" rüzgârı esiyor biliyorsunuz, her yerde bu konuşuluyor. Bu tasarının içerisinde de var, eğer gerekçesini açıp bakıp okuduysanız burada da genel gerekçenin içerisinde görebilirsiniz. Tabii, bunlar kulağa çok hoş gelen sözler çünkü yapılan bir araştırmaya göre Türkiye'de "Endüstri 4.0"dan beklenen verimlilik potansiyeli 50 milyar lira kadar, ekonomik büyümeye etkisi de yüzde 3 kadar olacak. Demek ki ciddi bir payı var. Bu, işin olumlu tarafı.

Bir de işin öbür tarafı var yani "Bir de çevirelim, aynanın öbür yüzüne bakalım." denir. İşte, burada, bunu yapabilmek için toplam yatırım tutarımızın asgari 10 ila 15 milyar dolar olması lazım. O yetmiyor, işini kaybedecek olan istihdam yüzdesi de yüzde 20 ila 30 seviyesinde ki Türkiye'de çok ciddi işsizliğin olduğu bu dönemde bizim açımızdan olumsuz bir konu.

Ciddi bir millî stratejiye ihtiyaç var yani "Endüstri 4.0" diye bahsettiğimiz konu, aslında öyle bir rüzgâr estirilecek gibi bir konu değil. Asıl marifet, bu konuda bir SWOT analizi yapması gerekir Hükûmetin ancak bugüne kadar böyle bir çalışma da maalesef kamuoyuna sunulmuş değil.

Eğer bu konuda ciddi bir şeyler yapılacaksa, Komisyonda da belirttik Hükûmet yetkililerine, "İhracatımızın kilogram fiyatını artırarak işe başlayın." dedik. Ne demek istiyoruz? 2015 yılında ihracatımızın kilogram fiyatı değerli milletvekilleri, 1,37, Almanya'yla mukayese yaptığımız zaman 4,1 dolar, ciddi manada bir fark var. Ki bizim bunu asgariden 3 dolar seviyesine çıkarmamız lazım, daha sonra bu "Endüstri 4.0" gibi hadiseleri daha iyi, daha yerinde tartışma imkânı bulmamız gerekir. Bakanlık mevcut bu yapısıyla bu reformu gerçekleştirebilir mi diye dönüp bakıyorum, doğrusu, yapısal bir değişime Bakanlığın kendisinin ihtiyacı olduğu çok açık. Bunun da gözden geçirilmesi gerekir diye düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, sanayimizin gelişiminde, bu yapısal dönüşümün sağlanmasında bir sanayi stratejisine de ihtiyaç var. Bunu Komisyonda da tartıştık ancak "strateji"den ne anlaşıldığı maalesef Komisyon görüşmelerinde çok net ortaya çıkmadı. Bunu anlatmamıza, tutanağa geçirmemize rağmen anlaşılıyor ki Genel Kurul sırasında bunu bir kez daha anlatmamız lazım. Bizim bu "sanayi stratejisi" dediğimiz zaman içinde dercedilmesi gereken maddeler olarak görüştüğümüz konu şu: Birincisi, imalat sanayisinin ithalata bağımlılığının azaltılması. İkincisi, ürün ve üretim yönetim tekniklerine baktığımız zaman yüksek ve orta yüksek teknolojili üretime geçmemizi sağlayacak düzenlemelerin yer alması. Bir diğer konu, biraz önce söyledim, istihdamla ilgili, nitelikli iş gücümüzün artırılması meselesi ve nihayet, en önemli konu, işte, belki de ekonomi yönetimi ve Hükûmetle ayrıştığımız bir konu bu, sıcak paraya, varlık satışına ve inşaata dayanan bir ekonomi politikasından da vazgeçilmesi gerekir diye düşünüyoruz.

İşte, bu stratejiyi uygulamanız için, gene belirtiyorum, bu tasarının içinde olmayan meseleye geliyoruz, sanayi teşvikleri meselesine değerli arkadaşlar. Eğer sektörel teşvikler diğer bakanlıklar tarafından yürütülürken sanayi teşviklerinin ilgili bakanlık yani şu anda Hükûmet sırasında, Komisyon sırasında oturan Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından yürütülmesi gerekirken Ekonomi Bakanlığı tarafından yürütülüyorsa ortada bir garabetten bahsediyoruz demektir çünkü politikayı belirleyen ile teşvik sağlayanın farklı olması, değerli arkadaşlar, imalat sanayisinde beklenen sıçramayı yapmamıza da engel olmakta. Bunu tahmin ediyorum Hükûmet yetkilileri de kabul edeceklerdir.

Öbür yandan, deniyor ki uzun bir süre önce: "Sanayici elindeki parayı arsaya, binaya harcamayacak. Arsayı, binayı biz vereceğiz; sanayici hop gelecek, makineleri monte edecek ve böylece anahtar teslim fabrika işleteceğiz." Çok güzel yani katılmadığımız hiçbir noktası yok. Hatta biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bir adım daha da bu işi ileri götürerek diyoruz ki: "Bazı sektörlerde yani stratejik sektörlerde veyahut ithalata dayalı sektörlerde devlet alım garantisi de versin. Yani, sadece anahtar teslim fabrika yapmakla kalmayalım, bu işi bir adım daha ileriye götürelim." Peki, bu konuyla ilgili bir uygulama var mı? Maalesef yok.

Türkiye'de talep yönlü enflasyon ile arz yönlü enflasyon meselesi ben üniversiteye başladığımdan beri tartışılıyor değerli milletvekilleri. Hangisi daha öncedir, daha sonradır, birçok ekonometrik çalışmaya konu olmuş ama esasen burada, bizim bu tasarıda konumuz olan mesele, özel sektörün yüksek finansman maliyeti ve bunun enflasyona katkısı meselesi. Bakın, İstanbul Sanayi Odası, Ege Bölgesi Sanayi Odası gibi kuruluşlar hemen bu hafta içerisinde birtakım çalışmalar yayınladılar ve o çalışmalarda şirketler finansman giderlerini satış rakamlarına yansıtabildiği ölçüde ayakta kaldıklarını itiraf ediyorlar. Demek ki finansman maliyetli ve faiz kaynaklı bir enflasyonist baskı altında olan bu işletmeler ya kapanacaklar ya işçi çıkaracaklar veyahut da Hükûmet olarak sizin belirli ölçüde bir desteklemeniz olması gerekecek. Peki, tasarı bu yönde sıkıntısı olan kuruluşlara bir düzenleme getiriyor mu? Maalesef hayır.

Geçelim diğer konuya. Bürokrasi yorgunu olan organize sanayi bölgelerimizin on dört yıldır devam eden sorunlarını bu tasarı çözebiliyor mu? Yine hayır. O zaman, ne yapılması gerekir?

Değerli milletvekilleri, bugün pek çok sorun KOBİ'lerin sırtında ağır bir yük olarak kalıyor. Bunlardan bazıları şunlar: Ölçek sorunundan kaynaklanan birtakım rekabet dezavantajları var KOBİ'lemizin. Finansmana erişimde problemlerle karşılaşıyorlar. Nitelikli iş gücü eksiklikleri var ve göreceli olarak yüksek maliyetle çalıştıkları için birçok problem KOBİ'lerimizin kendi içerisinde yavaş yavaş erimelerine de yol açıyor. Şimdi, bu hususta atılacak adımlar aynı zamanda ülkemizde sosyal barışa da katkı yapacak bir konu.

Şimdi, buradan şuna geleceğim: Geçtiğimiz günlerde KOSGEB adlı kuruluşça -yine, Bakanlığın bir kuruluşu- faizsiz, belirli şartlarda, 50 bin liraya kadar şartları sağlayan herkese kredi verilecek diye bir lansmanla duyurusu yapıldı. Hatta, bu duyurular çok yüksek seviyede, Sayın Başbakana kadar çıktı, Sayın Başbakan da bu duyuruyu yaptı. Ancak, bakın, bu müjde öyle enteresan bir noktaya geldi ki sunulan sistem tam bir hayal kırıklığı yarattı. 50 bin lira değil 20 bin lira alan kişi neden 20 bin lira aldığının, müracaat edip, bankaya yollanıp "Şartlarınız uygun." denildiği hâlde kredisi çıkmayan kişi neden çıkmadığının muhatabını bulabilecek bir yetkiliyle karşılaşamadı.

Değerli arkadaşlarım, işletmelerin Kredi Garanti Fonu'ndan yararlanma tutarı -gene çok övünülüyor bugünlerde- 180 milyar lirayı geçti ancak bu paraların nereye gittiği konusunda hiç kimse bir yorumda bulunmadı. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun yaptığı çalışmaya göre, bu kredi dağılımına baktığımız zaman, sadece ve sadece yüzde 10 ila 15'i bir kapasite artırma ve yenileme yatırımına gitmiş. Diğerleri ne olmuş? Diğerleri buhar olmuş. Kullanılan kredilerin yüzde 30-35'i borçların kapatılmasında kullanılmış, bir kısmı TL ve döviz mevduat hesaplarına gitmiş ve bütün bunlar BDDK verilerinde gayet net ve açık görülüyor. Yani buraya kadar kimse üretime, yatırıma yanaşmıyor. Yüksek faizin rehavetini tercih ediyor firmalar veya kuruluşlar, bankalar özellikle. Bu durum ekonomik büyümemize de tabii ki maalesef olumlu bir etki yapmamakta.

Değerli milletvekilleri, sanayicimizin bir beklentisi var, bakın, onu ben buradan tekrar size dile getireyim: Ucuz finansman, üretim yapacakları alanların oluşturulması yani planlı sanayileşme diye hep söylenilen konu ve teknolojik altyapının kurularak geliştirilip kendilerine sunulması; sanayicinin sizlerden beklediği bu, Hükümetten beklediği. Az önce de söyledim, anahtar teslim fabrika yapacaksanız yapın, hatta, daha ileriye gidelim, söylediğim alım garantisini getirin. Bunlar sanayici için olmazsa olmaz meseleler.

Şimdi, bir başka konuya geleceğim, çok enteresan bir konu, yine, bu sıra sayısının içerisinde olan bir konu. 135 küçük sanayi sitesinde bizim 63.649 iş yerimiz var, bunlar küçük sanayi diye geçen kuruluşlar, şehir dışına taşınacaklar. Tamam, taşıyalım. Peki, boşaltacakları yerler ne olacak? Yine, Sayın Bakanın geçenlerdeki ifadesiyle, "Şehrin durumuna göre imar imkânı verilecek ve oralara lüks konutlar, AVM'ler yapılacak." Şimdi, bu tasarıyla bunun ne ilgisi var? Meseleye baktığımız zaman, üretim reformu diyoruz ama biraz önce de söyledim, inşaat veya beton ekonomisi yahut rant ekonomisinden vazgeçemezsek kaliteli ve sürdürülebilir bir ekonomik büyümeye ulaşmamız da mümkün olmaz değerli milletvekilleri.

Siz şimdi bu düzenlemeleri bırakın, bakın, TESK'in, Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonunun verilerini ben size aktarayım. Ocak 2017'de Türkiye genelinde bir önceki yıla göre esnaf sayımız yüzde 10,2 azalmış yani şu anda 1 milyon 807 bine geriliyor. Bu meseleye kafa yorduk mu? Bu tasarıda bu var mı? Maalesef, yok. O zaman "Ben yaptım, oldu." anlayışını bir kenara bırakırsak, bakın, bu, taşınması illa gerekli olan esnaf sizden şunları bekliyor: Birleşme ve kümelenme için altyapı ve ortaklık faaliyetlerinin desteklenmesini istiyor. Yenilikçilik ve girişimcilikle ilgili yeni açılımlar istiyor esnaf. Teknolojik gelişim, alternatif yaklaşımlar üzerinden eğitim, danışmanlık, mentorluk hizmetleri sağlansın istiyor esnaf. Hepsinden daha önemlisi "Benim üzerimdeki vergi, sigorta prim borçlarının yükünü azaltın." diyor değerli arkadaşlar.

Şimdi, geliyorum en önemli konuya: AKP iktidarları döneminde 6 kez geldi bu zeytincilik meselesi, benim de seçim bölgem ve memleketimde aynı şekilde sıkıntılarla karşılaştığımız konu. Hani, hep söyleniyor ya "Memleketten arayanlar oluyor mu?" Arıyorlar, çokça da arıyorlar açıkçası. Yedinci kez gene geldi. Komisyonda, görüşmeler sonucunda 2 madde değişti ama en önemlimadde -ilave üstüne ilave yapıldı- biraz daha değişti ve sonuçta işte burada 2'nci madde olarak karşımızda duruyor. Verdiğimiz bütün önergeler reddedildi.

Açıkçası, çok şaşırdığım bir başka konuyu daha burada sizinle paylaşacağım: Meclis Genel Kurulu başlamadan önceki saatlerde yine bir başka ilden gelen heyetler de bu 2'nci maddeyi delmek için başka girişimlerde daha bulunuyor. Bilmiyorum, iktidar partisinde önergeler var mı? Açıkçası sürpriz de olmuyor.

77 madde gelen bu tasarı ekleriyle, geçicileriyle 102 madde oldu Değerli Bakanım. Çok enteresan, orada da söyledim. Bu nasıl bir yasa yapma tekniğidir onu da anlamıyorum. Hükûmetten gelen bir tasarının bu kadar farklı bir şekilde delinip değiştirildiğini sizin hükûmetleriniz zamanında görüyoruz. Bundan önce, bu kadar değişiklik olmazdı. Sayın Başkan işi mutfağa çevirdi. O zaman, ona da söyledim: Hep kendimiz pişirip kendiniz yiyorsunuz. Başkanım da burada yok, kırmış herhâlde.

Değerli arkadaşlar, gelelim bu düzenlemenin ne sakıncası olduğuna: Dikkatli bir şekilde bakarsak, 750 bin aile bu işten mahsul olarak etkilenecek. Bizim ekili tarım alanlarımızın yüzde 3,5'ini meydana getiriyor bu zeytin meselesi. Burada ilginç olan Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına bu yetki veriliyor, bir Koruma Kurulu oluşturuluyor. Arkadaşlarımızla yine Komisyonda yaptığımız temaslarda Koruma Kurulunun yapısını biraz daha esnetelim, değiştirelim diye uğraştık ancak bu kadar esnedi, 2 tane daha kuruluş koyduk, ilk hâliyle 9 tane diye geldi, şimdi 11'e çıktı.

Değerli arkadaşlar, burada aynı Çevre ve Şehircilik Bakanlığınındaha önce ÇED sürecinde yaptığı süreci yaşayacağız. O ne yaptı? Ciddi sorunlara yol açan bir uygulama yaptı Bakanlık. ÇED'le ilgili uygulamaları valiliklere bıraktı. Şimdi, Sayın Bakanım, siz de aynı şekilde bunların valiliklere bırakılması noktasında bir uygulama yapıyorsunuz. İnanın, Türkiye'nin başınaçok ciddi problemler çıkaracak bir uygulamayla karşı karşıyayız.

Değerli arkadaşlar, mera alanlarıyla ilgili ciddi bir problem var. Türkiye'de mera alanları küçüldü ve birtakım düzenlemeler beklenirken bu tasarıda da maalesef, mera alanları küçülerek karşımıza getirildi.

Bir diğer konu kıyı alanlarıyla ilgili düzenleme değerli arkadaşlarım. Tasarının ilk hâlinde tüm kıyı şeridi kapsanırken gene Komisyondaki itirazlar sonucunda Trabzon iliyle ilgili bir sınırlama oldu. Şimdi merak ediyorum, Karadeniz'e kıyısı olan diğer illerin değerli milletvekilleri, temsilcileri bir beklenti içerisinde olmayacak mı acaba? Yani, bizim Grup Başkan Vekilimiz Erhan Bey Samsunlu, herhâlde o da bu konu üzerinde belirli bir sıkıntı içerisinde veyahut belirli bir talep içerisinde olabilir, çok da normal Erhan Bey.

Gelelim üniversitelerle ilgili meseleye, YÖK'le ilgili.

Değerli Başkanım, o süremi de ilave ederseniz çok sevineceğim, birkaç dakika.

Burada önemli olan şu: Son dakika Komisyona gelen bir önerge daha var, bu, defalarca Genel Kurulda görüşüldü, işte milletvekillerinin emekli olanlarının tekrar üniversiteye döndüğünde alacakları emeklilikle ilgili düzenleme. İnanın, çok ciddi sıkıntı var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın bir dakikada Sayın Tanrıkulu.

AHMET KENAN TANRIKULU (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yani, ciddi sıkıntıya yol açacak bir düzenleme. Bunları bir kenara koymamız gerekir diye düşünüyorum Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri.

Bu tasarıda sanayici kamu alımlarında yüzde 25 fiyat avantajı bekledi ama tasarı maalesef çok kadük kaldı, yüzde 15'lerde bıraktı bunu ve bu yetersiz oran maalesef beklentiyi de karşılayacak bir oran olarak karşımıza çıkmıyor.

Değerli milletvekilleri, çare, görüşmekte olduğumuz bu tasarıdaki günübirlik düzenlemeler değil, onu bir kez daha belirtiyorum. Daha kapsamlı, üretim dostu, gerçek anlamda reform olarak adlandırabileceğimiz yapısal çözümleri bu çatı altına tekrar getirip üretimi ve ekonomiyi toparlamamız gerekir diye düşünüyorum.

Bu yüzden, mevcut, kronikleşmiş sorunlara geniş ve kapsayıcı bir bakış açısıyla ve millî bir bütünlük çerçevesi içerisinde bakılması gerekir diyorum ve Türkiye üretim konusunda da bir an önce ayağa kalkmalı.

Genel Kurulu bir kez daha saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tanrıkulu.